ALCEST’in en beyaz sayfasından, en pür, en aydınlık saatinden merhaba.
“Souvenirs d’un autre monde” ile başladığı ve dinleyicisinin ruh hâliyle nakış işler gibi oynadığı, hüzün vermek istediğinde ve buna hazır olanlarla karşılaştığında gözlerde gözyaşı bırakmayan, umut vermek istediğinde ve bunu almaya hazır olanlara denk geldiğinde yemyeşil çayırlara basan çıplak ayaklar gibi taptaze bir ürperti veren ALCEST; black metal ile shoegaze’i iç içe geçirdiği ve türü şekillendirdiği kariyerinin 4. albümünü, 2014 yılında “Shelter” adı altında sunmuştu.
ALCEST müziği; sadece ve sadece duygulara hitap eden, belli yollara gitmeye meyilli duyguları o yollara sokan, kedere hazır olanları kedere, umutlanmaya hazır olanları umuda taşıyan bir müzik. Grubun peşinden koştuğu ve ilk 3 albümünde birbirinden güzel örneklerle sergilediği bu havadar, bulutsu, soyutluk peşindeki müzik; “Shelter”da kendini daha öznel şekilde yansıtmıştı.
“Shelter”, müzik hayatında çok karanlık diyarlara da giden ve ALCEST ile aydınlanmanın peşinde koşan Neige’in, tüm bu karanlıktan sıyrıldığı, adeta acı çekmediğini ilk kez hissettirdiği, “hep yarınlar”, “hep umutlar” diye tebessüm ettiği bir albüm.
ALCEST’in post-black metal kavramını en çok etkileyen birkaç gruptan biri olduğu gerçeğinin ışığında, bu ışığın üzerindeki kadifemsi siyahlığı kaldırıp net bir güneş ışığıyla bizi karşılayan “Shelter”; grubun müzikal gelişimini tedirgin gözlerle izleyen ve o kaçınılmaz sonu müjdeleyen bir şekilde, metal unsurlarından neredeyse tamamen sıyrılmış hâlde, çırılçıplak geldi karşımıza.
Neige’in bir koruma aracı hissiyle yarattığı, belli ki içine çok fazla içselleştirilmişlik boca ettiği ve tüm bu soyut anlamların daha da güçlenmesi adına, adeta soyut bir coğrafya olan İzlanda’da kaydedilen “Shelter”, tüm bu bembeyaz, tertemiz, çırılçıplaklık içerisinde, grubun kontrastlarına aşina kitle için büyük ölçüde bir hüzün kaynağı oldu. Normalde bu hüznü olumlu anlamda, zaten bu hüznü arayan dinleyicilerine veren ALCEST, belki de ilk kez, bu hüznü bulamadıkları için hüzünlenen bir dinleyici kitlesi oluşmasına sebep oldu.
Distortion’ın eser miktarda olduğu, müziğin büyük oranda tekrarlardan oluştuğu, duru katmanlarla bezeli, uyumsuzluktan tümüyle kaçınan pırıl pırıl ve pamuksu bir pastelliğin sunulduğu “Shelter”da; grubun sadece shoegaze ve post-rock tarafının sergilendiğine şahit oluyoruz. Güzel, sonuçta illa ki bağırmak zorunda olmayabilirsiniz, sakin sakin de duygularınızı yansıtabilirsiniz. Ancak şöyle bir durum var ki, o da ALCEST’i ALCEST yapan ve ilk 3 albümlerinde yaptıkları müziği eşsizleştiren şey, bu kontrastların birbirini beslemesi, olduklarından daha da yukarıya çıkarmasıydı.
Bu tek yönlülük, ister istemez ALCEST’in sunduklarını da azaltmış oluyor. Gruptan iki farklı güzellik alırken bu bir anda bire düşüyor, müziğin gücü yalınlaşıyor. Kariyerlerinde benzer seçimler yapan başka gruplar da görük elbet. OPETH tüm death metalliğinden sıyrıldı, ancak progresif yaklaşımıyla ilginçliğini korudu. KATATONIA damar yönünü farklı bir biçimde sunma yoluna gitti ve dev bir sound değişimine rağmen can yakmayı sürdürdü. ALCEST ise elindeki en büyük güçten feragat ederek, bence, ne yazık ki sadece zayıflamış oldu. “Shelter” bir bütün hâlinde kötü bir albüm değil, ancak öncesini ve zenginliklerini bildiğimiz bir grubun elindeki güçlerden birini ortadan kaldırması, dinleyiciyi azla yetinmek durumunda bırakıyor. Çıkarılan metal tarafı, elde kalan shoegaze/post-rock tarafını daha güçlü hâle getirmiyor. Elimizde hâlâ umut dolu, canlı, aydınlık bir ALCEST var; o konuda sorun yok.
Ama işte insanın aklı artık bize sunulmayanlara gidiyor. Şurada brutal vokalini sok, öyle bir melodiye geç ki içimiz parça parça olsun diye düşünüyor insan.
“Hani hep yapardın ya; önce hüznünü sakin sakin anlatır, bizi hazırlar, ardından da göğüs kafesini yırtıp tüm kederini üzerimize döküp birkaç saniyede bizi mahvederdin…”
İşte “Shelter”da bu yok. Bunu görmezden gelebilenler için yine nefis, yine pamuk gibi bir ALCEST var. Ama bunu yok sayamayanlar için “Shelter”; “ne yazık ki”lerle, “ah ulan”larla, “keşke”lerle dolu bir albüm. Her şey, bu düzlemde nerede durduğunuza bağlı.
kritik gerçekten çok güzel olmuş, söylenenlerin hepsine katılıyorum(eser miktarda distortion ve çift cross kullanımı, scream vokalin yer almaması, tekrara düşen şarkı yapıları, melodi eksikliği, az şarkı sayısı vb.. gibi) ama herşeye rağmen bu albümü çıktığı yıl epey bir süre zevkle dinlemiştim. benim albüm için puanım 7,5-8 gibi olurdu muhtemelen. bütün bu eksikliklere rağmen bence hala güzel, alcest ruhuna sahip bir albüm shelter. özellikle delivrance çok can yakan bir şarkı.
kritikte belirtilen, grupların dönüşürken kazandığı veya sunduğu yeni elementlerle çekiciliğini sürdürmelerine benzer br örnek olarak, moonspell’in irreligious’tan sin/pecado’ya geçişini de gösterebiliriz. alcest müziğini yumuşatma yoluna gitti, yine benzer bir albüm çıkarsa, yine zevkle dinlerim muhtemel, sonuç olarak müzisyen tercihi, bu konuda yapacak birşeyimiz yok ne yazık ki.
Neige son iki albümde eski sounda geri dönünce bu albüm alcest discosunda çiçek gibi yer etti ya. Arada açıp dinler oldum.
Tek seferlik iş olduğunu bilsek adama o kadar çıkışmazdık ahah
kritik gerçekten çok güzel olmuş, söylenenlerin hepsine katılıyorum(eser miktarda distortion ve çift cross kullanımı, scream vokalin yer almaması, tekrara düşen şarkı yapıları, melodi eksikliği, az şarkı sayısı vb.. gibi) ama herşeye rağmen bu albümü çıktığı yıl epey bir süre zevkle dinlemiştim. benim albüm için puanım 7,5-8 gibi olurdu muhtemelen. bütün bu eksikliklere rağmen bence hala güzel, alcest ruhuna sahip bir albüm shelter. özellikle delivrance çok can yakan bir şarkı.
kritikte belirtilen, grupların dönüşürken kazandığı veya sunduğu yeni elementlerle çekiciliğini sürdürmelerine benzer br örnek olarak, moonspell’in irreligious’tan sin/pecado’ya geçişini de gösterebiliriz. alcest müziğini yumuşatma yoluna gitti, yine benzer bir albüm çıkarsa, yine zevkle dinlerim muhtemel, sonuç olarak müzisyen tercihi, bu konuda yapacak birşeyimiz yok ne yazık ki.
Neige’nin metal dinleyicilerine benden size ekmek yok albümü.
Neige son iki albümde eski sounda geri dönünce bu albüm alcest discosunda çiçek gibi yer etti ya. Arada açıp dinler oldum.
Tek seferlik iş olduğunu bilsek adama o kadar çıkışmazdık ahah