İkinci albümü “Cosmogenesis”te kadrosuna Christian Münzner, Hannes Grossmann ve Jaroen Van Thesseling gibi üç dev müzisyeni katarak bir anda bütün dikkatleri üzerine çeken Alman teknik/progresif death metal grubu OBSCURA, 2011’de Thesseling’i, 2014’te ise Münzner ve Gorssmann’ı kaybederek devasa bir yara almıştı. Çoğu kişi gruba bitti gözüyle bakarken, neden bilinmez adı en pek anılan bir kişi, sessizliğini koruyordu.
Bu kişi, OBSCURA’yı kuran Steffen Kummerer’dan başkası değildi. NECROPHAGIST ve SPAWN OF POSSESSION’da yer alması dolayısıyla teknik death metal kitlesi için ufak çaplı bir demigod mahiyetinde olan Münzner, solo kariyeriyle de bu gövde gösterisini perçinlemek isterken, Kummerer cephesi faaliyetlerini sessiz ve derinden sürdürüyordu.
Gruptan çıkan elemanlardan da kayıplar yaşayan ve bir kez daha yeni eleman arama derdine giren OBSCURA’nın yaşadığı bu olaylar yalnızca talihsizlik mi, yoksa Kummerer’de de ufak çaplı bir Michael Keeneizm durumu mu var bilmiyorum. Tek bildiğim ve beni tek ilgilendiren, OBSCURA’nın tüm bu olanlarda sonra çıkaracağı yeni albümünün nasıl olacağıydı.
Öncelikle söylenmesi gereken, Kummerer’in gruba aldığı yeni müzisyenlerin gerçekten de muazzam işler yapıyor olmaları. “Akróasis”i dinleyen herhangi bir dinleyicinin enstrüman kullanımı bazında bir şikâyetinin olacağını sanmıyorum, olursa da az önce bahsettiğim Münzner/Grossmann önyargısının bunda etkisi olacağını düşünüyorum. Albümdeki sololar, davul kullanımı ve bas performansı tek kelimeyle mükemmel.
“Akróasis”in şu ana kadar çıkan en iyi OBSCURA albümü olduğunu düşündüğümü söyleyerek başlayayım. Bunun temel sebebi, albümün önceki albümlerde arayıp da tam bulamadığım bütünlük hissine sahip oluşu. Şarkılar belli açılardan bir konsept dâhilinde olduklarını hissettiriyor ve yarattıkları atmosferle de bunu destekliyorlar. Müzisyenlik anlamında hayvan gibi bir performansın olduğu albümde, her ne kadar notalar havada uçuşsa da, her enstrüman manyakça işler yapsa da, tüm bunların ortak bir amaca hizmet etmesi ve şarkının önüne geçmemesi sağlanmış.
Bu açıdan, “Akróasis”teki OBSCURA’yı bu bahsettiğim şeyi en iyi yapan gruplardan biri olan BEYOND CREATION’a yakın görüyorum. İki grup da, üstün müzisyenliği ve başka gruplar için şov olarak algılanabilecek sayısız şeyi, kendi müziklerine güç katan dinamiklere dönüştürme konusunda gerçekten usta. BEYOND CREATION’ın kimliği zaten bu yöndeydi, OBSCURA da bence bu albümle birlikte bu olayı kusursuzlaştırmayı başarmış.
“Akróasis”teki sololar, yazım, icra ve gitar tonları açısında cidden müthiş. Sermon of the Seven Sun’ın 3. Dakikasının sonlarına doğru olan solosu, Akróasis’in sular seller gibi akan sweep’leri, yaylılarla büyüyen devasa Weltsteele’in soloları gerçekten yürek hoplatıyor. Ten Sepiroth groove’lu nakaratıyla eşlik ettirirken, Fractal Dimension ise “NECROPHAGIST yeni albüm çıkarırsa bu tarz bir şeyle karşılaşırsınız” dercesine “Epitaph” dönemi NECROPHAGIST’inden referanslar taşıyan bir güzellik.
Albümdeki tüm şarkılara bayıldığımı söyleyerek devam edeyim. Şöyle bir bakınca, detaylı anlat deseler adını anmayacağım şarkının olmadığı bir albüm “Akróasis”. Olayın en zor ve övgüye mazhar olması gereken yanı olan beste ve trafiklerin yanı sıra, her bir müzisyenin tek tek ceket iliklettiğini bir kez daha vurgulayayım. Eskiyi aratmamayı geçtim, her şarkının pek çok yerinde ya gitara ya basa ya da davula çok kereler oha demişliğim var.
Sadede gelirsek, olayın özü şu ki; Kummerer, tüm bu eleman kayıplarının ardından grubun bittiğini düşünenlere inat, büyük bir gaz ve daha önemlisi bilinçle, yeni OBSCURA’yı olabilecek en etkileyici şekilde yaratmış. Bunu yaparken sadece saniyede bir milyar nota basmaya ve 500.000 bpm’lik davullara yaslanmamış oluşu, ortaya dev bir albüm çıkmasını sağlamış.
Evet, Münzner müthiş bir gitarist, aşırı yetenekli bir müzisyen. Ancak bir Münzner’in çıkardığı solo albümlerdeki müzikaliteye, bir de Kummerer tarafından yaratılan “Akróasis”e bakıyorum ve OBSCURA’nın değil bitmek, çok daha güçlü şahlandığını görüyorum. Belki kadrosunda “meşhur” isimler yok, ancak grubun bugüne kadarki en olgun albümünü yaptıracak kadar da güçlü bir anlayış var.
Kadro Steffen Kummerer: Gitar, vokal
Linus Klausenitzer: Perdesiz bas
Sebastian Lanser: Davul
Tom Geldschläger: Gitar
Şarkılar 1. Sermon of the Seven Suns
2. The Monist
3. Akróasis
4. Ten Sepiroth
5. Ode to the Sun
6. Fractal Dimension
7. Perpetual Infinity
8. Weltseele
9. The Origin of Primal Expression (bonus)
Albüm kesinlikle güzel ama Omnivium’un düzeyinde değil bence.
Albümde beğendiğim çoğu şey Geldschlager’ın elinden çıkma ve işin en üzücü kısmı Obscura şu ana kadarki içeriklerde Geldschlager’ın adını bile zikretmeyip yeni gitaristin reklamını yapmaya çalışması. Adama sağlam kazık attılar.
Omnivium ve Cosmogenesis’te çok yönlü bir müzik vardı, bu albümde bazı kısımlar haricinde bu özellik kaybolmuş gibi.
Benim gözümde Omnivium 9/9,5 bu albümse 8/8,5 bandında.
Obscura’nın ‘açıkça’ Cynic’e öykündüğü tek albümü. Akroasis’te tematik olarak bir Faceless etkisi sezinledim. Tüm bunlarda zaten bir sorun yok, bu müzik Obscura’yım diye bağırıyor ve on numara bir içerik sunmuşlar. Tek “çok da olmamış” dedirten şey, perdesiz gitarlar. Bu enstrumanın, hızlı pasajlar için elverişli olduğunu düşünmüyorum. Benim tekrar tekrar dinleyeceğim albümlerden biri. (9/10)
2 devasa ismin kaybından sonra Obscura kepenk mi indiriyor diye düşünürken çok şaşırtıcı bir şekilde geri döndü bu grup. Tom un yani Fountainhead in grupla yaşadığı birtakım anlaşmazlıkla yerine Rafael Trujillo ya bırakması bir kenara kayıtların çoğunda Tom var halen. Direkt olarak perdesiz gitarların tamamı Tom’dan baslar da Linus tan çıkma. Robert ise teknik gitar kısmını doldurmakta ki sıkı Munzner taraftarı olarak gözümde sırıtmayan bir tip oldu.Panzerballet tan transfer Sebastian Lanser. Teknik olarak Hannes mıdır? Belki değildir. Eksik mi kalır grupta? Hiç kalmaz. Dipnot bilgi; Tom la birtakım sohbet esnasında grup bu kafada olduğu sürece ayrılıklar olacaktır gibi bir cümleye denk geldim ki Stefen kendi egosunu kabartmaya da başlıyor gibi bir izlenim uyandırdı.
Şarkılara gelirsek obsesif hale geldiğim şarkı “Fractal Dimensions” oldu. Sebebi perdesiz gitarın arkadan esansı bolca yerleştirmesi kendimce. “Weltseele” başyapıtsal bir eser. 10 küsür dakika şarkı mı olur diye play tuşuna bassam da “vay anasını yarım saattir looptayım” etkisi ile tamamladım. Diğer şarkılara ayrı ayrı değinmek istemiyorum bilhassa yeterince sıfat tanımlaması bulamayabilirim. Cosmogenesisten sonra üstüne çıkılabilirmiymiş; kesinlikle çıkıldı. Son değinmek istediğim nokta, son şarkı “The Origin …” diye devam eden şarkı techdeath in “death ten geldik biz baba” şekli olmuş. “Voice of the soul” esansları ile,tınılarıyla çekiciliği bir hayli yüksek.
bu albümde münzner’ın yokluğu kendini fazlasıyla belli ediyor. kötü manada söylemiyorum ama grubun eski albümlerine baktığınızda çift gitar harmonileriyle tamamlanmamış neredeyse hiç bir materyal, riff vs.. yokken ardından akroasis’i dinleyince kendinizi yine obscura soundu içinde olmanıza rağmen bir boşluktaymış gibi hissedebiliyorsunuz. fountainhead’in diğer işlerine ve youtube kanalına baktığım kadarıyla kendisini hayli sevmiştim. perdesiz gitarları gruba çok güzel yedirmişti. umarım yerine gelen elemanda benzer özgünlüklerle tavrını münzner narsistliğinde olmadan ortaya koyar.
albümde rahatsızlık verdiğini söyleyebileceğim şeylerden biri fractal dimensions’ı necrophagist sounduna aşırı benzetiyor oluşum. şarkıyı normalde çok sevebilecek olmama rağmen bu psikolojide dinlediğim sürece aramızda kocaman bir duvar oluşuyor ve oluşmaya devam edecek gibi. bu necro soundu benzerliğinden obscura’nın önce ki albümlerinde de bahsedilebilirdi elbet ama bu şarkıya neden bu kadar kafayı taktım ben de bilmiyorum.
bir diğer rahatsız edici husus ise benim için weltsteele oldu. bu şarkının yazımının baya yanlış formülize edildiğini düşünüyorum. bunu söylemek istemezdim ama grup elinde kalan tüm materyalleri son şarkıya yığıştırıp ”bizden çıksın da” demiş gibi bir izlenim oluşturuyor ben de. içinde çok güzel anlar bulundurmasına rağmen bütünlüğü sağlama konusunda eksikleri olduğunu düşünüyorum bu şarkının. metal injection’da ki bir elemanın dediği gibi bu şarkı bir ep olarak falan yayınlansa daha dinlenebilir olurdu sanırım benim için. bana kalırsa geçen yıl çıkan the malkuth grimoire’de alkaloid bu uzun şarkı olayının altından çok daha catchy kalkmıştı. bu iki grubu kıyaslamak değil amacım ama alkaloid’in soundu uzun şarkı yazmak için ayrı bir efor sarf edilmediği gibi bir profil çizerken, aşırı sevdiğim canım cananım grubum obscuracan’ımda bu olayla karşı kaşıya kalınca rahatsızlığımı belirtmek istedim.
ama olsundu, her türlü gideri vardı çünkü obscura’ydı
Albümü gün aşırı çeviriyorum. Akroasis kafamda o kadar fazla şey oluşturdu ki…
Öncelikle bir yakınmayı hatırlatmak istiyorum. Pek çoğumuz ”Nerde o eski bayramlar ?” diye konuşan dedeler gibi ”Nerde o eski albümler, gruplar…” diye kendi kendimize düşünüyoruz, arkadaşlarımıza anlatıyoruz; Cynic, Death veya Necrophagist’ e (Üçü de uzun yıllar icraatlarından mahrum bırakmış gruplar) dair en ufak da olsa bir şeyler arıyoruz. Bu konuda bana katılmayan kimse olduğunu zannetmiyorum. Ancak gelin görün ki dinlediğimiz müzik türü öylesine acımasız bir dünyaya sahip ki o özlem duyduğumuz müzik gruplarından en ufak bir esinlenmeyi hatta o grupları hatırlatıcak bir detayı bile kabul edemiyoruz bazen. ”Bu ne ya çakma Cynic, Oha lan adamlar bildiğin Death coverlamış eheheheh.” diyerek bir çok gruba burun kıvırdıktan sonra bahsi geçen gruplara dair bir şeyler aramayı pek samimi bulamıyorum.
Önceki yorumlarda da belirtildiğini gibi albüm sık sık başka gruplara göz kırpıyor, benzerlikler taşıyor. Ancak emin olun Steffen Kummerer ve diğer grup üyeri de en az bizim kadar bunun farkında. Yani kendi aralarında ”Abi araya vocoder falan attık ama Cynic ten çalıntı yaptığımızı anlamazlar inş he ? Anlamazlar dimi ?”, gibi bir diyalog geçtiğini pek zannetmiyorum. Grup gerçekten böyle bir endişe içerisinde olsaydı hedef kitlesini düşününce Cynic fikir çalıcak(!) son grup olurdu. Illegimitation albümleriyle de bu esinlenmelere ne kadar olağan yaklaştıklarını bağırdılar bence (Albüdeki Death, Atheist ve Cynic coverları). Bu yüzden galiba bir Obscura albümünden en sağlıklı sonucu elde etmek için albümü dinlemeden önce kendine kendimize bunun bir Obscura albümü olduğunu söylememiz ve ikna olmamız gerekiyor.
Akroasis hakkında da Ahmet abi sağolsun albümü gerçekten çok güzel açıklamış ve hak ettiği puanı vermiş. İnsanlar ”Teknik death metal de tür mü yeaaa. Siz şunu dinlememişsinizdir bile..” diye kendi hayal dünyasında yaşayadururken Obscura bize bir destan sundu. Eklemek isteğim tek şey Kummerer in bu müziğe karşı cayır cayır yanan heyecanı ve kendisini kanıtlama isteği tüm albüm boyunca öyle bir hissediliyor ki çıldırmamak elde değil.
Henüz dinlememişler için harika bir yolculuk onları bekliyor. Kesinlikle bir kere dinledikten sonra kenara atılacak bir albüm değil.
İlk dinlemede sardı beni, yorum olmaması ilginç.
Albüm kesinlikle güzel ama Omnivium’un düzeyinde değil bence.
Albümde beğendiğim çoğu şey Geldschlager’ın elinden çıkma ve işin en üzücü kısmı Obscura şu ana kadarki içeriklerde Geldschlager’ın adını bile zikretmeyip yeni gitaristin reklamını yapmaya çalışması. Adama sağlam kazık attılar.
Omnivium ve Cosmogenesis’te çok yönlü bir müzik vardı, bu albümde bazı kısımlar haricinde bu özellik kaybolmuş gibi.
Benim gözümde Omnivium 9/9,5 bu albümse 8/8,5 bandında.
Obscura’nın ‘açıkça’ Cynic’e öykündüğü tek albümü. Akroasis’te tematik olarak bir Faceless etkisi sezinledim. Tüm bunlarda zaten bir sorun yok, bu müzik Obscura’yım diye bağırıyor ve on numara bir içerik sunmuşlar. Tek “çok da olmamış” dedirten şey, perdesiz gitarlar. Bu enstrumanın, hızlı pasajlar için elverişli olduğunu düşünmüyorum. Benim tekrar tekrar dinleyeceğim albümlerden biri. (9/10)
2 devasa ismin kaybından sonra Obscura kepenk mi indiriyor diye düşünürken çok şaşırtıcı bir şekilde geri döndü bu grup. Tom un yani Fountainhead in grupla yaşadığı birtakım anlaşmazlıkla yerine Rafael Trujillo ya bırakması bir kenara kayıtların çoğunda Tom var halen. Direkt olarak perdesiz gitarların tamamı Tom’dan baslar da Linus tan çıkma. Robert ise teknik gitar kısmını doldurmakta ki sıkı Munzner taraftarı olarak gözümde sırıtmayan bir tip oldu.Panzerballet tan transfer Sebastian Lanser. Teknik olarak Hannes mıdır? Belki değildir. Eksik mi kalır grupta? Hiç kalmaz. Dipnot bilgi; Tom la birtakım sohbet esnasında grup bu kafada olduğu sürece ayrılıklar olacaktır gibi bir cümleye denk geldim ki Stefen kendi egosunu kabartmaya da başlıyor gibi bir izlenim uyandırdı.
Şarkılara gelirsek obsesif hale geldiğim şarkı “Fractal Dimensions” oldu. Sebebi perdesiz gitarın arkadan esansı bolca yerleştirmesi kendimce. “Weltseele” başyapıtsal bir eser. 10 küsür dakika şarkı mı olur diye play tuşuna bassam da “vay anasını yarım saattir looptayım” etkisi ile tamamladım. Diğer şarkılara ayrı ayrı değinmek istemiyorum bilhassa yeterince sıfat tanımlaması bulamayabilirim. Cosmogenesisten sonra üstüne çıkılabilirmiymiş; kesinlikle çıkıldı. Son değinmek istediğim nokta, son şarkı “The Origin …” diye devam eden şarkı techdeath in “death ten geldik biz baba” şekli olmuş. “Voice of the soul” esansları ile,tınılarıyla çekiciliği bir hayli yüksek.
bu albümde münzner’ın yokluğu kendini fazlasıyla belli ediyor. kötü manada söylemiyorum ama grubun eski albümlerine baktığınızda çift gitar harmonileriyle tamamlanmamış neredeyse hiç bir materyal, riff vs.. yokken ardından akroasis’i dinleyince kendinizi yine obscura soundu içinde olmanıza rağmen bir boşluktaymış gibi hissedebiliyorsunuz. fountainhead’in diğer işlerine ve youtube kanalına baktığım kadarıyla kendisini hayli sevmiştim. perdesiz gitarları gruba çok güzel yedirmişti. umarım yerine gelen elemanda benzer özgünlüklerle tavrını münzner narsistliğinde olmadan ortaya koyar.
albümde rahatsızlık verdiğini söyleyebileceğim şeylerden biri fractal dimensions’ı necrophagist sounduna aşırı benzetiyor oluşum. şarkıyı normalde çok sevebilecek olmama rağmen bu psikolojide dinlediğim sürece aramızda kocaman bir duvar oluşuyor ve oluşmaya devam edecek gibi. bu necro soundu benzerliğinden obscura’nın önce ki albümlerinde de bahsedilebilirdi elbet ama bu şarkıya neden bu kadar kafayı taktım ben de bilmiyorum.
bir diğer rahatsız edici husus ise benim için weltsteele oldu. bu şarkının yazımının baya yanlış formülize edildiğini düşünüyorum. bunu söylemek istemezdim ama grup elinde kalan tüm materyalleri son şarkıya yığıştırıp ”bizden çıksın da” demiş gibi bir izlenim oluşturuyor ben de. içinde çok güzel anlar bulundurmasına rağmen bütünlüğü sağlama konusunda eksikleri olduğunu düşünüyorum bu şarkının. metal injection’da ki bir elemanın dediği gibi bu şarkı bir ep olarak falan yayınlansa daha dinlenebilir olurdu sanırım benim için. bana kalırsa geçen yıl çıkan the malkuth grimoire’de alkaloid bu uzun şarkı olayının altından çok daha catchy kalkmıştı. bu iki grubu kıyaslamak değil amacım ama alkaloid’in soundu uzun şarkı yazmak için ayrı bir efor sarf edilmediği gibi bir profil çizerken, aşırı sevdiğim canım cananım grubum obscuracan’ımda bu olayla karşı kaşıya kalınca rahatsızlığımı belirtmek istedim.
ama olsundu, her türlü gideri vardı çünkü obscura’ydı
Albümü gün aşırı çeviriyorum. Akroasis kafamda o kadar fazla şey oluşturdu ki…
Öncelikle bir yakınmayı hatırlatmak istiyorum. Pek çoğumuz ”Nerde o eski bayramlar ?” diye konuşan dedeler gibi ”Nerde o eski albümler, gruplar…” diye kendi kendimize düşünüyoruz, arkadaşlarımıza anlatıyoruz; Cynic, Death veya Necrophagist’ e (Üçü de uzun yıllar icraatlarından mahrum bırakmış gruplar) dair en ufak da olsa bir şeyler arıyoruz. Bu konuda bana katılmayan kimse olduğunu zannetmiyorum. Ancak gelin görün ki dinlediğimiz müzik türü öylesine acımasız bir dünyaya sahip ki o özlem duyduğumuz müzik gruplarından en ufak bir esinlenmeyi hatta o grupları hatırlatıcak bir detayı bile kabul edemiyoruz bazen. ”Bu ne ya çakma Cynic, Oha lan adamlar bildiğin Death coverlamış eheheheh.” diyerek bir çok gruba burun kıvırdıktan sonra bahsi geçen gruplara dair bir şeyler aramayı pek samimi bulamıyorum.
Önceki yorumlarda da belirtildiğini gibi albüm sık sık başka gruplara göz kırpıyor, benzerlikler taşıyor. Ancak emin olun Steffen Kummerer ve diğer grup üyeri de en az bizim kadar bunun farkında. Yani kendi aralarında ”Abi araya vocoder falan attık ama Cynic ten çalıntı yaptığımızı anlamazlar inş he ? Anlamazlar dimi ?”, gibi bir diyalog geçtiğini pek zannetmiyorum. Grup gerçekten böyle bir endişe içerisinde olsaydı hedef kitlesini düşününce Cynic fikir çalıcak(!) son grup olurdu. Illegimitation albümleriyle de bu esinlenmelere ne kadar olağan yaklaştıklarını bağırdılar bence (Albüdeki Death, Atheist ve Cynic coverları). Bu yüzden galiba bir Obscura albümünden en sağlıklı sonucu elde etmek için albümü dinlemeden önce kendine kendimize bunun bir Obscura albümü olduğunu söylememiz ve ikna olmamız gerekiyor.
Akroasis hakkında da Ahmet abi sağolsun albümü gerçekten çok güzel açıklamış ve hak ettiği puanı vermiş. İnsanlar ”Teknik death metal de tür mü yeaaa. Siz şunu dinlememişsinizdir bile..” diye kendi hayal dünyasında yaşayadururken Obscura bize bir destan sundu. Eklemek isteğim tek şey Kummerer in bu müziğe karşı cayır cayır yanan heyecanı ve kendisini kanıtlama isteği tüm albüm boyunca öyle bir hissediliyor ki çıldırmamak elde değil.
Henüz dinlememişler için harika bir yolculuk onları bekliyor. Kesinlikle bir kere dinledikten sonra kenara atılacak bir albüm değil.
18.07.2016
@All2, Yazdığın herşeye katılıyorum, buradaki bütün yorumlar içinde en aklıma yatanı bu oldu gerçekten.
Sayın çok yetkili değerli organizatörler, duyun sesimizi diye bağırıyor turne…
Obscura
Revocation
Beyon Creation
Rivers Of Nihil
https://www.realmofobscura.com/european-headliner-tour-announcement/
21.06.2016
@Horrendous, aşırı iyi cidden. Mükemmel bi şey.
bu nasıl gitar soloları lan? muhteşem, tom’un inanılmaz bir tekniği var gerçekten.
Bu kutsal albümün 5. Yılı bugün itibariyle dolmuş. Nice dinlemelere.
Bu albümü hatırlatmak isterim pek sevgili dostlar sayın arkadaşlar . 2016 ne güzel yıldı be