4/4′lük olmasına rağmen, vurguların konumlandırılmasından dolayı bir sarmalmış gibi dönen çıplak bir gitar rifi, üstüne gelen müthiş bir davul atağı ve akabinde başlayan eşsiz bir coşku… Bundan 12 yıl önce “Leviathan“la tanıştığım ve elbette ki büyülendiğim MASTODON, geçen bu süre içerisinde yalnızca muazzam bir gelişim göstermekle kalmadı, metal dünyasının en tepesine oturan birkaç gruptan biri hâline de geldiği, rüya gibi bir kariyer inşa etti.
MASTODON’un gücünü özetleyen asıl şeyi, bir önceki cümlede verdiğimi düşünüyorum.
“… geçen bu süre içerisinde yalnızca muazzam bir gelişim göstermekle kalmadı…”
MASTODON’un geçirdiği bu 12 yıla bakınca gördüğümüz şey müzikal anlamda bir gelişim değildi aslında. Grup daha “Remission“da başlattığı devrimini, henüz ikinci albümde modern bir klasikle taçlandırmış ve yoluna hep üstüne koyarak devam etmişti. Ancak çoğu grubun aksine, MASTODON’unki anlayışsal bir gelişimdi. Grubun her albümünün başka bir dinleyici tarafından en iyi olarak görülüyor olması da bundan kaynaklanıyor. MASTODON ilk andan beri müthiş bir müzik yapıyordu; zaman onları olgunlaştırdı o kadar. Bu nedenle de grubun kendini müzikal anlamda çok geliştirdiğini söylemek, ilk 2, 3, 4, 5 albüme haksızlık olur.
Kozmik saykodelikliğini, geçmiş otuz yıla uzanan bir progresif anlayışın modern yansımalarıyla süslediği “Crack the Skye” ile manevi boyutları keşfettikten ve 2000′ler sonrası metalinin en önemli birkaç demirbaşından biri olduğunu kanıtladıktan sonra, daha direkt, daha kabul edilir bir albüm olan “The Hunter” ile çıktılar karşımıza. Bu noktada yine MASTODON’un farkını gördük: grup sound’unu daha kolay alışılır hâle getirse de, daha radyoda çalınası şarkılara doğru gitse de, MASTODON’a yönelik sevgi ve saygının hiç bitmemesini, hatta giderek artmasını sağlayan o tavrı hep korudular. Dünyanın en tribünlere oynayan nakaratını bile “MASTODON” olarak sunabildiler. Zaten kimse onlardan çamurlu bir sludge beklemiyordu, ancak onlar sahip oldukları tüm zenginlikleri son derece akıllıca bir dozda bir araya getirip hep çok iyi olmayı başardılar.
“The Hunter” ayarında, ama üstüne bir şeylerin de konacağı bir albüm olarak yansıtıldı “Once More ‘Round the Sun”. MASTODON’dan hep sofistike bir şeyler bekleyen kitle tarafından zira artık MASTODON onların olmaktan çıkıyordu. Grubu başından beri takip eden sadık hayranlar, MASTODON’un ilk kez ve artık sadece kendilerine ait olmadığını görüyorlardı. MASTODON sallanan popoların arasında çalıyor, televizyonlara çıkıyor, listelerin en tepelerine tırmanıyordu. İlk 5 albümüyle fiziksel dünyayı aşıp ruhani boyutlara geçen MASTODON, şimdiyse metal dünyasının çok ötesine, prime time’da yayınlanan talk show’lar dünyasına geçmişti.
Grubun değeri de burada ortaya çıktı. MASTODON bunca yıldır öylesine güçlü bir özgünlük, tavır, sound ve karizma ortaya koymuştu ki, twerk eyleyen kocaman zenci kadın götlerini bile kabul edilir kılmayı başardılar. Rengârenk ibişler gibi giyinip ağaç kütüklerinden devasa penisler yaptılar; hepsini geçtim, konserlerde yarrak gibi vokal performansları sundular…
Ama hiçbiri MASTODON’un gücünden bir gram eksiltmedi. MASTODON büyüdü de büyüdü. Sadece ticari ve kitesel anlamda büyümedi; onları yıllardır takip eden, March of the Fire Ants ile geberen, Seabeast’in sonundaki rifte boynunu kıran, The Wolf is Loose ile kan ter içinde kalan, The Sleeping Giant ile ayakları yerden kesilenler için de büyüdü. Öylesine akışkan ve doğal bir değişim gösterdiler ki, kimse onları piyasa olmakla suçlamadı, sırt çevirmedi.
Tüm bunların ışığında “Once More ‘Round the Sun” geldi. Belki ateş, su, toprak ve hava dörtlemesi şeklindeki ilk dört albüm kadar altı dolu bir konsept vadetmemişti, belki de konseptsizliği sayesinde ferahlaşan “The Hunter”ın barındırdığı ağır yabancılaşma, farkındalık ve kaçışçılık (meali: pırıl pırıl kafalar) hislerinden uzaktı; ama sonuçta MASTODON tarafından üretilmişti ve bu da üzerine düşmek ve değerini anlayabilmek için emek sarf etmek için yeterliydi.
Albüme dair asıl düşüncemi şimdiden söyleyeyim. Bence “Once More ‘Round the Sun” MASTODON’unşimdiye kadarki “en az müthiş” olan albümü. İçinde çok sayıda hit ve mükemmellik barındırsa da, önceki albümler kadar ikonik bir aurası, karizması yok. Bunun dönemsel bir durum olduğunu hissediyorum ve MASTODON’un inişe geçtiğini veya kendini tekrarlamaya başladığını falan asla düşünmüyorum. Bir sonraki albümleri, şimdiye dek çıkardıkları en iyi albüm olursa zerre şaşırmam, öyle diyeyim. Bunu diyebiliyor olmamı sağlayan şey de, grubun mevcudiyetinde yatıyor. MASTODON’un doğru kullandığı o kadar çok dinamik, o kadar fazla özgün fikir var ki, grubun herhangi bir noktada “yine bildiğimiz MASTODON…” tehlikesine girmesini, bunca albüm sonrasında bile zor görüyorum.
Albümdeki şarkılar arasından favorilerim varsa da, “Once More ‘Round the Sun”ı grubun “en az müthiş” albümü olarak görmeme neden olan etken, ilk kez bu albümde, tekil olarak çok sevdiğim kısımların, bir bütün olarak çok sevdiğim şarkılardan fazla olması. Şu ana kadar çıkan tüm MASTODON albümlerinde, baştan sona her şeyleriyle sevdiğim bir dolu şarkı varken, bir önceki “The Hunter”ın çok sevmediğim bir saniyesi bile yokken, “Once More ‘Round the Sun”da bu durum biraz değişiyor ve her şarkıda çok sevdiğim pek çok bölüme, ancak bütün hâlinde o kadar da ölüp bitmediğim şarkılara evriliyor. Elbet yine çok fazla sevdiğim şarkılar var, ancak tüm albümün bunu sağlayabildiğini söyleyemiyorum.
Geçenlerde yazdığım “RIITIIR” yazısında da albümü büyük oranda eleştirip 7,5 verişim gibi, bu şekilde düşündüğüm “Once More ‘Round the Sun”a da 8 vererek, MASTODON’a olan sevgimi, gruba verdiğim değeri anlatabiliyorumdur sanırım.
Bu büyük oranda öznel hisler eşliğinde, MASTODON’un bizim dönemimizde çıkmış olmasından duyduğum mutluluğu dile getiriyor ve yazıyı sonlandırıyorum. Bence bundan sonraki albüm “Once More ‘Round the Sun”dan daha iyi olacak. MASTODON’u biraz olsun anlayabilmişsem, bu konuda sıradan bir umuttan daha fazlasını taşıyorum.
Kadro Troy Sanders: Bas, vokal
Brann Dailor: Davul, vokal
Brent Hinds: Solo gitar, vokal
Bill Kelliher: Gitar
Şarkılar 1. Tread Lightly
2. The Motherload
3. High Road
4. Once More 'Round the Sun
5. Chimes at Midnight
6. Asleep in the Deep
7. Feast Your Eyes
8. Aunt Lisa
9. Ember City
10. Halloween
11. Diamond in the Witch House
ilk albümünden beri mastodon’u dinleyen birisi olarak yazınız harika olmuş ve son albüm hakkındaki görüşleriniz sonuna kadar doğru.. kritik için teşekkürler
aklıma geldi bir bakayım dedim, yorum sayısına şaşırdım özellikle emperor of sand’le karşılaştırınca. genel olarak daha mı az dinlendi merak ettim. grubun bu albümle başlayan değişimini sevmesem de bayılıyorum buna
Son zamanlarda bunun gerçekten en iyi Mastodon albümü olduğunu düşünmeye başladım. Mastodon’un agresif, oynak, melankolik, redneck, progresif bütün yönlerini üst düzey bir şarkı yazımı, düzenleme ve prodüksiyon ile en başarılı şekilde yansıttığı albüm bence. Boş şarkı yok.
ilk albümünden beri mastodon’u dinleyen birisi olarak yazınız harika olmuş ve son albüm hakkındaki görüşleriniz sonuna kadar doğru.. kritik için teşekkürler
Mastodon’un en sevdiğim ve en çok dinlediğim albümü. Her şarkı ayrı bir iyi. Özellikle Feast Your eyes ve Asleep in the Deep efsane.
Mükemmel,harika bi albüm bu.Çok güzel olmayan tek şarkı bile yok bence.
Ember City bence en iyi Mastodon sarkisi. Ayrica grubun en sevdigim albumu
Diamond in the Witch House gibi hissiyat yaratan daha fazla şarkı yazmaları lazım. Bu tarz müziğin erişebileceği en karanlık noktalardan biri.
28.10.2021
@TanSolo, yapmışlar.
aklıma geldi bir bakayım dedim, yorum sayısına şaşırdım özellikle emperor of sand’le karşılaştırınca. genel olarak daha mı az dinlendi merak ettim. grubun bu albümle başlayan değişimini sevmesem de bayılıyorum buna
06.05.2021
@dulciena, Bu sitedeki bu albüm için yazılan ilk kritik değildir, gönlün rahat olsun.
10/10. Son iki albümden sonra değeri daha da anlaşılıyor.
Son zamanlarda bunun gerçekten en iyi Mastodon albümü olduğunu düşünmeye başladım. Mastodon’un agresif, oynak, melankolik, redneck, progresif bütün yönlerini üst düzey bir şarkı yazımı, düzenleme ve prodüksiyon ile en başarılı şekilde yansıttığı albüm bence. Boş şarkı yok.
Bu albümün çok nostaljik bir havası var ya. Muhteşem bir şey.
01.08.2024
@Cryosleep, The Motherload be abi.