Birçoğu gün ışığına çıkmak için mücadele eden çok sayıda grup barındıran İtalyan metal sahnesinin günümüzdeki en ön plandaki gruplarından biri, senfonik death metalin ihtişamlı örneklerini sunmak için bir araya gelen ve kısa sürede metal dünyasının bilinen isimleri arasına adını yazdıran FLESHGOD APOCALYPSE.
İlk dört albümüyle hatırı sayılır bir kitle oluşturan grup, yeni albümleri “King” ile birlikte daha geniş bir topluluğa yayılmayı amaçlıyor. “Oracles”ın ardından Nuclear Blast’e geçen ve bu andan itibaren şirket desteğini güçlü şekilde arkasına alan FLESHGOD APOCALYPSE, bir anda SEPTICFLESH’le birlikte türün en ön plandaki iki grubundan biri hâline geldi. Klip bütçeleri, turları, görsel sunumları gibi pek çok ayrıntıdan, Nuclear Blast’in gruba yatırım yaptığını görmek mümkün.
Bu yatırım dâhilinde, FLESHGOD APOCALYPSE dendiğinde kafama takılan en önemli husus olan prodüksiyon, grubun önündeki başlıca engellerden biri olarak görülüyordu. “Oracles”daki davul sound’u ve sound sıkıntıları, her ne kadar Nuclear Blast’e geçişle birlikte kısmen düzelse de, “Labyrinth”, patlayan yüksek sesleri yüzünden pek çokları için bir hayal kırıklığıydı.
FLESHGOD APOCALYPSE gibi görkemli bir imaj çizen grubun, müziğini tam anlamıyla yansıtma konusunda çektiği bu sıkıntının tam anlamıyla hallolduğu ilk albüm olan “King”den merhaba. “King”, sound başta olmak üzere bir önceki “Labyrinth”i net şekilde aşan (Jens Bogren’e saygılar) ve FLESHGOD APOCALYPSE’i bir sonraki seviyeye taşıyacak adımlardan ilk ve en güçlü olanı diyerek albüme yollanalım. Senfonik ögelerle metali bir araya getirme konusunda pek çok grubun sıkıntı çektiğine şahit olmuşuzdur. Senfonik olaylara bulaşan grupların büyük kısmı, bu unsurlar olmadan da icra edilebilecek bir müzik yapıp, üstüne de senfonik elementler katarak senfonik x metal yapıyoruz diye kendini ortalara atarken, SEPTICFLESH ve FLESHGOD APOCALYPSE’in bu konuya bakış açıları onları birkaç adım öteye taşıyor. Zira bu iki grubun müziğindeki orkestra, bir dış unsurdan ziyade, müziğin var olabilmesi adına olmak zorunda olan hayati bir öge gibi kullanılıyor. Misal SEPTICFLESH, müziğini kağıt kalemle, nota hâlinde yazıyor; üstelik önce metal kısmını değil, orkestrasyonu besteliyor ve sonra da metal kısmıyla bunu besliyor.
FLESHGOD APOCALYPSE’te bu yazım süreci nasıl işliyor bilmiyorum, ama onların orkestral elementleri de hiçbir şekilde eğreti durmuyor. “King” bu durumun net şekilde görüldüğü bir çalışma. Konsept bir hikâye anlatan albümde, grup bugüne kadarki en olgun ve oturaklı işine imza atmış. Bizi büyük bir şeylerin geleceği konusunda uyaran Marche Royale ile açılan albüm, sonrasındaki mükemmel In Aeternum ile FLESHGOD APOCALYPSE’in en güzel anlarından bazılarını sunuyor. “Mafia” EP’sinde karşımıza çıkan clean vokallerin müthiş kullanıldığı bu şarkı ile “King”e dair beklentiler artıyor. Aynı vokalleri The Fool’da da görüyoruz. Müziğin heybeti ve vokallerin coşkusu birleşince, bu clean kısımlar ara ara ANAAL NATHRAKH’vari bir his oluşmasını sağlasa da, grup bunu hikâyeyi dramatize etmek adına çok iyi kullanıyor ve albümdeki diğer tüm ögeler gibi, her şey şarkıları güçlendirmek için bir arada çalışıyor.
Grubun genel karakteri düşünüldüğünde bir sorun yaratmasa da, şahsen operatik olayların metale dâhil olmasından hoşlanmayan biriyim. Grup, konsept adına önemli bir yer tuttuğu belli olan Paramour (Die Leidenschaft Bringt Leiden)’i albümün orta yerine koyarak, şahsen benim heyecanımı baya bir öldürüyor.Dediğim gibi bu bir eleştiri değil, ancak kendi adıma albümü 2. dinlememden itibaren bu şarkıyı direkt olarak geçtiğimi söylemem gerek.
Bu şarkının ardından gelen ikinci kısım (son şarkı King’i saymıyorum), FLESHGOD APOCALYPSE’in kariyerinin en güzel 23 dakikası olabilir. Senfonik death metal nedir sorusuna cevap olarak ansiklopedilerde yer alabilecek kadar iyi yazılmış,planlanmış, icra edilmiş ve sunulmuş 4 şarkıdan oluşan bu kısımda grup resmen döktürüyor ve ileride çok daha fazasını yapabileceğini gözümüze gözümüze sokuyor.
Tıpkı Paramour gibi, son şarkı olan King’i de sadece ilk dinlemede dinlediğimi ve sonraki dinlemelerde atladığımı belirtmeliyim. Bu iki şarkı olmasaydı, “King” çok daha büyük bir tokata dönüşebilirdi. Böylesi devasa bir müziğin yorucu olabileceğini düşünerek ortaya Paramour gibi bir sakinleşme seansı konmasını anlıyorum, ancak albümü sözleri okumadan, konseptle ilgilenmeden dinliyorsanız, ortadaki bu duraklamanın heyecan öldürmekten ve gaz almaktan fazlasını yapmadığını belirtmeden edemiyorum.
Neticesinde, “King” çok iyi bir albüm. Böylesi görkemli işlere bulaşan grup ve albümler, ya arka plandaki sıradanlıkları saklayarak olduklarından daha fazlası sanılıyor, ya da bu ögeleri çok eğreti kullanıp madara oluyor. FLESHGOD APOCALYPSE’te bunların ikisi de yok. Grup ne yaptığını biliyor ve çıkardıkları albümlere bakınca, kendisini geliştirmek adına ciddi emek veriyor. Konu senfonik death metal olduğunda, olayın ihtişam ve fırfırlı gömlek yönünden ziyade, karanlık ve tüyler ürpertici tarafını sergileyen SEPTICFLESH’i tercih etsem de, FLESHGOD APOCALYPSE’in yarattığı şeye de saygı duymamak elde değil.
Bir sonraki albüm “King”den kesinlikle daha iyi olacak diyor, perdeyi kapatıyorum.
Kadro Paolo Rossi: Bas, clean vokal
Francesco Paoli: Davul, gitar, geri vokal
Cristiano Trionfera: Gitar, geri vokal, orkestrasyon
Tommaso Riccardi: Brutal vokal, gitar
Francesco Ferrini: Piyano, orkestrasyon
Şarkılar 1. Marche Royale
2. In Aeternum
3. Healing Through War
4. The Fool
5. Cold as Perfection
6. Mitra
7. Paramour (Die Leidenschaft Bringt Leiden)
8. And the Vulture Beholds
9. Gravity
10. A Million Deaths
11. Syphilis
12. King
Death metal mi yapıyorlar opera mı belli değil, arkadaki senfoni çok kafa şişiriyor beğenmedim hiç