Pek çokları için müzikten çok ötesi olan ve sadece “grup” diye bahsetmenin bile haksızlık gibi geldiği bir kavramdan bahsedeceğim bugün. Hayal gücünün müziğe tezahürü noktasında, bu müziğin varoluşu içindeki en eşsiz yerlerden birinde duran; yaratımında büyük katkısı olduğu bir türün sınırlarını hiç kimsenin zorlayamadığı kadar zorlayan ve her anlamda ilham kaynağı olan bir grup…
DEATH ile olan ilişkimin müzikal anlamda yaşadığım en güzel travma şeklinde gelişmesiyle birlikte, DEATH benim için müziğin müzikten fazlası olabileceğini ve insanın bir müziği dinleyebilmesi için o müziğin illâ ki çalması gerekmediğini gösteren ilk grup olmuştu. Bir rifi, melodiyi, şarkıyı, sözü, çığlığı düşünerek tüylerin ürpermesinden, yahut bunları sürekli mırıldanmak, kafada dolaştırmaktan fazlasıydı bu.
Size göre uzun sayılabilecek bir süredir hayatınızda çok önemli bir yere koyduğunuz, sizi tanımladığını düşündüğünüz bir kavramın, metalin, aslında sandığınızdan daha fazlası olduğunu idrak ettiğiniz; müzik zevki, hobi, ilgi alanı, keyif gibi unsurları çok fazla aşıp, bu idrakı yaşadığınız dönemdeki yaşınız, ruh hâliniz, kişilik gelişiminiz, iç ve dış etmenler gibi sayısız dinamik içinde, dinlediğiniz bir şeyin adeta oluşumunuza katkıda bulunduğunu hissettiğiniz düzeyde kapsamlı ve kavrayıcı bir şeyden bahsediyorum.
Size “bundan öncesi vardı, artık bundan sonrası var” dedirten bir şeyden bahsediyorum.
DEATH benim için, beklenmedik bir anda gelerek hayatımın geri kalanını etkileyecek boyutta içselleştirdiğim, soyut anlamda üzerimdeki en büyük farkındalığı yaratan dış unsurdur. 18 yıl önce “The Sound of Perseverance“ın ilk notalarıyla başlayan bu aydınlanma, DEATH’e dair diğer her şeyi dev bir açlıkla içime çekmemle birlikte çok farklı bir hâl almış ve şu anki benim oluşmamda çok bariz bir rol oynamıştı.
1991 yılında “Human“ı çıkaran DEATH, death metalin bu denli hızlı gelişmesi, türlere ayrılması, çıtanın yükselip rekabetin artarak kaliteli işlerin fazlalaşması anlamında, metale en büyük katkıyı yapan gruplardan biri. Chuck Schuldiner’ın kafasının içinde diğer herkesinkinden farklı olarak bulunan her neydiyse; yarattıkları, vizyonu, yetinmeyişi, açlığı, belli ki kendi içinde fırtınalar koparan duyguların beyninden parmak uçlarına giden yolda eşsiz bir hâl alarak yüz binlerce insanın zihnine başka kimsenin dokunamadığı şekilde ulaşması…
Reinert ve Masvidal’le yollarını ayırdıktan sonra acayip gaza gelen Chuck’ın Gene Hoglan ve Andy LaRocque’u gruba alarak yarattığı “Individual Thought Patterns”; gelmiş geçmiş en iyi ve önemli death metal albümlerinden biri olmasının yanı sıra, bence gelmiş geçmiş en iyi albümlerden de biri. Ortaya konan duygu, icra, tavır, sözler, atmosfer, sound, yaratıcılık, kısacası her anlamda 10 üzerinden 10 olan bir albüm gözüyle bakıyorum “Individual Thought Patterns”a. DEATH’in müzik dünyasında bir eşi daha olmayan gelişiminde eşsiz bir yerde duran ve sayısız müzisyene, gruba ve albüme ilham kaynağı olan bu kusursuzluk dersi, Chuck Schuldiner’ın dehasının notalara tezahür ettiği en görkemli anlardan bazılarını barındırıyor.
Individual Thought Patterns’ın 02:18′indeki o ani değişimi yapabilmesini sağlayan; Destiny’nin 1. dakikasındaki melodiyi yazıp bir de üstüne “Doğru olan diğer yarıyı bulmak için katlanmamız gereken acıdan kaçış olmadığını biliyorum” dedirten; Trapped in a Corner’ın 1 dakika 12 saniyelik solosunda dünyaları devirten bu deha, 40 dakika süren ve dışarıdan bakıldığında sadece bir albümmüş gibi duran plastiğe sarılı bu şeyin, manevi boyutlara taşınmasını ve örneklerini gördüğüm, bildiğim şekilde insanların hayatlarının değişmesini sağlıyor.
“Bir film izledim hayatım değişti”, “Bir kitap okudum hayata bakışım değişti” gibi durumlar içerisinde, DEATH’in de kendi evrimini tamamladıktan sonra ve “Human“la birlikte death metali aşıp ruhani düzeylere getirdiği müziğinde, “Human” da, “Individual Thought Patterns” da, “Symbolic” de, “The Sound of Perseverance” da bu tip bir “bir albüm dinledim” durumunu yaşatabilen ender eserlerden birkaçı. İlk 3 albümün de farklı anlamlarda devasa işler yaptıklarını göz ardı etmeden, kariyeri boyunca 7 albüm çıkaran bir grubun/insanın son 4 albümünün ağız birliği edilmişçesine bu şekilde görülmesi, hayat değiştirir şekilde algılanması gerçekten olacak iş değil. Muazzam bir şey.
Çıkışından 23 yıl sonra yazdığım bu yazı eşliğinde kulaklarıma dolan “Individual Thought Patterns”, binlerce kez dinlemiş, her notasını hatmetmiş olsam bile şu an bana “ben bu müzik olmadan yapamam ulan” dedirtiyorsa, zaten iş bitmiştir.
Kadro Chuck Schuldiner: Vokal, gitar
Steve DiGiorgio: Bas
Gene Hoglan: Davul
Konuk:
Andy LaRocque: Soloların bir kısmı
Şarkılar 1. Overactive Imagination
2. In Human Form
3. Jealousy
4. Trapped in a Corner
5. Nothing Is Everything
6. Mentally Blind
7. Individual Thought Patterns
8. Destiny
9. Out of Touch
10. The Philosopher
Abi bence ne kadar grup çıkarsa çıksın metal aleminde Death ayarında bir grup, müzik dünyasında da Chuck ayarında bir dahi çıkmaz. Symbolic’le tanıdığım Death’in her albümünden aldığım keyif bambaşka.
Amanın. Siteyi açar açmaz hayatta en sevdiğim ve en çok dinlediğim albümü görmek şok etkisi yarattı. Nasıl övebilirim bu albümü bilmiyorum, ciddi anlamda her saniyesine taptığım nadir albümlerden. Kapağından sözlerine, müziğinden enstrüman hakimiyetine her şeyin zirve yaptığı bir albüm. Bu çok kişisel olacak ama, metal müziğin en üst noktasını temsil ediyor benim için. Bu bayat övgülerden sonra hayatımın en rahat 10′unu veriyor ve The Philosopher’ın sonundaki bas solosu dünyalara bedeldir diyerek çekiliyorum.
Bu albümün kritiği vardı yanlış hatırlamıyorsam. Neyse kritiği görmek insanın yüzünde aptal bir sırıtış oluşmasına sebebiyet veriyor yine de. Death’in son 4 albümü kusursuzdur bana göre. Bu dört albümü kendi arasında sıralamaya da koyabilirim ama hepsinin notu yine 10 olurdu.
Bu arada Trapped in a Corner’ın introsu Evil Dead ile birlikte, dinlediğim en tüyler ürpertici, en lanetli introların başında gelir. Sanki play tuşuna bastığım andan itibaren başıma berbat birşeyler gelecekmiş ve sağ çıkamayacakmışım gibi hissederim.
Anlamlı sözleriyle, inanılmaz çalınmış basslarıyla, davuluyla, riffleriyle, eşsiz sololarıyla, kısacası her yönüyle hücuma kalkmış, buna rağmen müthiş uyumluluk yakalamış bir albüm. Sert, bir o kadar da sanatsal.. Albümdeki her birey Chuck Schuldiner başta olmak üzere resmen bir müzik dahisi, bir yetenek abidesi. Death Metal’in Deep Purple’ı diyesim geliyor. Hele o perdesiz bass’lar yok mu? Hem Steve DiGiorgio’yu hem Gene Hoglan’ı aynı anda barındıran tek albüm olduğundan dolayı da en sevdiğim.
Dinlerken yaşadığım duyguları ise tarif edemem. Çok uzun bir makale falan yazmak gerekir. Mutlu etmesinin yanında hüzünlü, çok tuhaf karamsar bir yönü var Individual Thought Patterns’ın. Sanki dünyadaki tüm saçmalıkların farkına varmışsınız ve bu ağırlığı bir tek siz taşıyormuşsunuz gibi..
Death dinlemeyen bi metal dinleyicisi olamaz diye dusunuyorum varsa da henuz metalin bize hissettirdiklerini hissedememistir.yaziyi gorunce soyle bi albumu tekrardan dinledim de the philosopher gibi trapped in a corner gibi mentally blind gibi sarkilarin asla benzerinin yapilamayacagi apacik.yeni metal gruplari yeni ve iyi solistler goruyoruz ama death de chuck da yeri doldurulamayacak birer efsane
Ne kadar överseniz övün bir şekilde eksik kalacaktır bu kritikte de olduğu gibi.
Albüm hakkında bahsetmeyeceğim aklıma gelen başka bir şeyi yazayım. Konser videolarında yeralan grubu canlı kanlı izleyebilmiş oradaki kitleyi kıskanmamak elde değil. Kaçı bilebilirdi içinde bulunuğu anın tarihi bir önemi olduğunu…
Ülkemizden varsa bu tarihi anlardan birine tanıklık eden şanslı kutlu bir insan, izlenimlerini öğrenmek isterim..
Pek çokları için müzikten çok ötesi olan ve sadece “grup” diye bahsetmenin bile haksızlık olacağını düşünen insanlardan olup,Death’in benim yaşamımdaki uzuvlardan birisi olarak görüyorum her zaman;Chuck Schuldiner,hayatımın bir parçası.Bunu sözcüklerle tanımlayamam.Ne kadar översek övelim yaptığı işleri hep o sözcükler yetersiz kalıcak aynı zamanda söylediklerimiz de .Chuck Schuldiner benim kalbimde yaşayan biri.Yaşam uzuvlarımdan biri.Öyle de kalacak.
Abi bence ne kadar grup çıkarsa çıksın metal aleminde Death ayarında bir grup, müzik dünyasında da Chuck ayarında bir dahi çıkmaz. Symbolic’le tanıdığım Death’in her albümünden aldığım keyif bambaşka.
10.02.2016
@Enes, Chuck gerçekten müthiş bir müzisyen ama “müzik dünyasında da Chuck ayarında bir dahi çıkmaz” demek bana saçma sapan geliyor
10.02.2016
@Infirmity, hocam haksız sayılmazsın ve bende müzik bağnazı değilim ama bu seviyede orjinal bir müzik adamı kolay kolay çıkmaz.
Amanın. Siteyi açar açmaz hayatta en sevdiğim ve en çok dinlediğim albümü görmek şok etkisi yarattı. Nasıl övebilirim bu albümü bilmiyorum, ciddi anlamda her saniyesine taptığım nadir albümlerden. Kapağından sözlerine, müziğinden enstrüman hakimiyetine her şeyin zirve yaptığı bir albüm. Bu çok kişisel olacak ama, metal müziğin en üst noktasını temsil ediyor benim için. Bu bayat övgülerden sonra hayatımın en rahat 10′unu veriyor ve The Philosopher’ın sonundaki bas solosu dünyalara bedeldir diyerek çekiliyorum.
Bu albümün kritiği vardı yanlış hatırlamıyorsam. Neyse kritiği görmek insanın yüzünde aptal bir sırıtış oluşmasına sebebiyet veriyor yine de. Death’in son 4 albümü kusursuzdur bana göre. Bu dört albümü kendi arasında sıralamaya da koyabilirim ama hepsinin notu yine 10 olurdu.
Bu arada Trapped in a Corner’ın introsu Evil Dead ile birlikte, dinlediğim en tüyler ürpertici, en lanetli introların başında gelir. Sanki play tuşuna bastığım andan itibaren başıma berbat birşeyler gelecekmiş ve sağ çıkamayacakmışım gibi hissederim.
Trapped in a Corner’in solosunu duyduğum da zevkten havaya karışacağımı sanmıştım. 11/10
Anlamlı sözleriyle, inanılmaz çalınmış basslarıyla, davuluyla, riffleriyle, eşsiz sololarıyla, kısacası her yönüyle hücuma kalkmış, buna rağmen müthiş uyumluluk yakalamış bir albüm. Sert, bir o kadar da sanatsal.. Albümdeki her birey Chuck Schuldiner başta olmak üzere resmen bir müzik dahisi, bir yetenek abidesi. Death Metal’in Deep Purple’ı diyesim geliyor. Hele o perdesiz bass’lar yok mu? Hem Steve DiGiorgio’yu hem Gene Hoglan’ı aynı anda barındıran tek albüm olduğundan dolayı da en sevdiğim.
Dinlerken yaşadığım duyguları ise tarif edemem. Çok uzun bir makale falan yazmak gerekir. Mutlu etmesinin yanında hüzünlü, çok tuhaf karamsar bir yönü var Individual Thought Patterns’ın. Sanki dünyadaki tüm saçmalıkların farkına varmışsınız ve bu ağırlığı bir tek siz taşıyormuşsunuz gibi..
Death dinlemeyen bi metal dinleyicisi olamaz diye dusunuyorum varsa da henuz metalin bize hissettirdiklerini hissedememistir.yaziyi gorunce soyle bi albumu tekrardan dinledim de the philosopher gibi trapped in a corner gibi mentally blind gibi sarkilarin asla benzerinin yapilamayacagi apacik.yeni metal gruplari yeni ve iyi solistler goruyoruz ama death de chuck da yeri doldurulamayacak birer efsane
Ne kadar överseniz övün bir şekilde eksik kalacaktır bu kritikte de olduğu gibi.
Albüm hakkında bahsetmeyeceğim aklıma gelen başka bir şeyi yazayım. Konser videolarında yeralan grubu canlı kanlı izleyebilmiş oradaki kitleyi kıskanmamak elde değil. Kaçı bilebilirdi içinde bulunuğu anın tarihi bir önemi olduğunu…
Ülkemizden varsa bu tarihi anlardan birine tanıklık eden şanslı kutlu bir insan, izlenimlerini öğrenmek isterim..
Dinlerken en çok keyif aldığım Death albümü bu. Ne kadar övsem az, hatta bu albümün övülmesine gerek bile yok 9,5/10
04.05.2020
@Infirmity, Kral niye 10 değil merak ettim.
Özellikle bas çok iyi bu albümde
En sevdiğim Death albümü ve bence türünün en iyisi.
Pek çokları için müzikten çok ötesi olan ve sadece “grup” diye bahsetmenin bile haksızlık olacağını düşünen insanlardan olup,Death’in benim yaşamımdaki uzuvlardan birisi olarak görüyorum her zaman;Chuck Schuldiner,hayatımın bir parçası.Bunu sözcüklerle tanımlayamam.Ne kadar översek övelim yaptığı işleri hep o sözcükler yetersiz kalıcak aynı zamanda söylediklerimiz de .Chuck Schuldiner benim kalbimde yaşayan biri.Yaşam uzuvlarımdan biri.Öyle de kalacak.
Şarkı sözü konusunda üstüne tanımadığım albümdür.
Andy LaRocque ayrı bir değer katmış. Dinle dinle bıkılmıyor. Albüm değil farklı bir boyut mübarek!
En çok dinlediğim albümlerde ilk üçtedir muhtemelen. Her bir şarkısı net 10/10.
Bas gitarlarını en sevdiğim albüm de olabilir aynı zamanda. Digorgio büyük adamsın, gene de Hoglan, Chuck sen zaten mesihsin.
Şaheser.
29.07.2024
@BK, Hayatımda dinlediğim en iyi metal baslarının bu albümde olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Çok büyüksünüz çok…
29.07.2024
@BK, yoruma tıkladım, hangi albüm olduğunu bilmeden itp geçti aklımdan. Chuck’ın müthiş dehası bir yana dursun bu albüm bir Digorgio başyapıtı.