Yazmayı çok istediğim bir diğer albümden daha merhaba. Albümün önceki kritiğinin siteden silinmesi yönünde bir talep gelince, ne yalan söyleyeyim, epey sevindim. Son birkaç gündür yazdığım eski albümler gibi, bu albümü yazmayı da en içten dileklerimle istiyor, ancak sitede zaten var olduğundan yazma fırsatı bulamıyordum. Ne tesadüf ki böyle bir durum ortaya çıktı ve ne zamandır düşüncelerimi paylaşmak istediğim bu tatlı albümden dilediğim gibi bahsetme fırsatını buldum.
Bildiğiniz gibi doksanların ilk yılları, death metal adına gerçek bir şahlanışa sahne oluyordu arkadaşlar. Plak şirketleri baya kesmeli biçmeli, kan akıtmalı gruplara sağlam paralar akıtıyor, klipler çekiyor, onları cilalı şekillerde sunmanın yollarını arıyorlardı. Metal gibi “aykırı” bir kavram içerisindeki sınırları zorlama görevini seve seve üstlenen dönemin death metal grupları da, şok edicilik ve çirkinlikte birbiriyle yarışıyordu.
Bu yarışı en önlerde götüren ve sonrasındaki binlerce gruba ilham kaynağı olan bir grup da, 1990′daki “Eaten Back to Life” ile “A-aaaa o nasıl albüm kapağı?! Hayır Cefri, bu grubu dinlemiyorsun!” dedirten, sadece 10 ay sonraki “Butchered at Birth”le de Almanya ve Kanada’nın bazı şehirlerinde yasaklanan bu tükaka oluşumdu. 1-2 yıl içinde CANNIBAL CORPSE adı, bir çırpıda “dinlemesi en havalı gruplar” arasına yazılıvermişti. Yasak olanın çekiciliğinden ve Alex Webster’ın bulduğu dahiyane grup isminden mütevellit, CANNIBAL CORPSE bir anda dikkatleri üzerine çekti. Bu durum, elbette ki bir sonraki işini daha da uç bir noktada sunma konusunda grubu tahrik etti ve CANNIBAL CORPSE, konsept yapıdaki 3. albümü “Tomb of the Mutilated”ı 1992 Eylül’ünde piyasaya sürdü.
Girl: 1 kez
Women: 2 kez
Vagina: 4 kez
Sex: 5 kez
Cunt: 6 kez
She: 8 kez
Her: 44 kez
Bir albümde tam 44 kez meçhul bir “her”den bahsediliyorsa, o albümde belli bir konsept vardır arkadaşlar. “Tomb of the Mutilated”, çok net şekilde cinsellik ve sadizmin bir vajinada eridiği, içerdiği tüm hastalıklı düşünceleri büyük ölçüde kadın bedenini kullanarak yansıtan, komple bir hikâye anlatmasa da sözel anlamda bir bütünlüğe sahip bir çalışma. Bu durumun daha net şekilde görüldüğü özellikle son 3 şarkı, birbirlerinin devamıymışçasına yazılan sözlere sahipler.
Avusturyalı sanatçı Alfred Kubin’in “Pocalunek” adlı resminden ilham alan kapağıyla pek çok anne ve babanın tansiyonunu çıkaran “Tomb of the Mutilated”, death metal tarihinin en meşhur ve en iyi şarkılarından biri olan Hammer Smashed Face’le açılıyor ve CANNIBAL CORPSE daha ilk andan, önceki iki albümüne göre nasıl olgunlaştığını, bir kaburga kemiğinin sivri ucuyla suratımıza kazıyor.
Bu olgunlaşmanın sadece müzikal anlamda kalmaması ve sözel bazda da kendini göstermesi, CANNIBAL CORPSE’un neden CANNIBAL CORPSE olduğunun, yıllar içinde neden sadece iç organlarla, parçalanan vücutlarla uğraşan bir karikatüre dönüşmediğinin en büyük sebebi olarak karşımıza çıkıyor. İlk albümdeki nispeten çocuksu şarkı isim ve sözleri, “Tomb of the Mutilated”da yerlerini daha sofistike kelime seçimlerine, betimlemelere bırakıyorlar. İlk iki albümde, etrafına saldıran ve her şeyi kesip biçen psikopat bir aptal olan CANNIBAL CORPSE, “Tomb of the Mutilated” ile birlikte daha şairane, vahşeti konusunda ince zevkleri olan bir orospu çocuğuna dönüşüyor.
35 dakikalık süresi boyunca, ilk albümdeki nispeten thrash sound’unun ve ikinci albümde daha net şekilde death metale evrilen yapının üstüne çıkan “Tomb of the Mutilated”, tüm bu hastalıklı sözlerden sorumlu kişi olan Chris Barnes’ın giderek daha brutalleşen vokali, iyileşen kayıt kalitesi ve artan müzisyenlikle, baştan sona mükemmel bir death metal örneği hâline geliyor.
Bazı albümler vardır; “çıktığı yıl düşünüldüğünde” diye överiz hani. “Müziğin şu anda geldiği nokta düşünüldüğünde sikim gibi, ama o dönemin şartları ve ilham kaynaklarının azlığı düşünüldüğünde başarılı” gibisinden yavşak bir yorum getirdiğimiz bu albümler; bahsi geçen o dönemin, yaşadığımız şu andan daha düşük seviyede olduğunu sanmamıza sebep olan ahmaklığımızın da bir tezahürüdür aslında. “Dönemine göre başarılı” demek, o albüm çıktığında aklını kaybeden on binlerce insanın da şu anki insanlardan daha düşük seviyede olduğunu düşünüyorum demektir. “Ah canım ya, o zamanki sınırlı materyal ve bilinçle, o albümü iyi sanıyorlardı… Ya tamam, o zaman için iyiydi tabii de…” Bunu diyen insan var ya; onu böyle… Of neyse, araya uyuz olduğum bir bakış açısını sokup içimi boşaltayım istedim, hemen bağlıyorum.
“Tomb of the Mutilated” işte o “dönemine göre iyi” denen albümlerden biri değil. Hem de o kadar değil ki. Olduğu gibi, ne zaman çıktığı fark etmeyecekmişçesine iyi, aylarca kalın bağırsakta kalıp kayalaşmış dışkı kütlesi gibi. Death metal seviyorsanız ve her türlü konuya değinen bu türün cinsel şiddet temalı tek bir albümünü dinleyecekseniz, aradığınız albüm “Tomb of the Mutilated”dır.
Bahsettiği konu ve bu konuyu yansıtmadaki icrası anlamında, bundan daha iyisi yok.
Kadro Chris Barnes: Vokal, sözler
Jack Owen: Ritim gitar
Bob Rusay: Solo gitar
Alex Webster: Bas
Paul Mazurkiewicz: Davul
Şarkılar 1. Hammer Smashed Face
2. I Cum Blood
3. Addicted to Vaginal Skin
4. Split Wide Open
5. Necropedophile
6. The Cryptic Stench
7. Entrails Ripped from a Virgin's Cunt
8. Post Mortal Ejaculation
9. Beyond the Cemetery
evlerde adsl’in olmadığı yıllarda metal dinlemeye başlamanın en büyük artısı, mesela death metal dinlemeye niyetlendiğinizde; önünüze Tomb of the Mutilated, Human, Cause of Death, Legion, Effigy of the Forgotten gibi albümlerin konulmasıydı. günümüzdeki gençlerin The Faceless ile death metali keşfetmeye çalıştığını düşününce insan cidden müthiş üzülüyor.
ancak Tomb of the Mutilated az önce saydığım albümlerle birlikte, 200 sene daha geçse ve insanlık ayakta kalsa (hiç sanmıyorum) bile death metalin en iyi albümlerinden biri olarak kalacaktır. aynı şekilde Hammer Smashed Face bundan 20 sene önce olduğu gibi, 20 sene sonra da death metalin en iyi şarkılarından biri olarak anılacaktır.
Alex Webster ve Chris Barnes’ın kariyerinde kötü veya vasat bir performansı olmadığını düşünüyorum. ama bu albüm bence ikisininde zirvesidir. Chris Barnes konusunda birçok
insan hemfikir zaten. ancak Alex Webster konusunda tereddüt eden varsa albümü komple bass gitarlara odaklanarak dinlemeyi denesin. tam bir gövde gösterisi.
çok genç yaşlardan itibaren bu müziği keşfetmemle eş zamanlı en sevdiğim grupların bitişine şahit oldum ve müthiş üzüldüm. ki herkesin tahmin edebileceği üzere yakın zamanda bu üzüntülerin en büyüğünü yaşadım, şu saatten sonra mümkün olduğunca devam etmesini ve bitişine asla şahit olmamak istediğim iki grup var; biri Cannibal Corpse, diğeri Marduk. keşke hiç bitmeseler diyeceğim ama nafile. zaman hepimizi dümdüz edecek.
@ismail vilehand, Hammer Smashed Face’i çalmayı öğrendiğimde günde elli kere çaldığımı hatırladım.
Dediğin şekilde, ilk dinlediğim death metal albümü Cause of Death ise ikinci dinlediğim de budur. İnternet öncesi dönemin en güzel yanı, bu işin bir nevi usta-çırak ilişkisi şeklinde yürümesiydi. Sokakta beraber içilen abilerden bu albümlerin ismi duyulur, biyerlerden bulmak için kırk takla atılır, bulununca hatmedilirdi. Şimdi benim o zaman olduğum yaşlarda olup metal dinlemeye çalışan tanıdığım, rastladığım kimse olmadığı için işlerin nasıl yürüdüğünü pek bilmiyorum ama bahsettiğin gibiyse durum vahim.
Tomb of the mutilated ilk kez death growl duyduğum ve oha bu ne böyle insan mı söylüyor bunu dememe sebep olan albümdü :) Iron Maiden metalcisi olan bana şok etkisi yapmıştı 10 sene önce.
Metallica, Megadeth, Rammstein ekseninden beni çekip çıkaran albüm. Böyle bişey de varmış demek vay amk, şeklinde dumurlara uğratmıştı beni. Halen dinlediğim death albümleri arasında en hayvanı budur benim için. Death metali de en iyi tanımlayan birkaç albümden biridir gözümde. Bugün de çıksa efsane olurdu, yani kritikte de dendiği gibi, bu albümleri efsane yapan çıktığı zamanların ilkler olmalarından kaynaklanmıyor sadece, halen en yırtıcıları olarak görünmelerinden de kaynaklanıyor. Zamanla bu müziğe katılan etkilerle işin şekli şemali epey değişti. Ama bu gibi albümler asla sırra kadem basıp yitip gitmedi. Kolaylaşan ve basitleşen hayatın anahtarı internet ve onun kullanıcılarından oluşan kitle müziği her ne kadar çabucak dinleyip unutsa da bu gibi efsanelerle karşılaştığında şöyle bir duruyır, playlistler habire değişse de bunların yerleri sabit kalıyor. Yani her zaman dilimini etkisi altına alabilen şeyler bunlar. 90ları milenyumu ayrımı yapılmayan işler
Hammer Smashed Face’i günde elli defa dinlerdim. Hala da sıkılmadan dinlerim. Death metalde progresife kaymadan özgün olmayı başarmış nadir gruplardan biri bence. Zamanında bir benzerini bulmaya çok çalışmıştım ama bulamamıştım.
Ayrıca ABD’de en çok gündeme gelen death metal grubu. Metal Evolution belgeselinde 90′lı yıllardaki bir ABD başkan adayının grubu kötüleyerek prim yapmaya çalıştığı bir kısım vardı. Sık sık gündeme değişik şekillerde gelmişler. Ace Ventura’da gözükmeleri falan mesela https://www.youtube.com/watch?v=DPs3emz3Wog Bir de şöyle saçma bir video var https://www.youtube.com/watch?v=fc-V3NYckOI
Zamanında Hammer Müzik’ten çıkan kasetini D&R’dan almıştım, sene 1998′di sanırım. Ezbere bildiğim ve kasetten kasete çekim olan Butchered At Birth’ten sonra neye uğradığımı şaşırmıştım. O zamanlar ne İngilizce bilgisi ne bir şey var bende, Chris’in hayvani böğürtüsüne ve gitarlardan dökülen sapıkça rifflere bayılmıştım. Herhalde hayatım boyunca en çok kez dinlediğim albümdür ve hala keyifle dinliyorum.
Bir de şimdiki gibi çılgın internet imkânları yoktu benim için o yıllarda. Chris’in gruptan gittiğini korsan CD olarak bulduğum Vile albümündeki sound ve vokal değişikliğiyle çakozlayıp bunalıma girmiştim. Rock Market’leri de mütemadiyen kaçıran bir adam olarak Six Feet Under muhabbetinden de geç haberim oldu. Oldu olmasına da Chris gittikten sonra bana göre ne Cannibal eski Cannibal oldu ne de SFU, Cannibal’ın yerini doldurabildi. Death metal adına bir anıttı o dönemki Cannibal Corpse ve hatıralarımızdaki en mükemmel hali de sanırım bu albüm olarak ilelebet kalacak.
Kritik de albüme yaraşacak kalitede Ahmet, ellerine fikrine sağlık. Yazının en baba kısmı bence burası:
“İlk iki albümde, etrafına saldıran ve her şeyi kesip biçen psikopat bir aptal olan CANNIBAL CORPSE, “Tomb of the Mutilated” ile birlikte daha şairane, vahşeti konusunda ince zevkleri olan bir orospu çocuğuna dönüşüyor.”
Jack Owen, Entrails ripped from a Virgin’s Cunt üzerinde düzeltmeleri yaparken ilk kez ”sanırım bu sefer çok ileri gittik” diye düşünmüş
Bob Rusay bu albümde fazla katkısı olmamış, hatta önceki albüme kıyasla hiç olmamış. Git gide performansı düştüğünden gruptan atılmak zorunda kalmış.
Alex Webster, albüm öncesinde tavsiye üzerine Cynic, Atheist, Pestilence, Gorguts dinlemeye başlamış ve bu sayede bas gitarını inanılmaz geliştirmiş
Bütün sözleri Chris Barnes yazmış, bu sayede grup müziğe odaklanıp daha iyi rifler yazmaya çalışmış.
Alex Webster bas gitarın sesini ısrarla yükseltmek isteyip Scott Burns’un tepesini epeyce attırmış.
Albüm öncesinde Barnes’a ”sınır mınır yok, istediğini yaz” demişler, tabii sonucu pek kestirememişler.
Tüm grup Scott Burns’den inanılmaz memnun kalmış.
Albümün yazım sırasında grup aslında ikiye bölünmüş, hatta dağılmak üzereymiş. Paul ve Alex ayrı takılırken, Owen, Rusay ve Barnes ayrı takılıyormuş, aralarında çok büyük kamplaşma olmuş. Owen genellikle arada takılan isimmiş. Sorunun asıl sebebi Chris Barnes imiş.
”Jim Carrey ağır Cannibal Corpse hayranıymış” olayı doğruymuş. Jack OWen kendisiyle tanışana kadar durumdan haberdar değilmiş. Hatta Jim, soundcheck e bile gelip Rancid Amputation çalmalarını istemiş.
Bence en iyi metal kapaklarından biri. Birisi ”extreme metal” veya ”brütallik” deyince yıllardır aklıma bu albümün kapağı gelir ilk. Bir hanfini ne tarz müziklerden hoşlanıyorsun diyince de direkt bu kapağı atasım geliyor öyle über extreme metalci olmasam da
Hammer Smashed Face, Metal dünyasının en sıkmayan hit’i herhalde. İlk defa 2009-10 civarı keşfetmiştim. O zamandan beri hala ilk günkü gibi taze. 7 yıl önce yukarıda da aynısını yazmışım.
Instagram’dan nefret ederim. Sik sok hikayeler atıp duruyorlar, ben de bir gün şunun dokuzuncu saniyesini atıp ürkütmüştüm totoş kankilerimi.
Cannibal Corpse’un en sevdiğim albümü bu. Her şeyiyle dönemi için bir mihenk taşı. Albüm kapağıyla, şarkı isimleri ve sözleriyle, müziğiyle ve vokalleriyle bana kalırsa döneminde yapılmış en ekstrem ve şiddet dolu iki albümden biri (diğeri de bence Cryptopsy -”None So Vile”).
Bu albümü ilk dinlediğimde, meşhur hit şarkısı dışındaki bütün şarkılarda bir şeylere ayrı ayrı şaşırmıştım. Şaşırdığım kadar da etkilenmiştim. “Bu da artık yazılmaz/söylenmez” diye dehşete düştüğüm de oldu bir o kadar. Bu albüm yüzünden “Cannibal Holocaust” isimli o rezil rüsva, insana insan olduğunu utandıran filmi seyrettim.
Günümüzde ne albümler çıkıyor, bu vakte kadar da bu türde ne albümler çıktı. Ama benim için hâlâ kendi klasmanındaki en iyi albüm budur. Bana kalırsa Barnes’ın ve CC’nin kariyerinin zirvesiydi. Kendim için “tüm zamanların en iyi 10 death metal albümü” diye bir liste yapsam, rahatlıkla ilk 5′ime girer.
evlerde adsl’in olmadığı yıllarda metal dinlemeye başlamanın en büyük artısı, mesela death metal dinlemeye niyetlendiğinizde; önünüze Tomb of the Mutilated, Human, Cause of Death, Legion, Effigy of the Forgotten gibi albümlerin konulmasıydı. günümüzdeki gençlerin The Faceless ile death metali keşfetmeye çalıştığını düşününce insan cidden müthiş üzülüyor.
ancak Tomb of the Mutilated az önce saydığım albümlerle birlikte, 200 sene daha geçse ve insanlık ayakta kalsa (hiç sanmıyorum) bile death metalin en iyi albümlerinden biri olarak kalacaktır. aynı şekilde Hammer Smashed Face bundan 20 sene önce olduğu gibi, 20 sene sonra da death metalin en iyi şarkılarından biri olarak anılacaktır.
Alex Webster ve Chris Barnes’ın kariyerinde kötü veya vasat bir performansı olmadığını düşünüyorum. ama bu albüm bence ikisininde zirvesidir. Chris Barnes konusunda birçok
insan hemfikir zaten. ancak Alex Webster konusunda tereddüt eden varsa albümü komple bass gitarlara odaklanarak dinlemeyi denesin. tam bir gövde gösterisi.
çok genç yaşlardan itibaren bu müziği keşfetmemle eş zamanlı en sevdiğim grupların bitişine şahit oldum ve müthiş üzüldüm. ki herkesin tahmin edebileceği üzere yakın zamanda bu üzüntülerin en büyüğünü yaşadım, şu saatten sonra mümkün olduğunca devam etmesini ve bitişine asla şahit olmamak istediğim iki grup var; biri Cannibal Corpse, diğeri Marduk. keşke hiç bitmeseler diyeceğim ama nafile. zaman hepimizi dümdüz edecek.
13.02.2016
@ismail vilehand, Hammer Smashed Face’i çalmayı öğrendiğimde günde elli kere çaldığımı hatırladım.
Dediğin şekilde, ilk dinlediğim death metal albümü Cause of Death ise ikinci dinlediğim de budur. İnternet öncesi dönemin en güzel yanı, bu işin bir nevi usta-çırak ilişkisi şeklinde yürümesiydi. Sokakta beraber içilen abilerden bu albümlerin ismi duyulur, biyerlerden bulmak için kırk takla atılır, bulununca hatmedilirdi. Şimdi benim o zaman olduğum yaşlarda olup metal dinlemeye çalışan tanıdığım, rastladığım kimse olmadığı için işlerin nasıl yürüdüğünü pek bilmiyorum ama bahsettiğin gibiyse durum vahim.
The Bleeding’i daha çok seviyorum. Gereksiz bi bilgi verip gideyim kurukafa ve mumlu kısmı trim yapıp, Hammer Smashed Face EP’ine de koymuş abiler.
Chris Barnes Keske ayrilmasaydin be…
acilis parcasi hammer smashed face…daha ne denir ki???? 90 lı yıllar hakkaten çok başka be.
Eski kritikten daha iyi olmuş.
Tomb of the mutilated ilk kez death growl duyduğum ve oha bu ne böyle insan mı söylüyor bunu dememe sebep olan albümdü :) Iron Maiden metalcisi olan bana şok etkisi yapmıştı 10 sene önce.
Metallica, Megadeth, Rammstein ekseninden beni çekip çıkaran albüm. Böyle bişey de varmış demek vay amk, şeklinde dumurlara uğratmıştı beni. Halen dinlediğim death albümleri arasında en hayvanı budur benim için. Death metali de en iyi tanımlayan birkaç albümden biridir gözümde. Bugün de çıksa efsane olurdu, yani kritikte de dendiği gibi, bu albümleri efsane yapan çıktığı zamanların ilkler olmalarından kaynaklanmıyor sadece, halen en yırtıcıları olarak görünmelerinden de kaynaklanıyor. Zamanla bu müziğe katılan etkilerle işin şekli şemali epey değişti. Ama bu gibi albümler asla sırra kadem basıp yitip gitmedi. Kolaylaşan ve basitleşen hayatın anahtarı internet ve onun kullanıcılarından oluşan kitle müziği her ne kadar çabucak dinleyip unutsa da bu gibi efsanelerle karşılaştığında şöyle bir duruyır, playlistler habire değişse de bunların yerleri sabit kalıyor. Yani her zaman dilimini etkisi altına alabilen şeyler bunlar. 90ları milenyumu ayrımı yapılmayan işler
çok güzel bir kritik eline ağzına sağlık reis!
bize bir ‘Rituals by Rotting Christ’ yapar mısın?
sevgiyle..
15.02.2016
@zombikids, sağ ol. O da gelecek evet.
Hammer Smashed Face’i günde elli defa dinlerdim. Hala da sıkılmadan dinlerim. Death metalde progresife kaymadan özgün olmayı başarmış nadir gruplardan biri bence. Zamanında bir benzerini bulmaya çok çalışmıştım ama bulamamıştım.
Ayrıca ABD’de en çok gündeme gelen death metal grubu. Metal Evolution belgeselinde 90′lı yıllardaki bir ABD başkan adayının grubu kötüleyerek prim yapmaya çalıştığı bir kısım vardı. Sık sık gündeme değişik şekillerde gelmişler. Ace Ventura’da gözükmeleri falan mesela https://www.youtube.com/watch?v=DPs3emz3Wog Bir de şöyle saçma bir video var https://www.youtube.com/watch?v=fc-V3NYckOI
Zamanında Hammer Müzik’ten çıkan kasetini D&R’dan almıştım, sene 1998′di sanırım. Ezbere bildiğim ve kasetten kasete çekim olan Butchered At Birth’ten sonra neye uğradığımı şaşırmıştım. O zamanlar ne İngilizce bilgisi ne bir şey var bende, Chris’in hayvani böğürtüsüne ve gitarlardan dökülen sapıkça rifflere bayılmıştım. Herhalde hayatım boyunca en çok kez dinlediğim albümdür ve hala keyifle dinliyorum.
Bir de şimdiki gibi çılgın internet imkânları yoktu benim için o yıllarda. Chris’in gruptan gittiğini korsan CD olarak bulduğum Vile albümündeki sound ve vokal değişikliğiyle çakozlayıp bunalıma girmiştim. Rock Market’leri de mütemadiyen kaçıran bir adam olarak Six Feet Under muhabbetinden de geç haberim oldu. Oldu olmasına da Chris gittikten sonra bana göre ne Cannibal eski Cannibal oldu ne de SFU, Cannibal’ın yerini doldurabildi. Death metal adına bir anıttı o dönemki Cannibal Corpse ve hatıralarımızdaki en mükemmel hali de sanırım bu albüm olarak ilelebet kalacak.
Kritik de albüme yaraşacak kalitede Ahmet, ellerine fikrine sağlık. Yazının en baba kısmı bence burası:
“İlk iki albümde, etrafına saldıran ve her şeyi kesip biçen psikopat bir aptal olan CANNIBAL CORPSE, “Tomb of the Mutilated” ile birlikte daha şairane, vahşeti konusunda ince zevkleri olan bir orospu çocuğuna dönüşüyor.”
15.02.2016
@Ouz, sağ olasın.
Pazar günleri için süper bir seçenek. İnsan dinlerken ceketini ilikliyor gerçekten.
Bu albümün incelemesi ilk yazıldığında başlıkta fakat o çocuk sesleri yazıyordu.
Jack Owen, Entrails ripped from a Virgin’s Cunt üzerinde düzeltmeleri yaparken ilk kez ”sanırım bu sefer çok ileri gittik” diye düşünmüş
Bob Rusay bu albümde fazla katkısı olmamış, hatta önceki albüme kıyasla hiç olmamış. Git gide performansı düştüğünden gruptan atılmak zorunda kalmış.
Alex Webster, albüm öncesinde tavsiye üzerine Cynic, Atheist, Pestilence, Gorguts dinlemeye başlamış ve bu sayede bas gitarını inanılmaz geliştirmiş
Bütün sözleri Chris Barnes yazmış, bu sayede grup müziğe odaklanıp daha iyi rifler yazmaya çalışmış.
Alex Webster bas gitarın sesini ısrarla yükseltmek isteyip Scott Burns’un tepesini epeyce attırmış.
Albüm öncesinde Barnes’a ”sınır mınır yok, istediğini yaz” demişler, tabii sonucu pek kestirememişler.
Tüm grup Scott Burns’den inanılmaz memnun kalmış.
Albümün yazım sırasında grup aslında ikiye bölünmüş, hatta dağılmak üzereymiş. Paul ve Alex ayrı takılırken, Owen, Rusay ve Barnes ayrı takılıyormuş, aralarında çok büyük kamplaşma olmuş. Owen genellikle arada takılan isimmiş. Sorunun asıl sebebi Chris Barnes imiş.
”Jim Carrey ağır Cannibal Corpse hayranıymış” olayı doğruymuş. Jack OWen kendisiyle tanışana kadar durumdan haberdar değilmiş. Hatta Jim, soundcheck e bile gelip Rancid Amputation çalmalarını istemiş.
Kan boşaldım.
24.07.2024
@ismail vilehand, Bir bakirenin amcığından çekilmiş bağırsaklar.
Bence en iyi metal kapaklarından biri. Birisi ”extreme metal” veya ”brütallik” deyince yıllardır aklıma bu albümün kapağı gelir ilk. Bir hanfini ne tarz müziklerden hoşlanıyorsun diyince de direkt bu kapağı atasım geliyor öyle über extreme metalci olmasam da
Sik
Hammer Smashed Face, Metal dünyasının en sıkmayan hit’i herhalde. İlk defa 2009-10 civarı keşfetmiştim. O zamandan beri hala ilk günkü gibi taze. 7 yıl önce yukarıda da aynısını yazmışım.
Instagram’dan nefret ederim. Sik sok hikayeler atıp duruyorlar, ben de bir gün şunun dokuzuncu saniyesini atıp ürkütmüştüm totoş kankilerimi.
https://www.youtube.com/watch?v=57XSSliM3rU
Cannibal Corpse’un en sevdiğim albümü bu. Her şeyiyle dönemi için bir mihenk taşı. Albüm kapağıyla, şarkı isimleri ve sözleriyle, müziğiyle ve vokalleriyle bana kalırsa döneminde yapılmış en ekstrem ve şiddet dolu iki albümden biri (diğeri de bence Cryptopsy -”None So Vile”).
Bu albümü ilk dinlediğimde, meşhur hit şarkısı dışındaki bütün şarkılarda bir şeylere ayrı ayrı şaşırmıştım. Şaşırdığım kadar da etkilenmiştim. “Bu da artık yazılmaz/söylenmez” diye dehşete düştüğüm de oldu bir o kadar. Bu albüm yüzünden “Cannibal Holocaust” isimli o rezil rüsva, insana insan olduğunu utandıran filmi seyrettim.
Günümüzde ne albümler çıkıyor, bu vakte kadar da bu türde ne albümler çıktı. Ama benim için hâlâ kendi klasmanındaki en iyi albüm budur. Bana kalırsa Barnes’ın ve CC’nin kariyerinin zirvesiydi. Kendim için “tüm zamanların en iyi 10 death metal albümü” diye bir liste yapsam, rahatlıkla ilk 5′ime girer.
10.01.2024
@Emir, Ayrıca “Post Mortal Ejaculation” en underrated CC şarkılarından biri olabilir.
Necropedophile-ın sonundakı çocuk parki sesleri…