The Isolation Process’in kendi adını taşıyan albümüyle “bilinçli” tanışmam bir not sayesinde oldu. Not bu albümü dinle diyordu. Notu ben bırakmıştım onu biliyorum, fakat ne zaman ve ne düşünerek bıraktığımı kesinlikle hatırlamıyorum. Muhtemelen yoğun bir günün sonunda, ya da sarhoş bir gecenin yarısında, online bir radyoda grupla tanışmış, bu grubu aklım başımdayken de dinlemeliyim demiştim. İşin komik tarafı kendi kendime verdiğim mesajı ciddeye almayıp albümü dinlemeyi ertelemiş olmam oldu. Dolayısıyla The Isolation Process 2 ay geçikmeli girdi hayatıma. Üstelik haklıymışım, gerçekten The Isolation Process’i dinlemem gerekiyormuş!
The Isolation Process üç kişiden oluşan İsveçli bir grup. Kadrodaki müzisyenler Lingua ve Come Sleep gibi topluluklarda da çalıyorlarmış. Tanımam etmem. Grupla aynı adı taşıyan albümümüz ise topluluğun 2013 yılında çıkan ilk (ve şimdilik tek) albümü.
Grubun tarzı için internette çok enteresan söylemler var. Bazı eleştirmenler grubu sludge ve post metal arasında bir yere koyuyor. Bazıları ise buna alternatif metal sıfatını da ekliyor. Her ne kadar “alternatif metal” söylemini biraz zorlama bulsam da özellikle vokallerdeki “catchy” tarzı düşününce hak vermemek elde değil. Tüm bunara ek olarak gruba gotik diyenler, Paradise Lost’un “Icon” zamanlarına yakın bir müzik yaptıklarını iddia edenler de var.
Burada biraz durmakta fayda var. Öncelikle bu grubu konuşurken gotik kelimesini lugatımızdan çıkartırsak hepimiz daha rahat ederiz. Ama kabul, topluluğun bazı şarkılarındaki Paradise Lost benzerliği gözardı edilemez. Hatta albümün açılış şarkısı The Simple Gesture birçok açıdan lead gitarsız bir True Belief gibi geliyor. Internet basınının grubu Paradise Lost’a bu kadar benzetmesinin arkasında özellikle bu parça ve bu parçadaki vokal melodileri olduğunu düşünüyorum. Fakat bu benzerlik albümün içine girdikçe azalıyor ve bir süre sonra The Isolation Process’in içindeki Paradise Lost tamamen kayboluyor.
Topluluğun müziğine ve yarattığı his bütününe baktığımız zaman karşımızda oldukça mütevazı bir tablo çıkıyor. Ağırlıklı olarak ritim üzerine kurulu, melodik zenginliğin vokaller ve gitar arpejleriyle verildiği bir müzikle karşı karşıyayız. Düşününce İsveçli topluluk güzel bir formül üzerinden ilerliyor; hiçbir zaman orta temponun üstüne çıkmayan, sert tonlu gitarlar, tempo düştüğünde vokallere destek olan arpejler, gümbür gümbür tonu ile dinamiği ayakta tutan baslar ve yer yer melankolikleşen yer yer yırtıcılaşan vokaller. Formülün ortaya çıkardığı his bütününü tanımlamaya çalışırken aklıma gelen kelimelerse “mesafe”, “soğuk”, “öteki”, “sürgün” ve “tepki” oluyor. Bu kelimelerle kurulabilecek bir çok cümle grubun yaptığı müziğin ruh haliyle gayet uyumlu olacaktır.
Melankolik müziklere karşı zaafı olan birisi olarak The Isolation Process ve aynı adlı ilk albümleri benim için gerçekten güzel bir süpriz oldu. The Simple Gesture kesinlikle efsane bir şarkı ve yıllarca dinlemeye devam edeceğimden eminim. Visions ve Underneath It All gayet akılda kalan, albümün öne çıkan şarkılarından. Diğer şarkılar arasında da grubun genel rengine uymayan hiçbir şarkı yok diyebilirim. Ne yazık ki bu durum albümü dinlemeye devam ettikçe bir problem olmaya başlıyor.
Grup mütevazı bir şekilde bir duygu bütününü ifade ediyor demiştik. Bu kesinlikle takdire şayan bir durum. Buradaki büyük AMA’mızın geldiği yer bir süre sonra albümün bu bütünlük altında ezilip, tekdüzeleşmeye başlaması oluyor. Bazı albümleri, aradan geçen onca yıla rağmen geriye dönüp başından sonuna kadar dinlersiniz. Bazı albümlerde ise bir iki şarkı vardır her dinlediğinizde mutlaka ikinciye dinlemek istediğiniz. Fakat o albüm, siz onu bir kez anladıktan sonra kendini bir daha dinletemez baştan sona. The Isolation Process’in ilk albümü benim için 2. türde bir albüm olmaya doğru gidiyor. Bunun sebebi belki başında “post” yazan türde müzik icra eden grupların bir süre sonra aynı besteyi çevirip çevirip tekrar yapıyor olması da olabilir.
Sonuç olarak, sludge ve post metal türlerini seviyorsanız, The Isolation Process’i çok sevebilirsiniz. Albüm bir süre sonra sizi sıksa bile bir iki parça playlist’lerinizde muhakkak bulunacaktır. Kendi adıma bu albümü sevmekle beraber, bu üçlünün çıkartacağı diğer albümleri de merakla bekliyorum. Eğer sıkıştıkları yeri aşabilirlerse bu gruptan çok çok iyi işler geleceğine inanıyorum.
Kadro Thomas Henriksson: Gitar, vokal
Anders Carlström: Bas
Patrik Juutilainen: Davul
Şarkılar 01. A Simple Gesture
02. Visions
03. Underneath It All
04. Inhale
05. Victims of the Masses
06. The Dead End
07. Exhale
08. It Will Burn
09. Nothing To Collect
Benim de tesadüf eseri denk gelip ayıla bayıla dinlediğim bir albüm oldu kendileri. Açıkçası albüm ve okur puanlarını çok düşük buldum. Tuttuğu takım 8-0 yenilen fanatik taraftar gibi hissediyorum… Aynı formüllerin tekrar edilmesinin dinlenebilirlik açısından dezavantaj olduğu konusuna katılıyorum ama az ve öz dinlenince tadından yenmiyor.
Benim de tesadüf eseri denk gelip ayıla bayıla dinlediğim bir albüm oldu kendileri. Açıkçası albüm ve okur puanlarını çok düşük buldum. Tuttuğu takım 8-0 yenilen fanatik taraftar gibi hissediyorum… Aynı formüllerin tekrar edilmesinin dinlenebilirlik açısından dezavantaj olduğu konusuna katılıyorum ama az ve öz dinlenince tadından yenmiyor.
kritikteki şarkının vokalleri çok sevdim ben takibe alıcam grubu sanırım