Özellikle 1991 ve 1992 senesi olmak üzere 90′lı yıllar thrash metal adına oldukça hareketli zamanlardı. Diğer alanlarda da 90′lı yılların havası bir başkaydı zaten, ama bugün thrash metalden bahsedeceğiz. Ben o zamanları görmedim, ama o yıllarda yaşayan thrash metal dinleyicilerinin art arda çıkan başyapıt düzeyindeki albümler karşısında neler hissettiklerini, ne biçim koptuklarını ”Olm budur lan işte! Böyle sikerler!” moduna az çok girdiklerini tahmin edebiliyorum. Tam thrash olmasa da “Countdown to Extinction”, dibine kadar thrash “Rust in Peace”, “Arise” gibi albümlerin art arda çıktığı zamanlardan bahsediyoruz.
Tam da o zamanlarda Alman thrash’inin yıkılmaz kalesi Sodom en sert mermilerini birer birer namluya sürmekteydi. Sodom sertti, çok sertti; acımasız ve yakıcıydı. Hâlen de öyledir; öteki grupların ipleri saldığı bu dönemlerde Sodom hâlen çok sert. Her ne kadar “Tapping the Vein” ile “Code Red” arası dönemlerinden pek memnun olmasam da, Sodom tavizsiz derecede iyidir. Dinleyiciyi atmosferine alır, havasını solutur ve acımasız, sert müziğinin içinde onlarla birlikte kopmaya başlar.
İşte “Tapping the Vein” de tam böyle bir dönemin ürünlerinden. Bana göre Sodom’un en kaotik albümlerinden biri. Öteki albümlerine kıyasla daha ürkütücü ve çok daha ”death” bir atmosfer barındırıyor, kimi dinleyiciler için Sodom’un en iyisi. Sağlam thrash açlığının bitmek bilmediği yıllarda ilaç gibi gelmiştir diye düşünüyorum.
Death metal etkenlerinin iyice arttığı anlarda Tom Angelripper’ın karakteristik vokali gerçekten farklı bir hava yaratıyor. Sanki ufak hamlelerle olay bir death metal albümüne dönüşecek gibi. Death metal ve thrash metalin birbiriyle epey ilgili türler olduğu düşünülünce, bu gibi şeyler iyi yapıldığında tadından yenmiyor. Burada ”bu iş” hakkıyla yerine getiriliyor.
Davullarda 2008 de kaybettiğimiz Christian ”Witchhunter” Dudek son kez iş başında ve gayet iyi bir iş çıkarıyor. Gitarların hızlandığı, vokalin coştuğu, kaosun tavan yaptığı anlarda müzikte hiçbir boşluk bırakmıyor. Leziz ataklarla dinleyeni neredeyse kendine bağlıyor.
Öteki albümlerine kıyasla bu albümde ufak tefek sound değişimleri var. Grup da bunun bilincinde. İyi bir değişim olması onları da, dinleyiciyi de mutsuz etmemiş. Ancak bu değişimler grubun kendisi için de sürpriz olmuş. Stüdyoya girmeden önce herhangi bir ön materyal hazırlamadıklarını, her şeyin sıfırdan yazıldığını, neticede ortaya bunun çıktığını ve sonucun da memnun edici olduğunu söylüyor Tom Angelripper bir röportajında. İşini bilen, ne yaptığının farkında olan insanın hâli bir başka oluyor sayın PA okurları.
Şarkı sözlerinde de tıpkı bestelerdeki kadar büyük bir özen ve emek olduğu kendini derhâl belli ediyor. Death metalin gore temalı sözleri ile din, politika gibi unsurların uyuşturucu özellikleri üzerine giden şarkı sözlerinde tıpkı bestelerde olduğu gibi müthiş bir akış söz konusu. Sanki her şey bestelere uysun, dinleyeni eşlik ettirsin, tam zamanında coştursun ve vokale yeri geldiğinde öfkeyle, yeri geldiğinde şeytani bir sırıtışla eşlik edilsin, bütün bunların ışığında içi dolu cümlelerden oluşsun diye ince ince hesaplanmış gibi. Tom Angelripper bu konuda oldukça iyi bir söz yazarı. Şahsen thrash metalin en iyi söz yazarlarından biri olduğunu düşünüyorum. ”Eğer sözleri yazmaya başlayacaksam bunu gerçekten çok önemserim, boktan şeyler yazmamak için elimden geleni yaparım,” demekte kendileri.
Özellikle; One Step Over The Line, Body Parts, Deadline gibi şarkılar parlıyor. Ama albümün sonunda Reincarnation diye bir şarkı var ki dostlar; kişisel konuşacağım, bugüne dek dinlediğim en iyi şarkılardan biri. Baştan beri sözünü ettiğimiz; agresif, kaotik, ürkütücü ve tavizsiz havanın zirve yaptığı ve albümü tekrar tekrar dinleme isteği veren bir parça. Gitarist Andy Brings’e ait, 7 dakikadan uzun süresiyle albümün en uzun parçası olan Reincarnation gerçek bir zirve anı.
Müthiş, neredeyse kusursuz bir thrash/death ziyafeti.
Body Parts, Obsessed’ten Better Off Dead’e kadar olan kısmı tek başına özetleyebilecek kadar sağlam bi parça. Onun haricinde Back to War, One Step harika parçalar ancak Hunting Season gibi bi çılgınlık yok aksak aksak giderken aniden gitardan çıngı çıkartıyo Andy. Herif o sıralar 19 yaşında falanmış, hep genç gitaristler değil mi zaten bu kadar çılgın olmasını sağlayan klasik tıraş albümlerinin. Tom’un Lemmy’ninki gibi arkadan arkadan uğultulu bi şekilde gelen bass sesi de çok güzel bu albüm adına. Albümü bu kadar güzel yapan noktalardan birisi de primitif bi tonu olması. 90′larda çıkmış en iyi albümlerden birisi.
Oncelikle yazara sonsuz tesekkuru bir borc bilirim. Emegine saglik.
Album tek kelime ile efsane. Özellikle son parca gerçekten aşmış bir şaheser olmakla birlikte ‘one step over the line’ mid tempo sikiş nasıl yapılırın dersini veriyor. Jilet gibi gitarlar zaten insanin aklini aliyor. Herşeyi ile yardırmaca thrash…açılış parçası bile ağız burun dalmaya geldik diyor zaten. Ayrica albumun gizli yıldızı : hunting season…
sepultura’nın death çıkışlı ilk halleri misali. ve cidden reincarnation nasıl bir şarkıdır arkadaş..
bu arada 1990′da çıkan thrash/imsi albümlere baktım da artık herkesin bildiği seasons in the abyss, rust in peace, cowboys from hell ve painkiller’ın dışında türü takip edenlerce bilinen coma of souls, souls of black, persistence of time, by inheritance, oppressing the masses, never neverland ve twisted into form gibi hayvani albümler var lan yuh…
bir de sadus, razor, demolition hammer, exhorder gibi (bence) biraz daha gölgedeki gruplar da taş gibi albümler yayınlamışlar bu sene içinde. tabi bunlar dışında gözümden kaçan albümler olmuştur da 1990′a giriş thrash açısından harbi öküz gibi olmuş nitekim.
Öncelikle kritik için yazara çok teşekkürler. Albüm için denebilecek her şey denmiş zaten, kritik sayesinde keşfetmiş olmaktan büyük sevinç duyuyorum.
Albümdeki açık ara en beğendiğim şarkı One step over the line. Bu tarz şarkılara resmen bayılıyorum.
2. Sodom incelemesinin Persecution Mania, M-16 ve ya Sodom falan olmasını beklerdim ama sanırsam onlar zaten kendini kanıtlayan albümler olduğundan daha az bilinen bi albümü tanıtmak daha iyi olmuş, puan çok az fazla gelmiş ama Sodom bu, sırf ismi bile yeter. Bi In War And Pieces, Better Off Death ve ya Code Red bekliyorum sizden bir dahakine
En sevdiğim Sodom albümü. Yıllardır Sodom dinlememiştim ve bu albümden tek bir an bile hatırlamıyordum. ”Lan!” dedim, irkildim, verdim coşkuyu bu sabah.
Evet, belki objektif olarak Sodom’un en iyi albümü demek eğreti duracaktır ama kesinlikle Sodom’un çocuğu en iyi koyduğu albüm. Tam ağız burun kırmalık amk. Seni unutan beynimi sikeyim. SODOM HIAMMINA!
Ben paso Tech/prog/brutal/melo Death metal dinlerim, genelde thrash dinleken sıkılırım uykum gelir kapatır giderim ama Sodom bu albümde ortalığı sıkmış atmış, bass gitarın hayvanlığına değinmek istiyorum Tom albüm boyunca hem vokali ile hemde bass gitarı ile kafanıza kafanıza vuruyor.++(İlk dinleyişimde direk kulağıma takıldı bir kaç saniye düşündükten sonra buldum, Possessed son albümübdeki Abandoned parçasının rifflerini resmen The Crippler’dan ceplemiş)
Far Beyond Driven ile birlikte hayatımda en çok dinlediğim albüm. Gelmiş geçmiş en acımasız metal albümlerinden biri. İnsanlık namına en ufak bir an barındırmıyor. Chris Witchhunter’ın destansı performansını da atlamamak lazım. Adam döktürmüş.
@ismail vilehand, Kreator’ı da sevdiğini bildiğim için söylüyorum. En iyi Sodom mu, en iyi Kreator mı? Hatta bu soruyu genişletip hangi grubun en iyisi sence Thrash metalde zirvedir. Benim için bu sorunun cevabı en iyi Slayer, Thrash metalin zirvesidir. Senin cevabını merak ediyorum.
@deadhouse, en iyi Sodom > en iyi Kreator. İkinci sorunun objektif cevabı ise elbette en iyi Slayer. Ama benim bireysel tercihim tekrardan en iyi Sodom olur. Sodom’un gaddarlık eşiği çok farklı boyutlara ulaşabiliyor. Örnek olarak bu ve son albüm.
@ismail vilehand, İSmail bey’den Sodom albümleri hakkında kısa kısa fikirler alabilir miyim acaba? Ben de örneğin M-16′ya bayılıyorum ama albüm ikinci kısmında biraz duraklıyor bence, son şarkıdan önceki bir iki şarkıyı kastediyorum, bir de o Surfing Bird ne manyak coverdır hahahaahh
Obsessed by Cruelty: Bu albüm ve öncesindeki In the Sign of Evil EP Sodom’un black/speed, proto-black metal türünde yola başladığı icraatlar. Kan içen, çiğ etle beslenen deli black metalci tayfa Sodom’un bu işlerini aşırı sever ve saygı duyar.
Persecution Mania: Frank Blackfire’ın gelişi ile thrash metal yapmaya başladıkları albüm. İlk kusursuz işleri. Başyapıt no:1.
Agent Orange: Sodom’un en çok bilinen ve sevilen, thrash metal efsaneleri arasına girmelerini sağlayan albüm. Frank Blackfire yine bir önceki albümde olduğu gibi destan yazıyor. Başyapıt no:2.
Better Off Dead: Blackfire’ın Sodom’dan ayrılıp Kreator’a katılması sonrası ilk ortalama albümleri bence. Ortalama dediysem Sodom diskografisine göre ortalama. Yoksa thrash metal türünün geneline ve çıktığı yıla göre muazzam bir albüm.
Tapping the Vein: Bana göre gelmiş geçmiş en iyi metal albümlerinden biri. Hayatımda en çok dinlediğim ikinci albüm. Acımasızlık, gaddarlık ve canilik. Başyapıt no:3
Get What You Deserve: Sodom’un en hakkı yenmiş albümlerinden biri. Tapping the Vein sonrası geri adım olduğu konusuna kimse itiraz etmez ama taş gibi bir albüm bence. Bas gitar tonu ölümcül. Kapak keza harika. Bu albümün daha çok övülmesi lazım kesinlikle.
Masquerade in Blood: Diğer bir hakkı yenmiş Sodom albümü. Müthiş gaddar bir sound var bu albümde de. Get What You Deserve ve bu albümün Genesis XIX hariç, Code Red sonrası çıkan her albümden daha iyi olduğunu düşünüyorum.
‘Til Death Do Us Unite: Çok müthiş şarkılar barındıran ama bir o kadar da filler şarkı barındıran Sodom’un en vasat albümlerinden biri. Favorim Fuck the Police.
Code Red: Sodom’un Tapping the Vein sonrası ikinci zirvesi. Her şarkısı, her saniyesi kusursuz bir thrash metal ziyafeti. Başyapıt no:4.
M-16: Agent Orange sonrası Sodom’un en mainstream ikinci albümü. Sodom’u az bilenlerin en sevdiği iki albümden biridir. Bence de Code Red sonrası, Genesis XIX, hariç Decision Day ile birlikte en iyi Sodom albümü.
Sodom: Grubun standartlarına göre fazla melodik, orta tempo ve lülülü giden bir albüm. Bana göre en zayıf Sodom albümlerinden biri ama bu albümün hastası Sodom fanı da az değildir.
The Final Sign of Evil: In the Sign of Evil EP’sinin aynı dönem yazılmış ama yayınlamamış şarkılarla birlikte tekrardan kaydedilmiş hali. Efsane davulcu Chris Witchhunter’ın aramızdan ayrılmadan önce son çaldığı albüm.
In War and Pieces: Sodom standartlarına göre yine ortama bir albüm. Çok keyifli groovy ve melodik anlar barındırsa da ölümcül fanı olduğum Sodom bu değil. Yine de genel olarak bir önceki self-titled albümden bir tık daha iyi.
Epitome of Torture: Sodom ve In War and Pieces vasatlıklarına göre bir tık daha gaddarlık barındıran ancak genel olarak yine vasat üstünü aşamayan bir Sodom albümü. Tom Angelripper’ın çok gaddar vokalleri var bu albümde. Sırf bu yüzden bile es geçilmemeli.
Decision Day: M-16 ile birlikte Code Red sonrası irtifa kaybeden Sodom’un en iyi albümü diyebilirim. Fakat Sodom’un vasatlığa daha fazla tahammülü kalmadığı için, Angelripper bu albümden sonra bütün elemanları şutladı zaten. Çok da iyi yaptı.
Genesis XIX: Frank Blackfire’ın geri dönüşü ile tam olarak ne olduğunu anlayamadığımız bir takım olaylar sonrası tüm dünyanın boku yemesi ve mekanın sahibinin dalgayı çıkarıp masayı vurduğu, 2020 yılının en iyi albümü. Angelripper’ın bas gitar tonu ve manyak ötesi vokal performansı ile akıl sökmesi ise cabası. Tam bir işitsel ziyafet. Başyapıt no:5.
@ismail vilehand, Abi eyvallah gerçekten üşenmemiş yazmışsın valla çok teşekkür ederim. Sadece iki albümüyle kuduran biri olarak baya bi rehber görevi gördü benim için bu cevab. Bir de olay Sodom olunca ne okusan zevkli oluyor. Sodom ve onlarca grubu hayatıma kattığın ve nelerden mahrum kaldığımı gösterdiğin için teşekkürler PasifAgresif
Bana göre tüm kainatın gelmiş geçmiş en iyi müzik albümü. Tek sefere mahsus istisnai bir olay. Ekstrem metalin orta dönem çimentosu, temel taşlarından biri. “Brutal thrash metal” kavramının erken dönemine noktayı koyan eser.
Johann Sebastian Bach, Ludwig van Beethoven, Wolfgang Amadeus Mozart şunu duysa secde eder, tövbe isterlerdi. İşitsel zevkin en üst noktası. Sırf bu yüzden Sodom 1992 yılında Nobel ödülü almalıydı bence.
Ludwig van Beethoven, Johann Sebastian Bach, Wolfgang Amadeus Mozart, Johannes Brahms, Richard Wagner, Pyotr Ilyich Tchaikovsky gibi müzisyenler bu albümü duysa, enstrümanlarını kırar, “Biz müzikten anlamıyoruz.” diye teslim olur, bu albümü överlerdi.
Hayatım boyunca en çok dinlediğim ve dünya üzerindeki en kusursuz şeylerden biri. Bilerek ‘şey’ diyorum, çünkü müzik ötesi bir durum var ortada. Kulaklarım duyduğu müddetçe dinlemekten bıkmayacağım. İlk defa 21 yıl önce dinlemiştim bu albümü, aynı gaz ile devam.
Gay birey bu albümü dinledi ve ilk parçanın bitişi itibariyle alfa erkek modunda jigolo sitesine kaydolup ayni anda 3 milf’e saplarım diye de ilan açtı. Evet, kesin bilgi yayabilirsiniz.
Body Parts, Obsessed’ten Better Off Dead’e kadar olan kısmı tek başına özetleyebilecek kadar sağlam bi parça. Onun haricinde Back to War, One Step harika parçalar ancak Hunting Season gibi bi çılgınlık yok aksak aksak giderken aniden gitardan çıngı çıkartıyo Andy. Herif o sıralar 19 yaşında falanmış, hep genç gitaristler değil mi zaten bu kadar çılgın olmasını sağlayan klasik tıraş albümlerinin. Tom’un Lemmy’ninki gibi arkadan arkadan uğultulu bi şekilde gelen bass sesi de çok güzel bu albüm adına. Albümü bu kadar güzel yapan noktalardan birisi de primitif bi tonu olması. 90′larda çıkmış en iyi albümlerden birisi.
Oncelikle yazara sonsuz tesekkuru bir borc bilirim. Emegine saglik.
Album tek kelime ile efsane. Özellikle son parca gerçekten aşmış bir şaheser olmakla birlikte ‘one step over the line’ mid tempo sikiş nasıl yapılırın dersini veriyor. Jilet gibi gitarlar zaten insanin aklini aliyor. Herşeyi ile yardırmaca thrash…açılış parçası bile ağız burun dalmaya geldik diyor zaten. Ayrica albumun gizli yıldızı : hunting season…
16.01.2016
@P L A G U E, ayrıca ne zaman bullet in the head dinlesem elimde alkol ne varsa fondiplemek istiyorum. Alkolun en iyi mezelerinden biri sodom…
90′larda en doğru tercihleri yapan thrash grubunun Sodom olduğunu düşünüyorum, o yüzden kendilerine ayrı bi saygım var.
sepultura’nın death çıkışlı ilk halleri misali. ve cidden reincarnation nasıl bir şarkıdır arkadaş..
bu arada 1990′da çıkan thrash/imsi albümlere baktım da artık herkesin bildiği seasons in the abyss, rust in peace, cowboys from hell ve painkiller’ın dışında türü takip edenlerce bilinen coma of souls, souls of black, persistence of time, by inheritance, oppressing the masses, never neverland ve twisted into form gibi hayvani albümler var lan yuh…
bir de sadus, razor, demolition hammer, exhorder gibi (bence) biraz daha gölgedeki gruplar da taş gibi albümler yayınlamışlar bu sene içinde. tabi bunlar dışında gözümden kaçan albümler olmuştur da 1990′a giriş thrash açısından harbi öküz gibi olmuş nitekim.
Öncelikle kritik için yazara çok teşekkürler. Albüm için denebilecek her şey denmiş zaten, kritik sayesinde keşfetmiş olmaktan büyük sevinç duyuyorum.
Albümdeki açık ara en beğendiğim şarkı One step over the line. Bu tarz şarkılara resmen bayılıyorum.
2. Sodom incelemesinin Persecution Mania, M-16 ve ya Sodom falan olmasını beklerdim ama sanırsam onlar zaten kendini kanıtlayan albümler olduğundan daha az bilinen bi albümü tanıtmak daha iyi olmuş, puan çok az fazla gelmiş ama Sodom bu, sırf ismi bile yeter. Bi In War And Pieces, Better Off Death ve ya Code Red bekliyorum sizden bir dahakine
Bi sevemedim şu albümün gitar tonunu..
En sevdiğim Sodom albümü. Yıllardır Sodom dinlememiştim ve bu albümden tek bir an bile hatırlamıyordum. ”Lan!” dedim, irkildim, verdim coşkuyu bu sabah.
Evet, belki objektif olarak Sodom’un en iyi albümü demek eğreti duracaktır ama kesinlikle Sodom’un çocuğu en iyi koyduğu albüm. Tam ağız burun kırmalık amk. Seni unutan beynimi sikeyim. SODOM HIAMMINA!
Ben paso Tech/prog/brutal/melo Death metal dinlerim, genelde thrash dinleken sıkılırım uykum gelir kapatır giderim ama Sodom bu albümde ortalığı sıkmış atmış, bass gitarın hayvanlığına değinmek istiyorum Tom albüm boyunca hem vokali ile hemde bass gitarı ile kafanıza kafanıza vuruyor.++(İlk dinleyişimde direk kulağıma takıldı bir kaç saniye düşündükten sonra buldum, Possessed son albümübdeki Abandoned parçasının rifflerini resmen The Crippler’dan ceplemiş)
Far Beyond Driven ile birlikte hayatımda en çok dinlediğim albüm. Gelmiş geçmiş en acımasız metal albümlerinden biri. İnsanlık namına en ufak bir an barındırmıyor. Chris Witchhunter’ın destansı performansını da atlamamak lazım. Adam döktürmüş.
https://youtu.be/7Es5mgT6Xag
Bu albümü sevenlerin HES kodu iptal edilsin, topluma karışmasınlar. Korkunç bişi gerçekten.
15.01.2021
@ismail vilehand, Kreator’ı da sevdiğini bildiğim için söylüyorum. En iyi Sodom mu, en iyi Kreator mı? Hatta bu soruyu genişletip hangi grubun en iyisi sence Thrash metalde zirvedir. Benim için bu sorunun cevabı en iyi Slayer, Thrash metalin zirvesidir. Senin cevabını merak ediyorum.
16.01.2021
@deadhouse, en iyi Sodom > en iyi Kreator. İkinci sorunun objektif cevabı ise elbette en iyi Slayer. Ama benim bireysel tercihim tekrardan en iyi Sodom olur. Sodom’un gaddarlık eşiği çok farklı boyutlara ulaşabiliyor. Örnek olarak bu ve son albüm.
16.01.2021
@ismail vilehand, Aslında Reign in Blood olmasa başka bir sürü grup söylenebilir. Reign in Blood haksız rekabet bence.
Hiç boş şarkı yok ama Hunting Season büyük ruh hastalığı. Satır kıyması yaparken dinlemeyi en sevdiğim şarkı.
Bence en iyi sodom albümü budur.
Benim de favori Sodom albümüm ve kendimi azınlıkta sanıyordum. En iyi Sodom albümü olarak görenleri görmek güzel.
16.01.2021
@In White, en koyu Sodom fanlarının favori albümü genelde budur. Grubu daha yüzeysel bilenler Agent Orange veya M-16 diyor.
16.01.2021
@ismail vilehand, İSmail bey’den Sodom albümleri hakkında kısa kısa fikirler alabilir miyim acaba? Ben de örneğin M-16′ya bayılıyorum ama albüm ikinci kısmında biraz duraklıyor bence, son şarkıdan önceki bir iki şarkıyı kastediyorum, bir de o Surfing Bird ne manyak coverdır hahahaahh
17.01.2021
@Salata, elbette alabilirsin.
Obsessed by Cruelty: Bu albüm ve öncesindeki In the Sign of Evil EP Sodom’un black/speed, proto-black metal türünde yola başladığı icraatlar. Kan içen, çiğ etle beslenen deli black metalci tayfa Sodom’un bu işlerini aşırı sever ve saygı duyar.
Persecution Mania: Frank Blackfire’ın gelişi ile thrash metal yapmaya başladıkları albüm. İlk kusursuz işleri. Başyapıt no:1.
Agent Orange: Sodom’un en çok bilinen ve sevilen, thrash metal efsaneleri arasına girmelerini sağlayan albüm. Frank Blackfire yine bir önceki albümde olduğu gibi destan yazıyor. Başyapıt no:2.
Better Off Dead: Blackfire’ın Sodom’dan ayrılıp Kreator’a katılması sonrası ilk ortalama albümleri bence. Ortalama dediysem Sodom diskografisine göre ortalama. Yoksa thrash metal türünün geneline ve çıktığı yıla göre muazzam bir albüm.
Tapping the Vein: Bana göre gelmiş geçmiş en iyi metal albümlerinden biri. Hayatımda en çok dinlediğim ikinci albüm. Acımasızlık, gaddarlık ve canilik. Başyapıt no:3
Get What You Deserve: Sodom’un en hakkı yenmiş albümlerinden biri. Tapping the Vein sonrası geri adım olduğu konusuna kimse itiraz etmez ama taş gibi bir albüm bence. Bas gitar tonu ölümcül. Kapak keza harika. Bu albümün daha çok övülmesi lazım kesinlikle.
Masquerade in Blood: Diğer bir hakkı yenmiş Sodom albümü. Müthiş gaddar bir sound var bu albümde de. Get What You Deserve ve bu albümün Genesis XIX hariç, Code Red sonrası çıkan her albümden daha iyi olduğunu düşünüyorum.
‘Til Death Do Us Unite: Çok müthiş şarkılar barındıran ama bir o kadar da filler şarkı barındıran Sodom’un en vasat albümlerinden biri. Favorim Fuck the Police.
Code Red: Sodom’un Tapping the Vein sonrası ikinci zirvesi. Her şarkısı, her saniyesi kusursuz bir thrash metal ziyafeti. Başyapıt no:4.
M-16: Agent Orange sonrası Sodom’un en mainstream ikinci albümü. Sodom’u az bilenlerin en sevdiği iki albümden biridir. Bence de Code Red sonrası, Genesis XIX, hariç Decision Day ile birlikte en iyi Sodom albümü.
Sodom: Grubun standartlarına göre fazla melodik, orta tempo ve lülülü giden bir albüm. Bana göre en zayıf Sodom albümlerinden biri ama bu albümün hastası Sodom fanı da az değildir.
The Final Sign of Evil: In the Sign of Evil EP’sinin aynı dönem yazılmış ama yayınlamamış şarkılarla birlikte tekrardan kaydedilmiş hali. Efsane davulcu Chris Witchhunter’ın aramızdan ayrılmadan önce son çaldığı albüm.
In War and Pieces: Sodom standartlarına göre yine ortama bir albüm. Çok keyifli groovy ve melodik anlar barındırsa da ölümcül fanı olduğum Sodom bu değil. Yine de genel olarak bir önceki self-titled albümden bir tık daha iyi.
Epitome of Torture: Sodom ve In War and Pieces vasatlıklarına göre bir tık daha gaddarlık barındıran ancak genel olarak yine vasat üstünü aşamayan bir Sodom albümü. Tom Angelripper’ın çok gaddar vokalleri var bu albümde. Sırf bu yüzden bile es geçilmemeli.
Decision Day: M-16 ile birlikte Code Red sonrası irtifa kaybeden Sodom’un en iyi albümü diyebilirim. Fakat Sodom’un vasatlığa daha fazla tahammülü kalmadığı için, Angelripper bu albümden sonra bütün elemanları şutladı zaten. Çok da iyi yaptı.
Genesis XIX: Frank Blackfire’ın geri dönüşü ile tam olarak ne olduğunu anlayamadığımız bir takım olaylar sonrası tüm dünyanın boku yemesi ve mekanın sahibinin dalgayı çıkarıp masayı vurduğu, 2020 yılının en iyi albümü. Angelripper’ın bas gitar tonu ve manyak ötesi vokal performansı ile akıl sökmesi ise cabası. Tam bir işitsel ziyafet. Başyapıt no:5.
17.01.2021
@ismail vilehand, Abi eyvallah gerçekten üşenmemiş yazmışsın valla çok teşekkür ederim. Sadece iki albümüyle kuduran biri olarak baya bi rehber görevi gördü benim için bu cevab. Bir de olay Sodom olunca ne okusan zevkli oluyor. Sodom ve onlarca grubu hayatıma kattığın ve nelerden mahrum kaldığımı gösterdiğin için teşekkürler PasifAgresif
SODOM!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!
02.02.2021
@ismail vilehand, M-16′ni dinlemem haftalar sürmüştü. son bir kaç gündür de sadece Code Red dinliyorum.
acaba diskografi içerisinde sırayla mı gitsem, geriye mi dönsem diye düşünürken bu açıklamalara denk gelmem çok iyi oldu benim için.
Code Red sonrası tapping the vein ile agent orange dinlerim. sonrasında ise ilk dönem, black-speed işlerine bakarım.
06.07.2024
@In White, büyük hizmet valla,ismail daşşaklı adamdır onun söylediği doğrultuda dinleyelim albümleri
Nedim abi iyi bi güç.
26.02.2022
@ismail vilehand, Şu kolpaçino yorumlarına bayılıyorum hocam hahahahahah
26.02.2022
@ismail vilehand, Geç birader geç, nereye geçiyosan geç. Bizi bitirdin Ismail abi.
Bana göre tüm kainatın gelmiş geçmiş en iyi müzik albümü. Tek sefere mahsus istisnai bir olay. Ekstrem metalin orta dönem çimentosu, temel taşlarından biri. “Brutal thrash metal” kavramının erken dönemine noktayı koyan eser.
Johann Sebastian Bach, Ludwig van Beethoven, Wolfgang Amadeus Mozart şunu duysa secde eder, tövbe isterlerdi. İşitsel zevkin en üst noktası. Sırf bu yüzden Sodom 1992 yılında Nobel ödülü almalıydı bence.
M-16, Code Red, Persecution Mania, Genesis XIX ve Agent Orange ile birlikte favori Sodom albümüm.
Tüm dünyanın değil, tüm kainatın en iyi albümü.
Ludwig van Beethoven, Johann Sebastian Bach, Wolfgang Amadeus Mozart, Johannes Brahms, Richard Wagner, Pyotr Ilyich Tchaikovsky gibi müzisyenler bu albümü duysa, enstrümanlarını kırar, “Biz müzikten anlamıyoruz.” diye teslim olur, bu albümü överlerdi.
Gelmiş geçmiş en mükemmel sanat eseri.
Hayatım boyunca en çok dinlediğim ve dünya üzerindeki en kusursuz şeylerden biri. Bilerek ‘şey’ diyorum, çünkü müzik ötesi bir durum var ortada. Kulaklarım duyduğu müddetçe dinlemekten bıkmayacağım. İlk defa 21 yıl önce dinlemiştim bu albümü, aynı gaz ile devam.
Gay birey bu albümü dinledi ve ilk parçanın bitişi itibariyle alfa erkek modunda jigolo sitesine kaydolup ayni anda 3 milf’e saplarım diye de ilan açtı. Evet, kesin bilgi yayabilirsiniz.
🙂