Bir röportajdan daha merhaba. Bu haftaki konuğumuz, %100 Music kapsamında Vera Productions ve Go Promotions organizasyonuyla 6 Aralık’ta bir kez daha ülkemize gelecek olan 3 kişilik müzisyenlik dersi THE ARISTOCRATS’ın eşsiz gitaristi Guthrie Govan. Dünyanın en iyi gitaristlerinden biri olan Govan’la, elbette ki gitardan, THE ARISTOCRATS’tan ve tavuklardan konuştuk.
Selam Guthrie, nasılsın? Tres Caballeros turnesi kısa süre sonra başlıyor. Hayranlar nasıl bir setlist beklemeliler ve son turneye göre ne gibi sürprizler olacak?
İyiyim teşekkürler. Turnede “Tres Caballeros” albümünü olduğu gibi çalacağız. Ayrıca eski şarkılardan da çalacağımız şeyler olacak tabii. Sürprizler konusuna gelirsek, şimdi bir şey söylersem bunlar sürpriz olmaktan çıkar sanırım haha.
THE ARISTOCRATS’ın 2012′deki ilk İstanbul konserinde Ozan Bircan’ı sahneye davet ettiniz ve kabak kemane ile “Flatlands”de size eşlik etti. Çok iyi bir andı. Bunu planlamış mıydınız yoksa anlık bir karar mıydı? Başka ülkelerde de bu tarz olaylara girdiniz mi?
Mike Keneally ile birkaç kez birlikte çaldığımız konserler oldu, ancak gittiğimiz ülkenin yerel müziğini temsil eden birilerini sahneye davet edip birlikte çalmak, çok nadiren olan bir durum. Ozan’la çalmak sanırım tek seferlik bir şeydi. Nasıl oldu tam hatırlamıyorum ama gerçekten de çok hoş bir andı. Ozan bize “Flatlands”in stüdyo versiyonu üstüne çaldığı bir mp3 göndermişti ve Bryan’ın o kaydı dinlediğinde nasıl mutlu olduğunu net şekilde hatırlıyorum. Böylesine “Amerikan” olması için uğraşılmış bir bestenin yerel Türk yorumunu duymak, o şarkıyı yazan Bryan Beller’ın çok hoşuna gitmişti haha.
THE ARISTOCRATS her turnede, aslında bir oyuncak olan farklı bir enstrümanla bizleri şaşırtıyor. İki turne önce bu plastik bir tavuktu, sonra da plastik bir domuzu sahnede gördük. Bunlar kimlerin fikriydi ve ileride bu konuyu daha da acayip yerlere taşımayı düşünüyor musunuz haha?
Grubun herhangi bir anında “Arkadaşlar size bir şey diyeyim mi; sahne şovumuz için plastik çiftlik hayvanlarına ihtiyacımız var, haydi alışverişe!” gibisinden bir konuşma yaşamadık. Bu tavuklar, domuzlar falan kendiliğinden olan şeyler. Ses çıkarma yetisi olan bir cisim gördüğümüzde, bunun müzikal bir düzleme nasıl taşınabileceğini düşünüyoruz. Ne ilginçtir ki, bahsettiğimiz plastik tavuklarla İstanbul’daki bir markette karşılaşmıştık. Onları görür görmez her birimizin birer tane alması gerektiğini hissettik. Sonra tur ilerledikçe, bu arkadaşlar spontane şekilde kendilerini sahnede bulmaya başladılar.
Marco gibi pozitif, enerjik insanlarla birlikte çalmak şarkı yazımını nasıl etkiliyor? Beste yaparken grup arkadaşlarını düşünüyor musun, yoksa tamamen kişisel bir süreç mi?
THE ARISTOCRATS için şarkı yazarken üçümüzün sahip olduğu kimyayı elbette ki her an hissediyorum, bu yüzden de THE ARISTOCRATS tarafından çalınmasından memnun olacağım tarzda şeyler yazmaya çalışıyorum. Şarkı yazarken aklımdaki en önemli nokta, THE ARISTOCRATS’ın 3 kişiden oluşması ve yazdıklarımızın ekstra bir şeye ihtiyaç duymadan bire bir olarak canlı performansta yansıtılabilmesi. Bu sınırlama dışında, yazım süreci sırasında ilginç bulduğumuz her şeyi müziğimize katmak için sonsuz özgürlüğe sahibiz. Sonuçta ortaya çıkacak materyal, yazımdan ziyade birlikte çalmak babında THE ARISTOCRATS olduğu sürece, dilediğimizi yapabiliyoruz.
Müzik yazarken teori bilmek sence ne kadar önemli?
Kişiye göre değişir. Herkesin kafası farklı çalışıyor. Benim için müzik teorisi gramer gibi; kendi dilimizde konuştuğumuzda her tür karmaşık zamanları, ifadeleri ve cümle yapılarını kullanıyoruz, ancak bunu bilinçli olarak yapmıyoruz. Sen bana bu soruları hazırlarken her tür ismi, sıfatı, fiili bir araya getirmişsin ve her ne kadar yazdıklarının gramatik altyapısını çok iyi şekilde bildiğini belli eden bir İngilizce’ye sahip olsan da, soruları yazarken kafanda cümle yapılarına dair formülizasyonlar falan yapmıyordun. Hepsi kendiliğinden oldu. Ben de müzik teorisi konusunda bu şekilde düşünüyorum: bazen bestesel bir sorunu çözmek adına teoriyi kullanıyorum, ancak bunu neredeyse hiçbir zaman bilinçli şekilde yapmıyorum, kafamın içinde bir şeyler olup bitiyor ancak bunu teoriyi kullanma planıyla yapmıyorum. Sanırım benim için teori en çok, bazı müzikal fikirleri başka müzisyenlere aktarabilmek adına işime yarıyor.
Steven Wilson ile THE ARISTOCRATS’ın turları çakıştığında senin yerine Dave Kilminster, Steven Wilson ile çaldı. Yerine geçecek kişi konusunda kararı sen mi verdin, Steven mi?
Steven’a Dave’i ben önerdim. Son 20 yıldır Dave’le birlikte sayısız kez çaldık, bu yüzden onun her tür konserin hakkını vereceği konusunda içim çok rahattı. Ama bu tabii ki de Steven’ın kararıydı, sonuçta grup onun. Ben sadece onun doğru kararı vermesinde ona yol gösterdim haha.
Legato tekniğin cidden akıl almaz. Bu konuda gitar çalmak dışında başka egzersiz yöntemlerin var mı? Bu konuda gitaristlere neler önerirsin?
Pek egzersiz yapan bir gitarist değilim aslında, ancak önerilerim var tabii. Her notanın zamanlaması konusunda bilinçli olmalısınız. Özellikle de yüzük parmağı ve serçe parmağının genelde birlikte hareket etmek gibi doğal bir eğilimleri var ve bu ikisini bireysel olarak hareket edebilir kılmak önemli bir konu ve bu zaman alıyor. Onun dışında, legato egzersizlerinizi uncompressed bir clean tonla çalışırsanız, çaldığınız her notanın yeterli ses yüksekliğine ve temizliğe sahip olup olmadığını daha iyi anlarsınız. Bu özellikle “pull off” yaparken büyük önem taşır, zira parmağınızı telden çekerken tele hafifçe taktırarak çekmelisiniz ki, “hammer on”da çıkan sese denk bir ses, “pull off” yaparken de çıkabilsin.
Perdesiz gitar Türkiye’de giderek daha çok kullanılan bir enstrüman. Fusion ve pop-rock türlerinde kendine sıklıkla yer buluyor. Buradaki müzisyenler perdesiz gitarı gitardan ziyade bir Anadolu enstrümanı gibi kullanıyorlar. Senin de Vigier ile bir anlaşman var, bu enstrümanda farklı tarzlar denemeyi düşünüyor musun?
Türk müziğindeki şu gizemli mikrotonlarla oynamayı seviyorum. Yanılmıyorsam minör ve majör ikili ile minör ve majör altılı arasında onlardan birer tane var. Bunu çözmek için, İstanbul’a geldiğimizde farklı farklı camilerden gelen pek çok ezan sesini iPhone’uma kaydettim ve dönüş yolunda da sürekli bunları dinleyerek aradaki notaları çıkarmaya çalıştım! Perdesiz bir gitarla blues çalarken de kandimi çok özgür hissediyorum, çünkü böylece “bottleneck” çalımına yakın sesler çıkardığımı düşünüyorum. Ancak çoğu zaman Vigier gitarlarımla geleneksel “equal temperament” notalar çalıyorum ve gitarların perdesizliklerini daha ziyade bu notaları alışık olunmadık bir tarzda birleştirmek amacıyla kullanıyorum diyebilirim. Perdeler olmadığında çok daha yumuşak “glissando” efekleri yapabiliyorsunuz!
PERIPHERY’nin “Have a Blast” şarkısında harika bir solon var. Progresif metale yönelik bu yeni yaklaşım konusunda ne düşünüyorsun? Djent konusunda fikirlerin neler? “Progresif” metal gruplarının oksimoron bir anlayışla “geleneksel” formüllerden büyük ölçüde şaşmaması sence de garip değil mi?
Progresif dünyasının bazı köşelerinin evrime karşı inatçı şekilde direndiği konusunda sana kesinlikle katılıyorum. Bir müzik türünün doğal olarak evrilmesine izin vermektense onu dondurup korumaya almaya çalışmak çok garip; bu görüş farklı türlerde de karşımıza çıkabiliyor. Yakın zamanda aynen böyle tutucu düşünen blues ve caz hayranlarıyla tanıştım ve bence bu hiç de sağlıklı bir düşünce tarzı değil! Onun dışında, djent konusunda yorum yapacak yetkinliğe sahip olduğumu sanmıyorum. PERIPHERY elbette ki yaptığı şeyde çok iyi ve onları türdaşlarından ayıran çok melodik bir anlayışları olduğunu düşünüyorum, bu yüzden de albümde çalmam için beni davet etmeleri çok hoşuma gitti. Yine de progresif metal ve djent dinlemeye çok vakit ayırdığımı söyleyemem. Hatta şu sıralar büyük oranda hiç gitar içermeyen şeyler dinlediğimi söyleyebilirim!
Sorularımız bu kadardı Guthrie, zaman ayırdığın ve verdiğin ilham için teşekkürler. 6 Aralık’ta THE ARISTOCRATS ile harika bir konserin bizi beklediğine eminim.
Teşekkürler, ben de dört gözle bekliyorum, selamlar!
Sorular
Ahmet Saraçoğlu
Bahadır Sarp
Barış Dai
Aman “tanrım”
güzel röportaj, elinize sağlık. ben, Guthrie(Kadri Abi)’nin the aristocrats’taki yaptığı işlerden çok solo albümüne(erotic cakes-2006) ve de jamtrackcentral için çektiği videolara hastayım. the aristocrats’la çıkardığı culture clash albümünü dinlerken çok net sıkıldığımı hatırlıyorum ama gene de son albümleri tres caballeros’u da merak etmiyor değilim.
bu arada guthrie’nin tarzına benzer çalan felaket yetenekli genç bir bağyan gitarist var jess lewis isminde. daha 18-19 yaşında bi de:
https://www.youtube.com/watch?v=Gu1wazW17qA
Yahu insan ‘Drive Home’ daki eşsiz solosunu sormaz mı ?
solo demişken ner ner’de attığı şu solo hayatımda dinlediğim en güzel sololarda ilk 3′e çok net girer:
https://www.youtube.com/watch?v=E0HPoyrVy8k#t=211