SYMPHONY X’le olan ilişkim 2000 yılında, DREAM THEATER diye çok süper bir grup olduğunu öğrenmem ve akabinde benzer gruplar olabilir mi acaba diye araştırmaya girişmem sonucunda bir şekilde grubun o sene çıkan “V: The New Mythology Suite” albümden Fallen adlı şarkıyı duymamla başladı. Her nedense grubun derinliklerini keşfetmek için fazla çaba sarf etmemiş ve o albümü ve bir sonrasındaki “The Odyssey“i, yıllar sonra keşfetmek üzere atlamıştım.
Beni gerçek anlamda SYMPHONY X seven biri yapan albümse, 2007 çıkışlı “Paradise Lost” oldu. O albümü kaç kez dinlediğimi gerçekten bilmiyorum. Haftalarca, günde en az 2-3 kez dinlemiş ve grubun kendine özgülüklerini, tür içindeki farklılıklarını takdir etmekten bir hal olmuştum. “Iconoclast“e çoğu kişi gibi hasta olmasam da, grubun çıkaracağı yeni albüm haberi beni heyecanlandırmaya yetmişti. Akabinde gelen Nevermore ile beklentim baya bir arttı. Nevermore, bence SYMPHONY X’in yazdığı en güzel şarkılardan biriydi.
Sonrasında gelen Without You single’ıyla iyice yükselen olumlu fikirlerim, albümün çıkışıyla birlikte yerle bir oldu…
Ahah, yok yahu şaka. Albümün çıkışıyla birlikte “Underworld”ün beni zevkten zevke koşturan dünyasına da dalmış oldum. “Underworld” bence “Iconoclast”e göre daha samimi, daha sevilesi ve SYMPHONY X’in değerini daha iyi yansıtan bir albüm. Peki neden?
Bir kere “Underworld”, her ne kadar sabit bir konsepte sahip olmasa da, sular seller gibi akan bir yapıya sahip. Şarkılar arasındaki geçişler pamuk gibi ayarlanmış ve bu sayede albümü dinlerken şarkıların değiştiğini anlamayabiliyorsunuz, özellikle de müziğe %100 konsantre değilseniz. Bunun yanında, Michael Romeo’nun beste yapma ve trafik konusundaki fikirleri her zamanki gibi tıkır tıkır işliyor. İnanılmaz bir gitarist oluşunu göze sokma konusunda süper bir tecrübelilik gösteren ve üstün becerilerini şarkının ihtiyacına göre veren Romeo, pek çok manyak gitar virtüözünün aksine taş gibi rif yazabiliyor oluşuyla da öne çıkıyor. Şu albümdeki tüm soloları çıkarsanız bile, müziği yazan kişinin çok iyi bir gitarist olduğunu anlamak mümkün.
Russell Allen’ın vokal melodisi, dramatizasyon ve yorum gücü konusunda neden metal dünyasının sayılı isimlerinden biri olduğunu da tekrar tekrar gördüğümüz albümde, Nevermore, Underworld, Without You gibi vokal şenliği şarkılar var. Allen bir vurguyla, bir kelimenin belli bir hecesini beklenmedik çekilde farklılaştırmasıyla, gerçekten de müthiş bir dramatizasyon yaratıp dinlediğiniz şeyi bir anda SYMPHONY X sound’unun sembolik bir örneği haline getirebiliyor. Allen bugün kalkıp orijinal altyapısı üstüne Nicki Minaj şarkısı söyleyip o şarkıyı bile SYMPHONY X havasına sokabilecek kadar grup arkadaşlarının yarattığı müzikle içselleşen bir ses rengine ve yorum gücüne sahip.
Romeo ve Allen dışında da üstün yetenekler geçidi olan SYMPHONY X’te, grubun takipçileri için özel isimlerden biri olan bas gitarist Mike LePond da her zamanki duyulurluğu ve şiir gibi bas yazımıyla yer yer arkada, yer yer önde döktürüyor. Biraz kuru bulduğum davul tonuna rağmen karakterini belli eden Jason Rullo ve Romeo gitarları ve Allen vokaline her zamanki müthiş altyapıyı döşeyerek SYMPHONY X müziğini katmanlandıran, zenginleştiren Michael Pinnella da diğer tüm elemanlar gibi pek çok yerde ışıl ışıl parlamayı başarıyor.
Albümün genel havasına baktığımda, “Underworld”ün “V: The New Mythology Suite”ten sonra çıkan albümlere oranla eski SYMPHONY X’i anımsatan daha fazla unsur barındırdığını düşünüyorum. Eskiye öykünen duygusal yoğunluğun yanında, Kiss of Fire gibi SYMPHONY X’ten daha önce duymadığımız şeyler yansıtan şarkılar da var. Misal Allen’ın bu şarkıdaki kimi vokal kullanımları, “Oha bu şarkıda konuk vokal mi var? Ne, bu Allen mı ciddden?” dememe sebep oldu.
“Underworld”ün bu sene çıkan en iyi progresif metal albümlerinden biri olduğunu düşünüyorum, en azından benim dinlediklerim arasında durum böyle. Grup, sahip olduğu özgün sound’u ve müthiş müzisyenlik becerilerini son derece yaratıcı ve sertlik/yumuşaklık dozunu iyi ayarlar şekilde vererek, çok boyutlu, uzun ömürlü bir şekilde sunmayı başarmış. İlk dinlemede çok bir olayı yokmuş gibi gelen bölümler bile birkaç dinlemenin ardından dilinize dolanıyor, kendinizi çalan müziğin bir unsuruna eşlik ederken veya kulağınıza dolan bir şeyleri takdir ederken buluyorsunuz. Bu sebeplerden, “Underworld”ü progresif metal, power metal ve heavy metal seven herkese düşünmeden öneriyorum. Emin olun güzel şeyler duyacaksınız.
Son olarak, Without You’nun nakaratı = süper olay.
Kadro Jason Rullo: Davul
Michael Romeo: Gitar
Michael Pinnella: Klavye
Russell Allen: Vokal
Mike LePond: Bas
Şarkılar 1. Overture
2. Nevermore
3. Underworld
4. Without You
5. Kiss of Fire
6. Charon
7. To Hell and Back
8. In My Darkest Hour
9. Run with the Devil
10. Swansong
11. Legend
Nevermore belki kaba fikir olarak çok bi olayı yok gibi görülebilir, zira özellikle girişteki tarz riff’lerin benzerlerini epey duymuştuk önceden. Ama çok acayip bir Romeo dokunuşu var o riff’lerde, belki de Romeo’nun en gaz tınlayan rifi olmuş o bence.
Albümde kesinlikle anlamlı melodiler olduğunu düşünüyorum, ve yer yer parlamalar olsa da oldukça ‘derdini anlatmakla’, veya şarkının gerektirdiğini sunmakla yetinen” bir şarkı yazımının albümün geneline hakim olduğunu düşünüyorum. Yani “Run With the Devil” çok eleştirildi mesela, ama kendi tarzında süper bi şarkı bence. Herhalde SX’ten öyle bir şarkı beklenmediği için kolay kabul görmedi.
Albümü nereye konumlandıracağımı bilemiyorum henüz, ama SX yine alternatifi olmayan bir albüm daha yapmış. Yani mesela canım herhangi bir Symphony X albümü dinlemeyi çektiğinde, “Şu albümlerini de açsam olur” diyemiyorum. Hepsinin yeri ayrı.
Daha dün ”S” harfinden albümün kritiğini aramıştım düşmedi mi hala diye, güzel bir sürpriz oldu bugün :) Progresif Metal’i çok sevmeme rağmen pek dinlemediğim bir grup olan Symphony X’e olan ilgim Iconoclast albümü ile tavan yapmıştı. Underworld’de bu güzel kritikte belirtildiği gibi bana göre de yılın en iyi progresif metal albümlerinden biri.
Kritik için Teşekkürler!
Nevermore belki kaba fikir olarak çok bi olayı yok gibi görülebilir, zira özellikle girişteki tarz riff’lerin benzerlerini epey duymuştuk önceden. Ama çok acayip bir Romeo dokunuşu var o riff’lerde, belki de Romeo’nun en gaz tınlayan rifi olmuş o bence.
Albümde kesinlikle anlamlı melodiler olduğunu düşünüyorum, ve yer yer parlamalar olsa da oldukça ‘derdini anlatmakla’, veya şarkının gerektirdiğini sunmakla yetinen” bir şarkı yazımının albümün geneline hakim olduğunu düşünüyorum. Yani “Run With the Devil” çok eleştirildi mesela, ama kendi tarzında süper bi şarkı bence. Herhalde SX’ten öyle bir şarkı beklenmediği için kolay kabul görmedi.
Albümü nereye konumlandıracağımı bilemiyorum henüz, ama SX yine alternatifi olmayan bir albüm daha yapmış. Yani mesela canım herhangi bir Symphony X albümü dinlemeyi çektiğinde, “Şu albümlerini de açsam olur” diyemiyorum. Hepsinin yeri ayrı.
8.5 / 10 vereyim ben de şimdilik.
Daha dün ”S” harfinden albümün kritiğini aramıştım düşmedi mi hala diye, güzel bir sürpriz oldu bugün :) Progresif Metal’i çok sevmeme rağmen pek dinlemediğim bir grup olan Symphony X’e olan ilgim Iconoclast albümü ile tavan yapmıştı. Underworld’de bu güzel kritikte belirtildiği gibi bana göre de yılın en iyi progresif metal albümlerinden biri.
Bende odyssey albümünü çok severim ancak şimdiden bu albüme de ısınmaya basladim. Russell Allen yorumlarin çok yerinde.
Charon mükemmel bir şarkı bence…
Gitarda gelişmek, özellikle de sol (solaksa sağ) ellerini güçlendirmek isteyen varsa şu şarkıyı çalışmalarını öneririm.
https://youtu.be/6pxvs59TIGg?si=ITZu_dGFbTR1ktNG