Zafer Tunaboylu
Bazı konserler, her zaman gittiğiniz konser ve festivallerden daha özel oluyorlar. Ben özellikle küçük mekanlarda verilen ekstrem metal konserlerinden oldukça hoşlanırım. Daha biz bizeyizdir böyle etkinliklerde. Daha içe dönük ve daha kişisel bir hava vardır.
Şurada çok detaylı bir röportajı bulunan Leprous’ı “Bilateral” albümü ile tanıdığımda henüz ne “Coal” ne de “The Congregation” yayınlanmıştı. Beste yapısına ve elbette vokallere hasta olmuştum. Muhteşem perde aralığına sahip, inanılmaz bir heavy metal vokali yoktu karşımda ama oldukça kendine özgü ve değişik bir yorum vardı. Ben Leprous’ı yeni yeni dinlemeye başlamışken etrafımda pek kimse bilmiyordu. Ben genelde de böyle olduğunu sanıyordum. Yanılmışım…
Bu konserin benim için özel olmasının temel nedeni; Leprous’ı pek kimsenin bilmediğini sanırken, takriben 300 kişiden oluşan ve şarkıları ezbere söyleyen çok güzel bir kitleyle karşılaşmış olmamdır. Ve tabii ki çok sevdiğim dostlarımla goygoy yaparak konseri izleme fırsatı bulmam…
Mekâna gittiğimizde kapılar henüz açılmamıştı. Daha önce gittiğim etkinliklerde garajİstanbul’un ses sisteminden pek memnun kalmadığım için biraz tedirgindim açıkçası. İçeri girmeyi beklerken kapıda arkadaşlarla progresif müzik üzerine inanılmaz klişe ve tam bir odun misali tespitlerde bulunarak fikir teatisi gerçekleştirdik.
İçeri girdiğimizde ise Leprous’ın yanında getirdiği aşırı güzel tişörtlerin olduğu standa yöneldik. Doların fırlamış olması her alanda olduğu gibi burada da boynumuzu büktü ve bir tişörte 50 TL verme fikri çok cazip gelmedi. Biz de yavaştan sahne önüne geldik ve Headbanger’s Weekend’de aynı sahneyi paylaştığımız Kes’i beklemeye koyulduk.
Kes gerçekten çok sevdiğim bir grup. “Kamlama”yı defalarca dinleyen biri olarak grubun şarkılarını hatasız olarak ve muazzam bir sound’la icra ettiğini rahatlıkla söyleyebilirim. Kes sahnede iken yaşanan ilk sürpriz; grubun gitaristi Emre Kula’nın eşi Sertab Erener’in de hemen yanımızda grubu izlemek için duruyor olmasıydı. Benim “AAAOO SERTAB ERENER LEPROUS MI BİLÖYORMUŞ?” diye haykırmamla arkadaşların bana durumu izah etmeleri aynı dakikalara tekabül ediyor. Zira ben Sertab ve Emre’nin evli olduğunu bilmiyordum. Bir yastıkta kocasınlar, ne diyelim… Gecenin ikinci sürprizi ise Kes’in King Crimson – Red çalması oldu. Şarkıyı hakkını vererek çaldılar ve progresif müzik dinleyicisini ziyadesiyle memnun ettiler. İkinci albümü heyecanla bekliyoruz.
Kes’in performansına son vermesi ve Emre Kula’nın muhtemelen aşırı terleme sonucunda likit bir halde ve bir saklama kabında eşine teslim edilmesinin (hocam dökmeden yalnız…) ardından beklenen an geldi! The Flood introsu çalmaya başladı ve siyah gömlekli sarı adamlar sahnede boy gösterdi. Konser boyunca “ılan sarı, allahsız sarı” diye geçirdim içimden. O nasıl bir icra yahu! Grup başlar başlamaz yaldır yaldır çalmaya başladı. İki ya da üç şarkı sonra ben Ahmet’e fotoğrafları yollamak suretiyle kendisini kıskançlıktan delirtirken sahneden Rewind’ın ilk notaları gelmeye başladı ve ben “yemişim fotoğrafı” diyerek şarkıya eşlik etmeye koyuldum.
Grup bir bütün olarak muazzam bir performans sergilerken ilk dikkatimi çeken şey Kes’te sorunsuz olan sesin biraz daha açılarak kulak acıtacak bir kıvama gelmiş olması oldu. Konser sonunda biraz baş ağrısı çekmiş olsak da bu durum çok büyük bir problem yaratmadı. Dikkatimi çeken diğer mesele ise vokalist Einar Solberg’in sesinin yorgun oluşuydu. Hemen önceki günlerde ardarda verdiği konserlerden olsa gerek girişten itibaren yorgunluğu kendini hissettiriyor; albüm kaydında çılgınca bağırdığına şahit olduğumuz vokalist bir çok yeri falsettolar ile geçmekle yetiniyordu. Ama hakkını vermek lazım ki o performansı üst üste defalarca vermeye yetecek nefes ve ses teli öyle her insana nasip olmaz. Adam yine de inanılmazdı. Çoğu yerde ağzım açık dinledim.
Rewind, Foe, The Valley, The Price ve Forced Entry gibi şaheserleri canlı dinlemiş olmak muhteşemdi. Yalnızca Bilateral’i dinleyememiş olmak içimde kaldı diyebilirim. Einar’ın inanılmaz vokalleri dışında grubun davulcusu Baard’ın dev performansı da kesinlikle aklımıza kazınanlar arasında.
Eve dönerken ben ve yanımdaki arkadaş grubum memnun memnun sırıtıyorduk. Leprous tekrar gelse tekrar gidilecek gruplar arasında yerini aldı. Oldukça uzun ve yorucu bir performansa imza atarak kalplerimizi fethetti.
Setlist de şöyleydi:
The Flood
Foe
Third Law
Chronic
Rewind
The Cloak
Acquired Taste
Red
Slave
Moon
The Price
Down
The Valley
Forced Entry
Canlı görmeyi en çok istediğim grubun evime 5 dk mesafedeki konserini kaçırmış olmak çok acı verse de, yorumlara bakılırsa Leprous bu taraflara tekrar gelir. Setlist de muazzammış (The Cloak da olsaydı iyiymiş).
22.09.2015
@Ahmet Saraçoğlu, The Cloak da çalındı abi.
22.09.2015
@Kadir, Rewind’ı görünce aklım gittiği için setlist’in kalanını dandik okumuşum. The Cloak da çalındıysa gönül rahatlığıyla iç kanama geçirebilirim.
Hoşçakalın.
Demek Phantom Pain’i çalmamışlar :(
Sahnede Leprous’a “Bu nota sehpası kimin???” diye soran abiye sevgiler. Konserin yarısını gülerek geçirdim sayesinde.