İlk Slash yazımda “Anne Slash gerçekten var mı? Yoksa o içimizdeki bir duygu mu?” sorusunu sormuştum. Çünkü South Park’ın bir bölümünü izledikten sonra yazmıştım yazımı. O zamandan bu zamana bir sürü şeyler oldu bitti hayatımda. Akan zaman içinde benzinimin bitmesini engelleyen, siktir çekme gücünü bulduğum en iyi müzik yine Slash’ten geldi.
Müzik yaparken müzik dinlemek çoğu zaman insan için sinir bozucu oluyor. Aklınıza sürekli işin matematiği geliyor. O kadar çok albüm kulağımda böyle harcanıp gitti ki, düşünsem oturur ağlarım. Ama bazı albümler öylesine saf ve gerçek ki içinde matematik değil, suratın ortasında patlayan tokat var. İşte bunların tadında kaybolup gidiyorum.
Kimi insanlar tutkulu ve hayatı olduğu gibi yaşamak istiyor, kimi insanlar tutkulu ama her anın nedenini öğrenmek istiyor. Belki de bu yüzden bazıları Hard Rock’ı yeterli bulmuyor ve matematik aramak daha cazip geliyor. Bence müzik düşünmekten çok hissetmeyi öğretmeli insana. Slash gibi adamlar sayesinde de neden müzik hayatımın en önemli şeyi anlıyorum. Sarhoş ediyor, hata yaptırıyor, sandığından daha güçlü olduğunu hatırlatıyor.
“Apocalyptic Love”‘da komple Alter Bridge vokali Myles Kennedy’e dönen gitarist bu albümde de aynı hayvan herifle devam ediyor. Niye etmesin ki? Keşke Myles Kennedy’i Axl Rose’dan önce tanısaydı…(Ortalık karıştıran cümle.)
Başlangıç olarak ilk gözüme çarpan şey şarkı yapısı, enerji, akılda kalıcılık anlamında her yerinden net özgünlük akması. Direkt Slash olduğunu tanıyorsunuz. Buna karşın diğer iki albüme göre daha agresif olduğunu söylersem heralde yanılıyor olmam. Gitar soundu olarak daha çiğ ve çığlık atan bir ton, davullarda daha kafaya vuran doku var. Günümüzdeki sırtını dev davul ve bas sounduna yasladıktan sonra içi bomboş Hard Rock yapan grupların hatasına düşmeden önümüze 17 eşşek gibi şarkı koymuş Slash.
İlk albümde farklı yapıda şarkılar vardı. Garip bir bestecilik albümüydü. Her vokalin kendi grubuna çalışarak şarkı yazdığı çok belliydi. Örneğin Lemmy’nin söyleyeceği şarkının tonları ve karakteriyle Adam Levine’nin söyleyeceği şarkı çok farklıydı. Adam Levine şarkısı Maroon 5 kokuyor, M. Shadows şarkısı A7x kokuyordu. Hatta bazı noktalarda direkt o gruba dönüşüyordu şarkı. Bu albüm o albüme göre sabit vokalle çalışmanın verdiği rahatlıktan dolayı Slash rifleriyle dolu. Hatta bazı noktalarda klasikleşmiş şarkılara atıflar duyabiliyorsun. Örneğin “30 Years to Life” introsu ya da “Bent to Fly” gibi.
Evet kabul ediyorum Slash’in ilk albümdeki gibi her şarkıda farklı hareketler denemesi aşırı hoşuma gidiyor. O farklılık içinde kendini bulması beni heyecanlandırıyor. Ama bu albümde pek böyle şeyler yok. Daha kafa göz giren bir albüm. “Anastasia” gibi bence son zamanların en iyi Hard Rock şarkısı olan çapta bir şarkı da yok ama genel olarak daha bütün bir albüm. Bu da albümün istediğinizi vermesi anlamında iyi bir iş yapıyor.
Kadro Myles Kennedy: Vokal
Slash: Gitar
Todd Kerns: Bas, geri vokal
Brent Fitz: Davul
Şarkılar 1. Shadow Life
2. Automatic Overdrive
3. Wicked Stone
4. 30 Years To Life
5. Bent To Fly
6. Stone Blind
7. Too Far Gone
8. Beneath The Savage Sun
9. Withered Delilah
10. Battleground
11. Dirty Girl
12. Iris Of The Storm
13. Avalon
14. The Dissident
15. Safari Inn
16. The Unholy
Bu albüme bilerek düşük puan veren kompleksli zavallıları kınıyorum. Müthiş albüm, müthiş vokal, müthiş gitarist. 9/10 Myles Kennedy’i çok seviyorum <3
Bu albüme bilerek düşük puan veren kompleksli zavallıları kınıyorum. Müthiş albüm, müthiş vokal, müthiş gitarist. 9/10 Myles Kennedy’i çok seviyorum <3
10 üzerinde 9 verirdim. Albüm muhteşem ve boş şarkı yok neredeyse.
Slash’in solo albümlerini de Myles Kennedy’nin sesini de ganzenrozıstan daha çok seviyorum. Muazzam bi ikili