Ülkemizde müzik yapmaya hevesli insanların bu işin ne kadar zor ve fedakarlık gerektiren bir yolculuk olduğundan dert yanmasının giderek anlamsız bir bahane haline gelmesini sağlayacak derecede kaliteli albümlerin çıkıyor olması, son birkaç yıldır alternatif müzik piyasası adına beni en çok sevindiren ve tabii ki ilgilendiren durumların başında geliyor. Piyasaya çıkabilmesi için aşılan engellerle doğru orantılı olarak, bu albümlerin daha da fazla salt müzik odaklı ve kendine has bir tavra sahip olmaya başladığını gördüğümden beri, 36-42 kuzey paralelleri ve 26-45 doğu meridyenleri arasında yer alan ve varlığından haberdar olduğum tüm grupları dinlemeye çalışıyorum. Her ne kadar geçen senenin başlarına dek bu işlemi sadece metal grupları için uyguluyor olsam da yaklaşık iki senedir dönemsel olarak NEKROPSİ, HOPE TO FIND, KES gibi daha alternatif tarza yönelen ve müziklerine birçok türden aldıkları ilhamı yedirmeye çalışan, zaman zaman da dünya standartlarından aşağıda kalmayacak şekilde bunu başaran grupları dinlemeye ve çok sevmeye başladım. İşte bu farklı ve kapsayıcı müzik algısını barındırdığını daha paylaştıkları ilk şarkıdan hissettiğim MR. MINA’nın ilk EP’si “Choice Parade, Pt. 1: A Wan Parable”ı hak ettiği şekilde tanıtmaya çalışacağım bugün sizlere.
İşin müzikal boyutuna girmeden önce MR. MINA’nın sahip olduğu, ve kararlılıklarını ortaya koymalarında benim için en büyük rolü oynayan, kendilerini duyurma konusundaki heveslerine ve kaliteli duruşlarına değinmek istiyorum. Burada bahsettiğim şey grubun sosyal medya kullanımı, elemanların genel tavırları vs.den çok standart belirleyen ve kendilerine altına inemeyecekleri bir çıta koymalarıyla sonuçlanan hareketleri aslında. Bunların en belirgini elbette ki paylaştıkları ilk şarkı olan “The Meantime”a çektikleri, her tarafından kalite ve özen akan stüdyo videosu ve devamında da diğer şarkılar için gelen aynı uğraşılmışlık seviyesindeki videolar. Hem sound hem çekim kalitesi hem görsel trafik hem de arka plan açısından üst düzey olan bu canlı videoların EP çıkmadan önce paylaşılması, grubun belirli bir kalitenin her zaman yukarısında olacağına doğrudan işaret eden ve adeta bunun garantisini veren, oldukça önemli ve iyi düşünülmüş bir hareket.
Buraya kadar anlatmaya çalıştığım, grubun genel duruşu denilebilecek kalite ve özen anlayışını aklınızdan çıkarmamanızı hatırlatarak şimdi tüm bu havada kalmış övgüleri temellendireceğim, işin esas nefis kısmı olan grubun müziğine gireyim yavaştan. İlk olarak EP’nin her saniyesine anlam katan, onu bir amaca yönlendiren, dakikaların nasıl geçtiğini anlayamamanızı sağlayan en önemli öğenin sound olduğunu söylemem gerekiyor. Her ne kadar grup çok fazla etiketlenmemesi gereken, birçok ilham kaynağı bulundurduğu her anından anlaşılan ve yapmak istediğini direkt olarak ortaya koyacak kadar cesur bir müzik yapıyor olsa da; tüm bu öğelerin Arda Erboz imzalı prodüksiyonla esas niteliklerine kavuşması, yoruma kapalı olabilecek derecede net bir biçimde duyuluyor MR. MINA’nın müziğinde. Genel olarak birbirleriyle her zaman bağlantılı, hatta sanki tek bir gam kullanılarak çalınıyormuş hissi veren gitarların oluşturduğu atmosfere ve vokalin kendine has tarzıyla yön verdiği bir dinamiğe sırtını dayayan “Choice Parade, Pt. 1: A Wan Parable” , grubun genel müzikal algısının sound ile doğal bir bütünlük içinde olduğu, su gibi akan, kafası rahat ve ne istediğini bilen bir EP.
En genel haliyle indie – alternatif rock olarak adlandırılabilecek bir müzik yapsalar da MR. MINA’nın başta söylediğim farklı olma durumunu sağlayan en önemli öğe bana kalırsa ritim departmanına, özellikle de davul ile yaratılan ritim kontrolüne dayalı yapı. “Gravity”de en bariz şekilde görülebilecek bu “oyunun iki yönünü de oynayabilme” durumu, grubun hem rock tabanlı riflere olan hakimiyetini hem de basit ritimlerin şarkının dinamiği doğrultusunda tuşe değişimleri ve ataklarla düzenlenmesiyle kazandığı gücün etkileyiciliğini gösteriyor. “The Meantime” ve EP’nin en sevdiğim şarkısı olarak gördüğüm, gerek prog rock etkileri gerek dur kalklı kısımları gerek vokalin aktardığı enerji (özellikle “Hold it, sure you’ll get tired” kısmı) açısından harika bir şarkı olan “Old Stash”deki minimal ama ayağı yere sağlam basan, öne çıkma çabasından çok ritme güç verme derdinde olan bas gitar kullanımı, “Lapyear”ın şarkının mutlu atmosferine garip bir melankoli katmayı başaran, ilk dinlemede direkt olarak akılda kalacak kadar güçlü nakaratı ve “Confidence is a Wet Dream”in sonunda grubun bir prog rock grubuymuşçasına yükselip kontrolün tamamen onların elinde olduğunu gösterdiği saksofonlu kısım, beni MR. MINA’nın göründüğünden çok daha fazlasını barındıran bir grup olduğuna ikna edebilen, başta belirttiğim kalite mevzusunu aklımdan çıkarmama fırsat vermeyen bölümler.
Aslında tüm bu satırların özetinin “kaliteli ve ne istediğini bilen müzik yapan bir grup” olmasının da gösterdiği üzere MR. MINA, alternatif rock camiasında Türkiye standartlarını epey yukarılara taşıyabilecek ve bunu yaparken de inanılmaz bir keyif alacak/verecek, geleceği çok ama çok parlak olan, özgün bir grup. Adlarını duyurma konusunda şimdiye kadar oldukları gibi özverili olmaya devam ederlerse şöhretlerinin ülke sınırlarının dışına taşmasını gayet normal karşılayacağım, yalnızca müzikten para kazanabilecek duruma gelecek kadar da herkese hitap edebilen bir müzik yapan insanlardan oluşan MR. MINA, “Choice Parade, Pt. 1: A Wan Parable” ile bir yandan ileride yapabileceklerinin sinyalini verirken diğer yandan da dinlemekten bıkmayacağınız, içindeki birçok farklı elemente rağmen akıp giden, kaliteli ve oldukça keyifli bir 24 dakika bırakmış oluyor.
NOT: EP’yi Spotify ve Itunes üzerinden dinleyebilirsiniz.
Hiç yorum gelmemesine çok şaşırdım. Gerçekten kaliteli ve akıcı bir çalışma, daha bayağı dinleyeceğim gibi görünüyor. Kritik de oldukça güzel olmuş, ellerine sağlık Ünal’ım.
Mükemmel bir albüm. Radiohead, Porcupine Tree ve Queens of the Stone Age şarkılarını hatırlatıyor. Dünya duymalı =D Şarkı sözleri, melodiler… birbirinden güzeller. Başarılar dilerim!
Müthiş EP, çıktığından beri sürekli dinliyorum ve her dinlediğimde daha çok seviyorum. Uzun uzun irdelemeye çalışmayacağım, çok güzel müzik yapıyorlar ve umarım çok daha iyi yerlere gelirler.
Henüz EP çıkmadan bile yapacakları şey için heecanlıydım. EP çıktığında aşırı yoğun olduğumdan yeterince dinleyememiştim sonra bir şekilde unuttum. Dünden beri galiba on defa falan çevirdim, çok tatlı olmuş. Sound, besteler, vokaller hepsi ayrı güzel.
Tüm bunları iyi yapıp yayınladıkları görsellerde belli bir kalite standardı belirlemiş olmalarına ayrıca çok seviniyorum. Yolunuz açık olsun.
Spotify kullanmadığımdan(hail Gregor Mackintosh:)) birkaç gündür sadece youtube’dan dinleyebiliyorum, resmen 2008-2009′a gittim. Şimdi nasıldır bilmiyorum ama o dönemler özellikle radyo eksen’de çok kaliteli alternatif/indie parçalar çıkardı. Bir dönemimin fon müziğiydi. Şimdi tekrar o dönemin fon müziğini en güzel örnekleriyle hem de yerli bir gruptan duymak süper olay. Acayip nostalji oldu. EP baştan sona akıcı.
Old stash ve özellikle Lapyear favorilerim oldu. Yolları açık olsun. İstanbul ya da Ankara’da konserlerine denk gelebilirsem gitmeyi çok isterim.
not: son parça “confidence is a wet dream”i youtube’da veya başka bir yerde bulamadım. İlla şpotifay almak gerekecek sanırım.:)
Aşırı merak ediyorum bu EP’yi, önceden yayınlanan performans videolarını çok beğenmiştim. Müziğin kalitesi ve grubun daha en baştan bu kadar profesyonel olması birleşince ortaya şüphesiz çok iyi bir şeyler çıkmıştır, en kısa zamanda dinleyeceğim. Ellerine sağlık Ün*l.
Hiç yorum gelmemesine çok şaşırdım. Gerçekten kaliteli ve akıcı bir çalışma, daha bayağı dinleyeceğim gibi görünüyor. Kritik de oldukça güzel olmuş, ellerine sağlık Ünal’ım.
Mükemmel bir albüm. Radiohead, Porcupine Tree ve Queens of the Stone Age şarkılarını hatırlatıyor. Dünya duymalı =D Şarkı sözleri, melodiler… birbirinden güzeller. Başarılar dilerim!
Müthiş EP, çıktığından beri sürekli dinliyorum ve her dinlediğimde daha çok seviyorum. Uzun uzun irdelemeye çalışmayacağım, çok güzel müzik yapıyorlar ve umarım çok daha iyi yerlere gelirler.
Henüz EP çıkmadan bile yapacakları şey için heecanlıydım. EP çıktığında aşırı yoğun olduğumdan yeterince dinleyememiştim sonra bir şekilde unuttum. Dünden beri galiba on defa falan çevirdim, çok tatlı olmuş. Sound, besteler, vokaller hepsi ayrı güzel.
Tüm bunları iyi yapıp yayınladıkları görsellerde belli bir kalite standardı belirlemiş olmalarına ayrıca çok seviniyorum. Yolunuz açık olsun.
Çok başarılılar, gençlerle gurur duydum. Zevkle dinliyorum. Yolları açık olsun.
Spotify kullanmadığımdan(hail Gregor Mackintosh:)) birkaç gündür sadece youtube’dan dinleyebiliyorum, resmen 2008-2009′a gittim. Şimdi nasıldır bilmiyorum ama o dönemler özellikle radyo eksen’de çok kaliteli alternatif/indie parçalar çıkardı. Bir dönemimin fon müziğiydi. Şimdi tekrar o dönemin fon müziğini en güzel örnekleriyle hem de yerli bir gruptan duymak süper olay. Acayip nostalji oldu. EP baştan sona akıcı.
Old stash ve özellikle Lapyear favorilerim oldu. Yolları açık olsun. İstanbul ya da Ankara’da konserlerine denk gelebilirsem gitmeyi çok isterim.
not: son parça “confidence is a wet dream”i youtube’da veya başka bir yerde bulamadım. İlla şpotifay almak gerekecek sanırım.:)
Tek kelimeyle nefis.Sanki yıllardır dinlediğim şarkılarmış gibi ilk çevirişimde benimsedim.
Aşırı merak ediyorum bu EP’yi, önceden yayınlanan performans videolarını çok beğenmiştim. Müziğin kalitesi ve grubun daha en baştan bu kadar profesyonel olması birleşince ortaya şüphesiz çok iyi bir şeyler çıkmıştır, en kısa zamanda dinleyeceğim. Ellerine sağlık Ün*l.