Pek de huzurlu olmayan bir Temmuz akşamından herkese merhaba. Dünya meselelerinden uzak durmakla, onlara birinci dereceden dâhil olmaya karar vermek arasında gidip geldiğimiz şu günlerde biraz kendimizi, biraz birbirimizi sorgulamamızı umduğum bir tartışma konusuyla karşınızdayım.
İfade özgürlüğünün, meşruiyetini otoriteler ve listelenmiş kurallar yerine bireyin ve kitlelerin doğal uzlaşımından alabilecek ve bunu kendi kendine evrilme gücüne sahip olarak sürdürebilecek bir kavram olduğunu düşünüyorum. Ancak insan evladının kendini getirdiği nokta, bu geniş ve tartışmalı kavramın uluslararası anlaşmalarla ironik şekilde olabildiğince sabitlenmesini ve daraltılmasını öngörüyor.
Gelin bu hakka dair yazıya dökülmüş en popüler metin olan İnsan Hakları Evrensel Bildirisi’nin* en çok ihlal edilen ilk beş maddesine göz atalım:
Madde 1
Bütün insanlar hür, haysiyet ve haklar bakımından eşit doğarlar. Akıl ve vicdana sahiptirler ve birbirlerine karşı kardeşlik zihniyeti ile hareket etmelidirler.
Madde 2
Herkes, ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasi veya diğer herhangi bir akide, milli veya içtimai menşe, servet, doğuş veya herhangi diğer bir fark gözetilmeksizin işbu Beyannamede ilan olunan tekmil haklardan ve bütün hürriyetlerden istifade edebilir.
Bundan başka, bağımsız memleket uyruğu olsun, vesayet altında bulunan, gayri muhtar veya sair bir egemenlik kayıtlamasına tabi ülke uyruğu olsun, bir şahıs hakkında, uyruğu bulunduğu memleket veya ülkenin siyasi, hukuki veya milletlerarası statüsü bakımından hiçbir ayrılık gözetilmeyecektir.
Madde 3
Yaşamak, hürriyet ve kişi emniyeti her ferdin hakkıdır.
Madde 4
Hiç kimse kölelik veya kulluk altında bulundurulamaz; kölelik ve köle ticareti her türlü şekliyle yasaktır.
Madde 5
Hiç kimse işkenceye, zalimane, gayriinsani, haysiyet kırıcı cezalara veya muamelelere tabi tutulamaz.
Sade tabirle “etliye sütlüye dokunmayan” hususlarda ifade özgürlüğü hakkını kullanmanın yanı sıra nefret söylemi, gerçek yaşamda ve İnternet ortamında zorbalık (“bullying”), müstehcenlik, ofansif mizah, karalama ve tabii ki sansür gibi kavramların sözel, görsel, fiziksel, fiili ve benzer şekillerde vücuda gelmesi hakkında ne düşünüyorsunuz? İfade özgürlüğü sınırları çizilmesi gereken bir kavram mıdır?
Vicdan ve özgür bir sağduyuyla şekillendireceğinizi ümit ettiğim yorumlarınızı ilgiyle bekliyorum.
İfade özgürlüğünün sınırlarını tamamen toplumda etkin olan güçler belirliyor. Mesela Türkiye’de Müslümanlar etkin güç. İslamla ilgili direkt saldırgan değil imalı bir ifade bile sizi mahkemelerde süründürür. Sadece din de değil. Erkek egemen toplumda erkeğin mülkiyetindeki kadına küfür etmek de ifade özgürlüğünün dışında kalıyor. Mesela cinayet işlendiyse “anama küfretti” argümanıyla ağır tahrik sonucu cinayet işlemiş sayılabilirsiniz. Aynı şeyi kadının “babama küfretti” şeklinde kullanması bile direkt komik geliyor.
Evrensel bir ifade özgürlüğü tanımı yapabilmemiz için bu tarz toplumların hassasiyetleri, tabuları gibi saçmalıkları dikkate almamak gerekir. Eğer her toplumun hassasiyetini dikkate almaya kalkarsak zaten evrensel bir tanım yapamayız.
Bence şahısları ve soyut kavramları koruma kanunları (atatürk, peygamber, allah vs) ifade özgürlüğünün önündeki en büyük engeller. Yıllar sonra insanlar tarihe bakıp bugünlere gülecekler.
01.08.2015
@Nox, üzerine denecek nokta yok. helal.
Türkiyede ifade özgürlüğünün anlayışı elbette farklı dünya normlarına bakacak olursak,çok fazla tabu var bu ulkede allah,islam,türklük,atatürk diye uzar gider bu.ifade özgürlüğünün sınırları olmalı elbette,nefret söylemi diye bir kavram var herşeyden önce,kimsenin kimseyi ırkından,cinsel tercihlerinden veya siyasi düşüncesinden dolayı aşağılamaya hakkı olmamalı.ama bu ülkede kavramlar o kadar işine geldiği gibi yorumlanıyorki türk değilim kürdüm veya ermeniyim demek türklüğe hakaret ve ateistim veya biseksuelim demek de müslümanlığa hakaret olarak algılanabiliyor.Keza bugüne kadar ki tüm iktidarlarda ifade özgürlüğünü kendilerini eleştirme boyutuna kadar kabul edilebilir olduğunu söylediler ve uyguladılar.
ifade özgürlüğü bana görünmez bir varlıkmış gibi geliyor. bu yüzden konu hakkında kendi hesabıma konuşmak oldukça anlamsız.
İfade özgürlüğünün sınırıyla ilgili bir yanlış anlaşılma var. Çoğu insan saygısızlığın ifade özgürlüğüne girmediğini düşünüyor. Bu son derece çarpık bir anlayış. Tehdit, hedef gösterme, taciz vb. İçermediği sürece herkes istediği söylemekte özgür (olmalı).
Bir de özgürlük anlayışındaki taraflı/asimetrik yaklaşım var ki değinilmiş zaten.550 müslüman oturup gayrimüslimin ifade özgürlüğüne sınır çiziyor örneğin. Buna çözüm ise bireylerin özgürlüklerini anayasal güvenceye almak. Aksi takdirde bunlar siyasi iktidarların insafına kalıyor.
15-20 yıl önce yayınlanan Bizimkiler bölümlerini izlerken ”OHA NASIL LAN” diye şaşıran bir nesil oluştu/oluşturuldu, sadece bu örnek bile durumun vehametini özetliyor bence.
Ben konuyla bağlantısı az da olsa bir anımı paylaşayım. Bir gün etlikte dolmuşa binmiş dershaneme yol alıyordum. O ara Dan Brown Lost Symbol’e kafayı takmıştım. Elimden bırakamıyordum. Üzerimdede cannibal corpse t-shirtü nba şortu vardı. Sakalsız saçlar hafif öğrenci kesim yolumdaydım kimseye bulaşmadan. Bıyıkları nikotinden sararmış bir dayı bindi dolmuşa gözleri kitledi bana bakmaya başladı. Sonra birden bağırmaya başladı “Satanist lan bu” diye allahsız kitapsız çığlıkları içinde çevreden destek aradı ve bulduda. Sonra beni dolmuştan fırlattılar ahaha hala düşündükçe gülerim. Ama düşünce özgürlüğü bu ülkede bana biraz komik geliyor geri dönüp bakınca
01.08.2015
@BurakBost(betweentheburied), O HA AMK ahah.
01.08.2015
@BurakBost(betweentheburied), Cidden oha.