Bugün sizlere okumakta olduğunuz bu kritiği yazarken ne diyeceğimi bilemememe, sözel zekamın sınırlarını zorlamama sebep olmuş büyüklükte bir sanatçının ilham verici bir albümünden bahsedeceğim. Kafanızda tam olarak şekillendiğini sandığınız bir düşünceyi insanlara anlatmaya çalışırken aslında bir yandan da kurduğunuz mantıksal bütünlüğü bir kez daha test ediyor, hatta yeni baştan tekrar kuruyor olduğunuzun farkına vardığınız bir anı alıp bunu birçok defa arka arkaya seri şekilde yaşadığınızı düşünün. İşte “Wolflight” ile ilgili bir şeyler yazıyor olmak, benim için hem o kadar zorlayıcı hem de bir o kadar deneyim kazandıran bir süreç oldu. Bu elimden gelenin yetmemesi durumuna sebep olan en büyük etken, kesinlikle Steve Hackett’ın müzikal algısının şimdiye kadar yazdığım hiçbir albümdekiyle benzeşmiyor olması ve bunun “Wolflight”ta en direkt haliyle sürekli olarak kulağıma işlenmesi. Bu noktayı genel olarak tüm kritik boyunca açıklamaya çalışıyor olacağım, fakat yine de yazının sonunda özel olarak tekrar Hackett’ın müzikal algısı konusuna değinip yaratmaya çalışacağım çemberi tamamlayarak cümlelerimi sonlardırmak niyetindeyim. Bakalım neler olacak.
GENESIS’in tüm zamanların en iyi prog rock albümlerinden üçü olan “Nursery Crime” , “Foxrot” ve “Selling England By The Pound”u da çıkardığı 71-78 yılları arasında grubun gitaristliğini yapmış ve progresif müziğin gördüğü en güzel sololardan, (tabii ki Firth of Fifth’ten bahsediyorum) bestelerden (Supper’s Ready) birkaçının yaratılmasında büyük pay sahibi olan bu büyük müzisyen, ardından solo albümlerine odaklanmak için gruptan ayrıldı. Fakat bu noktada senfonik öğeler kullanmakta usta olan ve progresif kelimesinin tanımını müziklerinin her saniyesinde değiştirebilecek kadar güçlü ve geniş bir perspektif sunan GENESIS müziğinin, “Wolflight”ın altyapısını direkt olarak oluşturan ve bunun üzerine koyulan her notayı anlamlı kılan, albümün ayrılmaz bir parçası olduğunu baştan belirtmem gerek.
Aslında Steve Hackett’ı bir gitarist olarak tanımlamak, world’den hard rock’a, jazz’dan klasik müziğe çok ama çok geniş yelpazede bir müzik sunan “Wolflight”ı anlamak için yetersiz kalabilir, çünkü kendisi aynı zamanda olağanüstü bir besteci aslında. Fakat “Wolflight”ı eşsiz bir albüm yapan bu müzikal çeşitliliği, kulağınızın ayrım yapmasına olanak dahi tanımadan, bir arada sunma becerisinin yanında oldukça güçlü bir altyapıya dayanıyor olması elbette. İşte Hackett’ın şarkılarının zihnimin değerlendirme gücünün ötesinde olmasının sebebi de bu altyapının kendisine sağladığı rahatlık. “Wolflight” , aklındakileri notalara dökerken “acaba?” demeyen, bir an dahi kaygıya yer vermeyen ama bir yandan da sadece farklı müzik türlerinden değil farklı kültürlerden ilham alan, kendisini geliştiren, denemekten korkmayan, bambaşka bir müzisyenliğin eseri. “Wolflight” , müziğin en temel ve olması gereken hali aslında.
Yarım asrın tecrübesi ve bir an dahi müziğin evriminin önüne geçecek tembellik veya durağanlık belirtisini göstermemenin vücut bulmuş hali olan Hackett, albümle aynı adı taşıyan şarkıda aklından geçen her düşünceyi notalara dökerken tereddütten ne kadar uzak olduğunun en güzel örneğini vermiş aslında. Karanlık ve aydınlığın birbirinin ardına sıralandığı, Steve Hackett’ın kendine özgü o gitar tonunun ve zaman zaman tüm müziğe birdenbire bambaşka bir hava katmak için yalnızca birkaç notaya hafifçe dokunmasının yettiği özgün gitar tarzının her an hissedildiği ve ek olarak da bir filme soundtrack olabilecek kadar güçlü bir atmosfere sahip bir şarkı “Wolflight”. Şarkı özeline inildiğinde sadece iyi bir müzikte ne nasıl olmalı gibi genel bir soruya yine çok genel cevaplar bulunabilecek bir albümden bahsediyor olduğumdan, yaratılan atmosfer her saniyede parçaları anlamsız kılıp bütünün ihtişamına güç kattığından bu tarz bir değerlendirmeden olabildiğince kaçmak istiyorum aslında. Fakat yine de birkaç şarkıdan bahsetmeden geçersem albümü ilk kez dinleyecekler için epey haksızlık olacak.
Bu şarkılardan ilki “Black Thunder”. Albümün en sert ve direkt şarkısı denebilecek bu parçada, genele yayılmak istenen soyut ve çağrışımsal hava en gözle görülür halini almış aslında. Folk etkileriyle başlayan, hard rock şeklinde devam eden, ortalarında senfonik ve progresif öğelerin olayı ele aldığı, Hackett’ın sürekli olarak bu basit ama etkili ritmik düzeni adeta duygu saçan lead gitar kullanımıyla desteklediği ve sonu harika bir karanlık bir saksafon solosuyla biten bu şarkı, bana kalırsa “Wolflight”ın en özet hali. İkincisi ise “The Wheel’s Turning”. Hackett’ın bu şarkıda, GENESIS’te de bolca kullanılan, görece daha majör gamları temel alan, fakat zaman zaman bir arada sunulduğu düzensizlikten kaynaklı bir rahatsızlık hissini de barındıran müzikal kurguyu, doğrudan şarkı üzerinde uyguladığı söylenebilir. Fakat şarkının başındaki ve sonundaki sinematik öğelerin geri kalan kısımlarla uyumuna özellikle dikkatinizi çekiyor ve albümün gücünün tekrar farkına varmanızı umuyorum. Son olarak da “Love Song To a Vampire”. Senenin en iyi şarkılarından biri olduğunu ve benzersiz bir atmosfere sahip olduğunu söyleyeyim yetsin, çünkü bu şarkıyı somutlaştırmaya çalışırsam epey başarısız olacağım.
Özetle Steve Hackett, dünya üzerindeki en ilham verici gitaristlerden ve bestecilerden biri ve 45 yıllık bir müzikal kariyerin ardından halen bambaşka şekillerde ufuk açabilen bu adamın müzikal anlayışının temelinde, müziğini somut bir izdüşümü bulunmayan, sadece hayallerde erişilebilecek, tanımlanması güç veya olanaksız duygu ve düşüncelerle beslemesi yatıyor bana kalırsa. Ve tam da bu sebepten Steve Hackett, herkese hitap etmeyen konulardan bahsetse dahi müziğini herkese aynı etkileyicilikte yansıtabilen, sadece orada olmasının bile şarkıların atmosferini doğrudan etkilediği, tek notaya çok fazla şey sığdırabilen, eşsiz bir sanatçı. “Wolflight” ise onun şimdiye dek ortaya koymak için çabaladığı müziğe en çok yaklaştığı an.
Kadro Steve Hackett: Gitar, banjo(8), ud(5, 9), harmonika(4, 8), vokal
Roger King: Klavye
Nick Beggs: Bas gitar
Chris Squire: Bas gitar (3)
Gary O'Toole: Davul (1, 5, 8)
Hugo Dagenhardt: Davul (9, 10)
Rob Townsend: Saksafon (4, 8), duduk (5)
Christine Townsend: Keman (1, 4, 8), viyola (1, 4, 8)
Amanda Lehmann: Vokal (2, 4, 8)
Jo Hackett: Vokal (4)
Malik Mansurov: Tar (2)
Sara Kovács: Didgeridoo (2)
Şarkılar 1. Out of the Body
2. Wolflight
3. Love Song to a Vampire
4. The Wheel's Turning
5. Corycian Fire
6. Earthshine
7. Loving Sea
8. Black Thunder
9. Dust and Dreams
10. Heart Song
Bu albümü neden hâlâ dinlemediğimi bilmiyorum. Ellerine sağlık Ünal’ım dört dörtlük yazmışsın.