Metalcore ve deathcore’u sakatat yemeklerine benzetirim, seveni aşırı sever, sevmeyen de onu andıracak en küçük bir emareye dahi dayanamaz. Metalcore hakkında maalesef ikinci kısımda yer aldığımı söyleyebilirim. Diğer yandan yılların geçmesiyle birlikte karakterimin değişimiyle dinlediğim müzik tarzları arasında pozitif bir korelasyon olduğunu söyleyebilirim. (bu adam eğitim bilimleri çalışıyor) Bir Pazar günü şafak sökerken, beş kişi beni batı cepheye doğru uzatıp bir güzel sikse dahi dinlemem dediğim müzikleri severek ve isteyerek dinlemeye başladığımı fark ettiğim o anda, tamam artık dedim, şunu dinlemem bunu dinlerim muhabbetini bir köşeye bırak Ozan, aç dinle, beğenmediysen kapat, beğendiysen de belki başkaları da beğenir diye otur kritiğini yaz. İşte ROLO TOMASSI de böyle bir zamanda çıkageldi ve önce tokatladı sonra okşadı beni.
Önce nasıl tokatladığını anlatayım;
Kişisel zevklerime uyum gösteren bazı müzik sitelerindeki albüm kritiklerini yine her zamanki gibi takip ederken, bu albüme denk geldim. Kritiği okurken, hemen herkesin yaptığı gibi dinlenilmesi salık verilen şarkıyı açtım ve okumaya başladım. Şarkı çok güzel başlamıştı, davullar, vokal, gitarlar ve klavyenin ortak çalışmasıyla sofra bezi misali serilen yoğunluk, yankılanmalar, tatlı tatlı kulağımı okşayan bas yürüyüşleri (ulan ne çok seviyorum şu tabiri be) kısacası her şey dört dörtlüktü. Kritiği de adam gibi okumayarak başka sekmelere yöneldim, şarkıyı da beş altı defa dinledim. Ardından artık albümü dinlememin vakti geldiğini düşünüp Bandcamp sayfalarını açtım. Daha taglere falan bakmadan “Estranged” şarkısının yanındaki play tuşuna bastım. Oha oha oha oha, beyler durun. Ne yapıyor oğlum bunlar?
İlk önce önyargılarım çöktü üzerime, yeni bir IWABO vakası işte dedim. “Her şeyden biraz müziğimize serpiştirelim. Dinleyici de bunca farklı türü nasıl bir araya getirdi lan bunlar diye düşünsün ve bizi dünyanın en dahi grubu olarak görsün. Vokalimizin de cleani melek gibi, brutali ise kömür küreği gibi maşallah. Kim tutar bizi.” Ancak artık eskisi gibi önyargılarımın kurbanı olmayacaktım, bütün albümü en az üç defa baştan sona dinledim. Sonuç; beyler çok beğendim be. Peki neden? Onca bin bir türü harmanlayıp yeni bir şeymiş gibi sunan basmakalıp gruptan ne farkı var bu temiz yüzlü arkadaşların?
Öncelikle her ne yöne meylederse etsin, albümün bir tabanı var. Hatta güzel olan, albümün dinleyiciye sunduğu birkaç taban var ve bunların hiçbiri bir diğerinden daha baskın değil. Bu sayede, son şarkılara doğru giren yaylılar, mathcore başlayan ve yer yer hardcore’a kayan albümün içinde hiç sırıtmıyor. Sanki nitelikli bir nefretin insanda bariz biçimde tezahür edişinin birer yansıması gibi, kimi zaman durgunluğa itiyor, apaçık görünen, çevrenizdeki insanların dikkatini çeken bir durgunluğa; kimi zaman da dedesinin ensesini öpen en hayırsız torun gibi, sevgiymişçesine sunulan ve genellikle gözyaşı tadan bir nefret icrasına yataklık ediyor. (gözyaşının tadına bakanlar el kaldırsın) Hiçbir şekilde yok efendim burası zorlama olmuş, şurada yeni bir şey yapıyoruz havalarına girilmiş, bu kısmı sahnede seyirciyi coşturalım diye yapmışlar falan dedirtmiyor. Aksine bunca hırçınlık nasıl da derbederliğe selam atabilir, şu riffte normalde adam deşilir gel gelelim benim kendimi deşesim var aga gibi hezeyan yüklü cümleler kurduruyor.
Son olarak nasıl okşadığından bahsedip bitireyim;
Müziğindeki samimiyeti kendine koz bilmeyerek, karmaşadan yararlanıp kendine güzel ticari paylar çıkarmaya çalışmayarak, tatlılık anını “baksana hey ben çok tatlıyım” diyerek değil de, sanki nasıl söylesem, farklı bir işle ilgilenirken olmak istediğinden katlarca güzel olan karşı cins gibi, müziğinin en tatsız anında dahi doğal biçimde sunarak okşadı beni. Önyargılarıma ellerine doğal yağlar sürerek masaj yaptı. Kendi çöplüğünde bana da yer açtı ve ben de albüm çıktığından beri her boş kaldığımda bir iki defa uğradım oraya.
Kadro Chris Cayford: Gitar
Nathan Fairweather: Bas
Tom Pitts: Davul
Eva Spence: Vokal
James Spence: Vokal
Şarkılar 1. Estranged
2. Raumdeuter
3. The Embers
4. Prelude III (Phantoms)
5. Opalescent
6. Unseen and Unknown
7. Stage Knives
8. Crystal Cascades
9. Chandelier Shiver
10. Funereal
11. All That Has Gone Before
Kritikteki şarkıyı 3 defa dinledim ve çok da içine giremedim müziğin açıkçası, ama yazı çok güzel olmuş, eline sağlık Ozan. Son paragrafta yaptığın benzetme hatrına albüme mutlaka şans vereceğim ayrıca.
Bir de söylemezsem içimde kalacak, L.A. Confidential harika bir film.
bi ara deli gibi mathcore dinliyordum, dillinger escp plan, converge, norma jean falan, o döneme denk gelseydim baya severdim bu albümü ama bu aralar pek yabancı geliyor bana, yine de azıcık merak uyandırdı, keşke tüm şarkılar estranged ve opalescent gibi olsaymış
İnanılmaz sıkıcı.
Cahilliğime verin. İlk defa böyle bir müzik türü olduğunu duyuyorum: Punk Jazz
vokalist kizimiz da pek guzelmis
Kritikteki şarkıyı 3 defa dinledim ve çok da içine giremedim müziğin açıkçası, ama yazı çok güzel olmuş, eline sağlık Ozan. Son paragrafta yaptığın benzetme hatrına albüme mutlaka şans vereceğim ayrıca.
Bir de söylemezsem içimde kalacak, L.A. Confidential harika bir film.
bi ara deli gibi mathcore dinliyordum, dillinger escp plan, converge, norma jean falan, o döneme denk gelseydim baya severdim bu albümü ama bu aralar pek yabancı geliyor bana, yine de azıcık merak uyandırdı, keşke tüm şarkılar estranged ve opalescent gibi olsaymış