Eminim herkesin yaz planları oluşmaya, hatta çoktan uygulanmaya başlamıştır. Bir şekilde tatilinizi yapacaksınız, doğal olarak da olabilecek en eğlenceli şeyleri dinleyeceksiniz. O zamana kadar da yılın kalanında daha birçok dev albüm çıkacağını hatırlayarak belirli aralıklarla sevineceksiniz, hatta bazıları için aklınızı yiyeceksiniz. Bu grupların arasında belki de diğerleri kadar heyecanla beklemediğiniz ya da aklınızı kaçırmadığınız gruplar var: Nasıl olsa tonla albüm çıkarmış ve ne yapacağı belli olan gruplar. PARADISE LOST bazıları için bu gruplardan biri belki de. Birçok kişi için ortaya çıkartacakları şey şüphesiz kaliteli olacak, fakat o kadar da heyecan uyandırmayacak bir grup PARADISE LOST. Merak etmeyin, “PARADISE LOST’u bilen bilir” gibi bir tribe girmeyeceğim. Ama yine de gelin biz varsa “o kadar da heyecanlanmadığınız albümler” listesinden “The Plague Within”i çekip alalım.
Her albümünün birileri için çok fazla yeri olan, bir şekilde metal dinleyicilerine dokunmayı başaran PARADISE LOST, kalitesinden hiçbir zaman taviz vermedi. Diğerleri kadar iyi olmayan albümleri oldu, ama onların arasında da mutlaka bir kişi için bile olsa anlam ifade eden bir albüm oldu. Bunun yanında grubun zirveye çoktan ulaştığını söyleyenler, “Draconian Times”ın üstüne albüm çıkmayacağını söyleyenler oldu. “Draconian Times” birinin en sevdiği PARADISE LOST albümü olmak için cidden de ideal bir aday, fakat birkaç dinlemeden sonra bahsedeceğimiz albümü “Draconian Times” ve de grubun diğer birçok albümünden daha fazla sevdiğimi rahatlıkla söyleyebilirim.
Albümü daha ilk dinleyişlerden bu kadar üst sıralara koymamın sebebi PARADISE LOST’un bir süredir özlediğim saf doom atmosferinin geri dönmüş olması. İlk şarkı “No Hope In Sight” bunun iyi bir göstergesi değil, zira yavaş bir melodik death metal şarkısı olarak tınlıyor. Ama sonrasında sıkıntı gitgide artıyor, “Beneath Broken Earth” geldiğinde de albüm yüzünüze yüzünüze DOOM diye bağırmaya başlıyor. Ordan itibaren de orkestra girmesi gibi durumlar olsa bile albüm taşıdığı boğuculuktan hiçbir şey kaybetmeyerek, hatta bunun üstüne katarak ilerliyor. Bu boğuculuk ise hiçbir zaman kötü anlamda olmuyor, albümü kötü etkileyen tek şey öğelerin bazı durumlarda çorba gibi karışması. Neredeyse direkt olarak “yavaş BLOODBATH” diye tanımlanabilecek şarkılar varken tamamen orkestral ve yavaş tempo devam eden şarkılar da var, melodik ilk şarkı da var. Albüm taşıdığı kasveti bütün şarkılarda bir şekilde sürdürse de ortada teknik açıdan bir ana hat olmadığını söylemek mümkün. Ama bunun ne boyutta önemli olduğu da tartışılır: Bazıları için önemli bir eksikken bazıları için o kadar da sorun olmayabilir, çünkü en nihayetinde elimizde bolca kaliteli şarkı var.
Nick Holmes’un müthiş vokal performansına da kesinlikle değinmek gerek. BLOODBATH’in son albümünde ortaya koyduğu hayvanlığı burada daha sakin bir şekilde, ama aynı güçle devam ettiriyor. Sahip olduğu “old school” tını önceden de olduğu gibi davul ve gitarların tonuna müthiş bir şekilde uyum gösteriyor. Enstrümanlarda PARADISE LOST’un artık yıllardır sahip olduğu ton yine mevcut ve bu albümde daha da ezici. En nihayetinde şarkı bağlantıları dışında hiçbir şeyde bariz bir sıkıntı olmadığını söyleyebiliriz, zira grubun elindeki prodüksiyon ve sound formülleri zaten sabit ve uzun bir süredir kusursuz işliyor. Yazı sonbahar edecek, dinlediğiniz dinamik onca şeyin arasında doğrudan sırıtacak bu albüm PARADISE LOST hayranlarının büyük bir kısmını tatmin edecektir. Bazılarını müthiş kapağına sürekli bakarak dinleyecek kadar da tatmin etmesi oldukça muhtemel.
PARADISE LOST belki de dinleyicilerine iyilikten çok kötülük yaptı. Belki de geçen albümü yaz mevsiminde klima önünde dinleyebilirdiniz ve belki de onca hareketli albüm varken bu albümü açtığınıza lanet edeceksiniz, ama “The Plague Within” net bir şekilde canınızı sıkmak için burada. Her grup ortaya depresif veya karanlık şeyler koyabilir, ama her grup canınızı bu kadar güzel bir biçimde sıkamaz. “Beneath Broken Earth”ü açıp kasvetin yoğunlaşmasına, “Terminal”ı açıp döktüğünüz terlerin artmasına tanıklık edin. Hepsinin de tadını çıkarın, çünkü üstünüze PARADISE LOST kadar bilinçli çökebilecek çok grup yok.
Kadro Nick Holmes: Vokal
Greg Mackintosh: Gitar, klavye
Aaron Aedy: Gitar
Steve Edmondson: Bas
Adrian Erlandsson: Davul
Şarkılar 1. No Hope in Sight
2. Terminal
3. An Eternity of Lies
4. Punishment Through Time
5. Beneath Broken Earth
6. Sacrifice the Flame
7. Victim of the Past
8. Flesh from Bone
9. Cry Out
10. Return to the Sun
Albüm resmen şok etti ve evet; yazı kışa çevirdiği, yağmur yağdırıp etraftaki binaların mimarisini kendiliğinden art novö-yüksek viktoryen gotik tarza çevirdiği için kritik de başlığı da mükemmel uymuş, eline kulağına sağlık Jordan Belfort.
Paradise Lost 2005′ten beri köklerine dönüyordu zaten. Son 3 albümün mükemmelliğinden muhteşem bir şeyler geleceği de belliydi ve işi abartıp taa Gothic ile Shades of God/Icon arası döneme gitmişler. Kritikte de bahsedildiği gibi fazla bütünlüğü olmasa da benim için yıllar boyu dinlenecek sonbahar şarkıları var albümde. No Hope In Sight senenin en çok dinlediğim/dinleyeceğim şarkılardan biri şimdiden.
Şu adamların yakaladığı uyum, tonlarındaki özgünlük, üreticilikleri, kapakları,şarkı sözleri,besteleri,imajlarıyla yarattıkları atmosfer ve konseptler hep zamanımızın en büyük ama en değeri az bilinen gruplarından biri olduğunu hatırlatıyor. İyi ki varlar ve iyi ki Paradise Lost çok seviyorum.
Paradise Lost’un müziği hiç ilgimi çekmez ama kapak işini çok iyi beceriyorlar. Paradise Lost’un kapaklarını benim sevdiğim bir grubun diskografisindekilerle değiştirebilsek ya.
Allah bu adamları bildiği gibi yapsın.iki gündür sadece bu albümü dinliyorum neşe kalmadı, umut kalmadı.
Ayrıca albümün yazın çıkması tamamen century medianın ileri görüşlülüğü sonbaharda falan çıksaydı dunyanin dört bir yanindan intihar haberleri gelmeye baslardi yemin ediyom.
Hocam bence puanda bayağı kıt davranmışsın. Bu sene Ghost ile beraber yılın en iyi albümünde bile yarışabilirler, tabi bu gelecek aylarda yeni albüm çıkaracak diğer toşaklı gruplara da bağlı. Fakat bu albüm kesinlikle 9,5/10.
Bence bu tarz albümlerin yazın çıkması daha iyi, hiç değilse benim için öyle. Dışarıdaki cıvıklığı görünce bu tarz albümler beni güze-kışa götürüyor. Son tahlilde grubun brutal vokallere dönmesi ilginç ama güzelde olmuş. Aslında bana kalsa Nick babanın o kadar güzel ve güçlü vokali var ki brutale hiç gerek yok. Notumda tabisi 10/10 hep 10 çok 10 :))))))))))
@ged, Bana göre de ”Tragic Idol” daha iyi albümdü ama bu iki albümü karşılaştırmak zaten yersiz olur. Nedeni ise ”Tragic Idol” daha ”Draconian Times” tarzı bir albümdü türünü doom-gothic arası bir bir yerlerde tanımlamak isabetli olur sanırım.Gelgelim bu son albüm ise daha death-doom arası bir tarzı var ilk 4 Paradise lost albümüne göz kırpar cinsten.
‘Beneath broken earth’…abarttığımı düşünebilirsiniz belki ama tüm metal türlerini dikkate alarak söylüyorum bunu, hayatımda dinlediğim en mükemmel, kusursuz parçalardan biri…olağanüstü…gerçekten yok böyle bişi…bu kadar yavaş, basit ama böylesine balyoz gibi parça gerçekten sabahlara kadar övebilirim…
Bu albümden ilk single yayınlanalı 3 yıl olmuş, arada da Medusa albümü çıktı. Medusa, harika bir iş olmasına rağmen bu albümü aşamadı ve zaten biraz da zordu bu. Gerekli övgüler zaten yazılmış, ben de galiba şunu diyebilirim; Paradise Lost’un kariyeri sona erdiğinde The Plague Within’i grubun diskografisinde ilk sıraya koyanların sayısı az olmayacak, ki bu diskografide başka hangi hayvanlıkların olduğu da malum.
Rastgele aklıma düşünce bugün tekrar baştan sona dinledim. Tek kelimeyle muhteşem. Spotify’ı yeni indirdiğim ve yeni gruplar aradığım zamanlarda çıkmasıyla ufkumu açan bir albüm olmuştu. No Hope In Sight hala en güzel açılış şarkılarından biri. Punishment Through Time hala daha girişinden tüyleri diken diken ediyor. Bir üstteki Özgür’ün yorumuna tamamen katılıyorum.
kesinlikle harikulade olmuş.. bir kere dinledikten sonra fena sardı.. bilemiyorum belki de azılı bir paradise lost hayranı olmadığım içindir.
Albüm resmen şok etti ve evet; yazı kışa çevirdiği, yağmur yağdırıp etraftaki binaların mimarisini kendiliğinden art novö-yüksek viktoryen gotik tarza çevirdiği için kritik de başlığı da mükemmel uymuş, eline kulağına sağlık Jordan Belfort.
Paradise Lost 2005′ten beri köklerine dönüyordu zaten. Son 3 albümün mükemmelliğinden muhteşem bir şeyler geleceği de belliydi ve işi abartıp taa Gothic ile Shades of God/Icon arası döneme gitmişler. Kritikte de bahsedildiği gibi fazla bütünlüğü olmasa da benim için yıllar boyu dinlenecek sonbahar şarkıları var albümde. No Hope In Sight senenin en çok dinlediğim/dinleyeceğim şarkılardan biri şimdiden.
Şu adamların yakaladığı uyum, tonlarındaki özgünlük, üreticilikleri, kapakları,şarkı sözleri,besteleri,imajlarıyla yarattıkları atmosfer ve konseptler hep zamanımızın en büyük ama en değeri az bilinen gruplarından biri olduğunu hatırlatıyor. İyi ki varlar ve iyi ki Paradise Lost çok seviyorum.
Ellerine sağlık Barbra Streisand, oldukça açıklayıcı bir kritik olmuş.
Daha dinlemek nasip olmadı ama aşırı merak ediyorum albümü. Sanırım bu gece bayağı bi’ çevireceğim. O değil de kapağı ne güzel lan bunun böyle.
Kapak o kadar güzel ki albü hiç dinlemeden arşivime ekleyesim var o derece.
Terminal müthiş bir parça.
Bloadbath’e katılmak Nick Holmes’a yaramış, vokaller sertleşmiş. Acayip sevdim.
Paradise Lost’un müziği hiç ilgimi çekmez ama kapak işini çok iyi beceriyorlar. Paradise Lost’un kapaklarını benim sevdiğim bir grubun diskografisindekilerle değiştirebilsek ya.
her taşın altından Adrian Erlandsson çıkıyor
Allah bu adamları bildiği gibi yapsın.iki gündür sadece bu albümü dinliyorum neşe kalmadı, umut kalmadı.
Ayrıca albümün yazın çıkması tamamen century medianın ileri görüşlülüğü sonbaharda falan çıksaydı dunyanin dört bir yanindan intihar haberleri gelmeye baslardi yemin ediyom.
Müthiş albüm. Ruhlu albüm. Şu iğrenç yaz günlerinde ilaç gibi geldi. Paradise Lost…
giriş parçası fazla mı hayvan olmuş??? çogzel lan
albüm tek kelimeyle leziz olmuş.bittikçe başa dönüyorum sürekli doyulmuyor tadına.
Hocam bence puanda bayağı kıt davranmışsın. Bu sene Ghost ile beraber yılın en iyi albümünde bile yarışabilirler, tabi bu gelecek aylarda yeni albüm çıkaracak diğer toşaklı gruplara da bağlı. Fakat bu albüm kesinlikle 9,5/10.
Bence bu tarz albümlerin yazın çıkması daha iyi, hiç değilse benim için öyle. Dışarıdaki cıvıklığı görünce bu tarz albümler beni güze-kışa götürüyor. Son tahlilde grubun brutal vokallere dönmesi ilginç ama güzelde olmuş. Aslında bana kalsa Nick babanın o kadar güzel ve güçlü vokali var ki brutale hiç gerek yok. Notumda tabisi 10/10 hep 10 çok 10 :))))))))))
Sadece iki kere dinlememe rağmen Opeth’in son albümünü hatırlatması enterasan..6/10
15.06.2015
@Wakabayashi, bana da 4.den sonra cradle of filth’i
Sanırım bende bir gariplik var. Bu albümü hiç ama hiç sevemedim. Tragic idol hala bir numara.
06.06.2015
@ged, Bana göre de ”Tragic Idol” daha iyi albümdü ama bu iki albümü karşılaştırmak zaten yersiz olur. Nedeni ise ”Tragic Idol” daha ”Draconian Times” tarzı bir albümdü türünü doom-gothic arası bir bir yerlerde tanımlamak isabetli olur sanırım.Gelgelim bu son albüm ise daha death-doom arası bir tarzı var ilk 4 Paradise lost albümüne göz kırpar cinsten.
Yılın albümü.
Yılın sonuna doğru gelirken yılın en iyi albümü ödülüm bu albüme gidiyor.
No Hope İn Sight’ı bir kere dinledikten sonra zehir gibi yayıldı vücuduma. Tek kelimeyle inanılmaz. Kesinlikle dinlenmesini tavsiye ederim.
‘Beneath broken earth’…abarttığımı düşünebilirsiniz belki ama tüm metal türlerini dikkate alarak söylüyorum bunu, hayatımda dinlediğim en mükemmel, kusursuz parçalardan biri…olağanüstü…gerçekten yok böyle bişi…bu kadar yavaş, basit ama böylesine balyoz gibi parça gerçekten sabahlara kadar övebilirim…
Bu albümden ilk single yayınlanalı 3 yıl olmuş, arada da Medusa albümü çıktı. Medusa, harika bir iş olmasına rağmen bu albümü aşamadı ve zaten biraz da zordu bu. Gerekli övgüler zaten yazılmış, ben de galiba şunu diyebilirim; Paradise Lost’un kariyeri sona erdiğinde The Plague Within’i grubun diskografisinde ilk sıraya koyanların sayısı az olmayacak, ki bu diskografide başka hangi hayvanlıkların olduğu da malum.
Rastgele aklıma düşünce bugün tekrar baştan sona dinledim. Tek kelimeyle muhteşem. Spotify’ı yeni indirdiğim ve yeni gruplar aradığım zamanlarda çıkmasıyla ufkumu açan bir albüm olmuştu. No Hope In Sight hala en güzel açılış şarkılarından biri. Punishment Through Time hala daha girişinden tüyleri diken diken ediyor. Bir üstteki Özgür’ün yorumuna tamamen katılıyorum.
Return To The Sun mükemmel bir şarkı