Yabancı metal sitelerinde icra ettiği müziğe “kıllı metal” veya -Matt Pike’ın sahnede üstüne bir şey giyme fobisi yüzünden- “çıplak adam göğsü metali” tarzında adlar verilen, türünün en önemli ve istikrarlı gruplarından biri HIGH ON FIRE. SLEEP’in dağılmasının ardından Matt Pike’ın 6 ay dahi beklemeden içindeki azmanlığı kendi müziğine rahatça yedirebilmek amacıyla kurduğu grubun yedinci, ve bana kalırsa şimdiye kadarki en iyi, albümü olan “Luminiferous” ise hakkında söylenecek birçok şey barındıran, fakat diğer yandan da HIGH ON FIRE’ın ne yapacağı oldukça net olan bir grup olduğu gerçeğini de bozmayan, hatta bu düşünceyi daha da güçlendiren bi albüm. Büyük ihtimalle albümün verdiği gazdan olacak ki, bu yazı için bir giriş paragrafına ihtiyaç duymuyor ve doğrudan detaylarda boğularak ilerlemeyi tercih ediyorum. Grubun bir önceki albümü “Snakes For The Divine”ı genel özellik açısında daha orta tempolu, patlamaya hazır ama bir türlü patlayamayan, hatta zaman zaman tekdüze dahi diyebileceğim şarkılardan oluşan bir albüm olarak gören, “Death is This Communion”ı ise, şarkı bazında Matt Pike için dahi oldukça müthiş rifler barındırdığından, rahatça HIGH ON FIRE’ın en iyi albümü statüsüne koyan bir dinleyici olarak “Luminiferous”ı grubun şimdiye dek yaptığı en iyi iş olarak görmemin ilk sebebi albümün sound’u. Bu konuda dünya üzerindeki en kendine özgü gitar tonuna sahip gruplardan birinden bahsettiğimden ortada değiştirilerek daha iyiye götürülecek bir şey olmadığı rahatça söylenebilir. Aslında “Luminiferous”u daha iyi yapan her öğe için bu olay böyle. HIGH ON FIRE zaten her zaman ne yaptığını bilen bir gruptu, halen de öyle, sadece yaptığı şeyleri bu albümde çok daha iyi yapıyor.CONVERGE gitaristi Kurt Ballou’nun prodüktör koltuğunda oturduğu albüm, grubun diskografisindeki en temiz sound’u sunmasının, her enstrümanın her an tek tek ayırt edilebilecek düzeyde net duyulabilmesini sağlamasının yanında, grubun ekmeği suyu olan o kirli atmosferi de sürekli olarak ön planda tutabilen, adeta ders veren bir yapıda.
Her ne kadar HIGH ON FIRE’ın progresif bir müzik yapacağını söylemek şöyle dursun düşünmek bile bir stadyum dolusu insanın size gülmesine sebep olacak kadar saçma olsa da, “Luminiferous”un başkalığının temelinde yatan en önemli ve tetikleyici öğenin Matt Pike’ın müziğini tekdüzelikten kurtarma isteği olduğunu da düşünmeden edemiyorum. Şimdiye kadar asla albümlerinin bütünlüğünü kendine dert etmemiş bir grubun 7. albümünde şarkılar arasındaki bağlantıyı çok daha natural hale getirmek için belirli hamleler yaptığını görünce, hatta daha somut örnekleyecek olursam “Slave The Hive” gibi neredeyse thrash metal diyebileceğim bir şarkıyı da, klasik HIGH ON FIRE hit’i olan “The Sunless Years”ı da, beş buçuk dakikada dinleyiciyi sludge metale doyuran “The Dark Side of The Compass”ı da, grubun “The Czar”ı olan ve en sevdiğim H.O.F. şarkıları arasında ilk üçe daha ilk dinlememde giren “The Cave”i de içinde barındırabilecek kadar kapsamlı ve geniş bir albüm “Luminiferous”.
Detaylardan sıyrılıp daha genel kapsamda değerlendirirsem, yukarıda saydığım her şeye rağmen “Luminiferous”ı çok iyi bir albüm olmasının sebebinin aslında bu değişim veya gelişimlerden hiçbiri olmadığını söyleyebilirim. Tüm bu değişim mevzuları, grubun özünde yılların tecrübesini ve rock/metal müziğin en temel duygusu olan heyecanı daima barındırıyor olmasının üstüne koyulan birkaç sostan ibaret sadece. Vokallerin daha önce hiç olmadığı kadar önde olması, özellikle davullarda trampetin birçok yerde kulağa müthiş bir his veren o canlı ve dinamik sound’u ve elbette riflerin doğallığı, harikuladeliği, akılda kalıcılığı, hiçbir şarkının filler denebilecek zayıflıkta olmaması HIGH ON FIRE’ın ilhamının bu sefer normalden de bol olduğunu açık şekilde gösteren elementler. Yani aslında yukarıdaki paragrafta belirli hamleler derken kastettiğim şeylerin hiçbiri grubun daha önceden yapmadığı şeyler değil, ve en azından benim için HIGH ON FIRE’ın özel bir yerde duruyor olmasının sebebi de tam olarak bu.
Uzatmak istemiyorum çünkü bu tarz açıklaması oldukça basit ve net olan bir albümden bahsederken tekrara düşmemek bir yerden sonra özel çaba sarfetmeyi gerektirecek kadar kaçınılmaz oluyor. Dediğim şeylere ek olarak, grubu daha önce dinlemeyenlere “Luminiferous”u hem daha önce hiç olmadığı kadar varyasyon barındıran hem de kendi oluşturduğu sound’un bir adım dahi dışına çıkmayan yapısından dolayı kesinlikle ilk albüm olarak önerdiğimi ve “The Cave” ile “Slave The Hive”ın senenin en iyi şarkılarından olduğunu düşündüğümü söyleyebilirim sanırım. HIGH ON FIRE, çok güvendiğim ve dinlemekten inanılmaz keyif aldığım bir grup ve, az önce okuduğunuz satırlardan da anlayabileceğiniz üzere, kendilerine beslediğim bu sevginin boyutunu neredeyse %100 arttıran bu albümü dinlememek, sadece 2015’in en iyi metal albümlerinden birinden mahrum kalmanız sonucunu doğurduğuyla kalacaktır. Çünkü “Luminiferous” içinde herkes için bir şeyler barındıran ve bunu garip bir şekilde tamamen HIGH ON FIRE’ın alışılagelmiş yollarıyla yapabilen, her tarafından yaptığı işi sevme akan, hevesli ve nefis bir albüm.
Kadro Matt Pike: Gitar, vokal
Jeff Matz: Bas gitar
Des Kensel: Davul
Şarkılar 1. The Black Plot
2. Carcosa
3. The Sunless Years
4. Slave the Hive
5. The Falconist
6. Dark Side of the Compass
7. The Cave
8. Luminiferous
9. The Lethal Chamber
Eline sağlık. Sludge müziği hiç bilmiyorum, tek tük dinlediğim şarkılar dışında. Burada dinlediğim şarkıda ise, net şekilde “Kill ‘Em All’ı yaparlarken 80′lerin teknolojisi yetseydi ve Hetfield bas bir ses karakterine sahip olsaydı nasıl bir iş çıkardı”yı gördüm. (Mesela Whiplash şarkısı ilk aklıma gelendi.) Pek dinleyeceğim bir tarz olmasa da kulağa hoş geliyor.
Yarı tanrı, yarı insan, yarı hayvan bir buçukluk varlık Matt Pike yine şaşırtmadı. Bir sonraki HOF albümü gelene kadar yaşamak için bize bir neden verdi yine. Bir HOF albümü hakkında yorum yapmak için benim için zor, çünkü birbiri için yaratılmış o gitar tonu ve Pike’ın vokali girince benim bütün idrak yollarım tıkanıyo. Alıyo benim kafamı başka bi diyara atıp bırakıyor resmen.
Albümde aslında grup adına yeni bir şey yok. Kendi bildikleri işi en iyi şekilde ve taze kalmayı da başararak yapıyorlar sadece. İşte belki “The Cave” ayrıca değinilebilir ama her HOF albümünde farklı yerden vurdukları güzellikler olur zaten.
Yani kısacası, bu bir High on Fire albümü. Bu cümle size ne ifade ediyorsa artık.
Pasif Agresif gibi güzide bir müzik sitesinde, High On Fire’ın sadece bir albüm kritiğinin bulunması üzücü bir durum. Kritik, harika. Kalemine sağlık. Albüm, taş gibi. Bu sene piyasaya çıkan albümler arasında, en beğendiğim 2-3 albümden biri oldu. Sene sonu listelerinin gediklisi olmalı.
The Black Plot’un nakaratı o kadar akılda kalıcı ki diğer şarkılara geçemiyorum hahahah. Matt Pike’ın şu sololarına bayılıyorum gitar tonu olsun karambollükleri olsun
Eline sağlık. Sludge müziği hiç bilmiyorum, tek tük dinlediğim şarkılar dışında. Burada dinlediğim şarkıda ise, net şekilde “Kill ‘Em All’ı yaparlarken 80′lerin teknolojisi yetseydi ve Hetfield bas bir ses karakterine sahip olsaydı nasıl bir iş çıkardı”yı gördüm. (Mesela Whiplash şarkısı ilk aklıma gelendi.) Pek dinleyeceğim bir tarz olmasa da kulağa hoş geliyor.
25.06.2015
@InkognitOwl, abi aynı şeyi hissettim.çok güzel ifade etmişsın.son olarak, falconist nedir ya?çok güzel değil mi?
Yarı tanrı, yarı insan, yarı hayvan bir buçukluk varlık Matt Pike yine şaşırtmadı. Bir sonraki HOF albümü gelene kadar yaşamak için bize bir neden verdi yine. Bir HOF albümü hakkında yorum yapmak için benim için zor, çünkü birbiri için yaratılmış o gitar tonu ve Pike’ın vokali girince benim bütün idrak yollarım tıkanıyo. Alıyo benim kafamı başka bi diyara atıp bırakıyor resmen.
Albümde aslında grup adına yeni bir şey yok. Kendi bildikleri işi en iyi şekilde ve taze kalmayı da başararak yapıyorlar sadece. İşte belki “The Cave” ayrıca değinilebilir ama her HOF albümünde farklı yerden vurdukları güzellikler olur zaten.
Yani kısacası, bu bir High on Fire albümü. Bu cümle size ne ifade ediyorsa artık.
yeni sleep albümüde artık gelsin ya
26.06.2015
@mysh, oha şimdi farkettim 1 sene olmuş ahahahah
Pasif Agresif gibi güzide bir müzik sitesinde, High On Fire’ın sadece bir albüm kritiğinin bulunması üzücü bir durum. Kritik, harika. Kalemine sağlık. Albüm, taş gibi. Bu sene piyasaya çıkan albümler arasında, en beğendiğim 2-3 albümden biri oldu. Sene sonu listelerinin gediklisi olmalı.
The Black Plot’un nakaratı o kadar akılda kalıcı ki diğer şarkılara geçemiyorum hahahah. Matt Pike’ın şu sololarına bayılıyorum gitar tonu olsun karambollükleri olsun
The Sunless Years tam anlamıyla dinlemek ve yapmak istediğim müzik. Hayatımda duyduğum en iyi şarkılardan biri.