Bu hafta röportaj köşemizde, 29 Ağustos’ta %100 Metal Fest Headbangers’ Weekend kapsamında ülkemizde ağırlayacağımız ENSIFERUM var. Telefonun ucundaki vokalist, gitarist, Elf evladı Petri Lindroos’la ENSIFERUM’u ve elbette ki pek çok başka konuyu konuştuk. Folk metalin dünyadaki en popüler ve güçlü isimlerinden biri olan ve kariyerleri boyunca giderek yükselen bir grafik çizen Finlandiyalı grup, ülkemize 3. kez gelecekleri Headbangers’ Weekend öncesi epey heyecanlı gözüküyor. Geçen sene başında yaptığımız röportaj da şuradan okunabilir.
Selam Petri, nasılsın?
İyiyim dostum, umarım sen de iyisindir.
Gayet iyiyim sağ ol. İlk olarak yeni albümünüz “One Man Army” için tebrik etmek istiyorum, bence şimdiye dek yaptığınız en iyi albümlerden biri. Alışılagelmiş bir ilk soru olarak, albümü önceki albümlerinizle kıyaslayacak olursan neler söyleyebilirsin?
Hem sound olarak hem de şarkı bazında daha agresif bir albüm. Bunu bilerek yaptığımızı söyleyebilirim, çünkü bir önceki albüm “Unsung Heroes” genel olarak daha yavaş tempolu ve içinde akustik pasajlar barındıran bir kayıttı. Bu sebeple daha sert ve tempolu bir albüm yapmak istedik ve sanırım bunu başardık.
Albümde analog bir sound tercih etmenizin de bunda büyük bir etkisi olduğunu düşünüyorum. Bu sizin önceden planladığınız bir şey miydi yoksa yapımcınız Anssi’nin kararı mıydı?
Aslında stüdyosunda analog bir mikserin bulunduğunu gördüğümüzde epey şaşırdık ve bize bu mikserden alınan sesi dinlettiğinde, ortada bunu kullanıp kullanmayacağımızla ilgili bir tartışma kalmamıştı. Yani evet, bu tamamen Anssi’nin fikriydi ve ortaya çıkan sound’un da her açıdan harika olduğunu düşünüyoruz.
Sound’un folk grupları için özellikle önemli olduğunu düşünüyor musun? Eğer karakteristik sound’ları yoksa, çoğu folk metal grubu kulağa benzer geliyor değil mi?
Evet, kesinlikle. Bir şekilde kendi sound’unuzun olması ço k önemli bir özellik. “One Man Army” CD’sini dinleyen birisi, sadece albümün sound’undan dahi çalan müziğin hangi gruba ait olduğunu anlayabilir. Her grubun kendine özgü bir tınısının olmasının çok önemli olduğunu düşünüyorum.
Metal-Archives’da bütün şarkıların aranjmanının ENSIFERUM ve albümdeki ses mühendisi Anssi Kippo tarafından yapılmış olduğu yazıyor. Kippo yazım sürecine dâhil olmuş muydu, yoksa stüdyoda birtakım müdahaleler mi etti?
Aslında hayır. Kippo’nun albümün prodüktörlüğünü yapacağı, biz stüdyoya girmeden uzun süre önce belli olmuştu. Şarkıların oluşum sürecinde provalarımıza katılıp kendi fikirlerini sundu. Geri kalan düzenlemeler de zaten stüdyoda yapıldı.
Günümüzdeki çoğu folk metal grubu şarkılarını belli melodilerle oluşturup standart akorlarla destekliyor, ama ENSIFERUM yazdığı riflere melodileri yedirerek ortaya daha kimlikli şeyler çıkarıyor. Pek çokları gibi “Bakın harika bir melodi bulduk, haydi şimdi bunu beş dakika boyunca aralıksız çaldığımız bir şarkı yapalım” gibi düşünmüyorsunuz.
Haha evet.
Sence pek çok folk metal grubunun bu şekilde kendilerini geliştirmeye çalışmadan güvenli yolu tercih etmeleri, türün bazı dinleyiciler için sorun teşkil ediyor mu?
Kendimizi tekrar etmek istemediğimiz için yeni materyal üzerinde çalışırken kendimizi sürekli zorluyoruz. Bazen elinden bir şey gelmez, ama bundan kaçınmak için kendimizi çok fazla zorluyoruz. Bu da çok fazla efor gerektiriyor. Mesela “One Man Army” için her şeye sıfırdan başlamıştık, daha önceden elimizde bulunan materyalin hiçbirini kullanmadık. Demek istediğim, daha çok efor gerektiriyor ama sonunda buna değdiğini anlıyorsunuz. Eğer kolay yolu seçerseniz müziğin sıkıcılaştığını ve ömrünün azaldığını görüyorsunuz.
Peki turlarken de yazıyor musunuz yoksa eve döndüğünüzde yazmayı mı tercih ediyorsunuz?
Bazı şeyler turlarken ortaya çıkabiliyor ama turdayken şarkı yazmak için gereken sakin ortam pek bulunmuyor. Otobüsler herhangi bir şey yapmak için fazla küçük ve gün boyunca gürültü eksik olmuyor. Yani çoğu şeyi eve döndüğümüzde provalarda hallediyoruz.
Müzik piyasasının bugünkü durumunda, gruplar, asıl parayı albüm satarak değil konser vererek kazandıkları için daha çok turlamak
adına albüm çıkarıyorar gibi görünüyor. Bu durumun, albümlerin yazılış biçimini etkilediğini, ortaya çıkan şeyi sıradan, formülize hale getirdiğini veya samimiyet ve sanatsal çaba yerine “iş kafasıyla” yaratılmasına sebep olduğunu düşünüyor musun?
Evet, bu konuda çok haklısın. Yeni albümünüz çıktığında daha çok turlama imkânınız oluyor.
Hatta CHILDREN OF BODOM klavyecisi Janne Wirman, bir röportajda “Aslına bakarsanız sadece turlayabilmek için albüm çıkartıyoruz” demişti.
Evet, bu aşağı yukarı günümüzün acımasız gerçeklerinden biri aslında. Albüm satışları eskiden oldukları gibi değil. Bu işe girmek için 30,35 yıl kadar geç kaldık, haha. Yani evet, para konser vermekten ve ürün satışından geliyor, bu şekilde hayatlarımızı sürdürüyoruz. Eğer evde oturuyorsanız para kazanmanız mümkün değil.
Konser demişken, Mayıs’ta çıktığınız Kuzey Amerika turnesi nasıl geçti? Hayranlarınız yeni albümden hangi şarkıları daha fazla seviyor?
Oldukça iyi geçti, KORPIKLAANI ve TROLLFEST’le beraber turlamak eğlenceliydi, hepsi harika insanlar. Aslında bu sefer çaldığımız yeni şarkıların hepsine seyircilerden çok iyi tepkiler aldık. Bu daha önceki albümlerde yaşadığımız bir şey değildi.
İskandinav folk ezgileri dünyanın her tarafındaki dinleyiciler tarafından çok fazla seviliyor. Sence bunun sırrı ne, kültürünüzden kaynaklanan bir şey mi?
Bu harika bir soru! Bilmiyorum.
Örneğin neden Güney Amerika’daki insanlar bu kadar çok seviyorlar?
Belki de kendi müzikal tarzlarına çok uzak olduğu için onları milyonlarca voltluk bir yıldırım gibi çarpıyordur emin değilim, haha. Bir dahaki sefere oraya gittiğimde bu soruyu daha iyi yanıtlayabilmek için neden bu kadar çok sevdiklerini soracağım.
Belki de mitolojinizi de içine katmanızla ilgilidir. Bu sayede müziğin daha derin bir arka planı oluyor ve bu yüzden İskandinav grupları daha bir öne çıkıyor olabilir.
Bence de, müzik ve konsept olarak hepsini bir paket halinde sunuyoruz.
Sizi İstanbul’da iki kez canlı olarak izledim ve ikisinde de çok iyiydiniz. İlki 2011′de, ikincisi de geçen sene. Yedi sekiz yıl önceki canlı performanslarınız ile günümüzdeki performanslarınızı nasıl karşılaştırıyorsun? Sahnedeki duruşunuz ve grup içi organizasyon açısından farklılıklar neler? O zamanlar memnuniyetle yaptığınız, ancak şu anda yapmaktan kaçındığınız şeyler var mı?
Evet, bugün çok daha profesyonel bir şekilde yürütüyoruz işleri. 2006, 2007 zamanlarında ise bugünkü kadar profesyonel olduğumuz söylenemez. Daha ziyade iyi vakit geçirmek, eğlenmek, partiler yapmak gibi şeylere önem veriyor ve sonra da konser verip ardından tekrar partiye devam ediyorduk haha. Günümüzde ise daha farklı. Artık bu bizim asıl mesleğimiz. Üstelik şimdi biraz daha yaşlıyız ve umarım biraz da bilgeyiz haha. Sonuçta bu bir meslek ve bizim işimiz. Ona göre davranmak durumundayız.
İşlerden bahsetmişken, internet yeni grupların isimlerini daha fazla insana yaymasına yardımcı olurken, pek çok genç grubun olayın iş kısmını unutup sadece müziğe odaklanması gibi bir durumla da karşılaşıyoruz. Profesyonel bir müzisyen olarak kariyerine yeni başlayan gruplara neler önerirsin? Bu soruyu sorduğum çoğu müzisyen metalin bir kariyer olarak düşünülmemesi gerektiğini önerdi aslında…
Hahahah.
Hahah, senin düşüncelerini de merak ediyorum.
Evet, eski CHILDREN OF BODOM gitaristi Alexander Kuoppala ile bu konuyu konuşmuştuk ve bu konuda, sanırım 2000 ya da 2001 yılıydı, bana şunu dedi: “Ayrılabiliyorken ayrıl”. Hahahah.
Peki neden ayrılmadın?
Çünkü başıma geleceklerin farkında değildim. Neyin içine girdiğimi bilmiyordum ve şu anda da artık çok geç haha, artık çıkışım yok. Ancak şaka bir yana, şu anda olduğum yerden memnunum. Öncelikle metal dünyasında bir kariyer oluşturmak çok zor bir iş. Bazen çok güzel, sürekli seyahat ve çok az uyku. Bu konuda söyleyebileceğim en önemli şey, bir kere müziğinizin çok çok iyi olması gerekiyor. Ortalama bir grubun metal alanında bir kariyer edinmesi imkânsız. O yüzden müziğiniz mutlaka çok iyi olmalı. Müziğiniz çok iyi, ancak yine de yol alamıyorsanız, iş kısmına yeterince önem vermiyorsunuz demektir. Buna çok önem vermelisiniz.
Üstelik her şeyi doğru yapsanız bile, şansın da yanınızda olması gerekiyor değil mi?
Evet kesinlikle. Doğru zamanda doğru yerde olmanız gerekiyor. Böylece doğru insanlar sizi görmeli ve kariyerinizin yolunu açmalı. Sonuç olarak zor bir iş.
Pek çok grup, her şeyi doğru yapmasına rağmen bir yere varamıyor, ancak başka bir yerde başka bir grup aynısını, hatta daha azını yaparak bile bir şekilde kariyer elde edebiliyor.
Evet haklısın, bu iş ne yazık ki böyle.
29 Ağustos’ta Headbangers’ Weekend festivali için 3. kez İstanbul’a geliyorsunuz. Yeni ve eski şarkılardan oluşan bir setlist sunacaksınız herhalde. Konserinizi bekleyen hayranlarınız için neler söylersin?
Çok güzel olacağına eminim. Son gelişimiz geçen yıldı ve gerçekten harikaydı. Her şey çok güzeldi; seyirci gerçekten de çok çılgındı ve birkaç gün İstanbul’da dolaşma fırsatı bulmuştuk.
Ben de oradaydım, çok iyiydi.
Evet harikaydı. Bu festivale gelmek için de sabırsızlanıyoruz.
Şu anda Avusturya’da yaşıyorsun değil mi?
Evet.
Kusura bakmazsan nedenini sorabilir miyim?
Burada yaşayan bir kadınla tanıştım ve kalanı da tahmin ettiğin gibi haha.
Olaylar gelişti ve burada kaldım evet.
Peki Finlandiya’ya dışarıdan bakmak nasıl bir duygu?
Dışardan çok daha soğuk gözüküyor haha. İçindeyken fazla anlayamıyorsun, ama başka bi yerde yaşarken, örneğin hava durumunu izleyince falan tüm o soğuk dereceleri görünce insan aslında ne kadar soğuk olduğunu anlıyor haha. Ordakiler için üzülüyorum, “Offf, yine çok üşüyecekler” diye düşünüyorum. Aslında buradan uçakla birkaç saat olduğu için yıl içersinde sürekli gidip geliyorum. Bu yüzden Finlandiya’yı özlediğimi söyleyemem.
Peki diğer elemanlar Espoo veya Helsinki’de mi yaşıyorlar?
Finlandiya’nın
farklı yerlerine dağılmış durumdalar, ama genel olarak Helsinki ve çevresinde yaşıyorlar.
Peki şarkı yazma süreci başladığı zaman bir araya geliyor musunuz, yoksa herkes kendi başına yazıp birbirlerine dosyaları falan mı yolluyor?
Yazım anlamında nasıl bir gelişim içerisinde olduğumuza ve yazım tarzımızın o anki gidişatına bağlı olarak değişiyor. Bazen bir şeyler yollayıp ilerleyoruz, bazen de uçağa atlayıp bir araya geliyoruz ve o şekilde yazıyoruz. Bu yüzden o anki kafa yapımıza göre değişiyor.
Petri, sorularımız bu kadardı, zaman ayırdığın için teşekkürler.
Ben teşekkür ederim.
Festivali iple çekiyoruz, iyi günler, kendine iyi bak.
Birkaç ay sonra görüşmek üzere!
Sorular & Röportaj
Ahmet Saraçoğlu
Tercüme
Pasifagresif
Güzeeel hahah.
“Dışardan çok daha soğuk gözüküyor haha. İçindeyken fazla anlayamıyorsun, ama başka bi yerde yaşarken, örneğin hava durumunu izleyince falan tüm o soğuk dereceleri görünce insan aslında ne kadar soğuk olduğunu anlıyor haha. Ordakiler için üzülüyorum, “Offf, yine çok üşüyecekler” diye düşüyorum” ……….
Albüm öncesi her şeye sıfırdan başlayıp eski materyalleri kullanmamaları olumlu bir hareket. Kolay olandan kaçıp yeni yollara girme arzusu grubun bu saygınlığını ve büyüklüğünü sağlayan şeylerden biri bence.
Garip bir hissiyatımdanda bahsedeceğim. Bazen İskandinavlar kendilerine karşı duyulan sevgi ve ilgi konusunda biraz fazla kayıtsız kalıyor gibi gözüküyorlar, acaba sıkıldılar mı naaptılar bilmiyorum ahah. Yada bizzat İskandinavın kendisi oldukları için mi tam hissedemiyorlar süper olduklarını sfj. Güney Amerika’nın bu tür için çıldırabildiği gerçeği ortada dururken BU KADAR YILDIR ne demek oluyor “bilmiyorum soracağım haha” falan. İnsan hakikaten bir merak eder.
Abi keşke bir klasiğe imza atıp Elf oluşu hakkında ne düşündüğünüde sorsaydın yakışıklıya ahah, teşekkürler.
20.06.2015
@OnurOnur, güzel yakalamışsın. Benzer bir hissiyatı röportajı okurken ben de yaşadım. Lan cidden insan biraz merak eder, açıklama arar. Belki de çok yoğun tempoda geçirdikleri hayatlarından ve çok fazla röportaja soruya vs. maruz kaldıklarından bir doyma olabilir. Yani ben olsam şu sorulara aşırı heyecanlanıp satırlarca şey söylerdim heheh.
Sorular&konular çok iyi seçilmiş bu arada, tebrikler. baya baya muhabbet havası aldım röportajdan. Analog kayıt ve Finlandiya’nın finli’ye dışardan nasıl göründüğü meseleleri süpermiş. Weekend’de en çok kendimi kaybedeceğim grupların başında geliyorlar zaten.
Avusturya konusundaki netliği baya hoşuma gitti ahah. Aşırı detaylı cevaplar vermemiş, ama anlaşılabilir bir durum. Albüm için de iyi ki yeniden agresif kafalara girdiler, hâlâ Unsung Heroes’dan kat kat daha iyi olduğunu düşünüyorum. Umarım bundan sonra hiç şaşmazlar, geldiklerinde de Headbanger’s Weekend’in en azman konserlerinden biri olacaktır mutlaka. Yeni albümden Axe of Judgment ve Heathen Horde’u dört gözle bekliyorum.
Çok sevimli bir röportak olmuş tebrikler.Bu arada düşünüyorum da Norther’dan ayrılıp Ensiferum’a geçmesi kendisi için yaptığı en iyi şey olabilir.
20.06.2015
@Ugur, Haklısı :)bencede çok iyi bi seçim.