Hainlik doğuştan gelen, değiştirilemeyen, reddedilemeyen, bunların aksine farkında olmadan ruhun bolca beslendiği bir duygu. Elbette hiçbir mutlak tanıma sığmayan insanoğlunun bir davranışı veya iç dünyasında dönüp dolaşan minik düşünce parçaları üzerine her ne söylersek söyleyelim, bir bakıma kesinlikle doğru, diğer bakıma da tartışmaya dahi gerekmeyecek kadar yanlış olabiliyor. Salt bu sebepten ötürü, Marquis de Sade’den tutun, Nikolay Gavriloviç Çernişevski’ye kadar (ne kadar uç örnekler oldu değil mi roman sever dostlarım) hemen her yazarın tırnak içine alınan ve sanki çok büyük bir gerçeği yüzümüze elinin tersiye vurduğu için geçen onca zamandan etkilenmemiş, unutulmamış aforizmik sözleri hayretlik verircesine doğrudur işte. Kendini asla yanındakini tanıyabildiği kadar tanıyamayacak, olsa olsa en fazla yorumlayabilecek olan (Herman Hesse üstada selam olsun) bizler ise, önyargı olmadan elimize aldığımız bütün eserlerin rüzgârıyla birlikte bozkırın ortasına düşmüş poşet gibi bir sağa bir sola uçup, kimi vakit yeteri kadar yüksekten uçtuğumuza inanarak “bütün dünyayı anladım lan ben” kafasına girecek, kimi vakitse ait olmadığımız coğrafyaların iklimiyle benliğimizin en ücra köşelerinde hiç bilmediğimiz bazı eğilimlere sahip olduğumuzu öğreneceğiz. Hainlik ise söylediğim ücra köşelerde değil, hemen dibimizde bütün o “güzel ve yüce duygular”ın yanında tatlı tatlı bize sırıtırken, dolup taşan psikopatlığımızı dizginleyen bütün o iç (saygınlık, itibar) ve dış (ahlaki değerler ve toplumsal hayat) etkenlerin yansımaları arasında milyarlarca insan tarafından “şeytani” diye adlandırılan tebessümüyle, bütün benliğimizi vergiye bağlamış biçimde hüküm sürecek. Kötü insanlar olmadığımızı düşünerek, kimi kimi “özünde iyi insan” olarak, en olmadı “tanısan çok seversin”lerle işaret edilerek doğru bildiğimizi (aslında öğrendiğimizi) yaşamak kalacak bize de.
Hainlik bizi dış işlerimizde serbest, iç işlerimizde ise kendine bağlı olarak yönetmeye devam ededursun, az önce söylediğim gibi içine girdiğimiz kimi romanları okurken gelen aydınlanma anlarının bizi “yoksa hislerimi, içimde tükenmek bitmeyen hainlik arzularım mı yönetiyor” tarzı bir düşünceye ittiği gibi, bazen aynı düşünceye, hiç tanımadığımız, ülkesini haritada gösteremeyeceğimiz bir yerden; İzlanda’dan çıkmış, ‘tecavüz’ anlamına gelen MISÞYRMING isimli bir grup tarafından yapılmış “Söngvar Eelds Og óreiðu” albümü de itebiliyor.
“Anlaşılması zor cümleleri artistlik olsun diye mi yazıyor bu?” diye düşüneninizin tıpkı kimi teknik death metal albümünü dinlerken de aynı düşünceye kapılması gibi görebilirsiniz bunu. Evet, bugün bahsedeceğim albüm, hislerimizin arasında makas atan hainliğin bütün foyasını ortaya çıkarıyor.
İzlanda’dan bildiğin grupları say deseler, “SOLSTAFIR var, ııımmm, CARPE NOCTEM var mükemmel bir grup, hmm başka, başka?” der susardım. İmdadıma MISÞYRMING yetişti ki kendileri CARPE NOCTEM’den çıkmış elemanlar zaten. İlk albümlerinden bu kadar başarılı bir iş yapmalarının başka bir açıklaması olamazdı zaten. Hem başarılı hem de yeteri kadar olgun bir albüm. Hissettiklerinin ve hissettirmek istediklerinin dışına hiç çıkmamışlar ve bazen bunu ortalama 8 dakikada, bazen de 02:39 saniyede yapmışlar. Başına sonuna ek gelmeyen düz black metal diye, bodosluk kasalım dememişler, hususi duygusallık koyarak milletin canını yakıp emrivaki de yapmamışlar ki isteseler adamı süründürecek melodiler koyup, şarkıları buna göre düzenleyebilecek yetenekleri fazlasıyla var. Tecrübe ve olgunluk kendini fark ettiriyor be dostlar. Eline gitarı aldığı anda iki riff çalıp “hmm güzel riff lan ben bundan yürür şarkı yazarım” demek yerine, belirli bir meramın yolundan giden, kâr amacı gütmeyen gitar rifflerini, davul düzenlemelerini, bas gitarları ve vokalleri sanki tek bir vücut olmuşçasına hislerle bütünleyerek ortaya maneviyatlarının en mahrem yerlerinden kopan duygularını koymuşlar. Hangisi diğerinden daha güzel, hangisi daha güçlü, hangisi bir diğerinden daha hit bilemiyorum. İki aydan beri dinlememe rağmen yanıtlayamadığım bu soruları, bundan sonra da pek yanıtlayacak gibi değilim. Bunun görünen sebebi şarkıların hepsinin çok iyi olmasıyken, görünmeyen sebebi ise, albümün ilk saniyesinden itibaren benliğimi saran hisler.
En iyi yaptığım işin güzel giden bir şeyleri bozmak olduğunu düşünen biri olarak. Hatay’daki mozaiklerin restorasyon işlemiyle uğraşan kişinin, o işi yaptığı sırada “şuan bariz hata yapıyorum lan, bu böyle olmamalıydı! Ne yapıyorum ben!” diye içinde kıyametler koparken yanındakine “her şey yolunda” havasını takındığına emin olduğum gibi, bu albümün de bütün o “güzel ve yüce duygular”a karşı sinsi bir saldırı olduğuna “Söngur heiftar” girdiği anda emin oldum. İşbu saldırı damarlarım vesilesiyle önce büyük, sonra küçük kan dolaşımını bitirdikten sonra bir kanser hücresi gibi, arka mahalle genci kadar kötü huylu bir tümör gibi önü alınamaz biçimde, frengi misali bedenimi sardığı anda, doğru olan, olması gereken her şeyin, örneğin en az üç kişiyi memnun eden bir gidişatın veya olumsuz olacağı hiç akla gelmeyen bir durumun hunharca bozulması, bütün dünyanın, o güven duygusuyla yollarda hayali navigasyonlarıyla yürüyen insanların başına yıkılması gerektiğini hissedip, hainlik duygusunun hiç olmadığı kadar dominant olduğunun farkına vardım. Zamanında aynı hisse HAIL SPIRIT NOIR’in “Blood Guru” şarkısının ikinci kısmındaki derbeder desen yakışmayacak, mutsuz desen yetersiz kalacak gitar solosu yüzünden kapılmış, hayatıma yön verecek bir karar almıştım. MISÞYRMING ise o kafa yapıma beni geri döndürdü, içimdeki bozgunculuğu ortaya çıkardı, pislik yanımı göz önüne serdi.
Her şey bir yana gerçekten bu senenin en orijinal işlerinden birine imza atmışlar. Siz benim yazdığım, okunması zor, anlaşılması ise gereksiz olan bu kritiğime bakmayın. Black Metal dinleseniz de dinlemeseniz de şu albüme yolunuzu düşürün, hainlik meclisinde kendinize bir oturumluk yer ayırın. Şarkıları dinlerken içinize dönün, dış dünyayla bağlantınıza kısa bir reklam arası verin. Yakıyorsanız bir sigara yakın, içinize çekmiyorsanız ikinciyi ve üçüncüyü de yakın hatta. Kötü alışkanlıklarınız yoksa da problem değil, zaten bütün o kötü alışkanlıklarınız gözünüzde canlanacak, eğer içinize nüfuz ederse de zevki şu âlemde hiçbir zevkle karşılaştırılamayacak minik kötülükleri yapmanıza yardım ve yataklık edecek.
Şarkılar 1. Söngur heiftar
2. ...af þjáningu og þrá
3. Endalokasálmar
4. Frostauðn
5. Er haustið ber að garði
6. Friðþæging blýþungra hjartna
7. Söngur uppljómunar
8. Ég byggði dyr í eyðimörkinni
Kritik o kadar muazzam ki okumadan önce dinleseydim eğer beğenmeme gibi bir ihtimalim vardı. Ama albümü kritiğin satır aralarındaki düşüncelerle birlikte dinleyince ying ve yang kafamda bir bütün oluşturuldu. Çok çok teşekkürler böyle bir kritiği kaleme aldığınız için.
Bi kaç yerde denk geldim ve 2 kere dinledim albümü. Açıkcası bana ‘waay aq’ dedirten birşey bulamamıştım. Yalnız bu kritiğin hatrına tekrar dinleyeceğim.
valla yazıdan kaynaklı olarak çok büyük umutlarla dinledim ama pek beğenmedim, black metal gibi türlerde direk ve klasik tavırdan yanayım, deneysel ve kaotik olayları pek sevmiyorum, tek istisna Deathspell omega olabilir
Daha önce dinlemiştim birkaç kere ama 9,5′luk ve sana böyle enfes bir kritik yazdıracak ne var albümde, yakalayamamışım herhalde. Bir de bu yazının ışığıyla dinleyeyim bakalım.
@Korhan Tok, Genelde bu tarz, çoğunluğun pek sevmediği ama benim kulu köpeği olduğum albümleri doğru zamanda dinlediğime inanıyorum ya. Albümü ilk açıp dinlediğim vakit son yılların en buhran dolu zamanlarını geçiriyordum. Bu albüm komik biçimde kurtarıcılarımdan biri olmuştu.
Her şey bir yana Er haustið ber að garði şarkısı bambaşka be! adamlar iki buçuk dakikaya ne his sığdırmışlar arkadaş!
izlanda’yı ve grubun imajını görünce direk aklıma Svartidauði geldi. kritik harika olmuş, okurken çok keyif aldım. ama Svartidauði kadar başarılı bulmadım. Black metal seven biri Flesh Cathedral’e mutlaka bakmalı derim.
@Batuhan Bekmen, @lefthandpath, Svartidauði konusunda yalnız değilmişim ya. Baya sevindim şu an. Siz zaten biliyorsunuzdur da SINMARA’ya da bir bakın. İzlanda diyince aklıma direkt şu ikili ve Skalmöld geliyor Mugison ve Sigur Ros gibi daha farklı yönlerdeki sanatçıları çıkartırsanız.
Kritik o kadar muazzam ki okumadan önce dinleseydim eğer beğenmeme gibi bir ihtimalim vardı. Ama albümü kritiğin satır aralarındaki düşüncelerle birlikte dinleyince ying ve yang kafamda bir bütün oluşturuldu. Çok çok teşekkürler böyle bir kritiği kaleme aldığınız için.
18.05.2015
@zekimtl, Güzel sözler için asıl ben teşekkür ederim.
Bi kaç yerde denk geldim ve 2 kere dinledim albümü. Açıkcası bana ‘waay aq’ dedirten birşey bulamamıştım. Yalnız bu kritiğin hatrına tekrar dinleyeceğim.
valla yazıdan kaynaklı olarak çok büyük umutlarla dinledim ama pek beğenmedim, black metal gibi türlerde direk ve klasik tavırdan yanayım, deneysel ve kaotik olayları pek sevmiyorum, tek istisna Deathspell omega olabilir
Daha önce dinlemiştim birkaç kere ama 9,5′luk ve sana böyle enfes bir kritik yazdıracak ne var albümde, yakalayamamışım herhalde. Bir de bu yazının ışığıyla dinleyeyim bakalım.
18.05.2015
@Korhan Tok, Genelde bu tarz, çoğunluğun pek sevmediği ama benim kulu köpeği olduğum albümleri doğru zamanda dinlediğime inanıyorum ya. Albümü ilk açıp dinlediğim vakit son yılların en buhran dolu zamanlarını geçiriyordum. Bu albüm komik biçimde kurtarıcılarımdan biri olmuştu.
Her şey bir yana Er haustið ber að garði şarkısı bambaşka be! adamlar iki buçuk dakikaya ne his sığdırmışlar arkadaş!
izlanda’yı ve grubun imajını görünce direk aklıma Svartidauði geldi. kritik harika olmuş, okurken çok keyif aldım. ama Svartidauði kadar başarılı bulmadım. Black metal seven biri Flesh Cathedral’e mutlaka bakmalı derim.
20.05.2015
@lefthandpath, Svartidauði harbiden çok iyi.
21.05.2015
@Batuhan Bekmen, @lefthandpath, Svartidauði konusunda yalnız değilmişim ya. Baya sevindim şu an. Siz zaten biliyorsunuzdur da SINMARA’ya da bir bakın. İzlanda diyince aklıma direkt şu ikili ve Skalmöld geliyor Mugison ve Sigur Ros gibi daha farklı yönlerdeki sanatçıları çıkartırsanız.
Senenin en iyi albümü bana göre, kaçıran varsa mutlaka baksın beyler.
Underground müzik falan diyoruz şunlara da, adamlar albümün plak ve cdsini 3. defa basacaklar. Discogs’ta 70 Euro’dan falan satılıyor.
Köpeğiyim.
22.12.2022
@owlbos, Dinlediğim en uğursuz albümlerden biri.
Bu albüm yeterince övülmüyor. Haksızlık derecesinde underrated.