Müziğini yaratırken içinde bulunduğu ruh halini notalara doğrudan aktarabilen gruplara çok ayrı bir sevgi ve hayranlık besliyorum. Her sanat türünde yapmaya çalıştığım gibi müzikte de kendimi olabildiğince farklı şeylere maruz bırakmaya çalışan bir dinleyici olarak, genel olarak bir müziğin ortaya koyulmasının ardındaki motivasyonu anlayabilecek yeterlilikte çok yönlü olduğumu düşünsem de halen işin “nasıl” kısmı benim için kocaman bir gizem olmayı sürdürüyor. Klasik olarak anılan albümlerin çoğunda zaman zaman verilmek istenen duyguların notalarla bana aktarımı o kadar güçlü ve gerçek oluyor ki; teorisi ve matematiği belirli denebilecek böylesi sınırlı bir araç ile bu denli sınırsız şeylerin iletiminin mümkün olabilmesine çok fazla şaşırmadan edemiyorum.
Punk, yukarıda bahsettiğim samimiyetin ve direktliğin en net şekilde ortaya çıktığı müzik türlerinden biri olduğundan, dinlerken hem oldukça keyif aldığım hem de çoğu zaman imrendiğim bir tür oldu benim için. İstediğimin çok çok altında bir seviyede hakim olduğum bir tür olsa da, hakkında bir şeyler yazma cesaretini bana verebilecek kadar güçlü ve tatavasız bu türe mensup bir gruptan bahsedeceğim bugün sizlere. 2003’ten bu yana 5 albüm çıkarmış, sound’una her albümüyle bir şeyler eklemeyi bildiği gibi ilk günkü heyecanından da bir şeyler kaybetmemiş bir grup COLISEUM. Aslında “Anxiety’s Kiss” ile ilgili yazacaklarımın çoğu az önce söylediğim cümlenin tam tersini savunmamla ilgili olacak, fakat bunun grubun genel tanımıyla ilgili bir yanlış olacağını düşünmüyorum. Neyse, artık genel gevelemeleri bırakıp biraz daha detaylı bakmaya başlayalım albüme.
COLISEUM, grupla aynı ismi taşıyan ilk albümlerini saymazsak, (ki en sevdiğim albümleri o) punk rock veya hardcore punk tanımı için fazla ağırbaşlı, post punk tanımı için ise fazla gaz bir müzik icra ediyor denilebilir. Tahmin edilebileceği üzere giderek daha oturaklı hale gelen bu arada kalmış diyebileceğim soundları, “Anxiety’s Kiss” ile bir özet niteliğinde karşımıza çıkmış aslında. Grubun ritim departmanının elinde şekillenen ve gitarların çoğunlukla bas ve davulun üzerine sos halinde kendine yer bulduğu genel atmosfer, bu albümle beraber yerini daha melodik bas gitarlara ve daha temel sağlayan gitarlara bırakmış. 2013 albümleriyle gruba katılan bas gitarist Kayhan Vaziri’nin (duyduğum en garip isimlerden biri) bir önceki albümde sinyallerini ufaktan vermeye başladığı bu hareketin en büyük sonucu, sound’un hiç olmadığı kadar yoğun ve bütün olması olmuş kesinlikle. Bunun yanında albüm, sadece iyi ve doyurucu bir bas gitar performansı için dahi dinlenmeye değer olacak kadar nefis bir bas gitar şöleni de barındırıyor elbette.
Catchy olmakta uzmanlaşmış bir rif yazım şekline sahip olduklarından bu açıdan bir sıkıntı yaşamayan COLISEUM’un, edindiği bu yeni gücü eski enerjisiyle çok da iyi harmanladığını söyleyemem aslında. Bütünlük gibi bir derdin olmadığınından emin olsam da, “Sharp Fangs, Pale Flesh” ve “Driver At Dusk” başta olmak üzere, bu post-punk etkisinin çok daha fazla öne çıkarılmaya çalışıldığını zaman zaman bariz şekilde gözlemleyebiliyoruz maalesef. Ve ilk başta dediğim gibi, punk gibi samimi ve ne istediğini bilen bir türde bir şeyin yapılmaya “çalışıldığını” sezmek, benim için oldukça yeterli bir negatif eleştiri sebebi.
Ancak bu “Anxiety’s Kiss”in grubun önceki albümlerinin en olgunu olması sonucunun önüne geçemiyor elbette. Çünkü grubun işin klasik tarafında ne yaptığını bilir tavrının tamamen oturmuş olması, müziklerine ekledikleri sosları çoğu zaman son derece natural şekilde şarkılara yedirebilmeleri ve elbette akılda kalıcılık konusunda inanılmaz cömert davranıyor olmaları, bu albümle birlikte COLISEUM’un şimdiye kadar zaten iyi yaptığı şeylerin çok daha yoğun ve oturaklı bir zeminde bir araya gelmesiyle sonuçlanmış. Yani anlatmaya çalıştığım şey, çoğu şarkısına harika demekten çekinmeyeceğim güzellikte olan bir albüm için; zaman zaman yapay ve önceki albümlerde karşılaşmayı beklemeyeceğimiz kadar farklı olabilen bazı öğelerin özel olarak göze batabiliyor olması.
İçimde albümle ilgili çok az iyi şey söylemişim gibi bir his oluştuğundan birkaç şarkı övüp rahatlamak istiyorum. Albümü dinleyen herkesin albümün ilk kısmının dinlemeye doyulamayacak kadar keyifli olduğu zaten dikkatini çekecektir, çünkü -“Course Correction” başta olmak üzere- “We Are the Water”, “Drums&Amplifiers”, “Wrong/Goodbye” gibi şarkılar, hem her anı ince ince düşünülmüş hissi verecek kadar yoğun hem de ilk akla gelen riflerle oluşturulmuş hissi verecek kadar doğal. Ve elbette tüm bunların yanında gün içerisinde ıslıklarınızdan eksik olmayacak derecede akılda kalıcı rifler barındıran, enfes şarkılar.
İşin klas tarafının albüm ilerledikçe daha ağır bastığı ve bunun zaman zaman zorlama boyutunda karşımıza çıktığı; ama sürekli bir dengenin söz konusu olduğu, oturaklı, yormayan, ne yaptığını bilen, varyasyonlu ve aşırı keyifli bir albüm “Anxiety’s Kiss”. COLISEUM’un en iyi albümü olmasa da en uzun süre sıkılmadan dinleyeceğim albümü olduğunu düşündüğümden, kırdığım puanları ara ara albüme haksızlık olarak görecek olsam da, sebeplerini yukarıda açıklayabildiğimi düşündüğüm bazı olmamışlıklardan ötürü 7.5 verip “Drums&Amplifiers”a tekrar tekrar “Give me drums! Give me amplifiers! Give me feedback!” diye eşlik ederek aranızdan ayrılıyorum.
Kadro Ryan Patterson: Vokal, gitar
Kayhan Vaziri: Bas gitar
Carter Wilson: Davul
Şarkılar 1. We Are the Water
2. Course Correction
3. Wrong Goodbye
4. Drums & Amplifiers
5. Dark Light of Seduction
6. Sharp Fangs, Pale Flesh
7. Comedown
8. Sunlight In a Snowstorm
9. Driver At Dusk
10. Escape Yr Skull
Sevemedim be, tansiyonu yüksek desen değil, düşük desen değil, tam ortası. Klip de çok samimiyetsiz böyle, post da olsa punk grubusun lan sen, yakışıyor mu hiç?
albümdeki şarkılarda tam süper bişey olacakken direkten dönmüş havası var. bunda en büyük rolü vokal oynuyor bence. vokal kötü değil ama bu tarz müziğe mega olmamış ya. birde bu kadar cılız gitar soundunu pop punk grupları bile artık kullanmıyor. türün seveni olarak bana göre bile net kötü bir albüm. en iyi halimle puanım anca 3,5/10 olur.
Sevemedim be, tansiyonu yüksek desen değil, düşük desen değil, tam ortası. Klip de çok samimiyetsiz böyle, post da olsa punk grubusun lan sen, yakışıyor mu hiç?
Yine de ellerine sağlık kardeşim.
albümdeki şarkılarda tam süper bişey olacakken direkten dönmüş havası var. bunda en büyük rolü vokal oynuyor bence. vokal kötü değil ama bu tarz müziğe mega olmamış ya. birde bu kadar cılız gitar soundunu pop punk grupları bile artık kullanmıyor. türün seveni olarak bana göre bile net kötü bir albüm. en iyi halimle puanım anca 3,5/10 olur.