Hepimiz tilt oynamışızdır. Bilgisayarda olsun ya da gerçeği olsun, her tilt oynadığımızda vurduğumuz kısımlara göre puan toplarız. Bu puanları toplarken de topun tilt makinesinin bir sürü yerine sürekli olarak vurduğunu, en nihayetinde de bir şekilde aşağı düştüğünü görürüz. Hatta bazen topun etrafa çarpışına o kadar dalarız ki, aşağı düştüğünün farkına bile varmayız.
THE DILLINGER ESCAPE PLAN tanıştırılmaya pek de ihtiyacı olmayan bir grup: Rahatlıkla dinlediğim en azman gruplardan biri olduğunu söyleyebilirim ve bunun birçok kişi için de böyle olduğunu biliyorum. Mathcore’un son yıllardaki kralları olmalarıyla beraber sahne şovlarıyla da “konser” tanımına bu modern dönemde bile yenilik ve dinamiklik getirdiler. Kendilerini geçen sene izlediğimde ilk defa bir canlı performansı “bir konserde öleceğim” diye düşünerek izledim. Her taraf duman içindeydi, mosh pit ciddi anlamda durmuyordu, yanımdaki elemanın dudağı patlıyordu, omzuma sürekli darbeler yiyordum, Greg kulağımı olabilecek en iyi anlamda kanatıyordu. Gerçek dışıydı.
O zaman anlamıştım: Grubun niyeti cidden de olabilecek en büyük kaosu yaratmaktı. Hem canlı performanslarda, hem de albümlerde. Fakat bu kaos her zaman garip zaman ölçülü blast beat’ler veya bitmeyen çığlıklar olmak zorunda değil. Bunun en iyi örneklerinden biri bu albümün en baştan beri adam döven bir şekilde gitmesinden sonra “Widower”da duraksaması. O zamana kadar siz tilt makinesi, grup da o topmuşçasına dayak yiyorsunuz. Şarkıdaki duraksama zaten sonuna kadar bile sürmüyor, fakat öncesi ne kadar sakin olursa olsun sonradan gelecek şeyi düşüne düşüne o kaosu zaten kendi içinizde yaratmış oluyorsunuz. Grup piyano kullandığında gece sokakta yaşanılan fazla sessizlik korkusuna bürünüyorsunuz. Sonradan ise sokak cidden de fazla sessiz oluyor, birdenbire bir kamyon üzerinize geliyor. Bu noktadan sonra en sona kadar yine etrafa çarpıp duruyorsunuz.
Fakat bu kaosun içinde kesinlikle göz ardı edilmemesi gereken bir şey var: Ortadaki müzisyenlik. Bunun yanında mevcut deliliğe rağmen eldeki her şeyin bilinçli olarak kullanılması. Zira THE DILLINGER ESCAPE PLAN’in kullandığı formülü başka bir grup çok rahat bir şekilde batırabilir. Ama grup elindeki kaos dozajını albümün sonuna kadar tamamen vermiyor, her andan sonra daha fazlasını istiyorsunuz. Grup önceki fazla sessizliği “Parasitic Twins”de de yaşatıp sonrasında yine aynı rutine başlıyor. Bunlar olurken de aslında o kadar şey dönüyor ki. Greg Puciato artık çok kapsamlı muazzam vokalini resmi olarak oturtuyor, Billy Rymer daha gruptaki ilk albümünden ders niteliğinde bir davul performansı sergiliyor ve genel olarak THE DILLINGER ESCAPE PLAN efsane olma yolundaki ilk resmi adımını atmış oluyor. Önceden de aynı azmanlıkta ve aynı müzikal kalitede olmalarına rağmen “magnum opus”larının kesinlikle “Option Paralysis” olduğunu düşünüyorum. Nasıl olduğunu bilmiyorum, ama bu albümde grubun verdiği kaos daha da büyüyor, gelişiyor ve en garibi de olgunlaşıyor.
Albüm boyunca ortada bir rahatsızlık olduğu çok açık ve bu rahatsızlık Ben Weiman’ın albümle ilgili verdiği bir röportajda “etrafın iPhone, televizyon ve bilgisayarlarla dolu olduğunu ve mevcut teknolojiden dolayı kimsenin etrafta ne olup bittiğini anlamadığını” söylemesiyle resmileşiyor. Bunun kültürel bir depresyon olduğunu ve teknolojinin canlı şeylerle yer değiştirdiğinden bahsediyor. Bu faydalardan hepimiz yararlansak da kimsenin buna karşı çıkacağını sanmıyorum, fakat zaten niyetim bu konuda bir duyarlılık kampanyası başlatmak değil. Geriye döneyim: Düşündüğünüzde Weiman’ın söyledikleri albümdeki havayla oldukça bağdaşır gözüküyor. Bu durumda duydukları siniri de en iyi şekilde aktarıyorlar. Mutlaka bu albümün kapsadığı öfke iPhone’dan fazlasıdır, ama açıkçası bunun pek de önemi yok. THE DILLINGER ESCAPE PLAN oyuncak bir ayıya bile kızsa ortaya aynı kalitede bir iş çıkacağına eminim.
“Option Paralysis” türün dev albümlerinden olmakla beraber hâlâ grubun en ünlü albümü. Biri yıllar sonra “Farewell, Mona Lisa”yı duyduğunda sağlam bir oha çekecek, “Chinese Whispers”daki taramayı duyduğunda ekrana kafasını geçirecek ve “Gold Teeth On A Bum”ın sonunu duyduğunda aklını yiyecek. Eğer bu tabirlerin abartılı olduğunu düşünüyorsanız muhtemelen albümü dinlememişsinizdir. Umarım daha çok dudak patlatırsın TDEP.
Kadro Ben Weinman: Gitar
Liam Wilson: Bas
Greg Puciato: Vokal
Billy Rymer: Davul
James Love: Gitar
Şarkılar 1. Farewell, Mona Lisa
2. Good Neighbor
3. Gold Teeth On A Bum
4. Crystal Morning
5. Endless Endings
6. Widower
7. Room Full Of Eyes
8. Chinese Whispers
9. I Wouldn’t If You Didn’t
10. Parasitic Twins
Albümü o kadar seviyorum ki daha kritiği okumadan şuraya bi bağırayım dedim. Gerçekten gürültünün içinden volkan patlaması gibi sanat fışkırtan çok acayip bi albüm bu. Ama son albümü bi tık daha çok seviyorum.
Sitede gerçek anlamda BÜYÜK grupların kritiklerinde herkes için favori albümlerin farklılık gösterdiği belirtilir. Yalnız iş TDEP olunca bu da sökmüyor. Çünkü o kadar BÜYÜK bir grup ki insan kendi içinde bile hangi albümü en favori hangisi daha az favori onu bile tespit edemiyor. En azından ben ve bir kaç konuştuğum TDEP fanı için bu böyle.
@owlbos, Keşke tüm insanlığın müzik adına duyduğu ilk şey bu albüm olabilseydi. Farewell, Mona Lisa ile gözyaşı akıtan bir dünya bambaşka bir yer olabilirdi.
dünyanın gelmiş geçmiş en iyi albümlerinden biri. aynı zamanda bu albüm tüm tarihin en iyi iki şarkısını (Farewell, Mona Lisa ve Gold Teeth On A Bum) barındırıyor.
uzaydan biri gelip bana; “sizin gezegende müzik nedir?” diye sorsa, “Farewell, Mona Lisa dinle.” derim.
uzun uzun düşündüm, Mastodon – The Hunter ile birlikte son 15 yılın en iyi müzik albümü budur. her albüm kendi alanında iyidir. misal en iyi death metal, en iyi black metal veya en iyi hardcore albümü gibi farklı albümler var ama bu albüm “müzik” olarak gelmiş geçmiş iyi şeylerden biri.
@akanker, Gerçekten öyle. Hatta dayanamayıp sıralama yapıyorum kendimce:
Option Paralysis = Calculating Infinity > Miss Machine > Ire Works = Dissociation > One of Us Is the Killer
Albümü o kadar seviyorum ki daha kritiği okumadan şuraya bi bağırayım dedim. Gerçekten gürültünün içinden volkan patlaması gibi sanat fışkırtan çok acayip bi albüm bu. Ama son albümü bi tık daha çok seviyorum.
Şimdi kritiği okuyayım.
Çok tatlış bir albüm bu
Sitede gerçek anlamda BÜYÜK grupların kritiklerinde herkes için favori albümlerin farklılık gösterdiği belirtilir. Yalnız iş TDEP olunca bu da sökmüyor. Çünkü o kadar BÜYÜK bir grup ki insan kendi içinde bile hangi albümü en favori hangisi daha az favori onu bile tespit edemiyor. En azından ben ve bir kaç konuştuğum TDEP fanı için bu böyle.
07.05.2015
@owlbos, Keşke tüm insanlığın müzik adına duyduğu ilk şey bu albüm olabilseydi. Farewell, Mona Lisa ile gözyaşı akıtan bir dünya bambaşka bir yer olabilirdi.
dünyanın gelmiş geçmiş en iyi albümlerinden biri. aynı zamanda bu albüm tüm tarihin en iyi iki şarkısını (Farewell, Mona Lisa ve Gold Teeth On A Bum) barındırıyor.
uzaydan biri gelip bana; “sizin gezegende müzik nedir?” diye sorsa, “Farewell, Mona Lisa dinle.” derim.
Albümde kritikte başarılı gerçekten
uzun uzun düşündüm, Mastodon – The Hunter ile birlikte son 15 yılın en iyi müzik albümü budur. her albüm kendi alanında iyidir. misal en iyi death metal, en iyi black metal veya en iyi hardcore albümü gibi farklı albümler var ama bu albüm “müzik” olarak gelmiş geçmiş iyi şeylerden biri.
bu sitenin sanirim en underrated grubu DEP. bir cok standart grubun altinda sayfalarca yorum varken DEP kimseden ilgi gormemis.
Son şarkıdaki vokaller gövde gösterisi resmen
Dünyanın en iyi albümlerinden biri
28.01.2021
@akanker, Gerçekten öyle. Hatta dayanamayıp sıralama yapıyorum kendimce:
Option Paralysis = Calculating Infinity > Miss Machine > Ire Works = Dissociation > One of Us Is the Killer
O kadar iyi bir albüm ki grubun diğer albümlerine çok fazla bakamadım.
O kadar iyi bir albüm ki grubun diğer albümlerinin iyi olduğuna emin olduğum halde dinlemeye fırsat bırakmıyor