Bugün, rif ve melodi yazımı konusunda muhtemelen beni en çok etkileyen gruptan bahsetmek istiyorum. QUO VADIS, ilk duyduğum andan beri aşırı güzel rifler yazdığını düşündüğüm ve genel atmosferlerine bayıldığım, pek çok açıdan bir ilham kaynağı olarak gördüğüm bir grup. 2000 yılındaki -bence- başyapıt “Day into Night” ile tanıştığım ve 15 yıldır doyamadığım QUO VADIS, 1993′te başlayan yolculuğunu, 1996′da çıkan ilk albümü “Forever”la taçlandırmıştı.
Şunu net olarak söyleyebilirim ki, bugüne dek QUO VADIS’ten daha tutkulu rif ve melodi yazan çok çok az grup dinledim. Bart Fryfrychowicz ve Arie Itman elinden çıkan notalar, iki gitaristin yaptıkları şeyi ne kadar derinden sevdiklerini, nasıl tutku dolu şekilde, inanarak ve yaşayarak beste yaptıklarını ayan beyan ortaya serecek düzeyde gerçek duygular barındırıyorlar. Tüm bunların yanına bir de bu duygu yoğunluğunu pekiştiren vokaller ve enfes bir bas gitar ve az sonra detaylı bahsedeceğim davul kullanımı da eklenince, ortaya sadece QUO VADIS gibi duyulan, son derece özgün bir iş çıkıyor.
QUO VADIS’e dair -ve grubu bir ilham kaynağı olarak görmemi sağlayan başlıca şey olarak- en güzel şey, grubun teknik beceriyi müziğine aşırı yumuşak bir şekilde yansıtıyor oluşu. QUO VADIS son derece sofistike, yer yer komplike rifler, düzenlemeler kullansa da, size bir teknik death metal albümü dinlediğinizi hissettirmeyecek düzeyde, hiç kastırmadan, su gibi akan bir müzik sunuyor. Rifler zaman zaman thrash metale göz kırpıyor, yer yer müthiş bir melodiklik kazanıyorlar, yer yer kazımasyona geçip, bazen de tellere düşen gözyaşlarının ıslaklığını hissettiriyorlar.
Bu bence özgünlük, yaratıcılık ve en önemlisi sınırsızlık adına muazzam bir başarı. QUO VADIS teknik rifler yazıyor, melodik rifler yazıyor, sert rifler yazıyor, duyugusal rifler yazıyor; ancak tüm bunları size sadece “QUO VADIS rifi” şeklinde almanızı sağlayacak düzeyde bir akıcılıkta sunuyor.
“Forever”a gelelim. “Forever”, bir ilk albüm olarak elbette ki mükemmel bir atlayış. Legions of the Betrayed adlı mükemmellikle açılan albüm, yukarıda bahsettiğim unsurları ardı ardına önümüze seriyor. Kanada’dan çıkan çoğu süper grup gibi ülkenin Fransızca konuşan tarafından, Quebec’ten gelen QUO VADIS, adeta geçmişini yansıtırcasına, yaptığı bu yırtıcı müziği olabildiğince sanatsal kılmak için elinden geleni yapıyor. Yaylılar, yer yer kadın vokaller, konuşma bölümleri gibi kimi dramatik unsurlarla, “Forever” ve dolayısıyla QUO VADIS müziği zenginleştikçe zenginleşiyor. Albümün, bu tarz olaylara girişmenin nispeten yeni olduğu 1996′da çıktığı göz önünde bulundurulursa, bu aslında baya önemli bir şey.
Okyanusun diğer tarafında benzer olayların İskandinav gruplar tarafından denendiğini düşünürsek, “Forever”, örneğin benzer sanatsal içeriğe sahip “The Gallery“den yalnızca 5 ay sonra çıkmış bir albüm. Melodiklik namına Avrupalı benzerleri -tam bir benzeri olmasa da- ile çok yakın tarihlerde çıkan “Forever”ın, blues gamlı rifler ve Arie Itman’ın vokal tarzı konusunda 1993′te çıkan “Heartwork“ten etkilendiğini düşünüyorum. Zero Hour bunu düşünmemi sağlayan başlıca şarkı olarak göze çarpıyor; zaten grup “Day into Night” albümünün büyük kısmında bu tezimi destekleyen inanılmaz işler yaptı.
Adını anmak istediğim diğer bir şarkı da, girişindeki iki vokalli “I just can’t take it anymore” kısmını Güzide ile birlikte aşağı yukarı her gün söyleyip eğlenceli anlar yaşadığımız Inner Capsule (Element of the Ensemble Part II). Siz de eşinizle dostunuzla bu kısmı yapıp 3 saniyelik mutluluklar yaşayabilirsiniz.
Tüm bunların yanı sıra, “Forever”ı ve genel anlamda QUO VADIS’i QUO VADIS yapan en önemli 1-2 şeyden biri, şüphesiz ki Yanic Bercier’in davul kullanımı. Tarz olarak dünyada en sevdiğim davulcu olan, dinlemeye doyamadığım, “Day into Night”taki performansına ölüp bittiğim Yanic Bercier, aşırı etkin ancak bir o kadar da akıcı ve “şhovtime zamanı!” diye bağırmayan bir tarza sahip. Köpek gibi çalması yetmiyormuş gibi, bunu bir aşırı tatlı ve karakteristik olaylarla süslemesi, QUO VADIS’i benim için sadece davul kanalını saatlerce dinleyebileceğim gruplardan biri yapıyor.
Tüm albümlerine orijinal olarak, Bart Frydrychowicz imzalı şekilde sahip olduğum, tişörtünü giydiğim ve başta da dediğim gibi beni müzikal olarak çok fazla, belki de en fazla etkilemiş olan QUO VADIS, ne yazık ki son 11 yıldır albüm çıkarmyor ve durumu da belirsiz. Bu beni cidden üzüyor. Ancak bir yandan da çıkarmış olmak için bir şeyler yapmalarını hiç istemem; zaten Bart’ın müziğinin altına Yanic’ten başka birinin davullarıyla oluşan bir QUO VADIS’i de ne derece istekle dinlerim, açıkçası emin değilim.
Neyse çok uzattım. “Forever”, çok çok sevdiğim QUO VADIS’in kariyerini başlatan, gayet iyi bir albüm. Grubun sonraki iki albümünü dinlediyseniz ve “Forever”ı atladıysanız, kaybedilmiş bir şey yok; bu açığınızı hemen şu an kapatabilirsiniz.
Kadro Bart Frydrychowicz: Vokal, gitar
Rémy Beauchamp: Bas
Yanic Bercier: Davul, geri vokal
Arie Itman: Keman, vokal, gitar
Şarkılar 1. Legions of the Betrayed
2. As I Feed the Flames of Hate
3. Carpae Deum
4. Mystery
5. Inner Capsule (Element of the Ensemble Part II)
6. Pantheon of Tears
7. Zero Hour
8. The Day the Universe Changed
9. Nocturnal Reflections
10. Sans Abris
Çok çok iyi bir albüm. Daha internetin yeni yeni evlere girdiği 56k modem zamanlarda arkadaşımın birinden aldığım karışık CD sayesinde tanıyıp, Kazaa’da arayıp albümlerini toparladığım Quo Vadis’in fantastik albümü. Bence Day into Night daha iyi ama dediğin gibi ilk albüm için uçuk kaçık bir olay bu. Ama grubun şu anki durumunun belirsiz olması beni çok üzüyor…
Tüm Quo Vadis albümleri gibi bu da teknik, melodik ve progresif death metal adına yapılmış en doğru şeyleri bir arada sunan nefis bir şey ya. Zaman zaman hastalık derecesinde Quo Vadis dinleme isteğiyle dolan biri olarak birkaç günümü sadece gruba ayıracağım sanırım krtiğin gazıyla. Bir albüm Legions of The Damned’le başlamamalı ya. Mü-kem-mel.
Yazı da yine nefis olmuş elbette, eline sağlık abi. Bu arada benim bu albümde en sevdiğim şeylerden biri de Carpae Deum’un başındaki davullar sanırım. Ya da genel olarak davullar. Yep, genel olarak davullar.
“QUO VADIS son derece sofistike, yer yer komplike rifler, düzenlemeler kullansa da, size bir teknik death metal albümü dinlediğinizi hissettirmeyecek düzeyde, hiç kastırmadan, su gibi akan bir müzik sunuyor.”
Ülkemize gelen gruplar arasında gidemediğim için içim yanan tek grup Quo Vadis tir.(Ki artık gelseler dahi Yanic i göremeyeceğiz)
Tüm albümleri gibi Forever a da hasta derecesinde aşığım.Umarım yakın zamanda hareketlenecek bir oluşuma giderler..
Çok çok iyi bir albüm. Daha internetin yeni yeni evlere girdiği 56k modem zamanlarda arkadaşımın birinden aldığım karışık CD sayesinde tanıyıp, Kazaa’da arayıp albümlerini toparladığım Quo Vadis’in fantastik albümü. Bence Day into Night daha iyi ama dediğin gibi ilk albüm için uçuk kaçık bir olay bu. Ama grubun şu anki durumunun belirsiz olması beni çok üzüyor…
Tüm Quo Vadis albümleri gibi bu da teknik, melodik ve progresif death metal adına yapılmış en doğru şeyleri bir arada sunan nefis bir şey ya. Zaman zaman hastalık derecesinde Quo Vadis dinleme isteğiyle dolan biri olarak birkaç günümü sadece gruba ayıracağım sanırım krtiğin gazıyla. Bir albüm Legions of The Damned’le başlamamalı ya. Mü-kem-mel.
Yazı da yine nefis olmuş elbette, eline sağlık abi. Bu arada benim bu albümde en sevdiğim şeylerden biri de Carpae Deum’un başındaki davullar sanırım. Ya da genel olarak davullar. Yep, genel olarak davullar.
Bence kritiğin kilit cümlesi aşağıda..
“QUO VADIS son derece sofistike, yer yer komplike rifler, düzenlemeler kullansa da, size bir teknik death metal albümü dinlediğinizi hissettirmeyecek düzeyde, hiç kastırmadan, su gibi akan bir müzik sunuyor.”
Ülkemize gelen gruplar arasında gidemediğim için içim yanan tek grup Quo Vadis tir.(Ki artık gelseler dahi Yanic i göremeyeceğiz)
Tüm albümleri gibi Forever a da hasta derecesinde aşığım.Umarım yakın zamanda hareketlenecek bir oluşuma giderler..