Bir şeyi netleştirerek yazıya giriş yapmak istiyorum: BLIND GUARDIAN’ın bugün bulunduğu yere gelmesinin en önemli sebebi, her zaman piyasadan, müzik türünden, basılan akorlardan, kullanılan nota kombinasyonlarından, enstrümanlardan vs. bağımsız şekilde özgün bir tınıya sahip olmasıdır. Metal dünyasına klasik bir speed/power metal grubu olarak giriş yapıp, kendilerine -dünyanın en basit rifini dahi sadece kendilerinin yaratabileceği epiklikte insanların önüne sunabilecek kadar- güçlü bir yer edinmeleriyle son bulacak derecede büyük bir adanmışlığa sahip birkaç adamdan bahsediyoruz aslında. Ve “Somewhere Far Beyond” bunun en direkt şekilde ortaya koyulmuş halini barındıran, BLIND GUARDIAN’ın iyi yaptığı her şeyi en cömert biçimde sunan albüm.
Aslında bu kadarı albümü anlatmaya yetiyor. Çok büyük bir tutkunun olabilecek en doğrudan ve samimi şekilde dışavurumu çünkü “Somewhere Far Beyond”. Ne bir eksik ne bir fazla. Tam da bu yüzden diskografi içerisindeki en bütün, en kapsayıcı veya en farklı albüm olmasa da BLIND GUARDIAN’ın yaptığı iki klasik albümden biri bana kalırsa. Bu noktayı irdelemek için albümün içine biraz daha girip yıllardır ezberimde olan şarkılardan ve neden bunların grubun gücünün farkına vardığı anlar olduğundan bahsedeceğim. Ve bundan inanılmaz bir keyif alıyor olacağım, çünkü metal dünyasının en epik gruplarından birinin istediği müziği ilk defa tam olarak aktarabilmesinin verdiği heyecanı, her dinlemede olduğu gibi, bir kez daha hissedeceğim. Çünkü “Somewhere Far Beyond”, metal müzikle birine bir şeyler anlatmanın en güzel yolunun keşfedildiği albümdür.
Grubun diskografisinde geriye gidersek “Tales From The Twilight World” ile beraber gelen daha melodik ve güçlü yapının müziğe gayet iyi biçimde yedirildiğini görebiliriz aslında. Fakat “Somewhere Far Beyond”u BLIND GUARDIAN’ın BLIND GUARDIAN olmaya başladığı albüm yapan etken, içinde barındırdığı tutarlılık ve oturmuşluk. Kısım kısım değerlendirmek istemesem de, bütün olarak diskografisinde konsept albümlerin oldukça önemli bir yer tuttuğu bir grup için bütünlük ve müziğin karakterinin oturmuş olmasının önemini açıklamama gerek yok sanırım. Albüm bir arayış döneminin sona erdiği, temelin oturduğu, üzerine fazlasıyla eklenerek ilerleyecek bir sürecin başladığı bir kırılma noktası olmasına rağmen; içerisinde inanılmaz derecede epik şeyler barındırması, “Somewhere Far Beyond”u klasik kategorisine sokmamı sağlayan öğelerin başında geliyor.
Derdimi çaresizce soyut kavramlar üzerinden anlatmayı denemeyi bırakıp daha somut şeylerden bahsedeyim. “Time What Is Time”ın intro ve outrosundaki harika clean gitar partisyonlarının üzerine koyulan vokaller gibi spesifik şeylere dikkat ederek veya “Journey Through The Dark”ta yaratılan karanlık atmosfer, “Black Chamber”da 58 saniyede içinizde beliren kaybolma ve yarattığı hüzün hissi, “Theatre of Pain”in her versiyonunda ayrı güzel olabilen çiğ epikliği, “The Quest For Tanelorn”un lömbür lömbür bas gitarları (ah ulan Hansi) ve “Spiritus sanctus – Vita aeterna” kısmı sayesinde tek dinlemede dahi günlerce aklınızda kalacak olması, “Ashes to Ashes”ın yazılmış en yoğun speed metal şarkılarından biri olması gibi daha genel şekilde değerlendirerek de albümü dinlemenin neden bir saatinizin su gibi geçmesi için en doğru yol olduğunu açıkça görebilirsiniz.
Uzun ama tek bir cümle içerisinde her şarkıdan kısa kısa bahsettim; fakat aslında durduğum yerden sonra “The Bard’s Song – In The Forest” ile başlayan kısım, “Somewhere Far Beyond”un ayrıca özel bir albüm olmasını sağlayan şarkılardan oluşuyor. Ardından gelen ve Bard’s Song denince (yazılmış en iyi akustik şarkılardan biri olduğu için gayet doğal biçimde) direkt olarak akla gelen In The Forest versiyonundan dolayı hakkının verilmediğini düşündüğüm “The Bard’s Song – The Hobbit” ve ,yine 58 saniyelik, nefis enstrümantal “The Piper’s Calling”den sonra aynı isme sahip kapanış şarkısıyla son buluyor albüm. “Somewhere Far Beyond” şarkısıyla albümde yaptığı her şeyin birkaç seviye üstünü bir an dahi durmadan yapan, yarattığı en epik şeylerden birinin üzerinde sağladığı tam kontrol ile müziğini tam anlamıyla eline alan BLIND GUARDIAN, adeta gövde gösterisi yapıyor.
Son olarak, kısaca değinmeden geçmek istemediğim şeylerden biri de, albümde bulunan iki adet cover parçası. SATAN’ın “Trial By Fire”ı ile QUEEN’in “Spread Your Wings”inin Hansi vokali ve Andre vizyonu ile harmanlanmış versiyonları, ciddi anlamda orijinalleriyle yarışacak derecede iyiler. Tek başına Hansi’nin “Spread Your Wings”teki vokal performansı bile BLIND GUARDIAN’ın cover konusundaki en iyi gruplardan biri olduğunu söylememe yetiyor. Ki zaten ortada “The Forgotten Tales” gibi harika bir cover albümü de var.
Özetle “Somewhere Far Beyond” , oldukça fazla keyifli, epik, gaz ve yoğun anlar barındıran, bir grubun ilk kez tam olarak kendi özgün müziğinin oluştuğuna tanık olmanızı sağlayan, ama hepsinden önemlisi metal dünyası içerisindeki en samimi ve direkt albümlerden biri olmayı başaran bir eser. “Somewhere Far Beyond” , BLIND GUARDIAN adı altında çıkmış en BLIND GUARDIAN albüm.
Kadro Hansi Kürsch: Vokal, bas
André Olbrich: Gitar
Marcus Siepen: Gitar
Thomen Stauch: Davul, perküsyon
Şarkılar 1. Time What Is Time
2. Journey Through the Dark
3. Black Chamber
4. Theatre of Pain
5. The Quest for Tanelorn
6. Ashes to Ashes
7. The Bard's Song - In the Forest
8. The Bard's Song - The Hobbit
9. The Piper's Calling
10. Somewhere Far Beyond
Bonus:
11. Spread Your Wings (Queen cover'ı)
12. Trial by Fire (Satan cover'ı)
13. Theatre of Pain (Klasik versiyon)
Keyfim olmadığı zamanlar açıp dinlediğim bir albüm. Sanki sevdiğim bir arkadaşımla konuşmak gibi gelir bana hep. Grupla Nightfall of the Middle Earth albümüyle tanımıştım ve gruba hasta olmuştum, ardından bu albümü dinlemiştim. Hala sıkılmam, ilk günkü keyifle dinlerim o zamandan beri.
Oh be! Nihayet en sevdiğim Blind Guardian albümü de hakkını veren bir kritiğe kavuştu sitede, teşekkürler Ünal. Bence de bu albüm klasik BG sound’unun aynası. ’98 ve öncesi grubun halini özetleyen en iyi albümü sorsalar direkt bunu tavsiye ederim.
Ayrıca bence üç döneme ayrılan Blind Guardian diskografisinin ikinci ve çoğu insana göre en iyi dönemini açan albümdür(birincisi klasik speed/power sound’lu ilk 3 albüm, ikincisi Somewhere Far Beyond – Imaginations From the Other Side – Nightfall In Middle Earth’lü 90′lar dönemi, sonuncusu da A Night At The Opera ile başlayan orkestral ve progresif ağırlıklı son 4 albüm).
Albümden en sevdiğim parça albüme ismini veren Somewhere Far Beyond. Keşke konserlerde daha sık çalsalar. Ayrıca Bard’s Song in the forest’ın hakkının verilmediğine ben de katılıyorum. Bu albümde s/t parça ile en underrated kalmış parça bence.
Son 3-4 aydır neden bilinmez çıldırmış gibi Blind Guardian dinliyordum ve yeni şeylere bakamamaktan şikayetçiydim sdf. İki gün önce “artık yeni şeyler dinlemeliyim, yeter” kararımı sabah sabah bu kritiği yazarak bozduğun için tekrar teşekkür ederim Ünal.:)
Şahsıma Blind Guardian’ı sevdiren albümdür. Bir de The Bard’s Song – In the Forest, Nothing Else Matters’dan sonra metal dinlemeyenlerin en çok bildikleri ikinci şarkı olabilir.
Eline sağlık ya çok güzel yazı gerçekten. Yazıyı okuduğumdan beri neredeyse hiç ara vermeden Blind Guardian dinledim. Sayende baya kaliteli bir geçirdim resmen ARO.
Konser heyecanı daha bir ay kala beni sarmış olacak ki nirkaç gündür neredeyse aralıksız Blind Guardian dinliyorum, Journey To The Dark, Ashes To Ashes ve müthiş Satan yorumu Trial By Fire bu albümden en sevdiklerim.
Önünüzde uçsuz bucaksız bir dünya görmek, arkanıza mitik bir ordu almak ve milenyumun hızla aşındırdığı yaşamınıza bir süreliğine epiklik katmak için birebir şifa kaynağı bu albüm olabilir.
42 yaşında artık bu blogu okuyan ve yazan bir çok kişiye göre oldukça yaşlı biri olarak sanırım Türkiye’de bu albüme ilk sahip olan 3-4 kişiden biriyim… Helloween’den yola çıkıp blind Guardian’ı bulduğumuzda kimse yüzüne bakmazdı o zamanlar… Neyse ki, sonradan hak ettikleri değer verildi gruba… Plağını getirtip bedava kaset + 6 albüm kaydına plakçıma satmıştım dinledikten sonra… 1-2 yıl sonra kaset basılmıştı sanırım ülkede…
Blind Guardian’ın belkide en ayakları yere basan albümüydü o dönemde… Sonra iyi albümleri oldu ama bu albüm parçalar arası geçişler, listenin akışı ve lirikliğiyle bence en önemli albümleri…
Neyse, yaşlılık çeneye vurmadan kaçayım… Ama bu albüm benim için çok özel albümlerdendir…
Albümü ele alan arkadaşa teşekkürler…
Yıllarca Hansi’nin ses rengine ısınamadığım için mesafeli oldum ama zamanla alıştım ve şimdi dinleme listemde onca albüm olmasına karşın ‘Revisited’ versiyonu çıktığından beri başka bir şey dinleyemiyorum. Kritikte o kadar övülmüş, güzelce anlatılmış ama yine hakkı teslim edilememiş gibi geliyor öyle şahane bir albüm.
Keyfim olmadığı zamanlar açıp dinlediğim bir albüm. Sanki sevdiğim bir arkadaşımla konuşmak gibi gelir bana hep. Grupla Nightfall of the Middle Earth albümüyle tanımıştım ve gruba hasta olmuştum, ardından bu albümü dinlemiştim. Hala sıkılmam, ilk günkü keyifle dinlerim o zamandan beri.
19.04.2015
@Ouz, “of the” ne ya in olacak in :)
Oh be! Nihayet en sevdiğim Blind Guardian albümü de hakkını veren bir kritiğe kavuştu sitede, teşekkürler Ünal. Bence de bu albüm klasik BG sound’unun aynası. ’98 ve öncesi grubun halini özetleyen en iyi albümü sorsalar direkt bunu tavsiye ederim.
Ayrıca bence üç döneme ayrılan Blind Guardian diskografisinin ikinci ve çoğu insana göre en iyi dönemini açan albümdür(birincisi klasik speed/power sound’lu ilk 3 albüm, ikincisi Somewhere Far Beyond – Imaginations From the Other Side – Nightfall In Middle Earth’lü 90′lar dönemi, sonuncusu da A Night At The Opera ile başlayan orkestral ve progresif ağırlıklı son 4 albüm).
Albümden en sevdiğim parça albüme ismini veren Somewhere Far Beyond. Keşke konserlerde daha sık çalsalar. Ayrıca Bard’s Song in the forest’ın hakkının verilmediğine ben de katılıyorum. Bu albümde s/t parça ile en underrated kalmış parça bence.
Son 3-4 aydır neden bilinmez çıldırmış gibi Blind Guardian dinliyordum ve yeni şeylere bakamamaktan şikayetçiydim sdf. İki gün önce “artık yeni şeyler dinlemeliyim, yeter” kararımı sabah sabah bu kritiği yazarak bozduğun için tekrar teşekkür ederim Ünal.:)
albümde boş parça yok. ilginçtir ama albüme ismini veren parça somewhere far beyond en kötü parça sanırım.
17.04.2015
@blckrthm, yapma rasim ne diyorsun
17.04.2015
@Angel of Deth, fikir beyan ettik cengiz. bi daha okumanı tavsiye ederim :)
Şahsıma Blind Guardian’ı sevdiren albümdür. Bir de The Bard’s Song – In the Forest, Nothing Else Matters’dan sonra metal dinlemeyenlerin en çok bildikleri ikinci şarkı olabilir.
Eline sağlık ya çok güzel yazı gerçekten. Yazıyı okuduğumdan beri neredeyse hiç ara vermeden Blind Guardian dinledim. Sayende baya kaliteli bir geçirdim resmen ARO.
Konser heyecanı daha bir ay kala beni sarmış olacak ki nirkaç gündür neredeyse aralıksız Blind Guardian dinliyorum, Journey To The Dark, Ashes To Ashes ve müthiş Satan yorumu Trial By Fire bu albümden en sevdiklerim.
Önünüzde uçsuz bucaksız bir dünya görmek, arkanıza mitik bir ordu almak ve milenyumun hızla aşındırdığı yaşamınıza bir süreliğine epiklik katmak için birebir şifa kaynağı bu albüm olabilir.
42 yaşında artık bu blogu okuyan ve yazan bir çok kişiye göre oldukça yaşlı biri olarak sanırım Türkiye’de bu albüme ilk sahip olan 3-4 kişiden biriyim… Helloween’den yola çıkıp blind Guardian’ı bulduğumuzda kimse yüzüne bakmazdı o zamanlar… Neyse ki, sonradan hak ettikleri değer verildi gruba… Plağını getirtip bedava kaset + 6 albüm kaydına plakçıma satmıştım dinledikten sonra… 1-2 yıl sonra kaset basılmıştı sanırım ülkede…
Blind Guardian’ın belkide en ayakları yere basan albümüydü o dönemde… Sonra iyi albümleri oldu ama bu albüm parçalar arası geçişler, listenin akışı ve lirikliğiyle bence en önemli albümleri…
Neyse, yaşlılık çeneye vurmadan kaçayım… Ama bu albüm benim için çok özel albümlerdendir…
Albümü ele alan arkadaşa teşekkürler…
Bence Blind Guardian’ın en sağlam işi. Başka da bir şey söylememe gerek yok zaten.
O değil de Ashes to Ashes Blind Guardian tarihinin en gaz parçalarından biri değil mi ya?
Yıllarca Hansi’nin ses rengine ısınamadığım için mesafeli oldum ama zamanla alıştım ve şimdi dinleme listemde onca albüm olmasına karşın ‘Revisited’ versiyonu çıktığından beri başka bir şey dinleyemiyorum. Kritikte o kadar övülmüş, güzelce anlatılmış ama yine hakkı teslim edilememiş gibi geliyor öyle şahane bir albüm.