DISSECTION’ın “Reinkaos”la veda etmesinin bazılarının çok hoşuna gitmediği malumunuz. Melodik death/black metalin bu kült kalesi, neden “Reinkaos” gibi heavy metal etkili, modern tınılı ve kimilerine göre vasat bir albümle kariyerini noktalamıştı? Jon Nödtveidt gider ayak niye yıllardır istenen DISSECTION’ı vermemişti hayranlarına?
Birincisi “Reinkaos” vasat bir albüm değil, onu bir belirtelim. İkincisi, kendi canını almaya daha hapisteyken karar veren ve hapisten çıktığında da bu planını adım adım uygulayan Nodtveidt’in neyi yapıp neyi yapamayacağına, yaptığı şeyin doğru olup olmadığına biz nasıl karar verebiliriz ki? Düşündüğü, inandığı bir şeyler varmış ki yapmış.
Gel gelelim DISSECTION, sadece iki albümle bir yığın grubu etkilemeyi ve İsveç’ten çıkan en önemli metal gruplarından biri olmayı ta doksanların ortalarında başarmıştı. Bazı gruplar onların açtığı yoldan ilham alırken, bazıları ise direkt olarak onların açtığı yolu, onlar ayak izlerini takip ederek yürümeyi seçtiler. Bazıları bunu alttan alttan yaptı, bazısı göstere göstere.
Bugün bu grupların en ünlülerinden biri olan ve “DISSECTION devam etseydi nasıl müzik yapardı?” sorusunun cevabı olmaya çalışan THULCANDRA ile beraberiz.
OBSCURA vokalist/gitaristi Steffen Kummerer’in kurduğu THULCANDRA, büyük oranda bir DISSECTION’a saygı kuşağı hüviyetinde. DISSECTION’ın kullandığı buz gibi akorları, ensenizi ürperten melodileri kullanan grup, Kummerer’in müthiş gitar becerilerini kullanmaktan geri durmuyor ve leziz sololarla müziğe canlılık katıyor. Yer yer, hatta sıklıkla kullanılan akustik pasajlar, Nödtveidt esintili çığlıklar gibi sayısız DISSECTION’izm, THULCANDRA müziğinde kendine yer buluyor.
“Ascension Lost”, orijinallik arama hatasına düştüğünüzde size elbette eleştirecek bir çok şey sunabilecek düzeyde yeni bir şey yaratma amacı taşımayan bir albüm. Ancak bunca SLAYER, MORBID ANGEL, zart zurt klonunun cirit attığı bir ortamda, DISSECTION’ı yansıtmaya çalışan bir grubun olmasının bence hiçbir zararı yok. Hem artık DISSECTION yok, hem de THULCANDRA bunu kapağından sound’una, albüm yapısından şarkı isimlerine kadar göstere göstere, niyetini belli ede ede yapıyor.
2005′te çıkan “Perishness Around Us” demosundaki 4 şarkının da bonus olarak sunulduğu albüm, bu şarkıları saymazsak 45 dakika gibi bir süreye sahip ve bu sürenin iyi şekilde değerlendirildiğini söylemek mümkün. Kummerer DISSECTION sevgisi dâhilinde, bu türü iyi özümsediğini belli eden besteler yapmış. DISSECTION’ı iyi tanıyorsanız, “Ascension Lost”u daha ilk dinleyişte, bazı riflerin nasıl devam edeceğini, bazı melodilerde yapılacak nota tercihlerini ilk andan tahmin edebiliyorsunuz. Benim gibi DISSECTION’a dair her şeye tapan biriyseniz, bu gayet keyifli bir şey, bunu net şekilde söyleyebilirim.
Kummerer’in yer yer Ihsahn çatlaklığına bürünen ama büyük oranda Nödtveidt lezzetinde devam eden vokallerinin ve tadında bir boğukluğa sahip prodüksiyonun da doksanlar hissini pekiştirdiği albüm, bu şekilde değerlendirildiğinde gayet güzel bir dinleti sunuyor.
Zaten bir albüm kritiğinde, albümü yapan grubun isminden çok başka bir grubun adı geçiyorsa, burada durup düşünmek lazım; ya ortada yerin dibine sokulası bir taklit vardır, ya da kasıtlı bir anmadan söz ediyoruzdur. Buradaki durum net şekilde ikinci dediğim şekilde. Çok büyük beklentileriniz olmadan, iyi bir melodik death/black metal albümü dinlemek ve “Of ulan DISSECTION neydi be” demek için, “Ascension Lost”u dinleyebilirsiniz.
Kadro Steffen Kummerer: Gitar, vokal
Tobias Ludwig: Bas
Sebastian Ludwig: Gitar
Seraph: Davul
Şarkılar 1. The First Rebellion
2. Throne of Will
3. Deliverance in Sin and Death
4. Demigod Imprisoned
5. Interlude
6. Exalted Resistance
7. The Second Fall
8. Sorrow of the One
9. Ascension Lost
10. Outro
11. Perishness Around Us (demo)
12. Frozen Kingdom (demo)
13. Dreaming (demo)
14. Immortality (demo)
Eline sağlık Ahmet. Son paragraf albümü ve grubu net bir şekilde özetlemiş. Albümü 1-2 kez döndürdüm ama aklımda “Daysekşın güzel gruptu lan.”dan başka hiçbir düşünce kalmadı. Onu düşündürebilmesi de güzel.
Kapağı ilk yayınladıklarındaki malum EEE DISSECTION? tepkisinden sonra albümü dinlemekle ilgili herhangi bir merakım ortadan kalktı, belirtildiği gibi Dissection’ı anımsatması dışında bir olayı yok gibi. Ellerine sağlık abi.
Rahmetlinin demolardan EP’lere, kötü konser kayıtlarından albümlere, kaydettiği her materyali dinleye dinleye kafama çaktığımdan nadiren de olsa canım farklı Dissection şarkıları çekerdi. Bıkmaktan değil de, ‘doymaktan’ ve belki tüketme korkusundan. Thulcandra albümleri bu gibi zamanların tesellisi oldu hep. Kritikte de açıkça yazıldığı gibi bu albümün de misyonu bu. O yüzden bir saygım var bu gruba.
Bu arada grubun bir önceki albümleri Under a Frozen Sun(2011) daha bir Dissection havasındaydı. Hatta bence en iyi albümleri direkt. İlk parça In Blood and Fire, Somberlain’de hiç sırıtmazdı. Bu albümde de Exalted Resistance ve belki Demigod Imprisoned öyle.
Thulcandra’yı ta 2010′dan ilk albümlerinden beri takip ediyorum ama galiba adamlar ne kadar her albüm hala Dissection armonisini örnek alsalar da biz de adamları en az o kadar dinlemek istiyoruz bir yerde, ve epey de başarılı oluyorlar. Yani iki albümden sonra yine tereddüt etmeden açıp dinledim, bana mısın demedi.
çok enteresan bişey ama ben Thulcandra’yı Dissection’dan daha çok seviyorum. “her şeyin orjinali daha çok sevilmeli.” diye bir kural yok ise bunda bir sorun olmamalı.
bu taklit gruplarla ilgili de şöyle bişey diyeyim, mesela piyasada benzerleri bolca grupların inatla taklit edilmesi cidden insanı bayıyor ama muadili olmayan grupların (Dissection gibi) taklitleri bence gerekli.
birde Jon Nödtveidt tam bir akıl hastasıydı. kritikte ki yaptığı en son saçma sapan albümü ve intiharını haklı çıkarır gibi olan kısma epey bi katılmıyorum. şan şöhret şımarıklığından kendi canına kıymak yerine keşke ışid’in eline düşüp canlı canlı yakılsaydı mesela. o zaman kendisi için daha karizmatik bir son olurdu.
Steffen zaten kendisi de Thulcandra’nın bariz bir şekilde, aleni olarak Dissection tribute projesi olduğunu kendisi belirtiyor zaten. Bunun üzerine dayıyla irtibata geçtiğimde de bayağı konuşmuştuk. Obscura ile zaten tabiri caizse kendi istediği özgünlükte materyali leziz bir şekilde ortaya çıkardı, kadro sorunlarına rağmen umarım çıkarmaya devam eder.
Bu kadar “birebir” Dissection benzeri bir proje o dönemlerde de tam olarak zaten mevcut değil, en yakınsayanlardan Dawn, Sacramentum, Unanimated, The Moaning ve niceleri olsun, bu kadar “cuk” olamıyordu tabi doğal olarak tribute grupları olmadıklarından dolayı. Thulcandra çok büyük ölçüde Nödtveidt’in gidişatı yüzünden iki albümle sınırlı kalan eserlerin uzantısı gibi geliyor bana bu sebeple, istediğim kadar zorlayayım “lan çakması bu, olur mu öyle şey, ayıp” “ee hiç orjinal değil” gibi bakamıyorum neticede.
Yan proje olarak bayağı apayrıdır yeri benim için, hatta kendim de bir ara böyle ufak bir tribute yapmayı düşünüyorum ara sıra da, flaming shaming derken yerin dibine sokmaya kalkışan çok olacak diye çekiniyorum bazen.
Şu Reinkaos albümüne vasat diyenleri hic anlamıyorum. Neyini vasat buluyorlarlar acaba Reinkaos’un black metal olmamasımı albümü vasat yapıyor??? Bi türün çok fanatiği olup o türü yapan bi grup baska bi türe yakın albüm çıkarınca direk vasatı yapıştıranlara çok kıl oluyorum. Adamların çıkardıkları malzemeye bakın kardeşim türe değil. Reinkaos’u dinlediğimden beri en sevdiğim albüm muhtemelende öyle kalıcak bikere sözleri yeter <3
Eline sağlık Ahmet. Son paragraf albümü ve grubu net bir şekilde özetlemiş. Albümü 1-2 kez döndürdüm ama aklımda “Daysekşın güzel gruptu lan.”dan başka hiçbir düşünce kalmadı. Onu düşündürebilmesi de güzel.
Kapağı ilk yayınladıklarındaki malum EEE DISSECTION? tepkisinden sonra albümü dinlemekle ilgili herhangi bir merakım ortadan kalktı, belirtildiği gibi Dissection’ı anımsatması dışında bir olayı yok gibi. Ellerine sağlık abi.
Rahmetlinin demolardan EP’lere, kötü konser kayıtlarından albümlere, kaydettiği her materyali dinleye dinleye kafama çaktığımdan nadiren de olsa canım farklı Dissection şarkıları çekerdi. Bıkmaktan değil de, ‘doymaktan’ ve belki tüketme korkusundan. Thulcandra albümleri bu gibi zamanların tesellisi oldu hep. Kritikte de açıkça yazıldığı gibi bu albümün de misyonu bu. O yüzden bir saygım var bu gruba.
Bu arada grubun bir önceki albümleri Under a Frozen Sun(2011) daha bir Dissection havasındaydı. Hatta bence en iyi albümleri direkt. İlk parça In Blood and Fire, Somberlain’de hiç sırıtmazdı. Bu albümde de Exalted Resistance ve belki Demigod Imprisoned öyle.
05.02.2015
@onurtoptas, Thulcandra’ya dair komik bir şey de, adamların yine bariz Dissection öykünmeli bir grup olan Unanimated’dan Life Demise’ı cover’lamaları.
05.02.2015
@Ahmet Saraçoğlu, heheh aynen abi iyi hatırlattın, bir önceki albüm under a frozen sun’daydı o da.:)
Thulcandra’yı ta 2010′dan ilk albümlerinden beri takip ediyorum ama galiba adamlar ne kadar her albüm hala Dissection armonisini örnek alsalar da biz de adamları en az o kadar dinlemek istiyoruz bir yerde, ve epey de başarılı oluyorlar. Yani iki albümden sonra yine tereddüt etmeden açıp dinledim, bana mısın demedi.
Eline sağlık, sağ ol Ahmet abi.
çok enteresan bişey ama ben Thulcandra’yı Dissection’dan daha çok seviyorum. “her şeyin orjinali daha çok sevilmeli.” diye bir kural yok ise bunda bir sorun olmamalı.
bu taklit gruplarla ilgili de şöyle bişey diyeyim, mesela piyasada benzerleri bolca grupların inatla taklit edilmesi cidden insanı bayıyor ama muadili olmayan grupların (Dissection gibi) taklitleri bence gerekli.
birde Jon Nödtveidt tam bir akıl hastasıydı. kritikte ki yaptığı en son saçma sapan albümü ve intiharını haklı çıkarır gibi olan kısma epey bi katılmıyorum. şan şöhret şımarıklığından kendi canına kıymak yerine keşke ışid’in eline düşüp canlı canlı yakılsaydı mesela. o zaman kendisi için daha karizmatik bir son olurdu.
Steffen zaten kendisi de Thulcandra’nın bariz bir şekilde, aleni olarak Dissection tribute projesi olduğunu kendisi belirtiyor zaten. Bunun üzerine dayıyla irtibata geçtiğimde de bayağı konuşmuştuk. Obscura ile zaten tabiri caizse kendi istediği özgünlükte materyali leziz bir şekilde ortaya çıkardı, kadro sorunlarına rağmen umarım çıkarmaya devam eder.
Bu kadar “birebir” Dissection benzeri bir proje o dönemlerde de tam olarak zaten mevcut değil, en yakınsayanlardan Dawn, Sacramentum, Unanimated, The Moaning ve niceleri olsun, bu kadar “cuk” olamıyordu tabi doğal olarak tribute grupları olmadıklarından dolayı. Thulcandra çok büyük ölçüde Nödtveidt’in gidişatı yüzünden iki albümle sınırlı kalan eserlerin uzantısı gibi geliyor bana bu sebeple, istediğim kadar zorlayayım “lan çakması bu, olur mu öyle şey, ayıp” “ee hiç orjinal değil” gibi bakamıyorum neticede.
Yan proje olarak bayağı apayrıdır yeri benim için, hatta kendim de bir ara böyle ufak bir tribute yapmayı düşünüyorum ara sıra da, flaming shaming derken yerin dibine sokmaya kalkışan çok olacak diye çekiniyorum bazen.
Şu Reinkaos albümüne vasat diyenleri hic anlamıyorum. Neyini vasat buluyorlarlar acaba Reinkaos’un black metal olmamasımı albümü vasat yapıyor??? Bi türün çok fanatiği olup o türü yapan bi grup baska bi türe yakın albüm çıkarınca direk vasatı yapıştıranlara çok kıl oluyorum. Adamların çıkardıkları malzemeye bakın kardeşim türe değil. Reinkaos’u dinlediğimden beri en sevdiğim albüm muhtemelende öyle kalıcak bikere sözleri yeter <3