BLIND GUARDIAN, metal dünyasında yeri apayrı olan, müziğini oldukça sık kullanılan öğelerle oluştursa dahi benzersiz kalabilmiş, inanılmaz kavramının içini gerçek anlamda doldurabilen ender gruplardan biri. Benim açımdan ise her zaman apayrı bir yeri olan, içimdeki o hayalperest tarafa hitap etmeyi asla bırakmayan, ona şekil veren, onu büyüten, zaman zaman bağımlılık haline gelen tarifsiz bir grup. BLIND GUARDIAN’ın diskografisi boyunca sürekli değişen, gelişen, deneyen, ama “Battalions of Fear”dan bu yana heyecanından ve özeninden asla bir şey kaybetmemiş yapısı ve müziğin somut ve elle tutulur tarafından çok soyut, sembolik ve duygusal tarafına yönelmesi; grubu benzersiz yapan en önemli etkenlerin başında geliyor. Çoğu zaman anlatılan hikayenin, yaratılan atmosferin notaların önüne geçtiği bir power metal ekolünün temsilcisi, hatta yaratıcısı olduğundan; herhangi bir albümünü inceleme adı altında değerlendirmenin oldukça güç olduğu bir grup BLIND GUARDIAN. Fakat yine de 1 saatin üzerinde süresi bulunan bu epik eser hakkında söylemek istediğim birçok şey var elbette.
Genelden özele gidelim. Hayallerin ve bambaşka diyarların çalgıcısı bu adamların diskografilerine birazcık hakim olan her dinleyicinin fark edebileceği üzere, BLIND GUARDIAN değişimden korkmayan bir grup. Giderek speed/thrash metalden heavy/power, oradan da power/senfonik metal olarak adlandırabileceğimiz bir türe doğru evrilen bu maceralarını natural ve müziklerinin ihtiyaçları doğrultusunda ilerleten grup, “Beyond The Red Mirror”da da bu geleneğini bozmuyor. Albümü dinlemeye başladığınız andan itibaren kafanızda “aa şurası şu albüm gibi” , “burası şu şeye benziyor” gibi benzetme dolu çılgın düşüncelerin dönmesi olası. Yani albümle ilgili bilmeniz gereken ilk şey şu: “Beyond The Red Mirror”, BLIND GUARDIAN’ı BLIND GUARDIAN yapan her türlü öğeyi içinde barındıran, kapsayıcı ve çok yönlü bir albüm.
Biraz daha derine inersek, “A Night At The Opera”dan itibaren başlayan bariz progresifleşme ve senfonik öğeleri giderek müziğin temeline yerleştirme mevzusu bu albümle de devam ediyor. Bu konu, özellikle “At The Edge Of Time” ile birlikte, bazı dinleyicilerin ciddi anlamdan canını sıkabilecek bir hale gelmiş olsa da, mevzubahis albümden 4,5 sene sonra fark ediyorsunuz ki grup kendi köklerinden vazgeçmek yerine onları daha çeşitli hale getirme uğraşında. Yani “Imaginations From The Other Side” gibi gitarların tüm işi üstlendiği şaheser derecesindeki albümlerine asla sırtını dönmeyen; ama dertlerini anlatmak için çok daha fazlasına ihtiyacı olduğunu da anlayan grup üyeleri, dinleyicilerini “Nightfall In Middle Earth” (ki grubun her açıdan zirve noktasıdır bana göre) gibi bir baş ucu eserinden sonra bu farklılığa alıştırmak için sonraki albümlerinde böyle bir yol haritası çizmiş. Yani “Beyond The Red Mirror”, grubun son üç alümdür geçmişinden kopuk gibi duran halini o cayır cayır yanan dönemiyle tekrar birleştirebilen bir albüm.
Bunun önemli bir sebebi de konsept. Albüm, “Imaginations From The Other Side”ın bazı parçalarında anlatılmaya başlanan bir hikaye ile ilgili birtakım durumların ve rahatsızlıkların zaman içerisinde çok daha kötü ve içinden çıkılmaz bir hal almasını konu ediyor. 1998’den beri grubun çıkardığı ilk konsept albüm olmasıyla da gözümde apayrı bir değer kazanan “Beyond The Red Mirror”, gerek şarkı sıralaması gerekse sözleri ve tüm diğer öğeleriyle (albümü dinlemeden önce görüp de beğenmediğim şarkı isimleri ve kapak da buna dahil) bir bütün halinde dinleyiciyi çevreleyen ve etkisi altına almayı başaran bir albüm.
Bir BLIND GUARDIAN albümü için bunu söyleyeceğim aklıma gelmese de, 2015’in en iyi albümler listesine alacağım şimdiden garanti olan bu albüm hakkında bilinmesi gereken ve bana kalırsa en önemli şey, albümün inanılmaz katmanlı ve dolayısıyla da içine girmesinin zor oluşu. Son albümlerinden bu yana geçen 4,5 yıllık süre ve 2,5 yıl sahnelere veda etme durumları da göz önüne alındığında, başta Hansi ve Olbrich olmak üzere tüm üyelerin her şeylerini yaratılacak bu atmosfere adadıklarını anlayabiliyoruz. Budapeşte, Prag ve Boston’dan olmak üzere 3 ayrı orkestra ve koro ekibi ile çalışan grup, diskografilerinde ilk defa kullandıkları düşük akordlu gitarlar ve Hansi’nin kendini aşmaya korkutucu derecede halen devam etmesiyle oluşan, inanılmaz geri vokaller ve koroların da yardımıyla, albümü bir a capella albümü olarak dahi dinletebilecek derecede dinamik yapıdaki vokaller ile ortaya gerçekten epik bir ses duvarı koymayı başarmış.
Her ne kadar ilk dinlemelerimde tüm bu elementleri bir araya getiren prodüksiyon aşamasında biraz zayıf kaldıklarını düşünsem de, şarkıların yapılarının ve özellikle orkestraların yarattığı gücün öne çıkması açısından verilen kararın oldukça doğru olduğu kanısına varabildim. Özellikle “Prophecies” ve “The Throne” gibi şarkıları dinleyip; nakaratlarının BLIND GUARDIAN gibi, insana istediği her şeyi yaptırabilecek güçte nakaratları her albümde normal bir grubun diskografisine yetecek derecede fazla barındıran bir grup için dahi epik üstü epik olduğunu fark ettiğinizde dediğim yargıya katılacağınızı düşünüyorum. Albümün ilk şarkısı “The Ninth Wave” ve Olbrich’in şimdiye dek yazdıkları en iyi şarkıları olarak tanımladığı son parça “The Grand Parade”, senfonik öğelerin BLIND GUARDIAN rifleriyle birleştiğinde nasıl ulaşılmaz bir epiklik oluşturduğunu adeta bir gövde gösterisi gibi ortaya koyan eserler. Albümün gerçek anlamda içine girmeyi başardığınızda ise “Beyond The Red Mirror”ın en özel şarkısının dinlemekten vazgeçmenin olanaksız olduğu, insanı gaza boğan “Sacred Mind” olduğunu keşfediyorsunuz.
Albümün her notasını ayrı ayrı övmeye başlamadan yazıyı noktalayayım. Her dinlediğimde biraz daha kutsalım haline gelmekte olan güzel insanlar topluluğu BLIND GUARDIAN, ciddi anlamda her ama her anı ayrı ayrı düşünülmüş, mükemmel bir zeka ve tutku ürünü, etkileyici kelimesinin tanımı gibi bir albüm çıkarmış. “Beyond The Red Mirror”, grubun hem eski halini özleyen dinleyicileri; hem de giderek gelişen hallerini heyecanla takip eden hayranları için dinlemesi müthiş keyifli bir albüm. İçine girmeyi başaranlar için ise zamanla bir zorunluluk haline gelebilecek kadar kendine bağlayan, başka bir şey dinlemeyi olanaksız kılan, sihirli bir sanat eseri.
Kadro Hansi Kürsch: Vokal
André Olbrich: Lead Gitar
Marcus Siepen: Ritim Gitar
Frederik Ehmke: Davul, Perküsyon
Şarkılar 1. The Ninth Wave
2. Twilight of the Gods
3. Prophecies
4. At the Edge of Time
5. Ashes of Eternity
6. The Holy Grail
7. The Throne
8. Sacred Mind
9. Miracle Machine
10. Grand Parade
Not adına(bana göre) değil de, tanıtım adına kritik çok çok güzel hakkını vermiş albümün, ellere sağlık. Kendi notum da 7,5′tan aşağı değil gerçi, hatta ilerleyen zamanlarda yükselir diye düşünüyorum ama şimdilik en geç ısındığım Blind Guardian albümü olduğu için fazla coşamadım.
Blind Guardian hayatımda en çok sevdiğim birkaç ‘şey’den biridir. Bazen BG sevgisinden geceleri gizlice ağladığımı yakınlarım bilir sdfg. Bu albümü kendi açımdan illa bir şeye benzeteceksem o 2001: A Space Odyssey olurdu(kitabı değil,filmi). Neden? İçine girilmesi, anlaması, hatırlaması çok zor olduğu halde biliyorsunuz ki çok güzel bir şeyler dönüyor orada. Harika işçilik, katmanlılık, sözlerdeki derinlik, vokal ve orkestrasyonun epikliği vs. tıpkı 2001′i ilk defa izleyen ama anlamadığı halde seven birinin hisleri gibi.(1968′de kitabı okumadan sinemaya giden sci-fi hastası bir ergen olsam yine anlamazdım, ama filmin bulunduğu seneyi aşan olağanüstü prodüksiyonunu, efektlerini, atmosferini, klasik bilim kurgulardan ayrılan derinliğini takdir eder, filme altyapıyı hazırlayan eseri de bulup okumak isterdim) Bu albüm de Ünal’ın yazdığı gibi içine girildiğinde çok değeri bilinecek ve herkes için olmasa da hatırı sayılır BG fanı için kültleşecek yapıda. Tıpkı 2001 gibi.
Bu işin olumsuz yanı da albümün çok akla takılan şarkısının olmaması ve konserler için fazla rezerv bulundurmaması -şimdilik. Tam evde dinlemelik, progresif ve klasik müzik seven fanlar için yapılmış gibi. Akılda yer etmesi uzun üren ama ettiğinde daha kalıcı.
Nedeni ise butun sarkilar sanki birbiriyle ayni.Sanki butun album boyunca tek bir sarki dinliyorum hissettim.Birde albumdeki o baterinin sesi nedir abi oyle,sanki tahtaya vuruyormuşsun gibi bir sey.Albumde tek the ninth wave ve twilight of the gods parcalarini sevebildim.Albumdeki en iyi sarki the ninth wave bana gore.
Bir onceki album cok daha iyiydi bana gore(Sacred Words ve Wheel of Time yeter)
Sırf blind guardian’ı sevdigim icin ve the ninth wave parçası için 6 işler benden
Blind guardian dinleyicisine saygısı olan gruplardan. Çoğu power metal grubu gibi “elde baya bi melodi birikti, onları toplayıp bi albüm çakalım artık” kafasında olmadılar hiç. O yüzden belli bir seviyenin üstünde bişeyler bekliyodum yine. Albüm hakkındaki şimdilik görüşüm edge of time da olan, o ilk dinlemedeki vuruculuğa sahip olmadığı. Konsept albüm yapmanın getirdiği bazı unsurlar bu değişimin ana nedenidir muhtemelen. Zamanla albüm nereye doğru gider benim için bilmiyorum, çok fazla zaman ayırdığım bir albüm olmadı henüz ama ortada yine BG isminin hakkını veren, kaliteli bir iş var orası kesin.
Ya bu kritikten bağımsız bir yorum yapacağım arkadaşlar. Çok dert ettiğim bir durum değil aslında ama bir nevi tavsiye niteliğinde bir şey belirtmek isterim. Ya abi tüm albümlere notlarımız 8 8.5 9 bence bu şekilde okuyucularda ilgi merak uyandırma imkanımız çok kısıtlı. Hani şöyle Pitchfork gibi gerçekten hakettiğini verelim şu albümlere de Pasifagresif’den uzun bir aradan sonra bir albüme 8.5 not vermiş oha flan tepkisi verip hayvan gibi üstüne atılalım. Bence notlarda cimri davranmak bu konuda en azından -bende- süper bir etki yaratabilir. Ya yine sen o zaman 6/10 ver goygoycuları olacak ama bilmiyorum ben böyle düşünüyorum. Hem bu şekilde yazarların çok daha saygı duyacağını düşünüyorum. Bırakın sizi gerekirse okuyucu sevmesin. PA canımız kanımız olduğu için böyle bir yorum yazmak istedim. <3
@owlbos, katliyorum. 2015te cikmis bir power metal albumune bu not fazla. Sonucta yazarin bilecegi is ama bu album 9.5 ise atiyorum Keeper of the Seven Keys ne? Dinlemedim (dinlemeyi de dusunmuyorum) ama 2015 diyoruz, Blind Guardion diyoruz. Yapmayin ya gozunuzu seviyim.
Okuyucu da kendini gelistirecek abi, dusuk not vermis diye yazar begenmemek falan :))
@owlbos, Tam olarak düşündüklerimi söylemişsin. Neredeyse her ”iyi” (herhangi bir yazara göre) albüme 7,5 – 8,5 , her ”çok iyi” albüme 8,5 – 9,5 arası notlar görüyorum. Yazarın beğenisidir tabi eyvallah ama notları bu kadar bol tutmasak daha iyi olabilir bence de.
Albümü henüz dinlemedim ama bir ara dinleyeceğim. Albüm kapağı ilk gördüğüm andan beri gözümü alıyor, ama bu demek değil ki muhteşem bişey. Eğer kağağın geri kalanı da kırmızı ayna kadar detaylı ve etkileyici olsaymış, öyle olabilirmiş. Belki konsept dolayısıyla mavi kısma biraz gerçek dışı, başka boyutsal bir hava verilmiştir, bilemiyorum; ama mavi kısmın fantastikliği de daha cismani işlense çok daha iyi bir kapak olurmuş bence. Bu haliyle, oyun dünyasının kronik sorunu olan, ama bir nevi belki de her dönem daha iyiye giden görselliğinin bir nevi bağımlılık yaratan devamlılığına katkıda bulunan haline benzeyen bir imaj yansıtılmış. Kritik için de eline sağlık Ünal, gayet güzel olmuş.
imaginations üzerine çıkamayacak hiç bir bg albümü 9.5 edemez ki sadece 1 albümleri yarışır zten o albümle o da malumunuz zaten. o zaman imaginations 11 puan mı olacak. biraz da kişisel beğeniden öte, albümü grubun bir öncekileri ile kıyaslamak, yaptığı en iyi işe göre yorumlamak gerekli diye düşünüyorum.
Ben de biraz abartılı buldum puanı. Halim olsaydı da yazsaydım 7,5-8 gibi bir not verirdim muhtemelen. A Night at the Opera – IFTOS – Nightfall ve hatta bana kalırsa At the Edge of Time’ın da gerisinde bir albüm bu. Şimdilik tabii.
Bir BG fanı olarak ben de çok abartılı buldum bu albüme bu puanı. Yani hiç de eskileri hatırlamıyoruz bu albümde son 2-3 albümdür devam eden prograsif bayık BG havası devam ediyor. Bu adamlar ne yapsa dinlenir diye fanboy bir cümlesi kuracağım ama gerçekten 9.5 çok çok abartı bir puan olmuş.
emegine saygi duyuyorum ama. kritigine kesinlikle katilmiyorum. Son derece zorlama birbirinin aynisi hissi veren sarkilar. Acikcasi son 2-3 albumdur yaptiklari sarkilara da acayip benziyor sarkilar. Bence 5.5-6 arasi bir album.
Hayal kırıklığı oldu benim için. Dürüst olmak gerekirse heyecanlı olmama rağmen zaten çok aklımı alacak bir şey beklemiyordum, ama baya baya ikinci dinlemeden sonra bir daha dinleyesim yok albümü. Çoğu an eski BG’a göre zayıf geldi bana. İçimden gelir de bir daha döndürür ve severim umarım, ama artık pek sanmıyorum.
Albümü de kritik kadar sevseydim keşke, ellerine sağlık Ünal.
yavan, hiçbir özelliği olmayan, yeni bir şey katmayan parçalar. hayatımda ilk defa bir blind albümünü sevmedim. parçaların biri bile tarz olarak devamı olduğu son 2-3 albümdeki şarkıların yanından geçemiyor.
son albümler olağanüstüydü. bu albüm onlardan arta kalan, kullanılmamış rifflerin çuvalı gibi duruyor. melodilerdeki geçişler, davul ritmleri, riffler falan tamamen heyecandan uzak, sıkıcı, monoton işler. yaratıcılıkta sıfırı tüketmişler resmen. şarkılar şarkı yazmak olsun diye yazılmış gibi.
ilk defa böyle bir blind guardian albümüyle karşılaşıyorum. 9/10′luk bir önceki albüm nere bu albüm nere. sabahtan beri ellidir dinliyorum tek düzgün parça yok albümde. hepsi ayrı falso.
sana puanım 2/10 kanka. o da twilight of the gods rezalet olmadığı için. bi de ninth wave’in introsu güzel. ama o şarkı da ayrı fail.
albümü yaklaşık 30 defa daha tekrar dinleyince kanaatim biraz değişti.
öncelikle the throne gerçekten harika şarkı. sonuçta çok yeni bir şey içerimiyor ama BG’ye yakışan kalitede bir parça. albümden geriye aklımda sadece bu parça kaldı. 9/10
twilight of the gods iniş çıkışlarıyla idare eden bir parça, öne çıkan bir tarafı yok ama kötü değil. 5/10
holy grail ve sacred mind harika nakaratlara sahip dünyanın en zorlama parçaları. sadece nakaratları çok iyi olduğu için dinletiyor, yoksa geri kalan kısımları yokuşta kalan arabayı çalıştırmak için çabalamaya benziyor. 5/10
9th wave muazzam girip rezalet ettikleri bir parça olmuş. girişi dinlenip sonraki parçaya sarmalık. 3/10
prophecies çok güzel olabilecekken olmamış, kötü bir parça. 2/10
miracle machine BG diskografisinin açık ara gelmiş geçmiş en kötü parçası. -1/10
diğer parçalar da üzerine konuşmaya değmeyecek, özelliksiz parçalar. 2/10
Açıkçası büyük bir hayal kırıklığı yaşadım.Progresif olmak demek insanları bayarak aynı sıkıcı melodileri üstüste koyup dum tıs giden saçma davul yürüyüşü demek değildir.Thomen in gruptan ayrılma sebebi özellikle Andre Olbrich’in yüksek egolu despotik beste dayatmaları olduğunu bilmeyen yoktur.ki geçmişe baktığınızda en iyi BG şarkılarının altında tüm grubun imzası vardır.bu albümde de olbrich&kürsch ortaklığı insanları belki 5 yıl kadar sürecek olan ‘acaba bir sonraki albüm daha iyi olur mu?’ psikozuna ilk anda sokmuşlardır.eh bekleyen beklesin.notum 3/10.
kritik 9.5 notunu veriyorsa, daha güçlü argümanlarla bunu desteklemeliydi. tek elle tutulur argüman “imaginations”daki birkaç öykünün devamı olduğuna dair olan… sonra inanılmaz vokaller gibi subjektif sıfatlar dışında bu albümün 9.5 olması gerektiğine dair bir “kanıt” gelmiyor. ve birden bire “her notasını övmeden bitireyim” gibi bir fan klişesiyle bitiveriyor.
Şarkı şarkı dinleyebileceğim bir albüm sanırım bu. Zaten BG fanı da sayılmam, hatta yer yer benim için çekilmez gelen şeyler yapan bir grup. Pek iyi düşünülmüş bir konsept yapı algılayamadım müzikal olarak, sözlerle bir kere daha dinlerim bi ara. Özellikle vokallerin rahatsızlık verdiği bazı şarkıları elersem arada dinleyebilirim gibi duruyor albümü. İlk dinleme itibariyle 7 verdim.
“daha fazla zaman ayırmak gerek” tarzı bir komplike ürün ile karşı karşıyayız. burdakilerin çoğunun aksine düşük puan vermeden önce durup düşünmem gerektiğimin farkına varabiliyorum(evet burda nerdeyse hepinizi suçluyorum.) sıradan insanların yenilik sevmediğini, sevdikleri şeyi tekrar tekrar ve uzun yıllar boyunca sürekli aynı kalmış olarak görmek istediklerini, bu eğilimde olduklarını bilirim, ama burda hatırlamalıyız blind guardian üyeleri böyle insanlar değiller(evet sana göz kırpıyorum yine düşük puan veren sıradan insan ;)).
dün çok yorgun ve uykum olan bir anda albümü dinlemeye başladım, o an itici geldi yarısında kapattım albümü ve yatmak daha iyi bi seçenek olarak geldi. sabrettim bi sonuca varmadım hemen, kalkınca tekrar dinledim… ve tekrar dinledim, ve tekrar dinledim.
netice kritikte yazılan herşeye katılıyorum, ama burda yazara da laflar hazırladım(prepare for incoming flame). fakat yazara söylediğim kadar yine genel dinleyiciye de gitsin bu laflar:
“blind guardian gibi bir grubu sevceğim aklıma gelmezdi” tarzında düz adam cümleleri kurmayalım lütfen. bu grup tıpkı opeth gibi orjinal, değişik adamların grubu ve klasik metalciden klasik metal albümüne bakış kriterlerinde eleştirilebilcek adamlar değiller.
ben eski tarzlarını(speed metal dönemleri) hala daha çok sevsem de, bu albüme verilen puanın yerinde olduğunu ve yığınla çıkan metal albümleri içinde yine değeri ve orjinalitesi çok yüksek bir ürün ile karşılaştığımızı belirtmek istiyorum.
yazılan kritik için, pasifagresif gibi bir site var olduğu için de burdan teşekkürlerimi iletmek istiyorum yazıyı noktalarken.
Albüm kayıt kalitesi 2015 yılına hiç yakışmıyor. Mixing ve mastering te çok büyük sıkıntılar var. Nuclear blasttan bu kalitede bir albüm çıkması hayal kırıklığı. Bu yüzden bir türlü albümün içine giremiyorum. Resmastered version acil bekleniyor!
Not adına(bana göre) değil de, tanıtım adına kritik çok çok güzel hakkını vermiş albümün, ellere sağlık. Kendi notum da 7,5′tan aşağı değil gerçi, hatta ilerleyen zamanlarda yükselir diye düşünüyorum ama şimdilik en geç ısındığım Blind Guardian albümü olduğu için fazla coşamadım.
Blind Guardian hayatımda en çok sevdiğim birkaç ‘şey’den biridir. Bazen BG sevgisinden geceleri gizlice ağladığımı yakınlarım bilir sdfg. Bu albümü kendi açımdan illa bir şeye benzeteceksem o 2001: A Space Odyssey olurdu(kitabı değil,filmi). Neden? İçine girilmesi, anlaması, hatırlaması çok zor olduğu halde biliyorsunuz ki çok güzel bir şeyler dönüyor orada. Harika işçilik, katmanlılık, sözlerdeki derinlik, vokal ve orkestrasyonun epikliği vs. tıpkı 2001′i ilk defa izleyen ama anlamadığı halde seven birinin hisleri gibi.(1968′de kitabı okumadan sinemaya giden sci-fi hastası bir ergen olsam yine anlamazdım, ama filmin bulunduğu seneyi aşan olağanüstü prodüksiyonunu, efektlerini, atmosferini, klasik bilim kurgulardan ayrılan derinliğini takdir eder, filme altyapıyı hazırlayan eseri de bulup okumak isterdim) Bu albüm de Ünal’ın yazdığı gibi içine girildiğinde çok değeri bilinecek ve herkes için olmasa da hatırı sayılır BG fanı için kültleşecek yapıda. Tıpkı 2001 gibi.
Bu işin olumsuz yanı da albümün çok akla takılan şarkısının olmaması ve konserler için fazla rezerv bulundurmaması -şimdilik. Tam evde dinlemelik, progresif ve klasik müzik seven fanlar için yapılmış gibi. Akılda yer etmesi uzun üren ama ettiğinde daha kalıcı.
HIAAAA diye girişmek istiyorum ulan ne yapsalar seviyoruz be. Konser bileti şart mi şart.
Bu albumu hic sevemedim ne yazik ki.
Nedeni ise butun sarkilar sanki birbiriyle ayni.Sanki butun album boyunca tek bir sarki dinliyorum hissettim.Birde albumdeki o baterinin sesi nedir abi oyle,sanki tahtaya vuruyormuşsun gibi bir sey.Albumde tek the ninth wave ve twilight of the gods parcalarini sevebildim.Albumdeki en iyi sarki the ninth wave bana gore.
Bir onceki album cok daha iyiydi bana gore(Sacred Words ve Wheel of Time yeter)
Sırf blind guardian’ı sevdigim icin ve the ninth wave parçası için 6 işler benden
Blind guardian dinleyicisine saygısı olan gruplardan. Çoğu power metal grubu gibi “elde baya bi melodi birikti, onları toplayıp bi albüm çakalım artık” kafasında olmadılar hiç. O yüzden belli bir seviyenin üstünde bişeyler bekliyodum yine. Albüm hakkındaki şimdilik görüşüm edge of time da olan, o ilk dinlemedeki vuruculuğa sahip olmadığı. Konsept albüm yapmanın getirdiği bazı unsurlar bu değişimin ana nedenidir muhtemelen. Zamanla albüm nereye doğru gider benim için bilmiyorum, çok fazla zaman ayırdığım bir albüm olmadı henüz ama ortada yine BG isminin hakkını veren, kaliteli bir iş var orası kesin.
Ya bu kritikten bağımsız bir yorum yapacağım arkadaşlar. Çok dert ettiğim bir durum değil aslında ama bir nevi tavsiye niteliğinde bir şey belirtmek isterim. Ya abi tüm albümlere notlarımız 8 8.5 9 bence bu şekilde okuyucularda ilgi merak uyandırma imkanımız çok kısıtlı. Hani şöyle Pitchfork gibi gerçekten hakettiğini verelim şu albümlere de Pasifagresif’den uzun bir aradan sonra bir albüme 8.5 not vermiş oha flan tepkisi verip hayvan gibi üstüne atılalım. Bence notlarda cimri davranmak bu konuda en azından -bende- süper bir etki yaratabilir. Ya yine sen o zaman 6/10 ver goygoycuları olacak ama bilmiyorum ben böyle düşünüyorum. Hem bu şekilde yazarların çok daha saygı duyacağını düşünüyorum. Bırakın sizi gerekirse okuyucu sevmesin. PA canımız kanımız olduğu için böyle bir yorum yazmak istedim. <3
03.02.2015
@owlbos, katliyorum. 2015te cikmis bir power metal albumune bu not fazla. Sonucta yazarin bilecegi is ama bu album 9.5 ise atiyorum Keeper of the Seven Keys ne? Dinlemedim (dinlemeyi de dusunmuyorum) ama 2015 diyoruz, Blind Guardion diyoruz. Yapmayin ya gozunuzu seviyim.
Okuyucu da kendini gelistirecek abi, dusuk not vermis diye yazar begenmemek falan :))
03.02.2015
@owlbos, Tam olarak düşündüklerimi söylemişsin. Neredeyse her ”iyi” (herhangi bir yazara göre) albüme 7,5 – 8,5 , her ”çok iyi” albüme 8,5 – 9,5 arası notlar görüyorum. Yazarın beğenisidir tabi eyvallah ama notları bu kadar bol tutmasak daha iyi olabilir bence de.
Albümü henüz dinlemedim ama bir ara dinleyeceğim. Albüm kapağı ilk gördüğüm andan beri gözümü alıyor, ama bu demek değil ki muhteşem bişey. Eğer kağağın geri kalanı da kırmızı ayna kadar detaylı ve etkileyici olsaymış, öyle olabilirmiş. Belki konsept dolayısıyla mavi kısma biraz gerçek dışı, başka boyutsal bir hava verilmiştir, bilemiyorum; ama mavi kısmın fantastikliği de daha cismani işlense çok daha iyi bir kapak olurmuş bence. Bu haliyle, oyun dünyasının kronik sorunu olan, ama bir nevi belki de her dönem daha iyiye giden görselliğinin bir nevi bağımlılık yaratan devamlılığına katkıda bulunan haline benzeyen bir imaj yansıtılmış. Kritik için de eline sağlık Ünal, gayet güzel olmuş.
imaginations üzerine çıkamayacak hiç bir bg albümü 9.5 edemez ki sadece 1 albümleri yarışır zten o albümle o da malumunuz zaten. o zaman imaginations 11 puan mı olacak. biraz da kişisel beğeniden öte, albümü grubun bir öncekileri ile kıyaslamak, yaptığı en iyi işe göre yorumlamak gerekli diye düşünüyorum.
Ben de biraz abartılı buldum puanı. Halim olsaydı da yazsaydım 7,5-8 gibi bir not verirdim muhtemelen. A Night at the Opera – IFTOS – Nightfall ve hatta bana kalırsa At the Edge of Time’ın da gerisinde bir albüm bu. Şimdilik tabii.
Eline sağlık, süper dengeli bir kritik olmuş.
Bir BG fanı olarak ben de çok abartılı buldum bu albüme bu puanı. Yani hiç de eskileri hatırlamıyoruz bu albümde son 2-3 albümdür devam eden prograsif bayık BG havası devam ediyor. Bu adamlar ne yapsa dinlenir diye fanboy bir cümlesi kuracağım ama gerçekten 9.5 çok çok abartı bir puan olmuş.
emegine saygi duyuyorum ama. kritigine kesinlikle katilmiyorum. Son derece zorlama birbirinin aynisi hissi veren sarkilar. Acikcasi son 2-3 albumdur yaptiklari sarkilara da acayip benziyor sarkilar. Bence 5.5-6 arasi bir album.
Hayal kırıklığı oldu benim için. Dürüst olmak gerekirse heyecanlı olmama rağmen zaten çok aklımı alacak bir şey beklemiyordum, ama baya baya ikinci dinlemeden sonra bir daha dinleyesim yok albümü. Çoğu an eski BG’a göre zayıf geldi bana. İçimden gelir de bir daha döndürür ve severim umarım, ama artık pek sanmıyorum.
Albümü de kritik kadar sevseydim keşke, ellerine sağlık Ünal.
bu albüm BG’nin st. anger’ı olmuş.
yavan, hiçbir özelliği olmayan, yeni bir şey katmayan parçalar. hayatımda ilk defa bir blind albümünü sevmedim. parçaların biri bile tarz olarak devamı olduğu son 2-3 albümdeki şarkıların yanından geçemiyor.
son albümler olağanüstüydü. bu albüm onlardan arta kalan, kullanılmamış rifflerin çuvalı gibi duruyor. melodilerdeki geçişler, davul ritmleri, riffler falan tamamen heyecandan uzak, sıkıcı, monoton işler. yaratıcılıkta sıfırı tüketmişler resmen. şarkılar şarkı yazmak olsun diye yazılmış gibi.
ilk defa böyle bir blind guardian albümüyle karşılaşıyorum. 9/10′luk bir önceki albüm nere bu albüm nere. sabahtan beri ellidir dinliyorum tek düzgün parça yok albümde. hepsi ayrı falso.
sana puanım 2/10 kanka. o da twilight of the gods rezalet olmadığı için. bi de ninth wave’in introsu güzel. ama o şarkı da ayrı fail.
11.02.2015
albümü yaklaşık 30 defa daha tekrar dinleyince kanaatim biraz değişti.
öncelikle the throne gerçekten harika şarkı. sonuçta çok yeni bir şey içerimiyor ama BG’ye yakışan kalitede bir parça. albümden geriye aklımda sadece bu parça kaldı. 9/10
twilight of the gods iniş çıkışlarıyla idare eden bir parça, öne çıkan bir tarafı yok ama kötü değil. 5/10
holy grail ve sacred mind harika nakaratlara sahip dünyanın en zorlama parçaları. sadece nakaratları çok iyi olduğu için dinletiyor, yoksa geri kalan kısımları yokuşta kalan arabayı çalıştırmak için çabalamaya benziyor. 5/10
9th wave muazzam girip rezalet ettikleri bir parça olmuş. girişi dinlenip sonraki parçaya sarmalık. 3/10
prophecies çok güzel olabilecekken olmamış, kötü bir parça. 2/10
miracle machine BG diskografisinin açık ara gelmiş geçmiş en kötü parçası. -1/10
diğer parçalar da üzerine konuşmaya değmeyecek, özelliksiz parçalar. 2/10
yeni notum 3,5/10
Açıkçası büyük bir hayal kırıklığı yaşadım.Progresif olmak demek insanları bayarak aynı sıkıcı melodileri üstüste koyup dum tıs giden saçma davul yürüyüşü demek değildir.Thomen in gruptan ayrılma sebebi özellikle Andre Olbrich’in yüksek egolu despotik beste dayatmaları olduğunu bilmeyen yoktur.ki geçmişe baktığınızda en iyi BG şarkılarının altında tüm grubun imzası vardır.bu albümde de olbrich&kürsch ortaklığı insanları belki 5 yıl kadar sürecek olan ‘acaba bir sonraki albüm daha iyi olur mu?’ psikozuna ilk anda sokmuşlardır.eh bekleyen beklesin.notum 3/10.
ben sevdim ve ısındım albüme, tabi ki beklentiyi karsilamadi ama kötü bi album diyemeyiz. bence 8′i hakediyo
kritik 9.5 notunu veriyorsa, daha güçlü argümanlarla bunu desteklemeliydi. tek elle tutulur argüman “imaginations”daki birkaç öykünün devamı olduğuna dair olan… sonra inanılmaz vokaller gibi subjektif sıfatlar dışında bu albümün 9.5 olması gerektiğine dair bir “kanıt” gelmiyor. ve birden bire “her notasını övmeden bitireyim” gibi bir fan klişesiyle bitiveriyor.
Şarkı şarkı dinleyebileceğim bir albüm sanırım bu. Zaten BG fanı da sayılmam, hatta yer yer benim için çekilmez gelen şeyler yapan bir grup. Pek iyi düşünülmüş bir konsept yapı algılayamadım müzikal olarak, sözlerle bir kere daha dinlerim bi ara. Özellikle vokallerin rahatsızlık verdiği bazı şarkıları elersem arada dinleyebilirim gibi duruyor albümü. İlk dinleme itibariyle 7 verdim.
albümün bateri tonu son derece itici.
albümün single’ı muhteşem.
“daha fazla zaman ayırmak gerek” tarzı bir komplike ürün ile karşı karşıyayız. burdakilerin çoğunun aksine düşük puan vermeden önce durup düşünmem gerektiğimin farkına varabiliyorum(evet burda nerdeyse hepinizi suçluyorum.) sıradan insanların yenilik sevmediğini, sevdikleri şeyi tekrar tekrar ve uzun yıllar boyunca sürekli aynı kalmış olarak görmek istediklerini, bu eğilimde olduklarını bilirim, ama burda hatırlamalıyız blind guardian üyeleri böyle insanlar değiller(evet sana göz kırpıyorum yine düşük puan veren sıradan insan ;)).
dün çok yorgun ve uykum olan bir anda albümü dinlemeye başladım, o an itici geldi yarısında kapattım albümü ve yatmak daha iyi bi seçenek olarak geldi. sabrettim bi sonuca varmadım hemen, kalkınca tekrar dinledim… ve tekrar dinledim, ve tekrar dinledim.
netice kritikte yazılan herşeye katılıyorum, ama burda yazara da laflar hazırladım(prepare for incoming flame). fakat yazara söylediğim kadar yine genel dinleyiciye de gitsin bu laflar:
“blind guardian gibi bir grubu sevceğim aklıma gelmezdi” tarzında düz adam cümleleri kurmayalım lütfen. bu grup tıpkı opeth gibi orjinal, değişik adamların grubu ve klasik metalciden klasik metal albümüne bakış kriterlerinde eleştirilebilcek adamlar değiller.
ben eski tarzlarını(speed metal dönemleri) hala daha çok sevsem de, bu albüme verilen puanın yerinde olduğunu ve yığınla çıkan metal albümleri içinde yine değeri ve orjinalitesi çok yüksek bir ürün ile karşılaştığımızı belirtmek istiyorum.
yazılan kritik için, pasifagresif gibi bir site var olduğu için de burdan teşekkürlerimi iletmek istiyorum yazıyı noktalarken.
benim albüme puanım 9,5/10.
Albüm kayıt kalitesi 2015 yılına hiç yakışmıyor. Mixing ve mastering te çok büyük sıkıntılar var. Nuclear blasttan bu kalitede bir albüm çıkması hayal kırıklığı. Bu yüzden bir türlü albümün içine giremiyorum. Resmastered version acil bekleniyor!
08.02.2015
@Barış, onu beklemektense vinyl edition edin bence. tabi hc bir BG fanıysan.
Harika bir albüm, her dinleyişte daha da güzelleşiyor, en iyi blind albümü !