Her şeyiyle son derece huzurlu olduğunu umduğum bir Ocak gününden hepinize merhaba. Bu hafta metal dünyasında bazen bitmek bilmeyen geyiklere konu olan, bazen de grupların kariyerlerinde dönüm noktası olma niteliği taşıyabilen bir olayı masaya yatıralım dedik: Gruplarda eleman değişikliği meselesi.
Metal grupları, müziğin dinamizminden ve taşıdığı farklı kültürel değerden ötürü enteresan kişiliklere ve yeteneklere sahip insanları bir araya getiren, sosyolojik olarak incelenmeye değer oluşumlar. Grup elemanları zaman içerisinde sanatlarına ve endüstriye yönelik bakış açılarında ortaya çıkan farklılıklar sebebiyle grubun diğer bileşenleri olan arkadaşlarıyla fikir ayrılığına düşebiliyorlar. Bazıları ise fikir ayrılığından bağımsız olarak kişisel sebeplerle müzik kariyerlerini sonlandırmak isteyebiliyorlar. Bunlara benzer durumlar sonucunda gruplar bu dünyaya adım attıkları anda sahip oldukları sinerjinin ve kimyanın değişime uğramasına göz yummak durumunda kalıyor ve bir şekilde devam etmeye çabalıyorlar. Kavgalar, kovulmalar ise takipçilerin ağzında nahoş bir tat bıraksa da çoğu zaman magazin malzemesine dönüşerek uzun süre konuşulmaya devam ediyorlar.
Sizce grupların kadrolarında değişiklik yaşanması, grubun karakterini ve cazibesini nasıl etkiliyor? Eleman değişikliği, grupların eserlerine tek tek ve bütünsel olarak bakıldığında nasıl yansıyor? Bu tür değişikliklere siz nasıl bakıyorsunuz? Çok sevdiğiniz bir grubun bir veya birkaç elemanı gruptan ayrıldığında neler hissediyorsunuz? Grupların bu konuya nasıl yaklaşması gerektiğini düşünüyorsunuz?
Konuya tartışılabilecek farklı açılar kazandıracağınızı umuyor, hayatınızda sadece arzu ettiğiniz değişikliklerin olmasını diliyorum.
Çok isim aklıma gelmiyor ama Martin Lopez’in yerine Martin Axenrot’un gruba girişi şahsen yokluğunu hissettirmedi Lopez’in. Yanılmıyorsam eğer Axenrot, Watershed’deki 11 parçanın davul kısımlarını bir haftada bitirmiş bide hatununa Coil parçasını söyletmişti.
Tartışma Örnekler üzerinden ilerleyecek gibi duruyor. Bence asıl nokta şu: bir grubun soundunu oluşturan asıl unsurlardan biri bir elemana doğrudan bağlı ise(rhcp-flea gibi) o eleman çıkınca grup aynı isimde başka bi grup oluyor. Bu olumlu da etkiliyebilir tabii.
özellikle tek elemanın projesi tadında değilse örn. megadave, çok sevdiğim bir grup eleman değiştirince tadım kaçıyor. Bu adam size ne etti demek istiyorum.
Şu an aklıma Obscura geliyor mesela. Jeroen gibi baba adamın gitmesine niye izin veriyorsun mesela? Hadi onu geçtim Teknik DM ortamlarının en sağlam ikililerinden Hannes-Muenzner niye bırakılır? Tadı tuzu kalmadı grubun.
Hasılı kelam tek adam projesi olanlar hariç eleman değişikliği genelde hiç yaramıyor.
şekil A: legion lı marduk ve mortuus lu marduk diyorum, usul usul uzaklasiyorum…
Mesela triptykon şu anda monotheist in sound olarak daha iyi olacağı yönünde vaadler veren bir oluşum. Ama şöyle bir gerçek var ki çıkan iki albüm ve ep, monotheist kadar etki yaratmadı. bunun sebebi tom’un martin kadar satanik kafada olmaması. martin gerçekten inanılmaz bir sanatik kafada ve reviewlerde oldukça felsefi düşüncülerini ucundan anlatıp ne kadar büyük boyutta olduğunu gösteriyor. triptykon da ki o eksik birşeyin sebebi martin olduğunu düşünüyorum
21.01.2015
@rbarac, yani Triptykon’un sana göre olmama sebebi kadroda yeterine satanist olmaması mı, o nasıl bi yorum… hayır bide bahsettiğimiz grup Celtic Frost. müziğini sunduğu imajı dışında hiç bir zaman öyle ideolojik yönü olan bir grupta değil.
22.01.2015
@Sodom büyükşehir belediye, Eksik olan bir şey olduğunu düşünüyorum ve bunun sebebini ain gibi birisinin olmamasına bağlıyorum eve ama bu triptykon olmadı demek değil sadece eksik birşey olduğunu düşündüğümü gösterir. cf’nin ideolojik durumunu da eğer iyi öğrenmek istiyosan buyur burdan başka : https://www.youtube.com/watch?v=v1Pi8wBbkFM
22.01.2015
@rbarac, 80′lerde malum, kendini “satanik” olarak pazarlamak zaten moda. Röportajda bunun benzer bir örneği sanırsam. Bide almancam olmadığından anlamadım ama o çocuk programı mı ne la :) (2. bir kreator vakası) 80′lere ait benzer pek çok röportaj bulunabilir, tabi bu tarz konular yeni olduğu için medyanın ilgisi de var(king diamond’ın o meşhur röportajları falan). neyse dediğim gibi cf kendini pazarladığı imajı dışında ideolojik yönü baskın bir grup değil, grup elemanlarının kişisel fikirlerini bilemem, beni pekte ilgilendirmez açıkçası.
Faceless bence bu konu altında tartışılmalı …
Jason Newsted ve yanları kazılı uzun saçları gidince içim inanılmaz cız etmişti mesela. Robert’ı da her ne kadar amcamın oğluymuş gibi benimsemiş olsam da Jason’ın yeri ilelebet ayrı kalacak. Tabii Jason ayrılığının grubun tüm duruşuna etki ettiği de herkesin malumu.
Udo Dirkschneider – Mark Tornillo değişikliğini de unutmamak gerek. Epey fark yarattı bana göre. Udo’ya uyuz olduğum için dinlemediğim Accept’in köpeği oldum mesela. Kemik fan kitlesinin üzerine bir hayli genç fan da ekledi Accept bu değişiklik sayesinde.
Bir de Matt Barlow’un yılan hikayesine dönen (ahah) Iced Earth dönemi var. Sonrasında gruba olan ilgim asla Barlow’lu dönemdeki gibi olmadı. Ne Tim Owens, ne de Stu Block bu ilgimi harlamaya yetmedi. Tabii bu kadar sıra dışı bir vokal olunca yokluğu da bariz bir travma yaratabiliyor.
Başka aklıma gelirse dönerim buraya.
Allah’ından bul Barlow.
23.01.2015
@Korhan Tok, sırf saçlaırının yanı kazılı olmasını bırak, CANNIBAL CORPSE ve SEPULTURA tişörtleri ile dolaşan bi adam koskoca Metallica’nın bassçısıydı ya. ama Suicidal Tendencies ve Infectious Grooves gibi gruplarla büyümüş ve kulağımı eğitmiş biri olarak bende asla Rob’u garipsemedim. en iyi tercihlerden birini yaptılar bence.
ya aslında sırf Jason olayını cevaplamak için tıkladım ama artık yabancı sayılmayız, uzun yıllardır gizlediğim bişeyi itiraf edeyim, ben dünyanın en gizli kalmış Tim Owens fanıyım sanırım. hem Iced Earth hemde Judas Priest albümlerindeki şarkılarına dinlerken deliriyorum ve birebir eşlik ediyorum. o derece. manyaklık derecesinde seviyorum adamı. şu andan itibaren Tim Owens ile alakalı bana giydirmek serbesttir. go on…
23.01.2015
@ismail vilehand, Tim Owens demisken ben de Iced Earth’le ilgili en cok sevdigim seylerden birinin The Glorious Burden’in ikinci CD’si oldugunu sikistirayim. O nasil guzel vokal performansidir, o ne epik sarkilardir <3
23.01.2015
@ismail vilehand, Gelmiş geçmiş en ejderha back vokallerden birine sahip olmasını da ekleyelim bir de, iyice Jason övme başlığı olsun buralar ahah.
Benim de özellikle The Glorious Burden’ın kimi bölümlerinde Owens’ın vokalleriyle epey coşmuşluğum var ama Judas Priest dönemini o kadar az biliyorum ki.
Dinler de sevmezsem gelir yapıştırırım buraya ne biçim müzik dinliyorsun kardeşim diye sdfgsd.
24.01.2015
@Korhan Tok, çok klasik olacak ama: https://www.youtube.com/watch?v=RSHngMw9nO8
Vokalden gidersek, eleman değişikliğinin grupların yeniden doğuşuna sebep oluşuna şahit olduğumuzu düşündüğüm Amorphis, Nocturnal Rites ve Kamelot grupları ilk aklıma geliyor. Amorphis’in Pasi’li ve Tomi’li dönemini kesinlikle bambaşka görüyorum. Yani o kadar farklı oldu ki iki dönem de, biri öbüründen daha iyi diyebileceğim bi durum pek bulamıyorum. Özellikle duygusal olarak bambaşka hisler yaşatıyor bu iki vokalistin bulunduğu dönemler. Nocturnal Rites’ta da benzer bir durum var, fark olaraksa ilk dönemdeki vokalistle git gide daha iyi albümler çıkarmaları ve son albümlerinin en iyisi olması, sonraki vokalistle ise etkileyici iki albümden sonra kalitenin düşmesi ve vasat bir son albüm gelmesini söyleyebilirim. Kamelot da yeniden doğdu gibi oldu, ama daha Karevik ile sadece bir albüm çıkardılar elbet, sonrası ne olur göreceğiz. Scar Symmetry’nin de Alvestam gittikten sonra, prodüksiyon dışında sağlam bir albümle başlayıp, sonraki albümlerde dramatik düşüşler yaşadığını düşünüyorum. Iron Maiden’e gelirsek, bence Bruce’un döndükten sonraki durum gibi sağlam bir başlangıç, ve sonra düşüş vardı. Yani The X Factor çok iyiydi, Virtual XI ise epey daha başarısızdı. Bruce döndükten sonra da BNW süperdi, sonra kademeli olarak kalite düşüşü vardı bana göre. Bir tek The Final Frontier iyi bir albümdü.
Bazı gruplarda kopuşlar antipatik bir şekilde oluyor, bazılarında ise “business” gerekliliği olarak bakıldığından, saygı duymak gerekiyor. Zaten bir elemanın ailesine vakit ayırmak istemesi, ya da grubu için motivasyonunu kaybetmesi sonucu gruptan ayrılması için “yapma be bilmemkim!” gibi duygusal tepkilerden öte, mantıklı bir eleştiride bulunmaya çalışmak bana saçma geliyor.
Yıllar geçti ama Trivium’da Travis Smith’in atılması hala içten içe koyuyor..Çok yaratıcı adam ya.Avenged Sevenfold’dan The Rev’in ölümü zaten grubu tamamen farklı boyuta soktu.Eğer yaşasaydı City Of Evil çizgisinden ilerleyeceklerini düşünüyorum ve zaten muazzam bir müzisyen kitlesi olduklarını düşünürsek yapmaları gereken de oydu.AILD Tim’den sonra dağılarak üzmüştü beni ama Wovenwar suratıma tokadı yapıştırdı.Harika albüm yapmışlar ve çok umutluyum onlar adına.Iced Earth son vokal hoşuma gitmedi, yanlış bir adımdı bence o da.Slipknot’da Paul’dan sonra gelen bascının grubun akışında bir şey değiştirdiğini düşünmüyorum ama Joey mutlaka etki edecektir ileride.Arch Enemy’deki vokal değişikliğinin bi zararı olduğunu düşünmüyorum, aksine Alissa tarzıyla güzelliğiyle, liseli havasıyla grubun kitlesini büyütmesinde önemli etken sağlıyor.Death ve Pantera’nın ölen elemanlar yerine yenisi alıp yola devam etmedikleri için de bence hepimiz çok şanslıyız, zira saylı bikaç gitaristten 2′sinin yerini doldurmaya çalışmak saçmalık olurdu.
Aklım ilk gelenlerin bi kısmını özetledim.Liste uzar da uzar
her elemanın ayrı müzisyenlik anlayışı, enstruman yorumu var. kaldı ki bu konu, örneklerden bağımsız bir şekilde dallanıp budaklanabilecek bir konu değil.
soilwork’de eski davulcu gitti, grubun güçlü grooveları, sağlam davulları daha bile hayvan oldu ama o dönemden sonra bir gitarist değişti. peter wichers’ın yokluğunda çıkan sworn to a great divide ile geri döndüğünde çıkan panic broadcast albümleri gece gündüz gibi. living infinite e deli gibi atladım ama albümde bir yabancılık, bir çiğlik var, bir de baktım wichers yine gitmiş. demem odur ki gruba malolmuş, kemikleşmiş müzisyenin yokluğu kesinlikle dikkatli dinleyiciler için farkediliyor, benimsenmesi de her zaman mümkün değil. jack owen, masvidal-reinert (human albümü) hofmann’lar direk yoklukları belli olan müzisyenler.
katatonia’da davulcu gitmiş mesela şimdi; acayip bi değişiklik bekliyorum ben altyapıda. zamanında bruce dickinson gitti yokolduk mesela. lombardo-bostaph keza. iyi birşey değil ya aslında bu durum. özellikle soundu ve müzisyenlik tarzları ile insanlarda yer etmiş grup/müzisyenlerde.
Bir de önemli eleman yokluğunda gaza gelme durumu var. Ahmet Saraçoğlu çeşitli yazılarında bahsetmişti Köşeye sıkışmış köpek metaforuyla. Yazı da mercenarydi yanlış hatırlamıyorsam.
Sevdiğiniz gruptan birinin gitmesinin verdiği anlamsız üzüntü ve yerine gelenin hissettirdiği eksik kalmışlık hissiyatı bir yana, asıl ”kişisel projelerimle ilgilenmek istiyorum” diyip grubu terkeden ve şimdiye kadar bunu yapmış olan müzisyenlerin %90 dan fazlasının başarısız olması dahada acayip bir durum. Öylesine ego sahibiki bu beyinsizler kendi isimlerinin grup isminden daha büyük olduğunu düşünmektedirler ki yanlış olanda bu. Çünki metal grup işidir, bir şeye bağlı olmak, birilerinden olmak demektir.
İşte bu ego sahiplerinin yediği haltlar neticesinde burada bunu konuyoruz bazende saatlerce arkadaşlarımızla aramızda vakit harcayıp duruyoruz.
İşin tadının kaçması durumu var ayrıca. Mesela Mastodon’un 4′lüsü bozulsa bile Mastodon iyi müzik yapmaya devam edebilir belki ama işin tadı kaçar biraz.
Ayrıyeten (ilk kez ayrıyeten yazdım galiba, ne kadar ucubik gözüküyomuş yazınca) Queensryche’a da bir değinilebilir burada. Geoff Tate ile ayrılınca yıllardır hayatı zehir eden ayaktaki nasırdan kurtulmuş gibi birden sekmeye başladı grup. Keşke önceden gruptan bir baba yiğit çıkıpta Tate’e posta koyacak cesareti gösterebilseymiş. Grubun iç dinamiklerini çokta bilmeden Tate’i suçlamak belki biraz yanlış ama son albümdeki fark ortada benim için.
Uzun zamandır en çok üzüldüğüm eleman değişikliği, Katatonia davulcusu Daniel Liljekvist’in ayrılığı. Grubun en önemli ögelerinden biriydi ve umarım bundan sonra da yine çok etkili bir davul kullanımı olur grupta.
26.01.2015
@Ahmet Saraçoğlu, İyi hatırlattın bak. Her davulcu iyi veya kötü grubu doğrudan etkiliyor tabii haliyle ama Daniel olumlu anlamda Katatonia’ya deli etki ediyordu ya.
Gerçekten Daniel ayarında, geniş ve farklı bakış açılarına sahip bir davulcu getirmezlerse önümüzdeki albümde falan yaratıcılık konusunda epey sıkıntı çekecekler gibi.
selamlar.
punk/crust grubumuza bass gitar arıyoruz.
ilgilenen olursa; seckinsengoz@gmail.com