Herkese merhaba. Bir süre önce başlattığımız grup haftaları dizisine bu hafta da devam ediyoruz. Bu dizinin, grupları daha geniş anlamda ele almayı hedeflediğimiz bir analizler dizisi olmasını istiyoruz. Amacımız tabii ki grubun hangi parçasını en çok sevdiğinizi öğrenmekten ibaret değil. Grubun bünyesinde bulunduğu alt türe ve ilişkili türlere neler kattığını, üyelerinin ne gibi farklı yetenekleri olduğunu, kariyerinde hangi sulara yelken açtığını ve ilgili pek çok hususta ne gibi bir değer taşıdığını analiz etmek istiyoruz.
Bu haftanın şanslı konuğu BETWEEN THE BURIED AND ME.
Grubun geçmişten günümüze müzikal kariyerini nasıl görüyorsunuz? Grubun gelecekte ne gibi bir yol benimseyeceğini tahmin ediyorsunuz ve ne yönde ilerlemelerini arzu ediyorsunuz? Sizce bu grup metale neler kazandırdı? Grup hangi özellikleriyle diğer gruplardan ayrılıyor?
BETWEEN THE BURIED AND ME’nin sizin için özel bir anlamı, anılarınızda özel bir yeri varsa paylaşmanızı umuyor, keyifli sohbetler diliyorum.
Fazlasıyla vakit ayırıpta ısınamadıgım bir diğer grup.
BTBAM henüz birkaç yıldır tanıdığım bir grup olsada müzik hayatımda önemli yer tutan gruplardan birisidir. Birçok kesim tarafından gençliğin baharından çıkma ergen bir grup gibi görülsede bu görüşe hiç katılmıyorum çünkü icra ettikleri progresif müzik gerçekten bir hayli emek isteyen bir müzik ve bunu gayet iyi yaptıklarını düşünüyorum. Biraz kişisel bir bakış açısı olacak fakat günümüzün Dream Theater’ı demek bana oldukça mantıklı geliyor. Ve en sevdiğim yanları gerçekten çok orjinal müzik yapıyorlar, ilk dinlediğinizde farklı bir şeyler olduğunu hissediyorsunuz. Kendi içerisinde bile bir şarkıdan başka bir şarkıya geçtiğinde bu orjinalliğini koruduğunu farkedebiliyorsunuz. Umarım şuan izledikleri yoldan şaşmayacaklarını ve gün geçtikçe daha da iyi şeyler ortaya koyacaklarına inanıyorum.
Yıl 2011
Bu yılın başlarında, takıldığım metal forumlarında “sözüne güvendiğim” birkaç arkadaş vardı. Genelde gitar ağırlıklı gruplar keşfedip metal müziğin “karışık” kısmına el attığım zamanlar işte. Meshuggah gibi, The Faceless gibi gruplarla o zamanlar tanışmıştım. Neyse işte, konu BTBAM olunca genelde insanlar Meshuggah kadar net yorumlar yapmıyorlardı. “Ergen metalcore grubu” diyen de vardı, “çağımızın en önemli progresif grubu” diyen de. Bu kadar çelişkili yorumlar yapılan bir grup bayağı korkutmuştu beni. O zamanlar “Bullet For My Valentine tarzı bir müzik yapıyorlar herhalde” diye düşünerek uzun bir süre dinlemedim. Sonradan Colors’ın bir konsept albüm olduğunu ve baştan sona çaldıkları bir DVD’nin olduğunu öğrendim. Konsept albümler her zaman ilgimi çekmiştir, bir şans vereyim dedim ve Colors ile Colors Live’ı indirdim. Önce konseri merak ettim ve izlemeye başladım. VE nefret ettim. Evet. Colors Live’ı izleyip nefret eden ilk insan oldum. İlk iki şarkıya zar zor dayandığım, vokalistin “iğrenç” clean vokalinden itibaren tiksindiğim bu müziği kapatıp yoluma baktım. Daha sonra, yıl ortasına doğru, mp3 çalarımda bu albümün olduğu defalarca haırlayıp dinlemeye çalıştım. Fakat hep ilk iki şarkıyı aşamadan kapadım. Sonra yine aynı forumlarda çok övülen “White Walls” diye bir şarkı gördüm. Grubun aynı albümünün son parçasıydı ve bayağı da uzun bir şarkıydı. Kesin akustikli balladlı bir şeylerdir falan diyordum ama “son 5 dakikası gitar şov” diye bir şey okuyunca merak ettim. Günler sonra White Walls’u dinlediğimde ise bir şeyler oldu, buzlar çözüldü ve ben bu mütihş albüme giderek ısındım. Yıllar sonra bile Colors, en sevdiğim albümlerden biri. 64 dakikanın her saniyesini ve her numarasını ezbere biliyorum. Birçok insan diğer albümlerini en iyi gösterebilir, gayet iyi anlayabileceğim bir şey. Fakat yaklaşık 4-5 aylık “alışamama süreci”nden geçtiğim Colors, benim için en özel ve en güzel BTBAM albümü. Hala daha bir sıralamada top 10′a girince sanki kendi albümümmüş gib- yok lan bu albüm bayağı bayağı benim albümüm zaten. Adına sevinmiyorum, gurur duyuyorum. Öyle bir şey. Mesela “canlıda bu albümü mü baştan sona dinlemek istersin yoksa bu albüm hariç tüm diskografiyi mi” diye sorsalar, hiç düşünmem Colors’ı seçerim.
Tüm bu tanışma hikayem dışında, hayatıma en etki eden gruplardan biridir BTBAM. Son albümü biraz “meh” etkisi yaratsa da, kredileri bayağı fazladır bende. Hala daha eski heyecanımı koruyorum dersem yalan olur, fakat son yayınladıkları DVD’yi çıkat çıkmaz izledim; tıpkı Colors’ı izlediğim gibi. Elemanların diğer projelerinde yaptıkları ve gruba dair bir çok şey hala daha öncelikli yerini koruyor. Güzel bir şey bu ya, insan her grup için böyle hissedemiyor. Evet.
Biraz da soruları cevaplayayım ^^
-Grubun geçmişten günümüze müzikal kariyerini nasıl görüyorsunuz?
Albüm sıralaması yapsam mesela, o biraz ortaya koyar belki.
Colors > The Great Misdirect > Alaska > The Parallax I > The Retinal Circus – The Parallax II > BTBAM
Kısaca grubun ilk döneminden itibaren sürekli geliştiğini düşünüyorum. Parallax II bir gerileme sayılabilir ama yine de kötü bir albüm olmadığından çok da sıkıntı yaratmıyor.
-Grubun gelecekte ne gibi bir yol benimseyeceğini tahmin ediyorsunuz ve ne yönde ilerlemelerini arzu ediyorsunuz?
Valla ben The Great Misdirect kafasında bir şeyler yapmalarını istiyorum. Uçuk kaçık, aynı zamanda tatlı şarkılar. Fakat grup geleceğini daha farklı kurguluyor galiba, uçuk kaçık olmaktan ödün verirlerse çok da şaşırmam. Ama yapmazlar yaa. :/
-Sizce bu grup metale neler kazandırdı?
Yapılmış en iyi konsept albümlerden birini, 2000′ler sonrasının en önemli albümlerinden bazılarını, rahat kafayla kırıp dökmeyi, estetiği, kalıplara ihtiyaç olunmadığını vs.
-Grup hangi özellikleriyle diğer gruplardan ayrılıyor?
Valla imajıyla ya. Dan Briggs gibi basçısı olan bir grup gösterin bana lütfen.
Benim gözümde tartışılamayacak gruplar arasındadır BTBAM, zaten süper müzik yaptığı için kalkıp da ikinci bir laf edilmesini gereksiz bulurum. Tabi böyle çok az grup var bana göre, örnek vermek gerekirse Death de böyle. Tartışılamaz, tartışılsa bile pek elle tutulur bir sonuca ulaşılamaz. Sonuçta ortada başyapıtlar var. Kişisel zevklere göre değişse bile, Colors bir başyapıttır. Artık değişmez bir gerçek bu. Kitap okumayı seven bir kimse Lev Tolstoy’u sevmeyebilir ancak bu Tolstoy’un başyapıtları olduğu gerçeğini değiştirmez.
BTBAM’ı Colors albümüyle tanıdım, ilk dinlediğim anı çok net hatırlıyorum, ilk defa dinleyip seveceğimi anladığım bütün albümlere verdiğim tepkiyi vermiştim; “Heh önümüzdeki bir ay ne dinleyeceğim belli oldu!” Sonra öyle bir dinledim ki, bir bakmışım dört ay olmuş ve ben BTBAM dışında hemen hemen hiçbir şey dinlememişim. Birçok seveninin sahip olduğu gibi benim de sırf albümü bitirmek adına yolumu uzatma, fazladan yürüme, ulaşacağım yere yavaş yürüme gibi anılarım var. Colors gibi bir başyapıt için daha fazlası da yapılır. Belki 200 defa dinlemişimdir albümü ama hala aynı durumda kalsam aynı şeyi yaparım.
Bunun dışında, çoğunluğun aksine ilk albümlerini oldukça severim. Bana kalırsa yapmak istedikleri müziğin en saf ve en direkt halini göstermişler ilk albümlerinde. Bunun üzerine bolca tecrübe katılarak Colors gibi The Great Misdirect gibi albümler çıkmış. Ayrıca ilk albümlerini dinlerken genelde aklımda dönüp duran bir uzun hikayenin özeti niteliğinde olan hastalıklı bir kritik yazmıştım zamanında, okumak isteyen şuradan buyursun; http://bit.ly/1zwFKGF
Grubun geleceğine gelecek olursak, elbette içinde bulundukları konumdan daha yükseklerde göreceğiz BTBAM’ı, ancak 18 dakikayı bulan uzun şarkıları ve hem şarkı hem de albüm bazında aşırı oranda değişken olmaları ister istemez önlerine set koyacak gibi görünüyor. Bu söylediklerim grubun karakteristik özelliği dahi olsa bu sonucu değiştirmeyecek gibime geliyor. Yeni albümlerine Rock Opera diyorlar. Kanaatimce biraz daha geniş bir alana yayılabilmeleri için ekstrem kısımların iyice kısıldığı, uzun pasajların da azaltıldığı, metalden olabildiğince uzak bir albüm planlıyorlar. Bohemian rhapsody’i coverlamaya başlamalarının hemen ardından kendilerini daha çok rock türüne vereceklerine inancım artmıştı. İlerde farklı bir BTBAM göreceğimize eminim.
Tüm enstrumanların aynı anda alengirli şeyler yapmasından hiç hoşlanmıyorum. Core metal birleşmesinden de hiç hoşlanmıyorum. Ama yani yapıyo bu allahsızlar. Köpek gibi dinletiyo valla.
Colors hayatımda en çok dinlediğim albüm olabilir.
Şuana kadar dinlediğim en iyi grup diyebilirim. Evet alışması zor oluyor ben de geçen sene internette progresif metal grupları arıyordum karşıma çıktı. Tabi o zamanlar growl/harsh vokal falan pek sevmezdim opeth haricinde. Btbam hakkında yorumlar gördüm colors çok iyi albümdür falan. İlk dinlediğimde ben de iki şarkıdan sonrasını dinleyemedim falan tamam enstrümantal olarak çok iyilerdi ama growl sevmediğimden alışamamıştım. Sonrasında parallax 2′nin konsept albüm olduğunu öğrendim hikayesini falan okudum. Hayret içinde bıraktı beni yani okuduğum kitaplardan bile bu kadar etkilenmemiştim sonra her gün parallax 2 yi dinledim baştan sona sert vokallere de alıştım onların sayesinde (hatta şimdi tommy giles rogers’ınkiler hariç clean vokal olan şarkılar sıkıcı bile geliyor.) sonra colors ı da denedim şimdi en iyi albümleri bence hangisi karar veremiyorum yani colors da parallax 2 de en iyi albümler benim için. Grup diğer gruplara göre baya orjinal. Ve evet onlardan gelecek hakkında baya beklentilerim colors kalitesinde bi albüm daha çıkarabilirlerse son beş yılın en iyi olayı olur benim için.
keşke vocal bu kadar kötü olmasa
19.11.2014
@wılwıl, :)
Between the Buried and Me’yi ilk kez “Between the Buried and Me” ile duymuş ve pek ısınamamıştım. Farklı farklı tarzlar arasında gidip geliyor gibiydiler ve o sıralarda fazlasıyla kimliksiz olduklarını düşünmüştüm. Sonra 2005′te Kanada’da yaşarken Alaska çıktı ve baya bi olay oldu. O albümü dinlediğimde gruba dair düşüncelerim baya bir değişmişti. Çok daha iyi yerlere gelecekleri az çok belliydi.
2005 yılındaki şu konserde ben de vardım: http://livevan.com/show/67267/view
O konserde Alaska’dan 4 şarkı çalmışlardı yanlış hatırlamıyorsam. Selkies, Alaska, Modecai ve All Bodies. Belki 1 tane daha olabilir.
O konserde baya etkilenmiştim elemanların enerjisinden, ama tabii şimdiyle kıyaslanmayacak düzeyde toydular daha. Sonra Colors’la birlikte 2000′lerin en iyi albümlerinden birini yaptılar, sonrası da malum.
Kendi adıma, Colors’dan sonra yaptıkları işleri -sanırım hep Colors’la kıyaslama hatasına düştüğümden- çok sevemedim, bir türlü ısınamadım. Hatta son albümü dinlemedim bile.
Ama BTBAM 2000′ler metalinin başına gelmiş en iyi şeylerden biridir ve progresif metalin modern yüzü denince bence akla ilk gelmesi gereken gruptur.
Son bir not olarak, Selkies: The Endless Obsession dinlediğim en iyi şarkılardan biridir.
Between the Buried and Me’ye Colors ile başlamış bir dinleyici olarak ilk dinlediğim sıradaki tepkilerim ”çok güzel şeyler oluyor” seviyesinde kalmıştı. Bu yüzden belli bir zaman aralığında albümü anlamaya çalışmadan dinlemelerimi sürdürmüştüm. Tabii ki o malum ”albümü anlamaya çalışma günü” çatıp gelmişti. Defalarca dinleyip hala dinleme isteğiyle yanıp tutuşan kulaklar her dinleyişte ”şaşırma duygusuyla” albümü gözümde üst raftan bir üst rafa koyuyordu.
The Great Misdirect için söyleyeceklerim de Colors kadar müthiş olmasının yanında olgun bir albüm olduğu. Gerçekten benim için bu iki albüm çok değerli.
Parallax 2 için ise pek mükemmel sözlere sahip değilim. İlk dinlediğim zamanlardan bu yana her zaman içerisinde sebepsiz tırmanışlar çeşitli sıkıcılıklar barındırdığını düşündüm. Ama hakkını vermem gerek şu son Dvd şeysinde albümü biraz daha sevdim. Ama hiç bir zaman göklere çıkaracağım bir albüm -malesef- olamayacak.
Bundan sonrası için biraz konuşmam gerekirse ileride çıkacak albüm haberi beni ne derece heyecanlandıracak hiç kestiremiyorum. Albüm yazım – çıkış aralığındaki pazarlama malzemelerinin hoşuma gidip gitmemesine göre bir düşüncem oluşur sanırım.
Neyse bu müziğin içerisindeki deli-dahi insan/grupları her zaman çok sevmişimdir. Çok güzel zamanlarımız oldu sağolun lan. Umarım ilerisi için de beni heyecanlandırmayı başarırsınız.
Ben BTBAM’ı ilk dinlediğimde bu ne lan demiş ve almış bulunduğum self titled albümü direkt kitapların arasına kaldırdım Bir iki yıl içinde Colors albümünü gördüm kapağı çok not Dark Side of the Moon’u andırmıştı aldım koydum cd çalara ve ilk notadan itibaren köpeği oldum dönüp selftitledı da tekrar hatmettim ve bu grup hayatımın en önemli gruplarından biri haline geldi Long Live BTBAM!
Mastodon – Protest the Hero ile birlikte beni en derinden etlikeyen gruplardan biridir BTBAM. Hatta genel olarak en fazla etkleyen diyebilirim.
Gerçekten yaptıkları müzikten öte birşey, hissettirdikleri şeyin tanımını bile yapamıyorum.
Ben de grubu colors ile keşfettim sayılır, ne yaptıklarını anlamaya başlamam için bilmeden bir kaç kez dinlemem gerekti. Ama bir kere anlaşılmaya başladımı verdiği hiş ve haz bambaşka. Ve bu kadar orijinal, yaratıcı olmak çok ender görülecek birşey bence. Bana kalırsa gurubun bir başka benzeri yok.
Son olarak gruptaki potansiyel gelecekte yapabilecekleri hakkında pek tahmin yürütmeye müsait değil. Kesin olan tek şey değişim ve gelişimin devam edeceği.