Son albümünü çeyrek asır önce çıkaran ve 22 yıldır aktif olmayan bir grubun 2014 yılında bir geri dönüş planlamasını daha zor kılabilecek bir şey varsa, o da o grubun verdiği bu uzun ara sırasında kendisinden daha meşhur bir gruba evrilmesidir. SANCTUARY, 1989’daki haliyle ve NEVERMORE’la kıyaslanmamasının imkânsız olduğu bir düzlemde çıkardı “The Year the Sun Died”ı.
Peki böylesi bir zorluğun altından nasıl kalkabilirsiniz?
SANCTUARY’yseniz kalkabilirsiniz. Kadronuzda Warrel Dane varsa kalkabilirsiniz.
1987’deki “Refuge Denied” ve 1989’daki “Into the Mirror Black”, Amerikan power metalinin en önemli örneklerinden ikisi olarak çıkmış ve o zamandan beri de adlarından söz ettirmiş yapıtlar. Öncelikle söylenmesi gereken, “The Year the Sun Died”ın bu iki albümle kıyaslanmaması gerektiği. “Into the Mirror Black”le hadi bir nebze benzese de, “Refuge Denied”la pek alâkasının olmadığı ortada. Warrel’ın yüksek oktavlı çığlıklarıyla dolu SANCTUARY’yi hatırlamak isteyenler, yeni albümde bu açıdan istediklerini bulamayabilirler.
Grubun orijinal kadrosu eksi Sean Blosl, artı Brad Hull (FORCED ENTRY) şeklinde bir kadroyla geri dönen SANCTUARY, 2014’e hem kafa olarak, hem de sound olarak hazır olduğunu ilk andan belli ediyor. Albümdeki şarkıların bazıları, ya da bazı kısımları ta 1993’ten bu yana beklemekteymiş. Dane ile birlikte bestelerden sorumlu olan Lenny Rutledge, günün birinde Warrel Dane tekrar bir şeyler yapmak isterse diye, yazdığı birtakım şeyleri biriktirmeye ve elde tutmaya başlamış. Bunların 20 küsür yıl sonra değerlendiğini görmek ise, benim gibi bir SANCTUARY ve NEVERMORE hayranı için gerçekten çok güzel.
Albüme baktığımızda Warrel’ın NEVERMORE’un son dönemlerinde yaptığı türde vokallere rastlıyoruz. Arise and Purify’ın sonu ve bazı nakarat armonileri dışında albümde yüksek oktavlı çığlıklar yok. NEVERMORE’un 7 telli öküzlüğünün ardından 6 telli daha cayır cayır tonlu SANCTUARY müziğinde insan bu tarz vokalleri aramıyor değil; hele bir de söz konusu isim Warrel olunca. Ancak bu bir hayal kırıklığı değil, sadece bir beklenti. Albümde gerçekten çok iyi bir vokal yorumu var. Başka vokalist söylese pek bir olayı olmayacak pek çok kısım, Warrel’ın tiyatral anlayışı ve dramatizasyonu altında bambaşka karakterlere bürünüyor.
Zeuss (SHADOWS FALL, WHITECHAPEL, vs) elinden çıkma çok güçlü gitar sound’u, gayet net duyulabilen baslar ve kütür kütür davullar da eklenince, “The Year the Sun Died” gerçekten de çok zevkli bir dinlemeliğe dönüşüyor. Şahsen albümü bağımlılık yapıcı buluyorum, zira son 2 hafta içinde albümü en az 2 kez dinlemediğim tek bir gün dahi yok.
Sözler açısından konsept bir çalışma olan “The Year the Sun Died”da, kıyametin peygamberi Lenore adlı kızımız güneşin yok oluşunu haber veriyor ve olaylar bu çerçevede ilerliyor. “Kötücül dişi bir önder ve onun sözünü dinleyen kitleler” konsepti bana ilk dinleyişte doğal olarak EDGE OF SANITY’nin “Crimson”ını hatırlatsa da, Warrel’ın şiirsel ve inandırıcı yorumu eşliğinde hikaye örgüsü gayet ilgi çekici bir hal almış. Özellikle Warrel’ın da “albümdeki favorim” dediği “Exitium (Anthem of the Living)”de bu hikayesellik tavan yapıyor. Kitapçıktaki ara notlar da okunduğunda hikaye daha anlaşılır hale geliyor.
Albümde, orta karar bulmayı geçtim, çok sevmediğim tek bir şarkı bile yok. Hepsine bayılıyorum ve bunun sebepleri de, önceden söylediğim gibi Warrel’ın büyük bir hayranı oluşum, artı bestelerin çok akıllıca yazılmış oluşu ve albümün bütünlüklü bir havaya sahip olması. 50 dakikalık albüm, içine girmeye niyetliyseniz sizi bir an bile elinden bırakmıyor.
Peki ya NEVERMORE? 2014 yılına gelmişken, NEVERMORE şunun şurasında 3 yıl önce aktifliğini yitirmişken, bir SANCTUARY kritiği yapıp da NEVERMORE’un adını anmamamız mümkün değil elbet. Loomis ve Warrel, son zamanlardaki açıklamalarında NEVERMORE’un bir daha asla bir araya gelmeyeceği gibi şeyler söylemediklerinden, ikilinin olayı zamana bıraktığını seziyorum. Son dönem röportajlarında birbirlerinden kötü bahsetmemeleri sonucunda NEVERMORE’un ileride tekrar bir şeyler yapabileceğini umarak, olayın SANCTUARY ile ilgili olan kısmına geçiyorum. “The Year the Sun Died”, başta Warrel’ın sesinden dolayı olmak üzere elbette ki çeşitli NEVERMORE’izmler barındırıyor. Özellikle de grubun ilk zamanlarını, 6 telli albümlerini andırmaması zaten mümkün değil.
Ancak ortada keinlikle bir “artık olmayan NEVERMORE’un ekmeğini yiyelim” durumu yok. Asla yok. NEVERMORE’a benzemesi kaçınılmaz birtakım etmenler var, ancak bunlar bariz şekilde kasten yapılmamış şeyler. Warrel Dane’in ses rengi ve yorumu düşünüldüğünde, Warrel pop da söylese, country de söylese, Müzeyyen Senar da cover’lasa akıllara NEVERMORE’un gelmemesi imkânsız. Dolayısıyla olaya bu açıdan bakarak SANCTUARY’nin ortaya koyduğu şu güzelliğe bu koldan vurmak, tam anlamıyla abesle iştigal olur.
Yavaştan kapatalım. Albümdeki favorilerim = hepsi diyor ve heavy, thrash, doom, progresif ve power metalin bu müthiş birlikteliğini, bu türlerin bir veya birkaçından hoşlanan herkese tavsiye ediyorum. Hepsine bayıldığım albüme neden tam not vermediğim konusundaysa, “Refuge Denied”, “Into Mirror Black” diyor ve Warrel’ın geçtiğimiz günlerdeki bir röportajındaki şu cümlesini de ekleyerek kritiği noktalıyorum.
“Bir sonraki albüm için birkaç şarkı şimdiden hazır olduğuna göre, kendimizi verirsek yeni albüm çalışmalarına da gecikmeden başlayabiliriz.”
Ve sonunda beklediğim kritik. Öncelikle şunu söyleyeyim. Albüm ilk dinlediğim andan itibaren acayip derecede etkiledi beni. Şu an yorum yazarken bile heyecandan ölmek üzereyim. Özellikle Warrel’ ın sesinden yeni birşeyler dinlemek bile çok iyi geldi. Albümdeki gitar tonu da çok şahane, prodüksiyonu da beğendim. Ahmet abinin dediği gibi favori parça seçemiyorum bende. Öylesine albümü doldursun diye yapılmamış hiçbir parça. Bu arada konsept olduğunu bilmiyordum bu da benim ayıbım. En kısa sürede plak ya da cd formatında arşive katıp, inceleyeceğim bende. Ahmet abinin de eline sağlık, çok güzel kritik olmuş. Benim de notum 9.
Dinledikçe bıkılmayacak bir albüm olmuş ki yılların Sanctuary’si için başarılı dönüş denilebilir rahatlıkla. Evet, dendiği gibi Warrel Dane’in harika ses rengine sahip vokali albümü yükseltiyor. -Müzeyyen Senar şarkısı olayı kafama takılmadı değil(:- Ayrıca Nevermore özlemimizi de depreştirdi.
Daha önce hiç dinlememiş olduğum bir gruptu. Bir defa döndürdüm bu albümü. Bayağı bir sıkıldığımı söylebilirim. Sanırım sound’ları bana göre değil.
Warrel Dane gibi bir sesin metalle yoğrulması,metal müzik sevmesi, metal vokalisti olması mucizevi bişey gibi geliyor bana ya. Tıpkı zamanında jeff Loomisle yollarının kesişmesi veya hala Sanctuary ile çok iyi şarkılar çıkarması gibi. Neyse haftanın 6 günü işe gidiyorum. Neredeyse her gün dinlerim, bu adamı duymadan güne başlayamıyorum. Sabah çayı etkisi var benim bünyede bu herifin.
bu albumu bastan sona defalarca dınledım rıflerı ıle nakaratları ve solooları ıle olsun cok yerınde ve mukemmel bır album zevkle dınlıyorum ve dınlemeye devam edecegım