90’larda çıkan ve 2000’lere taşan, ta o zamanlardan “kült” kategorisine girmeyi başarmış grupların arasında en öne çıkanlardan biri muhtemelen ELECTRIC WIZARD’dır. Özellikle “Come My Fanatics…” ve “Dopethrone” albümleriyle 90’ların sonunda ağırlığını ortaya koyan grup, yapılmamış ilginçlikler gibi kaygılar gütmeden, sevdiği şeyleri kendine has şekilde yapmıştı. Bu da doğal olarak ELECTRIC WIZARD’ın müziğinin özel olarak tanımlanabilmesine olanak sağladı. Özellikle “Son of Nothing”, “Funeralopolis” gibi parçalarda ortaya çıkan, sıra dışı olmayan fakat gayet net “her şeyiyle ELECTRIC WIZARD” olan bakış açıları, bahsettiğim “kendine has” olma durumunun en iyi özetleri olarak gösterilebilir.
Çok iyi birkaç albüm çıkardıktan sonra düşüşe geçen ve başta yakaladığı başarıyı adeta unutan grupların aksine ELECTRIC WIZARD her zaman belli bir kalite standardını yakalamayı da bildi. Fakat gelin görün ki, “Dopethrone”dan sonra gelen albümler ile ELECTRIC WIZARD, kendi başarısını biraz daha özelliksiz ama hala takdir edilebilen bir şekilde sundu bana göre. Bir nevi “kendisinin kopyası” olma yolunda olduğu ve zamanla bu kendisine has müziği de klişeleştirdiği söylenebilir. Ama bunu çekilmez bir şekilde yapmadı. Hatta aksine çok çok güzel şeyler de yaptı. Yine de, ne zaman birileriyle son ELECTRIC WIZARD albümlerini konuşsam “Çok güzel albüm abi, bi Dopethrone değil ama güzel yani” cümlesini sıkça duymamın bazı nedenleri olmalı. “Dopethrone”dan güzel olmak zorunda değil fakat bu refleksif karşılaştırma grubun aynı yolu aşındırdığını ve gün geçtikçe tükettiğini anlatıyor biraz. “Time to Die” ise tüm bu minimal durağanlığın son halkası olarak birazcık fazla “orada olduğunu” anlatmaya çalışıyor. Daha açılış parçası “Incense for the Damned” ile bir sertlik yakalamaya çalışan albüm, eski ELECTRIC WIZARD’ın eskisi kadar başarılı olmayan bir öykünmesini icra ediyor denebilir.
Stoner ve doom’un karakteristik özellikleri gereği ELECTRIC WIZARD müziği aynı anda hem ağır hem de ağır. Evet. Yani hem tonlarca tartılıyor hem de görece yavaş ilerliyor. Bu durum, dinleyiciyle müziğin arasına girebilecek koca bir sıkıcılık duvarı yaratmaya oldukça müsait. Sanırım “Bi Dopethrone değil” klişesinin nedeni de ELECTRIC WIZARD’ın bahsettiğim sıkıcılık duvarını, türün karakteristiğini çiğnemeden aşmayı başarmasıydı. Çoğunlukla tekrara dayalı beste yapılarının sizi transa sokması ve sıkması gibi iki zıt sonucundan ilkini karakteristik olarak başarıyla yerine getirdiler ve sonrasında –bence- bu başarıyı sürdürmeye çalıştılar. Albümden çıkan ilk parça “I am Nothing” ile aklını kaybeden insanlardan biri olarak, defalarca dinledikten sonra “Time to Die”ın bunu pek de başarabildiğini düşünmüyorum.
Altı çizilmesi gereken nokta şu ki “Time to Die” kötü bir albüm falan değil. ELECTRIC WIZARD nasıl müzik yapıldığını unutmadı. Davayı satmadı. Yani ortada kötü bir şey olmasa da artık yeterince heyecan verici olduğunu söyleyemiyorum. Rif bazında her zamanki başarılı duruşlarını korusalar da konu bestelere geldiğinde ortaya çıkan şey “herhangi bir ELECTRIC WIZARD” parçası oluyor. Yani parçalar genel anlamda gayet iyi olsalar da ELECTRIC WIZARD içinde “bir diğeri” olmaktan öteye pek de gidemiyorlar. Bu da parçalardan ve genel olarak albümden aldığım zevki baltalıyor. “I am Nothing”, “SadioWitch” ve “We Love the Dead”i favorilerim olarak gösterebileceğim albüm, sonuç olarak genel anlamda her zamanki ELECTRIC WIZARD gibi gayet başarılı sayılabilir. Fakat sorun şu ki, ELECTRIC WIZARD gibi bir şey dinlemek istediğimde aklıma gelecek şeyin bu parçalar veya bu albüm olacağını pek sanmıyorum.
Kritiğin havasının olumsuz olduğunun farkındayım fakat “Time to Die”ın aklıma getirdiği şeyler bunlar. Ama tekrar belirtmem gerek ki, ortada kötü bir albüm yok. Sadece çok da uzun ömürlü olabilecek bir albüm değil. ELECTRIC WIZARD yani. Eskisinden iyi değil. Kötü de değil. Hatta klişeleşeyim. “Bi Dopethrone değil.”
Ben 8,5-9 civarı bir puan vermiştim kendimce ama okuduklarımı göz önüne alınca haklı bakış açısını da görmezden gelemedim. Ellere kollara sağlık, bu kritiğe 7,5 güzel not olmuş.
Maalesef dinleyemedim henuz ve cidden meraktan kafayi yicem…blut aus nord ve bu album sirada bekliyor…
Henüz albümü dinleme fırsatım olmadı fakat zaten bi Dopethrone beklentim de yoktu albümden açıkçası. Electric Wizard’ı geçtim kendi türdaşları bile 2000′lerde Dopethrone’u aşan bir eser ortaya koyamadı. Ne albüm ama!!
İğrenç tespit;
4. parçanın son 6 saniyesinde ‘sahip çıkalım dedeye’ diyen pislik teyzenin akla gelmesi:(:(:(:(:( bi dinleyin, hak vereceksiniz:(
Zehir gibi albüm, mükemmel albüm…marduk ve gorgoroth üstüne dinleyince daha bi enteresan oluyor. Cidden zehir gibi yavas yavas kana karışıyor. Bu albüm hakkında çok konuşmadım. Bişiler demek istiyorum. Dopethrone, come my fanatics ve özellikle black masses in gerisinde ama diğer bütün e.w. albümlerinden iyi. Başta dedim mükemmel diye ama eğer buna mükemmel diyorsam diğerlerini siz yorumlayın…adamların çıtası çok yüksek amk ben naabam¿¿¿
28.05.2015
@B U R Z U M, bu arada ilk dinlediğimde ‘i am nothing’ e bayılmıştım ki hâlâ hastasıyım ama bence albümün en iyisi açık ara giriş parçası.
Son albümün normal hızda çalınıp kayıtlardan sonra %30 %40 yavaşlatılmış olduğu hissini bir ben mi aldım acaba!!