Ömer Kuş
Yeni bir festival yazısından daha merhaba. Metaldays, eski adı Metalcamp olan ve Slovenya’nın Tolmin kasabasında yapılıyor. Dağlarla çevrili ve Soča adlı cennetten çıkma gibi gözüken ve buz gibi soğuk olan bir nehre de ev sahipliği yapan bu doğa harikası kasabanın sayesinde Avrupa’nın belki de en özel metal festivali olduğunu düşünüyorum Metaldays’in. Akşam çalacak olan grupların çıkmasını beklerken buz gibi bir nehirde yüzüp serinlemek veya şişme botlar üzerinde yatarak kendini akıntıya bırakmak pek başka festivallerde bulabileceğiniz bir fırsat değil. İlk olarak daha adı Metalcamp iken 2008 yılında biraz da şans eseri bir şekilde duyup gitmiştim. Ortamın harikalığına ağzım açık bir şekilde tanıklık ettikten sonra hep tekrar dönmeyi istedim ama kısmet bu seneyeymiş. Ayrıca en sevdiğim özelliklerinden biri de büyük bir festival olmaması. Maksimum 12000 bilet satıyorlar ve daha fazla büyütmeye de niyetleri yok. Wacken, Hellfest gibi çok kalabalık festivallerden pek hazzetmeyen biriyim şahsen. Bu arada festivalin bir hafta sürdüğünü söylemiş miydim? Gruplar 5 gün boyunca iki farklı sahnede çalıyorlar. Kamp için bir iki gün önce gidip, bir gün de sonra döndüğünüzde bir hafta boyunca festivalde zaman geçirmiş oluyorsunuz. Neyse daha fazla uzatmadan festivale geçelim.
Geçmeden açıklamam gereken birşey var yalnız. Az sonra görebileceğiniz gibi, festivalde aşağı yukarı bir güne 3 grup düşecek şekilde grup izleyebildim. Hemen yargılamayın, only Allah can judge me!!1 Birinci sebep olarak, beraber kamp yaptığım ve çoğunluğu İngilizlerden oluşan grupla birlikte festivalin sosyal yönüne çok daha fazla yoğunlaştım. Gündüzleri Tolmin kasabasında ve Soca nehrinde keyif yaparak, akşamları kamp alanında komşularımızla ve bilimum insanla parti yaparak, geceleri gruplar bittikten sonra da yine Metaldays’e has “Beach bar”da klasik metal şarkıları eşliğinde sabaha kadar parti yaparak geçti. Abartmıyorum, 6-7 saat uyuduğum bir gece hariç her gece 1-3 saat arası uyuyarak geçti. Haftanın sonunu nasıl getirdim ben bile bilmiyorum. İkinci sebep ise festivaldeki kadroda izlemek istediğim ve daha önce izlemediğim grup sayısı çok azdı. Çoğu grubu zaten daha önce izlemiştim, bu yüzden de tekrar izlemek için aşırı bir çaba sarf etmedim. Bunun dışında pek dinlemediğim ama canlı performanslarının iyi olacağını tahmin ettiğim, izlemeyi “planladığım” bazı gruplar (IMMOLATION, SUFFOCATION, VADER, POSSESSED, ASPHYX, HELHEIM vs) vardı onları da bahsettiğim eğlenceler yüzünden kaçırdım, öhm. Neyse sağlık olsun diyelim. Sonuç olarak ikinci küçük sahnede tek bir grup bile izlemeden kapattım festivali. Hiç pişman değilim yalnız, yine olsa yine yaparım. Gerçekten hayatımın en güzel haftalarından biriydi. Şimdi gruplara geçelim.
21 Temmuz Pazartesi
ALCEST
Festivalde izlediğim ilk grup Fransız ALCEST oldu. Bir iki albümünü dinlediğim, hastası olmasam da sevdiğim bir grup. Yalnız belki sıcak bir havada güneş altında çalmaları ve pek de hareketli bir grup olmamaları ve bunun üzerine de benim yorgunluğumun (evet daha festivalin ilk gününde) eklenmesiyle ayakta uyumamak için kendimi zor tuttuğum bir performans oldu. Neige’in adeta ninni söyler gibi yaptığı yumuşak vokalinin bundaki etkisi yadsınamaz. Yanılmıyorsam sadece bir şarkıda brutal vokal yaptı. Bence karanlık bir atmosferde, hatta belki küçük bir barda çıksa çok daha etkileyici bir performans sunabilecek bir grup ALCEST. Konserden sonra konuştuğum kişilerin çoğu konseri beğenmişti ama. O yüzden sorun grupta değil bendeydi desem doğru olur herhalde.
CHILDREN OF BODOM
Festivalde izlediğim ikinci grup Bodom’un asi çocukları CHILDREN OF BODOM’du. İlk üç albümlerini baya sevdiğim, sonrasını ise şarkı seçerek sevdiğim ve pek de dinlemediğim bir grup. Daha önce izlememiştim o yüzden bu konser için heyecanlıydım. Grup “Needled 24/7” ile güzel bir giriş yaptı. İlk başlarda konserin havasına bir türlü giremedim. Bu sıralarda yavaş yavaş crowdsurfing yapmaya başladı insanlar (festivalin sonuna kadar neredeyse her grupta yapılacağını ise daha sonra acıyla karışık öğrenecektik). Birkaç şarkı sonra ben de havaya girdim ve fırsat elime geçince ben de hayatımda ilk crowdsurfing denememi bu konser sırasında gerçekleştirdim. Gayet başarılı bir deneme oldu ve kendimi sahne önünde buldum. Zaten eski olan pantolonum yırtıldı ama anısı oldu en azından.
Grup belki de en sevdiğim CoB şarkısı olan ve çalınmasını hiç beklemediğim Towards Dead End’i çalarak beni baya sevindirdi ama o en sondaki şahane soloyu çalmadan bitirdiler. Bunun dışında Are You Dead Yet?, Hate Me! ve Bodom After Midnight gibi klasik şarkılar da çalındı.
Setlist
1. Needled 24/7
2. Kissing the Shadows
3. Bodom Beach Terror
4. Halo of Blood
5. Scream for Silence
6. Hate Crew Deathroll
7. Lake Bodom
8. Angels Don’t Kill
9. Are You Dead Yet?
10. Towards Dead End
11. Hate Me!
12. Downfall
13. Bodom After Midnight
14. In Your Face
OPETH
Sırada ise Heritage’a kadar yaptıkları işlerle hayatımın en önemli iki üç grubundan biri olan ama son zamanlarda ilginç bir şekilde ilgimi kaybeden OPETH vardı. Grubu en son 2009 yılında izlemiştim. O zamandan bu yana çok şey değişti tabi. Mikael’in hiç değişmediğini görmek ise güzeldi. Yine şarkı aralarında geveze geveze konuşuyor, espri yapıyor, eski OPETH’i sevenlere giydiriyor falan. Bildiğimiz Mikael işte. Yeni klavyeciyi de ilk defa gördüm. Grup son zamanlarda çaldığı setlist’i pek değiştirmeyerek Devil’s Orchard ile girdi konsere. Ardından Heir Apparent, White Cluster ve Demon of the Fall geldi. Bu şarkılar da eskisi kadar coşturamadı beni. Mikael’in sanki sırf seyirciler istiyor diye bu şarkıları çaldığını hissediyorum garip bir şekilde. Ona kalsa Damnation, Heritage ve Pale Communion’dan şarkılarla tanımlamak istiyor sanki OPETH’i. Bilmiyorum, belki de bana öyle geliyordur. Yeni çıkacak albümden hiç şarkı çalmadılar ama. Sonuç olarak en az çıldırdığım (beşinci kez izlememin de etkisiyle) OPETH konseri olarak tarihteki yerini aldı bu konser.
Setlist
1. The Devil’s Orchard
2. Heir Apparent
3. White Cluster
4. Demon of the Fall
5. Hope Leaves
6. Atonement
7. Deliverance
8. The Lines in My Hand
9. Blackwater Park
22 Temmuz Salı
OBITUARY
Salı gününün ilk grubu daha önce Unirock kapsamında izleyip baya sevdiğimiz OBITUARY idi. Hava henüz kararmadan sahneye çıkmalarına aldırmadan yine yardıray bir performans sundu Floridalı emektar death metalciler. Seyircinin de hiç yerinde durmadan hayvanca bir katılım göstermesiyle gayet keyifli bir konser oldu. Wall of deathler, mosh pitler, circle pitler havada uçuştu. Grubun şarkılarına pek hakim değilim, setlist.fm’e de kimse koymamış setlisti o yüzden veremiyorum maalesef.
BORKNAGAR
OBITUARY’nin ardından festivalde izlemeyi en çok istediğim gruplardan BORKNAGAR vardı sırada. Özellikle son albümleriyle aklımı baya almış olan bu grubu Vintersorg reyiz ile beraber izlemeyi çok isterdim ama kendisi tabii ki konsere iştirak etmemişti. Yerine Norveçli şu an adını hatırlayamadığım bir misafir vokalist getirmişlerdi. Bu arkadaş da oldukça başarılıydı ama.
Pek konser vermeyen bir grup olan BORKNAGAR’ın bu eksikliğini görmek pek de zor değildi. Özellikle üç vokalin aynı anda söylediği kısımlarda uyuşmazlıklar, geç girmeler falan oluyordu ara sıra. Yalnız hakikaten nasıl bir vokal ziyafetiydi o. ICS Vortex’in zaten hasta olduğum vokaline bir de canlı canlı tanıklık edip iyice bayıldım. Lars Nedland deseniz onun da kendine özgü şahane bir vokali var zaten. ICS Vortex’in özellikle Frostrite’taki performansına hayran kaldım. Genç davulcu arkadaşımız Baard Kolstad da hayvani davul performansının yanında bir de gayet şık bir davul solosu atarak seyircinin beğenisini kazandı.
Sonuç olarak akılda kalıcı bir performansa imza attı grup.
Setlist
1. The Genuine Pulse
2. Oceans Rise
3. Epochalypse
4. Ruins of the Future
5. Ad Noctum
6. The Eye of Oden
7. Dauden
8. Frostrite
9. Universal
10. The Dawn of the End
11. Colossus
SATYRICON
Gecenin headlinerı ise Norveçli black metal devleri SATYRICON oldu. Yine birkaç şarkısı hariç pek de dinlemediğim bir grup. Yorgunluktan ölmek üzereyken kendimi zorlayarak bekledim grubu. Çok şık, folk etkili bir introyla girdiler (setlist.fm’de Voice of Shadows yazıyor intro için). Belki de festivaldeki en iyi soundlardan birine sahiptiler. Gerçekten mükemmeldi. Now, Diabolical ile konsere tam olarak başladılar ki bu arada sahne duruşlarının da çok iyi olduğunu gördüm. Herkes hiç durmadan kafa sallıyordu nerdeyse. Gerçekten izlediğim süre boyunca şahane bir performans olduğunu gördüm ama 5-6 şarkı sonra o kadar ama o kadar yorgundum ki daha fazla dayanamayarak çadırımın yolunu tuttum. 6-7 saat uyuduğum tek gece de buydu zaten. Daha sonra da konuştuğum insanlar SATYRICON’un festivalin en iyi birkaç performansından birini sunduğunda hemfikirdi.
Setlist
1. Now, Diabolical
2. Black Crow on a Tombstone
3. Our World, It Rumbles Tonight
4. Tro og Kraft
5. Forhekset
6. Possessed
7. Die by My Hand
8. Nekrohaven
9. The Infinity of Time and Space
10. The Pentagram Burns
11. To the Mountains
12. Fuel for Hatred
13. Mother North
14. K.I.N.G.
23 Temmuz Çarşamba
ARTILLERY
Çarşamba gününde izlediğim ilk grup daha önce neredeyse hiçbir şarkılarını dinlemediğim ama çok iyi olduklarını duyduğumdan izlemek istediğim ARTILLERY idi. Zaten bazı istisnalar hariç büyük bir thrash metal hastası değilim, o yüzden pek bana hitap eden bir grup değil ama geçkin yaşlarına ve sıcakta çalmalarına rağmen takdir edilesi bir performans gösterdi grup. Yeni vokalistleri Michael Dahl gruptaki tek genç eleman olarak sahnede baya koşturdu ve seyirciyle iyi bir iletişim kurdu. Diğer arkadaşlar (anlaşılabilir nedenlerden dolayı) çok fazla hareket etmediler. Seyircinin de yine etkin katılımıyla güzel bir konser oldu.
AMORPHIS
Akşam aynı sahnede AMORPHIS çıktı. Yine daha önce Unirock kapsamında izlediğim gruplardan biri. Eski dönemini sevdiğim yeni dönemi ise bana birbirinin kopyası gibi gelen ve pek de sevemediğim bir grup. Bu konseri doğru düzgün izleyemedim desem yeridir zira abartmıyorum her 30 saniyede bir üzerimden crowdsurfing yapan biri geçiyordu. Spor yapmış kadar oldum yemin ediyorum. Bildiğim ve sevdiğim şarkılardan Into Hiding, My Kantele ve Black Winter Day çalındı. Geri kalanın çoğunluğu yeni dönem AMORPHIS şarkılarıydı. Yine de güzel bir performansı ama.
Setlist
1. Shades of Gray
2. Narrow Path
3. Silver Bride
4. Sky is Mine
5. My Kantele
6. Into Hiding
7. Nightbird’s Song
8. Vulgar Necrolatry
9. The Wanderer
10. You I Need
11. Hopeless Days
12. The Smoke
13. Black Winter Day
VOLBEAT
Sırada gecenin headlinerı ve daha önce iki kez izlemiş olmama rağmen festivalde izlemeyi en çok istediğim gruplardan biri olan VOLBEAT vardı. İyi başlayan konser maalesef festivalin en büyük hayal kırıklığı şeklinde son buldu. İlk bir iki şarkıda gayet güzel söyleyen Michael Poulsen bir süre sonra şarkı arasında konuşurken öksürmeye başladı ve bariz bir şekilde sesi kötü geliyordu. Kendisi de söyledi zaten. “Oha bu sesle nasıl devam ettirecek ki konseri?” diye düşünmeye başlamıştık ki Sad Man’s Tongue şarkısına girdiler ve Michael Poulsen’in sesi tamamen gitti. Sad Man’s Tongue ve Heaven nor Hell’i vokalsiz bir şekilde bitirip apar topar sahneden indi grup. Ardından bir görevli gelip VOLBEAT’in devam edemeyeceğini söyleyip özür diledi. Seyircideki hayal kırıklığı ise böyle bir sorunun üzerine gruptan birinin gelip özür dilemesi yerine festival görevlilerinden birinin gelip grup yerine açıklama yapmasıydı. Baya tepki aldılar sonuç olarak.
Setlist
1. Doc Holliday
2. Hallelujah Goat
3. Boa [JDM]
4. Lola Montez
5. Sad Man’s Tongue
6. Heaven nor Hell
24 Temmuz Perşembe
Perşembe gününün ilk izlemek istediğim grubu aslen IN SOLITUDE idi fakat programda bir değişiklik olmuş ve bizde en son program olmadığından maalesef kendilerini kaçırdım. Onları izlemek için gittiğimde tamamen alakasız ve kim olduğunu bilmediğim bir grup çalıyordu. Şansıma küsüp programda ilgimi çeken bir sonraki grubu beklemeye başladım.
MOONSORROW
MOONSORROW’u da 6 yıl önce bir kez izlemiştim. Bu sefer daha uzun bir performansla izleme fırsatım oldu. Tam anlamıyla taş gibi bir performans gösterdi grup. Seyirci yine crowdsurfingin dibine vurdu. Ben daha çok sahneye yoğunlaşmaya çalıştım. Muinaiset, Kivenkantaja ve Kuolleiden maa gibi epiklikten ölen şarkıları başarıyla icra etti grup.
Setlist
1. 1065:Aika
2. Muinaiset
3. Kivenkantaja
4. Pimeä
5. Sankaritarina
6. Kuolleiden maa
MEGADETH
Günün headlinerı hiçbir zaman ısınamadığım ve iki üç şarkısı dışında hiçbir şeyini bilmediğim MEGADETH idi. Sırf izlemiş olmak için izledim açıkçası. Dave Mustaine şarkı aralarında pek konuşmadı. Güzel bir şekilde çalıp gittiler. Bildiğim şarkılardan Skin O’ My Teeth ve Symphony of Destruction çalındı, gerisi hakkında pek bir fikrim yok ama setlisti buraya bırakıyorum isteyen alsın.
Setlist
1. Hangar 18
2. Wake Up Dead
3. In My Darkest Hour
4. Tornado of Souls
5. Sweating Bullets
6. Skin o’ My Teeth
7. Dawn Patrol
8. Poison Was the Cure
9. Set the World Afire
10. She-Wolf
11. Trust
12. A Tout Le Monde
13. Public Enemy No. 1
14. Kingmaker
15. Cold Sweat (THIN LIZZY coverı)
16. Symphony of Destruction
Encore
17. Peace Sells
18. Holy Wars… The Punishment Due
25 Temmuz Cuma
SOEN
Festivalde izlemeyi en çok istediğim grup sanırım SOEN’di. Beklediğime fazlasıyla değdiğini söyleyebilirim. Benim için tartışmasız bir şekilde festivalin en çok keyif aldığım, en iyi performansı oldu. “Cognitive” albümüne hasta olan ve Joel Ekelöf’ün sesine ve Martin Lopez’in davulculuğuna bayılan biri olarak istediğimi fazlasıyla aldım. En önde, hafif bir yağmur altında çok atmosferik ve büyüleyici bir konser oldu. Joel’in sesi canlı performansta da albümdeki kadar etkileyici. Basta şu an adını hatırlamadığım yeni elemanları vardı. Steve Digiorgio gruptan ayrılmış. Hem basçı hem gitarist arkadaşın rastalı saçları neredeyse dizlerine kadar iniyor, kel vokalist abiyi kıskançlıktan çatlatmaya çalışıyorlar adeta.
Martin Lopez’i de sonunda canlı olarak izlemek büyük keyif oldu. “Cognitive” albümüne zaten tümden bayıldığım için kötü bir şarkı seçimi gibi bir olay mevcut değildi ama bir de Oscillation, Savia, Fraccions, Last Light gibi Allahsal güzellikte şarkıları çalmaları beni adeta uçurdu.
Konser bittiği anda festivaldeki en iyi performansın bu olduğuna zaten karar vermiştim. Ama daha sonra bir de GHOST BRIGADE konseri esnasında içecek almak için arkalara doğru yürürken gördüğüm Martin Lopez, Joel Ekelöf ve ismini bilmediğim basçı arkadaşın yanına gidip konuşmaya başlamam işin tuzu biberi oldu. Gerçekten çok arkadaş canlısı ve kafa insanlar. Martin Lopez’le Uruguay’dan, Luis Suarez’den, Martin’in çocuklarından, İbrahim Tatlıses’ten, İsveç’te bir göçmen olarak yaşamdan, turlamak/turlamamaktan kısacası konudan konuya atlayarak her şeyden konuştuk. Toplam 1 saat filan konuştuk sanıyorum. GHOST BRIGADE’in son yarısı ile MY DYING BRIDE’ın başlarını izlemedim o yüzden. En sonunda tabii bir de fotoğraf çektirip İsveç’te bir SOEN konseri sözü aldıktan sonra ayrılabildik.
Setlist
1. Fraktal
2. Fraccions
3. Delenda
4. Oscillation
5. Canvas
6. Last Light
7. Savia
8. Slithering
GHOST BRIGADE
Dediğim gibi GHOST BRIGADE’in yalnızca ilk yarısını izleyebildim. Hafif yağmur altında, grubun ortalam bir performans gösterdiği bir konser oldu. Gruba pek hakim değilim zaten, çalınan şarkıları pek tanımıyordum dolayısıyla. Vokalist arkadaş hem temiz hem brutal vokali başarıyla icra ediyordu ama şarkı aralarında belli olduğu kadarıyla İngilizcesi harbiden kötüydü. Vokal yaparken belli olmuyor neyse ki. Birkaç şarkı sonra SOEN elemanlarıyla muhabbete dalıp konseri unuttum.
MY DYING BRIDE
MY DYING BRIDE yıllar önce çok sık dinlediğim, bende özel yeri olan gruplardan biri aslında. SOEN muhabbeti sırasında ilk iki üç şarkıyı kaçırdım ama sonrasında ortalarda bir yerde konuşlanıp konseri izleyebildim. She is the Dark, The Cry of Mankind ve Turn Loose the Swans gibi eski dönem MDB eserlerini çalmaları beni ziyadesiyle mutlu etti. Aaron abinin vokali baya başarılıydı. Ama öte yandan pek de canlı performansa uygun bir grup olduğunu düşünmüyorum şahsen MDB’nin.
Setlist
1. Like Gods of the Sun
2. The Thrash of Naked Limbs
3. From Darkest Skies
4. Catherine Blake
5. She is the Dark
6. The Cry of Mankind
7. Turn Loose the Swans
SABATON
Cuma gününün headlinerı İsveçli SABATON’du. Bu arkadaşları da beşinci izleyişimdi. Yaklaşık dört yıl önce şu yazıda “…grubun seyirciyle etkileşimi çok iyi ve seyircinin üzerinde iyi bir izlenim bırakıyorlar. Zaten grubun en büyük kozu konserleri, konserlerde böyle pozitif, enerjik ve gaz olmayı sürdürürlerse ilerde çok daha büyüyecekler.” şeklinde bir cümle sarf etmiştim. Grup bu dediğim şeyi her konserde yapmaya devam etti ve şu anda İsveç’in en büyük gruplarından biri oldular.
Bu festivalde de aynı şeyi yapıp headlinerlar içerisinde (birçok kişinin de benle aynı fikirde olduğuna inanıyorum) açık ara farkla seyirciyi en çok eğlendiren, coşturan konsere imza attılar. Alev şovları, gaz şarkılar, vokalist Joakim’in hiçbir sıkılma ibaresi göstermeden seyirciyle gayet samimi bir şekilde sohbet etmesi, sürekli espri yapması, ortama saçılan pozitif enerji, gerçekten grup sahnede o kadar keyif alırken bunun seyirciye yansıması o kadar normal ki. Bahsettiğim İngiliz arkadaşlardan SABATON’un adını duyan bile yoktu neredeyse, abartmıyorum konserden sonra hepsi anında fan oldu. Bir grup gözümüzün önünde böyle büyüyor işte. Her konserde kendilerini duymayan insanları bile eğlendirip saflarına katıyorlar ve çığ gibi büyüyorlar. Hak ediyorlar da. Seyirciyi böyle gaza getiren, coşturan adamlar büyümeyecek de “Bitse de gitsek” modunda çalıp çalıp inen memur gibi adamlar mı büyüyecek?
Neyse, dediğim gibi çok güzel bir kapanış oldu festivale SABATON. Gerçi sonrasında ikinci sahnede TIAMAT vardı ama pek dinlediğim bir grup olmadığı için ben pas geçtim.
Setlist
1. Ghost Division
2. To Hell and Back
3. Carolus Rex
4. Screaming Eagles
5. Swedish Pagans
6. Soldier of 3 Armies
7. Attero Dominatus
8. Resist and Bite
9. Poltava
10. The Lion from the North
11. Uprising
12. Far from the Fame
Encore
13. The Art of War
14. Primo Victoria
15. Metal Crüe
Böylece bir festivalin daha sonuna geldik. Dediğim pek fazla grup izlememe rağmen büyük ihtimalle gittiğim en iyi festivaldi ve hayatımın en güzel haftalarından birini geçirdim. Aynı grupla seneye de orada olmak için şimdiden hazırlıklara başladık bile. Çıkacak grupların ise pek bir önemi yok. Umarım keyifli bir yazı olmuştur diyorum ve iyi günler diliyorum.
NOT: Festival boyunca Cuma günü hariç telefonum hep kapalı olduğu için neredeyse hiç resim çekmedim. O yüzden sadece SOEN’den fotoğraflar var, kusura bakmayın artık.
Artillery dinle
18.08.2014
@Deathamphetamine, dinlerim.
O değil de Ömer abi ne küfür yiyiyordur…
Kadro çok sağlammış, ki en altta küçük puntolarla yazılmış grupları okumadım bile. Yalnız Volbeat’i ben de seviyorum ama ne ara Opeth, COB, Amorphis, Vader ve adını yazmaya üşendiğim birkaç grubun arasından sıyrılıp headliner olacak kadar büyüdüler hafif şaşkınlık içerisindeyim. Borknagar’ı canlı izlemeye ve nehir keyfine feci imrendim.
Kadronun sağlamlığı şöyle dursun, atmosfer inanılmazmış. Umarım festival devam eder ve önümüzdeki yıllarda katılma şansı bulabilirim.