# - A - B - C - D - E - F - G - H - I - J - K - L - M - N - O - P - Q - R - S - T - U - V - W - X - Y - Z
Son Haberler
Anasayfa    /    Kritikler
LANA DEL REY – Ultraviolence
| 19.07.2014

Farklı gibi ama değil gibi.

Ertuğrul Bircan Çopur

LANA DEL REY’in bir önceki albümü “Born to Die”ı incelerken, albümde hem hanım kızımızın etrafına çizilmiş post-apokaliptik temayı ön plana çıkartan, hem de adeta şımarık bir kız çocuğunun ağzından dökülen şarkıların varlığından söz etmiştim. Hatta birbirinden çok farklı gibi gözüken bu iki konsepti de geniş vokal repertuarıyla muazzam bir başarıyla götürebilen LANA DEL REY’in başarısından bahsetmiştim. Aradan geçen iki yıldan sonra karşımızda duran “Ultraviolence”ı ilk dinleyişte, işlerin epeyce değiştiğini düşündüm. Çok nadir istisnalar dışında albüm oldukça üzgün gözüküyor, özellikle ilk şarkı Cruel World’ün iyice ağırdan alan temposuyla albüm kendisini dışarıya çok hüzünlü olarak sunuyor. Dinlemeye devam ettikçe bu sunum bu şekilde devam ediyor mu diyecek olursak, biraz daha derinlere inmek gerekiyor.

“Ultraviolence”tan bahsederken şunu söylemek şart gibi duruyor; albüm kesinlikle “Born to Die” gibi patlayıcı şarkılardan oluşmuyor. Bir önceki albümden Born to Die, Video Games, Dark Paradise, Summertime Sadness gibi şarkılar bu tarz müziğe önyargılı yaklaşacak dinleyicileri bile etkileyecek kadar kuvvetli ve daha fazla dinleme isteği yaratacak eserlerdi, ve LANA DEL REY’in bir anda uluslararası devasa bir üne sahip olmasını sağlamaları gerçekten hiç zor olmadı. Albümün sonradan yayınlanan Paradise Edition’ındaki şarkılar ise bu şekilde öne çıkmıyordu. O zamanlar bu öne çıkmamanın şarkıların kalitesinden kaynaklandığını, hatta ilk planda albümün dışında kalmış olmalarının da buna bağlı olduğunu düşünüyordum; fakat “Ultraviolence”tan sonra bu fikrim değişir durumda.

 

“Ultraviolence”taki şarkılar, ve belki de Paradise Edition’daki ekstralar LANA DEL REY’in ilgiyi üzerine çektikten sonra gitmek istediği yolu gösteriyor gibi gözüküyor artık. Şarkılar ilk dinleyişte öncekiler kadar etkilemiyor belki dinleyiciyi; ama aslında neredeyse hepsi eskiye nazaran daha da derin bestelere sahip. Daha önceki övgülerimin temel dayanaklarından bir tanesi olan ve bilgisayarda yaratılmış bir efekt silsilesinden ziyade gerçekten müzik dinliyormuş havası veren gerçek enstrümanların ciddi anlamda kullanılmış olması bu albümde iyiden iyiye kendini göstermiş. Shades of Cool gibi şarkıları dinlerken pop değil de bir soul albümü dinliyor hissi yakalanmasının en büyük sebebi bu. Bu, ve tabii ki LANA DEL REY’in gerçekten eşine zor rastlanır sesi.

Albümü dinledikçe ilk anda hiç ilgimi çekmemiş Sad Girl, Pretty When You Cry gibi şarkıların aslında ne kadar güzel olduğunu fark etmek oldukça değişikti. Neredeyse her dinleyişimde, kafamda albümdeki ‘filler’ şarkı sayısının azaldığını gördüm. Pop olsun diye yapılmış bir albümün dinleyiciden kendisini keşfetmesini beklemesi alışılageldik bir durum değil elbette ki. Dolayısıyla artık LANA DEL REY’in amacının daha farklı olduğu gözlerimin önünde gitikçe netleşmeye başladı.

Bu gelişim ve değişimlere rağmen “Ultraviolence”ın ‘farklı gibi ama değil gibi’ olmasının en büyük sebebi ise şarkı sözleri ve yapıları. Örneğin “Born to Die”da olsa albümün yavaş parçalarından biri olacak Brooklyn Baby, sözleriyle beraber birkaç dinleyişten sonra o albümdeki canlı şarkılardan birinin biraz tempodan kısılmış hali olarak öne çıkıyor. Tempodaki bu düşüklük bestelerin kanımca eskiye nazaran daha oturaklı olmasıyla birleşince bahsettiğim gibi ilk andaki vuruculuğu aşağı çekiyor; ama aslında çok benzer bir yapıyı dinleyiciye sunmaya devam ediyor.

 

Sonuç olarak yavaş yavaş hitap ettiği dinleyici kitlesi kayacak bir şarkıcı bence LANA DEL REY. “Ultraviolence”ın dünya genelinde ‘hype’ olmuş “Born to Die”ı çok beğenen çoğu dinleyici için aynı derecede uzun soluklu olacağını sanmıyorum. Popülerliği eskisi kadar çok olmayacak belki ama, Elizabeth kızımız daha derin bir müzik yapmak istediğini gösteriyor bence bu albümle (aradan Fucked My Way Up to the Top’ı ve Money Power Glory’nin korkunç nakaratını atabiliriz bu derinliği daha iyi yaşamak için, o ayrı). Bir-iki defa dinleyip “önceki albüm kadar iyi olmamış” diye bir kenara attıysanız bir şans daha vermenizi tavsiye ederek, zincirli kurukafalı metalli bir kritikte görüşmek üzere diyorum.

8,5/10
Albümün okur notu: 12345678910 (5.67/10, Toplam oy: 66)
Loading ... Loading ...
etiketler:
  Albüm bilgileri
Çıkış tarihi
2014
Şirket
Interscope Records
Kadro
Lana del Rey: Vokal
Şarkılar
1. Cruel World
2. Ultraviolence
3. Shades of Cool
4. Brooklyn Baby
5. West Coast
6. Sad Girl
7. Pretty When You Cry
8. Money Power Glory
9. Fucked My Way Up to the Top
10. Old Money
11. The Other Woman
  Yorum alanı

“LANA DEL REY – Ultraviolence” yazısına 10 yorum var

  1. northern says:

    ultraviolence he mi? bir sonraki albümü de “the old in-out” olsun madem.

  2. patognomonic says:

    Esra Erol’a benziyor

  3. Jester says:

    Hala daha dinlemeye dair içimde en ufak bir istek yokken, sen de şimdi “vurucu şarkı pek yok” diye yazınca iyice tadım kaçtı ahah. Lana’nın kendisinin parodisini oluşturduğu bir albüm dinlemeyi hiç istemiyorum açıkçası. Ama tabi daha hiç dinlemedim, hep ön yargı bunlar. Ellerine sağlık abi.

  4. suat says:

    Paradise Edition’da ki şarkıları Born to Die albümünden daha fazla sevmiştim. Bu albümü ise hepsinden fazla sevdim. Bu albümün kalıcılık etkisinin dinlenilme tahammülüyle orantılı olduğunu düşünüyorum. Ayrıca 4 güzel bonusu var, onları da dinlemeyi unutmayın.

  5. owlbos says:

    Aslinda bu album ilk album gibi cok pop bir sekilde gelecekken the Black Keys adami, bu albumun produktoru Dan Auerbach abimizin LDR’in bir gecede kanina girerek albumu bastan sona degistirip kirli, karanlik, los bi havaya sokuldugu soyleniyor. Benim album hakkindaki dusuncemse bu kimligin LDR’e cok yakistigi. Ama ilk albumun daha cok dinlenirligi konusunda Bircan abiye katiliyorum. Ultraviolence Born to Die gibi her an acilip dinlenecek bi eser degil..

  6. sueda says:

    bu albümde lana kendine yakışanı yapmış. o sese gıcır gıcır pop gitmiyordu. daha hüzünlü, daha içten ve daha karanlık. lana, bu albüme içindeki huzursuzluğu yansıtmış. retro sevdasını, yaşlı adamlara ve paraya düşkünlüğünü bir kez daha gözler önüne sermiş. hayran kitlesi ise gözle görülür biçimde değişti. daha olgun ve kendinden daha emin. çok satmayacak, lakin çok daha etkileyecek.

  7. Ubeydullah İndiroğlu says:

    İç karartıcı. West Coast, Pretty When You Cry ve Fucked My Way Up To The Top bomba.

    Bir bu hatun, bir de Sıla, son bir senemi haşat ettiler amk.

    Metalli sitede poplu laflar ettiğim için beni aforoz edebilirsiniz. :p

  8. atilla says:

    nedense pek yorum yazılmamış (ilk albümle ilgili daha fazla yorum vardı yanlış hatırlamıyorsam). ben başarılı buldum genel olarak (yazılanlara katılıyorum diyebilirim). kesinlikle o ucuz-dandik-kalitesiz pop albümlerinden değil! iyi iş çıkarmışlar, birde davul tonları hoşuma gitti açıkçası :)

  9. İlker says:

    Açıkçası yok tumblr girlmüş, yok popmuş oymuş buymuş diye bakmadan bayılarak dinliyorum uzun süredir albümü, pek bir şey ifade etmiyo bunlar bana. Çok başarılı olmuş bence, Cruel World, Shades of Cool, Sad Girl, West Coast falan baya muazzam işler hatta. İlk albümüne aşırı bayılmamıştım ancak çok sağlam parçalar da vardı onda. Şahsen bunda hiç beğenmediğim hiçbir şarkı yok. Basıyorum 8′i, yeni albümü de merakla bekliyorum.

Yorum Yazın

*

"Yaptığım yorumlarda fotoğrafım da görüntülensin" diyorsan, seni böyle alalım.
Pasif Agresif, bir Wordpress marifetidir.