Ömer Kuş
Nereden nereye? Daha geçen hafta 5 kişinin geldiği bir bar konserindeydim, ardından belki birkaç bin kişinin olduğu Metallsvenskan festivali geldi. Dün ise tamı tamına 51,863 kişinin iştirak ettiği bu devasa tek günlük festivaldeydim. STHLM Fields bu sene ilk kez düzenlendi ve şimdiden İsveç’te gelmiş geçmiş en çok ziyaretçiye sahip festival ünvanını aldı. Zaten uzun bir yazı olacağını düşünüyorum o yüzden giriş biraz kısa tutup festivale akalım. Festivalde aşağıdaki afişte görebileceğiniz gruplar sahne aldı.
Kapı açılışı 12:00 olan festivale yaklaşık 11:00 gibi geldim. Tabii ki yaklaşık bir 200-250 kişilik falan kuyruk oluşmuştu şimdiden. Kuyrukta beklerken dünyanın en yüksek sesli konuşan insanları olan İspanyollardan oluşan bir grubun yanındaydım ve bir saat boyunca “jejejeje, jajajaja” diye hunharca gülüşlerini dinlemek zorunda kaldım. Günün az sayıdaki olumsuzluğundan biri olan yağmur, hayvanlar gibi yağıyordu bu sırada. GOJIRA çıkana kadar, yani yaklaşık 2,5 saat boyunca hiç durmadan, azalmadan devam etti yağmur. Bunun dışında rüzgar da vardı ve hava gayet soğuktu. Kuyrukta beklerken ve daha sonra GOJIRA’yı beklerken bildiğin donumuza kadar ıslandık ve tir tir titredik. Bütün gün sırılsıklam olmuş çoraplarla gezmek ne demektir hepiniz iyi bilirsiniz değil mi dostlar? Bu festivalden sonra hasta olmazsam mucize olur. Ama değdi mi? Hem de nasıl. Bu arada geçenlerde tanıştığım GHOST’un gitaristinin kız arkadaşı bana “Sahne arkasındayım ben. Az önce GOJIRA vokalistiyle kahvaltı yaptım ehe ehe.” diye mesaj attı ve küfürleri yedi benden. İçeri girdikten sonra telefonun doğru düzgün çekmemesiyle onla ve bazı diğer arkadaşlarımla da görüşemedim.
GOJIRA
Festivalde iki sahne vardı, biri biraz daha büyüktü. GOJIRA büyük sahnede çıkacaktı saat 13:30’da. Küçük sahnede SPIDERS vardı festivalin ilk grubu. Daha önce KVELERTAK konserinin açılış grubu olarak izleyip pek de bana hitap ettiğini düşünmemiştim o yüzden onları es geçerek direk GOJIRA’nın çıkacağı sahnenin yolunu tuttum. Koşarak. Yalnızca sahneye yakın yere konuşlanmak için değil, ısınmak için. Burada bir parantez açıp şunu belirtmek lazım ki festivalde sahne önü bileti gibi bir uygulama yoktu. Bu uygulamayı zaten İsveç’te hiç görmedim şu ana kadar. Çok şükür. Neyse, seyircileri ayırmaya yarayan demirler vardı tabii ki. Ama sahneye en yakın kısma girmek için ekstra para ödemenize falan gerek yok. Kenardan tek kapılık girişi var ve elinizi kolunuzu sallaya sallaya girebiliyorsunuz. Her grup bittikten sonra insanların çoğu oradan çıkıyor. Yani sürekli bir sirkülasyon var, içeri girmek hiç de zor değil.
Evet biraz genel bilgiden sonra gelelim GOJIRA’ya. Öncelikle, GOJIRA ile olan ilişkimi hemen özet geçeyim. Bundan yıllar önce, Ahmet’in ve diğer müzik zevkine güvendiğim insanların amansızca GOJIRA övmesine daha fazla dayanamayarak From Mars to Sirius albümünü dinlemeye çalışmıştım. İkinci şarkıya uzun bir süre geçememiştim. Hayır “Ocean Planet”ı çok sevdiğimden değil, beni çok sıktığından. Çok övülen şarkılarına bakıp “Global Warming”i sevebilmiştim bir tek. “L’enfant Sauvage” biraz daha içine girmesi kolay bir albüm gibi geldi bana, beni GOJIRA’ya alıştıran da bu albüm oldu. Daha sonra eski albümleri de adam gibi dinledim ve şu anda gerçekten deli bir GOJIRA dinleyicisi olduğumu söyleyebilirim.
Konserin açılışı Explosia ile yapıldı. Sahneye oldukça yakın bir yerdeydim ve şarkı başlar başlamaz coştum. 00:38’de gelen “GO!” emriyle birlikte kafamı duvarlara vurarcasına sallamaya başladım. Hemen bu arada büyük festivallerin en sevmediğim yönlerinden biri olan gerçekle yüzleştim. METALLICA ve diğer büyük gruplar için orada olan ve GOJIRA hakkında belli ki hiçbir fikri olmayan adamlar kusura bakmayın ama sik gibi dikiliyorlardı önümde. Ama yapacak bir şey yok tabii. Yanımda deli gibi kafa sallayan ve şarkılar bildiği belli olan bir hatun ve sağımda bir yerlerde sözlere bağıra çağıra eşlik eden bir iki kişi hariç etrafımda pek GOJIRA dinleyicisi yoktu. Ben hiç aldırmadan yardırdım tabii ki.
İkinci şarkı, son zamanlarda abartısız en çok sevdiğimden şeylerden olan Flying Whales idi. Flying Whales ya. Nasıl kafa salladığımı bir ben bilirim. Anlayamazsınız :(. Şarkının giriş kısmını geçip direk o efsane riften girdiler, hangisi olduğunu biliyorsunuz. Mükemmel bir deneyimdi. Ardından Backbone geldi, yine bir hayvanlık, bir öküzlük. “HÖÖNDÖSTRAKTABAL” diye böğürmeler. Hemen arkasından Heaviest Matter of the Universe geldi. Gazdan ölürken önümdekilerin sırtına sırtına vurmak istiyordum artık kafamı. Sonra efsane tapping girişiyle Oroborus geldi ve “death is just an illusioooon” diye çığırdık. Son albümden L’enfant Sauvage ve “The Way of All Flesh”’ten Toxic Garbage Island ile son buldu konser. Tabii ki de tadı damağımda kaldı. Bu arada Joe Duplantier METALLICA, SLAYER, MASTODON gibi gruplar için ön grup olmanın ne kadar onur verici olduğunu ve çocukluk hayallerinin gerçekleştiğini söyledi.
Bu kesinlikle yetmedi. İstanbul’daki Rock Off Festivalinde bir aksilik olmazsa orada olup gerçekten “GOJIRA izlemek” için orada olan bir kitleyle tekrar görmek istiyorum. Tabii ki daha uzun bir setlistle.
Setlist:
1.Explosia
2.Flying Whales
3.Backbone
4.Heaviest Matter of the Universe
5.Oroborus
6.L’enfant Sauvage
7.Toxic Garbage Island
CULT OF LUNA
GOJIRA’nın hemen ardından diğer sahnede CULT OF LUNA çıkacaktı. İşemeye zor vakit bulup hemen koşa koşa diğer sahneye gittim. CULT OF LUNA’yı son birkaç haftadır dinlemeye başladım ama gayet sevdim. Yine de şarkılarına çok hakim değildim. Direk tanıdığım I:The Weapon çaldılar son albümden. Onun dışında konserde ara ara tanıdığım kısımlar olduysa da şarkı isimlerini pek bilmiyordum. Ama şunu söyleyebilirim ki CULT OF LUNA festivaldeki gruplar içerisinde en “ortama uymayanı” idi. Böyle büyük bir festivalde, onları çok bilmeyen hatta “kim lan bunlar?” diyen (çoğunluğu METALLICA izlemek için gelmiş) kitleyle değil, küçük bir barda izlenmesi gereken bir grup diye düşünüyorum. Umarım bir daha onları izlediğimde buna daha yakın bir ortam olur. Şahsen ben yine de konserden çok keyif aldım. Johannes Persson’un vokalleri gerçekten çok başarılıydı. Grubun yaptığı müzik de hipnotize edici cinsten. O yüzden bu sefer yerinde duran kitleye bir laf edemeyeceğim. Şarkı bitişlerinde baya alkış aldılar ama. Yaklaşık 40 dakikalık bir performanstan sonra grup sahneyi terk etti.
GHOST
Hemen ardından diğer sahnede GHOST çıkacaktı. Yine sahneye yakın bir yere konuşlanıp beklemeye başladım. Daha önceki GHOST konser yazımda belirttiğim gibi, bu festivaldeki konserin onunla boy ölçüşemeyeceğine en başından emindim. Zira GHOST gündüz gözüyle festivalde değil, nispeten küçük bir iç mekanda izlendiği zaman etkisini kat kat arttıran bir grup. Aynen beklediğim gibi de oldu. Tabii ki çok eğlenceli ve seyirciden çok olumlu tepki alan bir konser oldu ama atmosfer olarak önceki konserin yanına bile yaklaşamazdı. GHOST çılgınlığının artarak devam ettiğini rahatça görebildik bu arada. Grup Year Zero ile başladı ve özellikle nakaratta eşlik edenlerin sayısı az buz değildi. Ardından Con Clavi Con Dio, Jigolo Har Megiddo, Prime Mover, Stand by Him, Ritual ve Monstrance Clock çalındı. Ritual’ın solosunda bir kez daha uçtuk, Monstrance Clock kapanış için ne kadar uygun bir seçenek olduğunu bir kez daha gösterdi. “Come togetheeeer, together as one” diyerek konserine sonuna geldik. Yalnız Prime Mover’ı çalmakta niye bu kadar ısrar ediyorlar anlamıyorum valla. Pek ısınamadığım şarkılardan.
Setlist:
1. Year Zero
2. Con Clavi Con Dio
3. Jigolo Har Megiddo
4. Prime Mover
5. Stand by Him
6. Ritual
7. Monstrance Clock
MASTODON
GHOST’un hemen ardından diğer sahnede MASTODON çıkıyordu. Koştura koştura o sahnenin yolunu tuttum. Sorunsuzca sahneye yakın bir yerde konuşlanıp beklemeye başladım. MASTODON da deli gibi sevdiğim gruplardan. Çok şükür ki, birlikte izleyebileceğim en iyi kitlenin ortasına gelmişim şansa. Grup Black Tongue ile başladı ve ben de bir yandan sözlere eşlik ederken bir yandan kafa sallamaya başladım. Etrafımda da şarkıları bilenlerin sayısı çoktu. Yalnızca durup izlemek yerine hareket de ediyorlardı aynı zamanda. İkinci şarkı çok sevdiğim Crack the Skye albümünden Divinations idi. “Fayır indiiiiiyyaaAaaAAaAa” diye çığırmaktan geri kalmadım. Ardından Crystal Skull, Naked Burn, Megalodon, Oblivion ve Blasteroid çalındı. Bu şarkılarda kah pogo yaptık, kah kafa salladık, kah bağıra bağıra sözlere eşlik ettik etrafımdaki kitleyle. Dediğim gibi çok şahane kitleye denk geldim. Sonra iki yeni şarkı Chimes at Midnight ve High Road geldi. Özellikle High Road’un nakaratı dile dolanan türden. Daha ilk nakarattan sonra ikincide herkes eşlik etmeye başlamıştı. Brann Dailor da tam bir hayvan. Bütün konser boyunca davulda yardır artı bir de böyle vokal yap üstüne. Troy Sanders da ne karizmatik adamdır arkadaş. Gitarı tutuş stili, vokal yaparken büründüğü yüz ifadeleri, etrafa attığı bakışlar falan. Brent Hinds kamuflaj desenli tişörtüyle boy gösterirken, yine bazı şarkılardaki vokal bölümlerini biraz değiştirerek söylemekten çekinmedi. Bill Kelliher görev adamı gibiydi, pek atraksiyona girmeden şarkılarını çaldı uslu uslu.
Son şarkı olarak ise The Sparrow çalındı. Bunu hiç beklemiyordum gerçekten. Baya ulvi bir kapanış oldu. Biraz önce deli gibi pogo yapıp kafa sallayan kitle şimdi kol kola girmiş “Pursue happiness, with diligence” diye şarkı söylüyordu. Bunu yaptırabilen yegane gruplardan biri olan MASTODON’a bir kez daha saygılarımı sunuyorum. Çok seviyorum lan bu grubu. Yeni albüm gelse de coşsak.
Blood and Thunder çalınmadı yalnız. Nasıl çalmazsınız ulan? Daha çalınmasını istediğim ama çalınmayan çok şarkı vardı tabii ki. The Czar olsun, Last Baron olsun, The Wolf is Loose olsun. Ama ne yapalım, bir dahakine artık.
Setlist:
1. Black Tongue
2. Divinations
3. Crystal Skull
4. Naked Burn
5. Megalodon
6. Oblivion
7. Blasteroid
8. Chimes at Midnight
9. High Road
10. Bedazzled Fingernails
11. The Sparrow
SLAYER
MASTODON’dan hemen sonra diğer sahnede SLAYER çıkacaktı. Eeeh ama yeter lan. Aynen böyle diyerek artık açlıktan düşüp bayılacak duruma geldiğim için yemek kuyruğuna girdim. Birkaç belli başlı şarkı dışında SLAYER dinleyen bir insan değilim zaten. Tabii ki böyle efsane bir grubu daha yakından izlemek isterdim ama anca sonlara doğru oldu. Festivalin diğer olumsuzluklarından biri olan yemek kuyrukları sağ olsun. Farklı farklı dört beş tane yemek kuyruğu vardı, ben de bir tanesine girdim. Sonradan öğrendim ki (yarım saat bekledikten sonra) yanlış kuyruktaymışım. Önce diğer bir kuyruğa girip para ödeyip sipariş verip, sonra bu kuyruğa girip aldığımız fişi gösterip yemeği alıyormuşuz. Ortada hiçbir tabela falan yoktu bunu açıklayan. Bundan şikayet eden ve benle aynı kaderi paylaşan çok kişi gördüm. Gerçekten çok salak bir uygulamaydı. Zaten büyük festivallerin en sevmediğim olayı bu tip şeylerin hep işkence olması. Yemek yemek işkence, su içmek işkence, işemek işkence. Gün boyu bir damla bile su içmedim lan bu yüzden. Yemek de işte anca bir öğün.
Neyse işte kah kuyrukta beklerken, kah yemek yerken dinledim SLAYER’ı. Yemeğimi aldıktan sonra biraz daha yaklaşıp izleyebildim en azından adamları dünya gözüyle gördüm. Gerçi Jeff Hanneman’ı göremedik ama ne yapalım. Angel of Death çalarken arkada kocaman “Angel of Death, Hanneman, Still Reigning” yazıyordu. Takdir ettim. Bildiğim şarkılardan World Painted Blood, Disciple, War Ensemble, Mandatory Suicide, Raining Blood ve South of Heaven çalındı. Tüm setlist aşağıda.
Setlist:
1. World Painted Blood
2. Hate Worldwide
3. Necrophiliac
4. Captor of Sin
5. War Ensemble
6. Mandatory Suicide
7. Disciple
8. Die by the Sword
9. Spirit in Black
10. Seasons in the Abyss
11. Dead Skin Mask
12. Raining Blood
13. Black Magic
—
14. South of Heaven
15. Angel of Death
METALLICA
Şimdi nereden başlatsam anlatmaya bilemiyorum. Zaten uzun yazı oldu, kısa tutmaya çalışacağım. METALLICA benim için çok ama çok özel bir gruptur, tıpkı birçoğumuz için olduğu gibi. Beni metal ile tanıştırmış, şu an ne dinliyorsam sebebi olan gruptur. St. Anger albümü hariç her dönemini ayrı ayrı severim.
Daha önce İstanbul’da verdikleri konserlere (çok küçük olmak, parasız olmak, şehir dışında olmak vs.) türlü türlü sebeplerden dolayı gitmek nasip olmamıştı. Bugüne kısmetmiş. Sonunda hayatımın gruplarından birini, gelmiş geçmiş en büyük gruplardan birini canlı canlı, hem de İsveç seyircisi sağ olsun saatlerce pineklememe gerek kalmadan gayet yakından gördüm.
GOJIRA yazısı sırasında belirttiğim gibi, bu sahne önündeki alana girmek METALLICA öncesinde bile gayet kolaydı. Tabii ki sahneye en yakın olan kısım tutulmuştu ama resimlerden de görebileceğiniz gibi ben de gayet yakındım ve konserde yalnızca 1-1,5 saat önce geldim oraya. Diğer sahnede DANZIG çalıyordu ama daha önce hiç DANZIG dinlemediğim için onları geçip METALLICA için güzel bir yer tutmaya karar verdim.
Şarkılardan tek tek bahsedersem fazlaca uzun olacak, o yüzden özet geçmeye çalışayım. İsveç seyircisi baya klasik bir setlist seçti, o yüzden bir Frayed Ends of Sanity dinleyemedik mesela. Yine de başını çaldılar biraz, sonra durdular ve James “Bunu çalmayacağız. Oy verseydiniz olm!” dedi. Helsinki’de ilk defa çaldıklarından bahsetti sonra. Vokaliyle, gitar çalımıyla, gitarı tutuş stiliyle, “uuuh yeaah”leriyle, “nothing else matterzzaah”larıyla sayısız gitaristi, vokalisti, insanı etkilemiş olan James Hetfield’ı yakından, canlı canlı görebilmek de benim için tarif edilemez bir olaydı. Çok seviyorum bu adamı ya, Allah uzun ömürler versin. “Frontman nasıl olunur” dersini vermeyi ihmal etmedi tabii ki. Ve vokali de baya iyiydi. Bazı şarkılarda resmen yıllar önceki performanslarını aratmıyordu. Hele Whiskey in the Jar adeta playback yapılmış gibiydi, kükrüyordu resmen James. Resmen mutlu oldum ya böyle iyi söylediğini duyunca. Diğer bazı ufak yerlerde, mesela yeni şarkı Lords of Summer’ın bazı kısımlarında sesini biraz zorluyor evet ama genel olarak bakınca performansı çok iyiydi. Özellikle daha sert söylediği kısımları (“One”ın nakaratı gibi mesela) çok çok iyiydi.
Amansızca bok atılan Kirk Hammett ve Lars Ulrich bana göre sorunsuz bir performans gösterdiler. O yaşta, dünyanın her yerinde verdikleri sayısız konserden sonra, hala böyle bir istekle ve şevkle sahneye çıkıp “bitse de gitsek” havasında olmamaları bile saygıyı hak eder bence. Konser bitiminden sonra da avuç avuç pena dağıttılar ama bir tanesini bile alamadım maalesef.
Tam setlist aşağıda. Normalde pek çalınmayan şarkılardan bir …And Justice for All, Whiskey in the Jar bir de The Unforgiven vardı bence. Diğerleri hep klasik şarkılardı. Benim METALLICA’yı ilk izleyişim olduğu için çok da problem etmedim ama yine de değişik şarkılar dinlemeyi isterdim tabii elimize böyle bir şans geçmişken. Neyse artık.
Bu arada ben bütün konser boyunca sahneyi izleyip, neredeyse bütün şarkılara bağırarak eşlik edip, ara ara da kafa sallamayı tercih ettim. Gaz ihtiyacımı GOJIRA ve MASTODON ile karşılamıştım zaten. O sırada önümde çalmakta olan metal müziğin devlerini sadece yakından dikkatlice izleyip yıllar yılı hayatıma soundtrack olmuş şarkılarına onlarla beraber eşlik etmek istedim. Piyasa miyasa, Nothing Else Matters’ı bir kere de James’ten canlı canlı dinleyip ona eşlik etmek beni aldı götürdü başka diyarlara.
Daha fazla uzatmayayım, dün benim için tarihi bir gündü. Bütün gün sırılsıklam şekilde gezdim, konserden sonra 3 saat boyunca sarhoş bir grubun saçma muhabbetlerini dinleyerek otobüs yolculuğu yapmak zorunda kaldım ve gözüme uyku girmedi ama değdi mi? Hem de ne!
Setlist:
1. Battery
2. Master of Puppets
3. Welcome Home (Sanitarium)
4. Harvester of Sorrow
5. The Unforgiven
6. Lords of Summer
7. Ride the Lightning
8. Sad But True
9. Fade to Black
10. …And Justice for All
11. One
12. For Whom the Bell Tolls
13. Blackened
14. Nothing Else Matters
15. Enter Sandman
16. Creeping Death
17. Whiskey in the Jar
18. Seek&Destroy
abi the sparrowun çalındığını duyduğumda öyle bir krize girdim ki hala oturup neden ben orda değilim diye düşünüyorum … mükemmel bir yazı eline sağlık
Ne diyebiliriz ki.
METALLICA
SLAYER
GOJIRA
Eline sağlık. Fazlasıyla güzel ve kıskandırıcı ( :( ) bir yazı olmuş.
Övgulerden öturu Gojira’yi merak edip birkac sarkisini dinleyip dayanamamistim. Bu yazidan sonra tekrar inceleyecegim sanirim bu grubu. Elinize saglik.
01.06.2014
@mKeles, kesinlikle tekrar şans ver. Alışması zaman alan çoğu grup gibi, gerçekten içine girmeyi başardığında Gojira’nın ne kadar mükemmel bir şey olduğunu anlıyorsun.
Tabii çok övgü almalarına rağmen bir türlü sevilemeyen gruplar da var, o da normal :) Umarım Gojira’yı seversin ama.
Ben yazmayı düşünüyordum ama daha tecrübeli birinin yazması iyi olmuş :D
Konsere özellikle Gojira ve Mastodon’u görmek için gitmiştim ama sağlam bir Ghost fanı olarak çıktım. Sahneleri çok iyi gerçekten, izlerken resmen IS LAN DIM(yağmurla alakası yok). Gidebilirsem Türkiye’dekine de gitmeye çalışacağım, TTTS’yi de 2. kez görmüş olurum hem.
Ben de Slayer’ı uzaktan izleyip yemek yemeyi tercih ettim, sonradan “bu Danzig neymiş ya” diye merak edip o sahneye geçtim. Hiçbir fikrim olmamasına rağmen deli gibi eğlendim, bir de pena kaptım o/. Glenn Danzig bayağı muhteşem adam ya, konserin ortasında boynuna taktığı kafam kadar şeyi seyircilere attı, yakalayabilmek isterdim.
Gojira’nın ilk 2 şarkısını kaçırdım bayağı uzun sıra yüzünden, onun dışında onlar da gayet eğlenceliydi. Ömer hocamın dediği gibi kitlesi çok büyük değildi ama şevkle çaldılar. Ouroborus’u çalmalarını beklemiyordum, benim için sürpriz oldu. Joe D. sahne önünde şaklabanlık yapayım derken “ouroborus symbol of eternal life” kısmını kaçırmasaydı iyiydi ama. Koşa koşa mikrofona yetişmeye çalışması çok tatlıydı.
Mastodon’un setlisti çok iyiydi, çok homojen bir liste çalıyorlar. Ama sahne performansı olarak hayal kırıklığı oldu, seyirciyle iletişimlerini falan diğer gruplardan daha zayıf buldum. Belki Mastodon’dan hemen önce Ghost’u ve Gojira’yı izlediğim içindir.
Ghost’u umarım Ömer hocamın dediği gibi karanlık bir atmosferde izlerim. Hava saat on buçukta-onbirde ancak karardığı için Metallica’yı bile aydınlık izledik. Papa Emeritus II bu sahne şovu işini iyi biliyor, hiçbir şarkıyı bilmememe rağmen muhteşem eğlendim. Yanımda anne-kız gelenler bile vardı, bayağı şaşırdım.
Metallica ise kendileriyle ilgili tüm önyargılarımı sildi, tüm konser boyunca fanboy gibi hayranlıkla izledim. James H. Vote Of The Day olayında SİZ FOUR HORSEMEN’E DAHA ÇOK VERMİŞSİNİZ AMA BENCE WHISKEY IN THE JAR DA İYİ ŞARKI :/ seyircileri yönlendirmeseydi The Four Horsemen de dinleyebilecektik. Bir de sahnneye uzaklığımdan dolayı dağıtılan yüzlerce penalardan alamama üzülüyordum, arkadaşım 3 tane kapmıştı :/
Yaş ortalaması da yüksekti, resmen 7′den 70′e bir sürü insan vardı Metallica konserinde. Günün sonunda odama 2 saat gibi bir sürede dönebilsem de muhteşem bir tecrübeydi gerçekten.
01.06.2014
@Burak Özmen, Gojira’nın bir saniyesini bile kaçırmamak için erkenden gittim zaten ben :) Flying Whales’i kaçırdın mı yani? Off of. :)
Yalnız bahsedecektim unuttum, hakikaten Metallica’yı gündüz gözüyle izlemek çok kişiye nasip olmaz :) İlginç oldu. The Four Horsemen çalınsa da tabii ki mutlu olurdum ama Whiskey in the Jar James’in de dediği gibi konser şarkısı. Zıpladım baya onda :)
Yaş dağılımının geniş olması beklediğim bir şeydi. 40-45 yaşları civarındaki iş arkadaşıma rastladım Gojira konserinin hemen ardından. Sonra maksimum 13 yaşındaki oğlu geldi yanımıza. Gojira’yı en önden izlemiş, Joe Duplantier’in resmini çekmiş yakından onu gösterdi ve çocuk Gojira’yı doğru telaffuz ediyordu :)) Ondan sonra “efendim İsveç nasıl böyle çok grup çıkartıyor?” Lan bu çocuk gibileri ileride kendi grubunu kurup dağıtacak ortalığı işte. Devletten, aileden destek de var.
Neyse, bu festivalde rastlaşmamışız ama bakarsın Rock Off festivalinde artık :)
02.06.2014
@Ömer Kuş, Hocam İsveç’te olduğunu biliyordum ama hiç aklıma gelmemiştin yoksa ulaşırdım öncesinden :/ Uppsala’dan Stockholm’e giden trenlerde sıkıntı olduğu için baya rötarlı gittik yoksa ben de bayağı erken çıkmıştım. Sıradan dinleyebildim Flying Whales ve Explosia’yı :(
Rock Off’ta görüşmek üzere ^__^
“GOJIRA izlemek” için orada olan bir kitleyle”
Pek sanmıyorum be abi. Umarım yanılırım.
Kadronun muazzamlığı tartışılmaz tabii ki. Yazının ne ara bittiğini de anlamadım. Tek nefeste okudum resmen.
01.06.2014
@eXozmen, İstanbul’da da elbet Megadeth için gelmiş çok kişi olacak ama en azından bunun kadar devasa bir festival olmayacak. Toplam seyirci sayısına oranlayınca Gojira için orada olacak çok daha fazla kişi olur bence. En kötü ihtimalle etrafımda en azından grubu bilen PA tayfası olacak birkaç kişi :) (olacak di mi?)
Onlarla dağıtırız ortalığı.
01.06.2014
@Ömer Kuş, Kendi adıma konuşmam gerekirse orada olacağım ve en azından Baybora’yla görüşeceğim. Onun aracılığıyla da PA ahalisinin arasına karışırım sanırım. :D ‘Festivale gidecek tanıdık yok’ dediğimde de Korhan abinin ‘PA’den en az 20 kişi olacağız, merak etme’ dediğini hatırlıyorum.
üşüyoruz reyiz :(
gitmiş kadar olduk metalci kardeş eline koluna sağlık..
PS: ıslak çorapla bütün gün gezmek askerliğin vazgeçilmezi olsa gerek, sen de bir metal militia olmuşun :c
01.06.2014
@bay kuş, sen askerde o kadar uzun kalmış mıydın la? :)
Ömer hacı senin Türkiye’de korumayla falan dolaşman lazım artık benden söylemesi.
02.06.2014
@Görkem Yücesoy, daha fazla bu korkuyu ertelemenin manası yok. Rock off festivalinde dayağa doyarım artık.
Yazıyı en çok ben okumuş olabilirim. Bir günde bu grupları, böyle setlistlerle görmek. Ne diyeyim, baya seviniyorum abi senin adına. Metal müziği seven birinin yaşayacağı en güzel şeyleri yaşıyorsun. Sürekli sağlam konserler ve etkinlikler (bir diğer şanslı kişi için bkz: Nazım Kemal Üre) Okuyup imreniyorum ama üst üste Gojira – Ghost – Mastodon – Metallica’yı İYİ SESLERLE seyretmeyi tahayyül etmem imkansız ya. Baya tarifsiz bir olay. Bizlerle paylaştığın için sağol.
02.06.2014
@Furkan Keskin, eyvallah :) Valla dediğim gibi, benim için tarihi bir gündü. Bu kadar çok sevdiğim dört grubu ardı ardına izlediğim başka bir etkinlik hatırlamıyorum.
İyi tarafından bakarsak, o saydığın dört gruptan üçü bu yaz İstanbul’a geliyor :) Farklı etkinliklerde de olsa.
Ulan hani 1 milyardı biletler, hani gidemeyecektin allahsız?? :(((
Şaka şaka kardeşim, gözüne kulağına sağlık. Allahtan Danzig ve Cult of Luna dışında hepsini izledik/izlemek üzereyiz de göz damarlarım çatlamıyor
02.06.2014
@Berca B., ahah bu o kadar pahalı değildi, Sweden Rock 1 milyara yakın ama ciddi ciddi.
Rock off’ta orda olursan beraber coşarız qanqi :))))
Ağğbi, The Sparrow ya. Graspop’ta da çalarlarsa net deliririm.
Eline sağlık ve teşekkürler abi, umarım müthiş bir deneyim olmuştur.
02.06.2014
@Baybora Topaloğlu, setlist.fm’deki setlistler doğruysa birkaç konser dışında pek çalmamışlar, random gidiyorlar heralde. Bizden önceki son konser Helsinki’deydi, oradaki setlistte de yoktu mesela o yüzden ben de beklemiyordum güzel bi sürpriz yaşadım.
Graspop’ta iyi eğlenceler bu arada :)
03.06.2014
@Ömer Kuş, Çok sağol abi, senin kadar şanslı olurum da bir The Sparrow da ben dinlerim umarım.
Ömer bu konser yazısını Türkiyeye gelmene kısa bir süre önce yazman çok hoş oldu.Yiyeceğin dayağın şiddetini an be an arttırıyorsun dostum :))
Şaka bi yana çok imreniyoruz oğlum sana.Bide bu kadar şevkli ve isteyerek yazınca valla yanında konser izlemiş kadar oluyoruz.
Gel bakalım Gojira ve Amon Amarth ta birlikte kafa sallayalım
02.06.2014
@Swedish, konser yazısı yazarken aynen böyle içimden geldiği gibi yazıyorum sonuç bu oluyor genelde :) Cidden, cumartesi günü festivale gelen ama görüşemediğim bi iki arkadaşla konuştum Gojira konserini anlatırken yine bir gazla doldum. Şu anda yine GOJIRAAAAA diye bağırmak istiyorum.
Bu arada Ghost’un gitaristinin kız arkadaşı (lan bu tamlamaya da uyuz oldum kısa bişi bulmak lazım) facebook’tan Gojira elemanları ile fotoğrafını ve Metallica sahnedeyken sahne arkasından çektiği fotoğrafı paylaştı. Benden beterleri de var yani, biraz oraya yönlendirin enerjiyi sdfas.
Ve evet kesinlikle Gojira ve Amon Amarth sırasında sağlam bir kafa sallamamız lazım. Turisas da açıklandı zaten, halayımızı da çekeriz. Mis.
Bu festival gerçek mi dış mihrakların bir oyunu olmasın