Birisi Blues için “Blues’un olayı kendini tekrar etmesi.” demişti. Biraz alaycı bir dille söylemişti bunu. Cevap yine alaycı bir gülümsemeyle “Evet, tıpkı yaşadığımız hayat gibi.” olmalı bence. Her gün gülmelerimiz, sıkıntılarımız, üzüntülerimiz, pişmanlıklarımız kendini tekrar ediyor. Bir daha olmayacak gibi geliyor ama er ya da geç yeniden oluyor. Her seferinde biraz farklı biçimlerde oluyor ama yine, yeniden oluyor.
Bu tarz temel duygularımızı anlatmada kompleks müziklere göre derdini çok daha net anlatan şeyler hep beni daha çok etkilemiştir. Belki de bu yüzdendir ki, her ne kadar inanılmaz gitaristleri barındırsa da, Blues hep basit formunu, dertli adamın neşesini ya da hüznünü anlatan en saf müziklerden biri olarak kalmış. Delta Blues dinledikten sonra BB King dinleyin, sonra Joe Bonamassa dinleyin. Müziğin formunun bozulmadığını göreceksiniz. Bu işi iyi yapanlar türü genişletiyorlar ama değiştirmiyorlar. Blues epey bir türe ciddi katkılar sağladıktan sonra ister istemez o türlerden kendine geri dönüşler de alıyor. “Smokin” Joe Bonamassa da bu işi günümüzde en iyi yapan adamların başında geliyor. Hem eskiyi güncelliyor, hem kendinden bir şeyler ekliyor.
13 yaşında haberlere konu olacak kadar iyi gitar çalan bir çocuktan bahsediyoruz burada. Koca adamlarla Blues yapan bir çocuk. “Blues yapmak” kavramı yeterince yüklü bir anlayış ve ritim duygusu gerektiriyorken, bunu o yaşta rahatça yapabilmek büyük yetenek. Ama tüm bunun yanında adanmışlık olmadan hiçbir yetenek büyüyemez. 13 yaşında “Yaşıtlarımla gitar çalmak zor, hepsi heavy metalci, yeni bi şey öğrenemiyorum. Aynı akorları çalıyorlar.” diyecek kadar kafa olarak buna adamış kendini. BB King’le çalıp çok üzerinde durduğu “vibrato” kavramını iyice geliştirip çalışını başkası gibi olmaktan çıkardığından beri harika albümler yapıp duran bu adam, “Driving Towards the Daylight” albümünde bize iyi bir albümden beklediğimiz her şeyi sonuna kadar veriyor.
Her bir anı duygu dolu, her bir anında sıkılmadan dinleyebileceğiniz sağlam düzenlemeler/besteler içeriyor. Bence Bonamassa’nın en büyük artısı artık tamamen gitar sound’unu, şarkı söyleyişini tamamlamış olması. Bunları o kadar cebe koymuş ve sanki son noktaya getirmiş ki rahatla şarkıların üstüne odaklanabiliyor. Örneğin “Heavenly Soul” gibi bir şarkıyı albümde duyduğunuz an sıkıcı mı, yoksa çok mu güzel anlayamıyor ve bu sırada eşlik etmeye başlıyorsunuz. Albümün çoğunluğu düzenlemelerden oluşuyor ama bunlara fazlaca kendini kattığı için çoğu yerde Bonamassa bestesi sanıyorsunuz. Müziğine de kendisi gibi smokin giydirebilmiş bir adam. Samanlıktaki blues’dan beslenip onu krallara layık bir havaya sokmuş bir adam. Tüm besteleri Bonamassa yapsaydı bu icraya 10/10 verilirdi ama bu haliyle de 8 koparır. Hadi yine iyisin Joe!
Açıkcası sitede bu yazıyı görmek şaşırttı ve mutlu etti ,
Derek trucks , John Mayer ( ne kadar son zamanlarda sapıtsa da ), Bonamassa – 30 lu yaşlardaki bu jenerasyon beni açıkcası çok mutlu ediyor
Neyse aşağıdaki şaheseri de bırakayım ( Beth Hart ‘ a da ayrıca hastayım ) ( Ton çalım hissiyat peh )
http://www.youtube.com/watch?v=aLR_bSzPTiY
bu albüm the ballad of john henry’nin akrabası sayılır. daha ilk şarkı dislocated boy ballad of john henry şarkısının ritimleriyle neredeyse aynı sayılır. açıkçası bonamassa’nın en iyisi de o albüm bu biraz daha arkadan geliyor. howlin wolf, bennie marsden, tom waits gibi isimlerin şarkılarını da başarıyla yorumluyor. geçen hafta bu albümün lp’ini almıştım evde çalıp duruyor. 9/10 hakkıdır.
yalnız joe bonamassa’dan daha deli çalan srv etkili bir gitarist var ki o da kenny wayne shepherd. son albümü muhteşem.