Kadir Taşkıran
2014’ün ilk büyük festivali 100% Fest, ilk anda Soundgarden ve Massive Attack ikilisi ile adını duyurmuştu. Türkiye’ye ilk defa gelecek Soundgarden’ın yanında en son 4 sene önce ziyaret etmiş Massive Attack ile iki farklı türü bir arada barındıran nadir organizasyonlardan biri olmuştu bile.
Ben şahsi olarak Soundgarden için festivalde bulunacaktım fakat gelmişken Massive Attack dinlememek olmazdı. Kombineyi ilk günlerden aldıktan sonra yavaş yavaş tam kadro da açıklanıyordu. İlk günün co-headliner’ı olarak performansını fazlasıyla merak ettiğim Kaiser Chiefs de açıklanınca kendimi ilk gün için yeterince gaza getirmiştim. İkinci gün neredeyse tamamen bana yabancı bir müzik türü vardı ve haliyle çekimser bir mod içerisinde olacaktım.
1 . Gün
Erken gitmeye pek gerek duymayıp Malt’a yetişsek yeter dedik. Saat 4-5 arası “Normal” kategorisinden alana girdiğimizde Malt hali hazırda sahnedeydi. 45 dakikalık performanslarının yaklaşık yarısına iştirak edebildim. Malt sevdiğim bir grup olduğu için güzel bir başlangıç yapmış oldum. Bu arada ya sabah yağmış olan yağmurun etkisiyle ya da ön gruplar pas geçildikleri için alan çok boştu. Hemen ses çadırı ve çevresine konuşlanmıştık rahatça. Malt’ın ardından Foma sahne aldı. En son 2010 Sonisphere Festival’de yine kısa bir performansına tanık olmuştum, yine memnun kaldım. Ses sistemi 2 hafta önceki Manowar egosundan sonra gayet iyi gelmişti. Yine şikayet edenler oldu fakat sesin en azından benim açımdan bir eksiği yoktu. Foma’nın ardından Mor ve Ötesi bekleyişi başlayınca normal giriş alanı da geneli öğrenci olan katılımcılar ile hafif hafif dolmaya başlamıştı. Öndeki 2 kategori Kaiser Chiefs ve Soundgarden ile dolacaktı.
1. Sevda Çiçeği
2. Araf
3. Ayıp Olmaz Mı
4. Aşk İçinde
5. Kış Geliyor
6. Tamiri Mümkün Kalbinin
7. Küçük Sevgilim
8. Uyan
9. Cambaz
10. Eski Şarkısı
11. Oyunbozan
12. Bir Derdim Var
İle sahne alan Mor ve Ötesi, Kaiser Chiefs öncesi ortamın ateşini yükseltmişti. Kategori ayrımının mantıksızlığına da değindiler sağ olsunlar. Kaybettiğimize üzüldüğümüz insanlara adanan şarkılar, medyayı eleştiren Cambaz derken Bir Derdim Var ile sahneden indiler. Zaten 2 günde de gerek medya, gerek politika olsun her çeşit göndermenin yapılmasını bekliyorduk ve bu her konser için neredeyse olağan bir duruma geldi.
Kaiser Chiefs sahne boyu bir afişle çıktı. Işıktan renkleri tam algılayamadım o mesafeden fakat sanıyorum ki siyah-sarı, üzerinden Kaiser Chiefs yazan dev bir perde asılıydı arkalarında. Aklıma Rammstein’ın girişi gelmedi değil. Sahne önünün boşluğundan, arkaların kalabalığını çekici bulmuş olacak ki, Ricky Wilson diamond ring’e, oradan sahne önüne atladı, koştu derken bir anda yanımızda bitivermişti. Hemen ses çadırının arkasında bulunan barın üzerine çıktı. İlk birkaç şarkıyı tepemizde söyledi ve tabiri caizse sahne önünü ayağımıza kadar getirdi. Sonrasında girişteki konteynerlerin üzerine çıkıp devam etti ve performanslarının son birkaç şarkısına kadar sahneye geri dönmedi. Gerçi sahneye geri döndükten sonra da yan demirlerden sahnenin tepesine kadar tırmanarak seyirciyi olabildiğince hareketlendirmeye çalıştı. O enerjiyle yorulmadan performans sergilemesi gerçekten çok hoştu. Sevgiler, saygılar, tekrar gelirizler diyerek sahneden ayrılırlarken benim için favori gruplarım arasına bir grup daha eklenmiş oluyordu. Gerçek bir eğlence istiyorum derseniz eğer mutlaka bir sonraki konsere uğrayın. Setlisti de şöyle idi:
1. Everyday I Love You Less and Less
2. Ruffians on Parade
3. Never Miss a Beat
4. Bows & Arrows
5. I Predict a Riot
6. Coming Home
7. Ruby
8. Meanwhile Up in Heaven
9. The Angry Mob
10. Misery Company
11. Oh My God
Sonunda Soundgarden için geri sayım başlamıştı. Saati geldiğinde sahnede beliren grupla birlikte mekandaki kalabalık hareketlenmiş oldu. Grunge Türkye’ye pek uğrayan bir tür değil. Gelince de beklenti haliyle yüksek oluyor. Davulcu Matt Cameron, Pearl Jam ile turnede olduğu için yoktu. Kaiser Chiefs ile gelen gaz ve neşe, Soundgarden’ın ilk 3 şarkısından sonra azalmaya başlamış, bacakları dizden kırıp tekrar düzelterek hafifleşen bir tempoya dönüşmüştü. Cornell’in sesi müziğin içinde kayboluyor, gitar tonları bir garip geliyor ve gruptaki ruhu hissedemiyordum. Hal böyle olunca yarısına varmadan sıkılmıştım. Özellikle Black Hole Sun’da belki toparlarım dedim fakat vokalleri mi açmadılar, benim kulak mı kapandı bilemedim, zevk alamadım. Grubu sadece görmek bile yeter diyenler için belki çok güzel bir konser olmuş olabilir fakat ses çadırının yanından sağlıklı dinlenemeyen bir konser, benim için bir konser değildir.
1. Searching With My Good Eye Closed
2. Spoonman
3. Flower
4. Outshined
5. Black Hole Sun
6. Jesus Christ Pose
7. Like Suicide
8. Been Away Too Long
9. The Day I Tried to Live
10. My Wave
11. Superunknown
12. Blow Up the Outside World
13. Fell on Black Days
14. Burden in My Hand
15. Beyond the Wheel
Setlistiyle sahne aldılar. Fell on Black Days biterken ben mekandan ayrılmaya karar vermiştim. Setlistte normalde 2 biss şarkısı vardı fakat gece 12’de konser biteceği için biss’e giremeden konser tamamlanmış ve alanda kalanlar Rusty Cage’den de mahrum olmuştu. Soundgarden için gelip Kaiser Chiefs hayranı olarak çıktığım ilk günün hayal kırıklığı ve mutluluğuyla ikinci günü merakla beklemeye başlamıştım.
2. Gün
Türü tamamen yabancı olan ikinci gün için yazabileceğim çok sınırlı şey var. Aranızda dinleyen, performansını merak eden fakat aradığını bulamayan biri varsa kusuruma bakmasın efenim.
İlk gün gibi yine 4-5 arası bir vakitte alana girdiğimizde Rebel Moves sahnedeydi. Bu gün hakim olan müzik türüyle uzaktan çok az, yakından hiç alakam olmamıştı. Haliyle Ceza ve Massive Attack dışında tanıdığım kimseler yoktu. Rebel Moves benim gözümde bu işin yerli kısmındaki en başarılı isim oldu. Bilenler için zaten öyledir muhtemelen ama bilmeyen biri için bir anda güzel gelmiş olması başarılı olduklarının bir göstergesi gibi. Ardından çıkan Wild Beasts ile hareket de artmıştı. İngiltere menşeili grup, Rebel Moves’un etkisini kaldığı yerden devam ettirdi. Arada bir zihin tazelemek gerektiğinde açıp dinlenebilecek gruplardan bir tanesi. Özellikle vokallerin ses tonları çok hoştu.
Ceza’yı beklerken sahnede ellerinde bira şişeleriyle dolu kasalarla çıkan The Bottle Boys’u görünce “acaba iptal mi oldu?” soruları uçuşmaya başladı. Çok geçmeden araya eklenmiş sürpriz bir grup olduğu anlaşıldı. Muhtemelen turne yapması en kolay olan Danimarka’lı grup bir şişeye üfleyerek yapılabilecek muhtemel en iyi müziği yaptılar. Bir de üstüne “Arkadaşım Eşek” çalıp söylemeye başladıklarında kendilerini otomatik olarak sevdirmiş oldular. Ardından hepimizin az da olsa hayatında yer verdiği Ceza sahneye adımını attı. Arkasında çalan müzik güne ayak uydurabilme açısından tam oturmuş ve ayrıca gitarlarla süslenmiş güzel bir türe dönüştürülmüştü. Gündeme, yakın zamandaki olaylara atıflarla geçen yaklaşık 1 saatlik bir performanstan sonra Trentemoller için bekleyiş başlamıştı.
Trentemoller muhtemelen tam kıvama getirmiş olacak ki “vay dostum, bu müziği canlı çalabilmek hayli zor olmalı.” gibi tepkiler vermeye başladım. 1 saatlik performans ile elektronik müzik işlemesi yaptı. Sonrası malum, gecenin ve festivalin kapanışı için Massive Attack geri sayımı başlamıştı.
Sahne kurulumu olarak gerçekten güzel bir tasarım yapılmıştı. Arkada incesinden yatay olarak 2 ayrı led ekran konulmuş, ekipmanların ışıkla uyumu güzel sağlanmış göz alıcı bir tasarım gibi duruyordu. Fotoğraftan tamamı anlaşılamıyor olabilir fakat benim olduğum noktadan görünümü şu şekildeydi.
Tam vaktinde sahneye çıkan grup:
1. Battlebox
2. Risingson
3. Paradise Circus
4. Everywhen
5. Psyche
6. Future Proof
7. Girl I Love You
8. Teardrop
9. Angel
10. Jupiter(Battlebox 002)
11. Safe From Harm
12. Inertia Creeps
13. United Snakes
14. Unfinished Sympathy
15. Splitting the Atom
setlistiyle sahnede kaldı. Konserden ayrıldığım kısma kadar geçen süre içerisinde sahne ışıkları ve led ekranlar mükemmel uyumlu kullanıldı. Grup üyeleri konserin büyük çoğunluğunda silüet şeklindeydi ve müziğin ruhunu ışıkla iyi uydurmuşlardı. Ses konusunda zaman zaman az zaman zaman çok ama genel olarak kaliteli bir performans vardı. Inertia Creeps geldiği zaman arkadaki led ekranlarda Türk medyasında yer alan saçma sapan magazin haberlerinin başlıkları teker teker geçti. Medyanın maymun komikliğine binlerce kişi güldü. Hemen ardından Gezi Parkı Direnişi’nde hayatını kaybedenlerin isimleri, Berkin Elvan ve Soma ile ilgili yazılar yansıtıldı. Şarkı bitene kadar süren alkışlar ve “her yer Taksim, her yer direniş” sloganları ile birlikte Gezi’dekilere selam çakan grup, alkıştan tam olarak duyamadım fakat şu videoda anladığım kadarıyla demokrasiyi canlı tutmaktan bahsederek encore için ara verdi.
Ben United Snakes biterken mekandan ayrılmak durumunda kaldım. Massive Attack kendisinden bekleneni yaparak medyayı ve hükümeti eleştirmekten geri kalmadı. United Snakes ile hepimizin tutsağı olduğumuz markalar ekranlara yansırken konser bitiminde herkesin tekrar elma telefonlarına sarılacağından emindim. Türkiye’ye gelen her grup yaşanan olaylarla ilgili ufak da olsa bir duyarlılık sergilerken bizim pek saygıdeğer sanatçılarımızdan ses çıkmıyor oluşu da yaşanan korku ve kukla duygusunun bir göstergesi gibiydi. Bu düşüncelerle konserden ayrılırken festivali de bitirmiş oluyordum.
Bir de yapılan festival anketinde “Seneye kim gelsin?” temalı soruya Pearl Jam yanıtını verdim. Bir o yandan bir de mail yoluyla taciz ediyorum kendilerini. Sıkılıp geleceklerdir seneye diye umuyorum.
Konserden fotoğraflar ve videolar malum ortamlarda bulunuyor. Gidemediği için üzülen, yarasını deşmek isteyenler için herkese açık etkinlik profilleri ve yuutub videoları sizi bekliyor.
Bir aksilik olmazsa Hi-Voltage yazısında görüşmek üzere.
Massive Attack’ı izlemeyi o kadar isterdim ki. Ne güzel listeymiş üstelik. Ah.