Mert Gürel
Bilindiği üzere The Sword kariyerine Metallica ile turlayarak bir adım önde başlayıp, benzer tarzda müzik yapan gruplar için ulaşılması oldukça zor bir popülarite kazanmıştı. Sonrasında ise Lars tarafından övülerek beş adım geriye düşmüştü. Gerçekten, bu gruba karşı forumlarda, referans sitelerinde bir ön yargı olduğunu düşünüyorum. Dinleyicilerin sahip olduğu bu tarz müzik dışı ön yargıları sevmiyorum.
Bunu genelde Amerika çıkışlı gruplara karşı görüyoruz. Evet bu gruplar Amerika piyasasının onlara sağladığı avantajlarla, çok daha kolay biçimde bir yerlere gelebiliyor. Ama bu eleştirilecekse bile müzikten ayrı yapılmalı. The Sword’un Witchcraft’tan daha popüler olması onu “kötü” bir grup yapmamalı.
Sanırım albüme girmeden önce bir konuyu belirtmekte fayda var. O da The Sword’la ilgili bir algı yanlışı. Gruba dışarıdan bakan çoğu kişi Black Sabbathçı adamlar etiketini yapıştırıveriyor. Tamamen yanlış olmasa da The Sword aslında daha çok High On Fire-Sleep(Matt Pike) idolünden gelen bir grup.
Diyeceksin ki High on Fire ne idolü sanki, Black Sabbath riflerine distortion basınca High On Fire oluyor zaten. Tabii apayrı bir kültürden bahsetmiyorum ama High On Fire ile ilgili bir fikre sahip olmak, özelikle grubun ilk iki albümünü anlamak için faydalı. Bunu kendi tecrübeme dayanarak söylüyorum. Çünkü ben de High On Fire’dan falan haberimin olmadığı yıllarda The Sword dinlediğimde, “bu ne lan gacır gucur bir şey, demo kaydı gibi” deyip bir kenara atmıştım.
Bu grubun adının çoğu yerde Witchcraft, Blood Ceremony, Orchid gibi gruplarla birlikte geçtiğini, bu gruplarla karşılaştırıldığını görebilirsiniz. Bu bile insanların The Sword’u ne kadar doğru anladıklarına dair bir soru işareti bence. Saydığım grupların hepsi de iyi gruplardır ama The Sword tarz olarak onlardan daha ayrı bir yerde. Adı geçmişken söylemem lazım Witchcraft’ın türünün en iyilerinden olduğunu düşünüyorum ve buradan herkese tavsiye ediyorum.
Age Of Winters, High On Fire-vari havalara alışkın değilseniz kulağınızın alışması geren bir albüm. The Sword’un en düz albümü. “Gods Of The Earth”teki yaklaşım biraz daha, nasıl desem, melodik desem yanlış olmaz herhalde. Warp Riders ile asıl değişim geldi zaten. Grup, High On Fire köklerini biraz geride bırakarak biraz daha geniş bir kitleye hitap edebilecek bir müzikle çıktı. Burada söylemek yeri olur kesinlikle; grubun hep aynı müziği ısıtıp sunduğunu düşünmüyorum. Evet grubun belli bir şarkı yazım yaklaşımı var ama albümleri hakkıyla dinleyen herkesin fark edeceği gibi; The Sword her albümle az yada çok yeniliyor müziğini.
“Age Of Winters”ın neden alışılması gereken bir albüm olduğu kısmına gelelim. Garip bir şekilde, bazı insanlara black metalin itici gelmesiyle aynı üç sebep var ortada. Birincisi, black metal kayıtlarını aratmayacak kirli bir ses. İkincisi, itici gelebilecek bir vokal kullanımı. Üçüncüsü de düz ve monoton şarkı yapıları. Bir rif bazen üç-dört dakika boyunca dönüp duruyor. Şimdi bu üçünü başka açılardan değerlendirelim. Albümün ham ve kirli sesi ilk zamanlarda bana da uzak gelmişti. Ama dinledikçe insan öyle bir alışıyor ki, grubun ne yapmak istediğini ve bunun ne kadar doğru bir tercih olduğunu zamanla anlıyor. Zaten albümün köpeği olma aşaması bu aşamayı atlatınca geliyor. John Cronise’ın vokallerine kısaca hayranım diyeceğim. Benim için bir antidepresan bu adamın vokalleri. Sinirli, gergin, üzüntülü olduğum zamanlarda beni inanılmaz sakinleştirdiğini fark ettim. Kendisi, dinlemekten en çok zevk aldığım birkaç vokalden biri ve ses tonu grubun müziğiyle ayrılmaz bir bütün. Düz şarkı yapıları konusuna gelirsek, “Age Of Winters” bu açıdan grubun en “doom” albümü. Gerçekten çoğu şarkıda bir ana rif arkada üç dakika boyunca ilerleyebiliyor ama ne rif. Vasat bir durumda sıkıcı olabilecek bu durum Kylee Shutt ve John Cronise ikilisinin basit ama vurucu gitar işçiliğiyle bambaşka bir yerde. Metalde -benim Iommi rifi diye tanımladığım- stoner/doom soslu iyi bir heavy metal rifinin vereceği hissin yerini hiçbir şey tutamaz. The Sword’un bu işi yalayıp yuttuğu her halinden belli ve bence bu işi en iyi yapan gruplardan.
Grubun eski davulcusu Trivett Wingo’ya kısaca değinmek gerekirse, dinlemesi çok zevkli bir tarzı olduğunu düşündüğüm bir davulcuydu ve keşke ayrılmasaydı, dörtlüyü bozmasaydı. Ayrıca üstte bolca High On Fire etkisinden söz ettim, onu biraz açayım. Grubun bu ilk albümde bariz High On Fire – “Sleep” etkisi var ama kendinden bir şeyler katmayan ucuz bir esinlenme değil bu. Grubun kendisinin de söylediği gibi müziklerinde Black Sabbath’tan Matt Pike’a ya da Slayer’a kadar pek çok gruptan izler var ama grup her zaman bu “kaynakları” diyelim, kendi tarzıyla ayarında harmanlayıp, ortaya bir The Sword etiketi çıkarmayı başarıyor.
The Sword deyince grubun en sevdiğim yönlerinden biri olan şarkı sözlerinden bahsetmem lazım. Grup ilk iki albümünde Sword and Sorcery, Conan, Game Of Thrones etrafında dolaşan konular işlerken, üçüncü albümle bilim kurgu, dördüncüyle de daha mistik alemlere girdi. Fakat bir şey hep aynı kaldı; albümleri dinlerken hissettiğim çizgi roman okuyormuş hissi. Bu sadece bana mı özgü bilmem ama The Sword ister bizi Warp Riders’la uzaya götürsün, ister Apocryphon ile başka boyutlara, ister Age Of Winters’la elde kılıç savaş meydanlarına bıraksın; bu çizgi roman okuyormuş hissi her albümlerinde albümün kapağından başlayarak şarkı sözlerinden müziğine kadar sinmiş durumda(bence tabii, bu konuda genelleme yapmak saçma olur).
El oğlunun “debut” dediği ilk albümlerde anlatılması zor bir yan, bir his, değişik bir ruh olur bazen. Genç grupların o ilk yıllarının heyecanı, hevesi mi yansır albüme bilmem ama, gruplar daha sonra çok daha iyi işler yapsalar da o ilk albümdeki tat olmaz. Grubun müziğine profesyonellikle tecrübeyle verebileceğinin ötesinde bir şeydir bu. Opeth’in Orchid’i, Exodus’un Bounded By Blood’u, Testament’ın Legacy’si gibi. Age Of Winters da o hisse sahip. Grup daha sonra daha farklı bir tarza sahip Warp Riders’la tek albümlük bir grup olmadığını kanıtlasa da en sevdiğim The Sword albümü “Ag Of Winters” kalmaya devam edecek. Umarım devam etmez, gerçi gruptan umudumu daha kesmedim.
Tanımam etmem, elin Texas’lı grubunu -nedense- savunduğum bir yazı oldu. Biraz haksızlık yapıldığını düşünüyorum da ondan herhalde. İnsan olarak bağ kurmak böyle bir şey galiba. Bu bağ müzikle kurulmuş bile olsa. Ah be Lars. Tutaydın çeneni, iyilik yapacam derken..
Kritiğin başındaki tespitlerine katılıyorum. The Sword’un gerçekte nasıl bir müzik yaptığını bildiğim halde Witchcraft’ı daha çok dinleyen bir dinleyiciyim. İkisi de canımız kanımız.
Warp Riders’ı daha çok sevsem de bu albüm de çok başarılı, yalnız grup baya serbest düşüşe geçti son yıllarda sanırım.
Deli ettiniz kendinizi deli