Çağrı TUNÇ (Jester)
Resim çizme sanatı, müziğin en temelinde olan olgulardan biri olsa gerek. Bazen bir karakteri, bazen de bir mekanı çizen bu sesler çok renkli ve çok çeşitli olduğundan her zaman istediğimiz tablo ile karşılaşamayız. Her aynı ritimde veya ölçüde ses üreten o resim fırçasının çizdiği resim her zaman aynı duygunun tercümanı olmaz. Özgünlük ve kişisel sanat anlayışınıza göre, milyon kere basılmış akor dizilimleri ile bile ferah ve yeni bir duyguyu resmedebilirsiniz. Burada esas önemli olan, gerçekten hissettiklerinize bağlı kalarak yakalayacağınız özgün yaklaşımın resme aktarılma şekli. Dünyadaki onlarca insan aşık olur, fakat aşkın resmini çizdirdiğinizde esas hissettikleri aşk duygusunu daha net görürsünüz. Şahsen bu tablolardan en beğendiğim asla itiraf edilemeyen ve imkânsıza duyulan aşk. Bunu inançlı babasının inancına küfredemeyen adamın yazdığı din karşıtı şarkının, diğer din karşıtı insanların yazacağı aynı temalı şarkıdan daha samimi olması olarak değerlendirebiliriz. İşte bu yüzden ifade edilemeyen duyguların ses ile resim çizmesi, müziğin bana göre en kişisel yanıdır.
Daughter, bu işi en güzel yapan gruplardan biri. Daughter’ın çizdiği resim ile hissettirdikleri duygu son derece kişisel. Daughter’ın kafamda çizdiği görüntü ise vokal Elena ile çok rahat özdeşleştirebileceğim utangaç bohem kız karakterinin özelliklerinin bir yansıması. Bu karakterin sokakta tek başına gezdiği sokaklar, bu müziğin atmosferini oluşturuyor gibi. Avrupa’nın mimari ve sanat alanında tüm nimetlerinden yararlanmış şehirlerinde, sabah 06.00 ile 07.30 ve gece 03.00 ile 04.30 arası gezilerek yazılmış müzikler olduklarını düşünmemek elde değil. Karanlığın en elit ve yalnız portrelerinin müziğe aktarılması, ortaya dinlerken eskitmekten korkacağınız bir müzik sunuyor. Bunu gerçekleştiren Elena, oluşturduğu Elena karakterinin çok kötü bir cesur kopyası olarak karşımıza çıkıyor If You Leave’de. Karakter Elena gibi korkularını yansıtan titrek sesini, bağırarak ve oluşturduğu ses duvarlarıyla aşmaya çalışıyor; fakat yarattığı bu karakterin kişiliği müziğin genelinde daha baskın geliyor. Vokal ne zaman sesini yükseltse, hemen geri çekilip bir anda sesi kesiliyor. Ne zaman sert ses duvarları oluşsa, kırılgan hava tekrar hakim oluyor. Bu vokalin kendisini geri çekmesi ve etraftan çekinen kız karakterini YouTube’daki MoshCam kanalının Daughter’ın Sydney konserindeki görüntülerinde görebilirsiniz, tavsiye ederim.
Karakter Elena’nın bu müziğe yansıyan bir diğer özelliği ise ifade edemediği duygularının neden olduğu içten davranışları. Bu içtenlik Amsterdam, Shallows, Lifefoms gibi şarkılara çok net yansımış. Şarkı bütünlüğünü içinden geldiği gibi icra ettiği tınılarla koruyan Daughter, deneysellik ile özde olanı zekice birleştirmiş. Shallows’un da bir Youth kadar kolay dinlenebilen bir şarkı olmasını bu senteze bağlıyorum. Zaten Daughter gibi post/indie gruplarının deneysellik kısmını çok uçta yaşamalarındansa bu tip bir senteze gitmeleri benim açımdan daha dinlemesi hoş bir yaklaşım. Yer yer pop yer yer de post-rock hissiyatını içten bir sesle dinlemek, benim için eşsiz bir zevk.
Hep karakter Elena üzerinden gittim, biraz da müzisyen Elena’dan bahsetmekte fayda var. Elena Torna, genelde bu tip müziklerde rastlanması çok kolay olmayacak derecede çok yönlü bir kadın müzisyen. Albümdeki gitarlardan, baslardan ve vokallerden sorumlu. Bazı şarkılarda gitar, bazılarında bas çalıyor ve tüm sözleri kendisi yazıyor. Buna rağmen albümde tamamen Elena’nın varlığı diye bir şey yok. Igor Haefeli denilen arkadaş da gitarları ve besteleri ile grubun tek kişilik bir proje olmadığının en net göstergesi. Aynı zamanda albümün prodüktörü olan Igor, Elena’nın saklı duygularını alıp daha şık bir şekilde sunma görevini de üstlenmiş. Prodüksiyonda gitarların biraz daha saklı olması bence yerinde bir tercih olmuş. Daughter’ın müziği tamamen tek enstrüman üzerinden okunamayacak bir müzik olduğu gibi sadece gitarı dinleyerek albümün anlaşılması imkansız bir şey.
Klavyelerin oluşturduğu ambiyansın içinde yer almasaydı dinlediğimiz gitar tınıları bu kadar sevimli gelmezdi diye düşünüyorum. Sadece gitar da değil, bas ve davul da bu ambiyansın içinde kendini var ederek bir söz söyleyen enstrümanlar. Her ne kadar grubun bir bas gitaristi olmasa da konserlerde bu durumu iyi idare ederek (bazı şarkılarda Elena bazı şarkılarda konuk klavyeci çalıyor) bu ambiyansa gölge düşürmüyorlar. Davullar ise ayrı bir konu. Müzikle müthiş uyum sağladığını düşündüğüm davulları çalan arkadaş Remi, Sydney konserinde de göreceğiniz gibi bir “bitse de gitsek” havası içinde. If You Leave zaten her saniye davul duyamayacağınız dingin bir hava içinde gidiyor, bir de bu davullar çok basit şeyler olunca Remi’nin bu sıkılması normal. Fakat içten duygularla müzik yaptığına inandığım bir grubun davulcusunu sahnede böyle bıkkın bir halde de görmek istemezdim açıkçası.
Eğer farklı bir vokal ve özel bir müzik dinlemek istiyorsanız, bence Daughter’a bir şans verin. Youth, Human gibi şarkılar ile başlamanızı tavsiye eder, albümde boş şarkı olmadığını belirterek 10 üzerinden 9’u çakarım.
Geçen sene sen söylediğinde dinlemiştim albümü, fena bir iş değil. Bence kritik daha güzel olmuş ama eline sağlık.
Cok keyifli bir album. Sayenizde guzel birseyler daha kesfettik. Tesekkurler