Özgür DURAKOĞULLARI
Progresif metalin şekillenmesinde kayda değer oranda etkide bulunmuş AYREON, yeni albüm çıkardığında kaçınılmaz olarak fazla bekletmeden dinlemiştim. Eski dönemlerini tutkuyla takip ettiğim topluluğun (bununla beraber) son 3 albümünü öyle çok merak ve heyecanla beklememiştim. Bunun sebeplerine gelirsek, öncelikle “şaşırtan ve heyecanlandıran yeni proje” ve “hayranı olduğum grupların yeni albümleri” bablarında, müzik dinlemeye ayırdığım zamanın oldukça büyük bölümü doluydu ve yeterli tatmini veriyordu.
Sonrasında ise, yine dediğimle bağlantılı olarak Arjen’in uzun süredir şaşırtıcı bir iş yapmamasını da sayabilirim. (Guilt Machine hariç.) Müziğin dinlenebilirliğini, şaşırtıcılık ve orijinalliğin önüne koyduğum bir döneme geçtiğim, ve kritik yazarlığı mantomu yeniden üzerime giymeye karar verdiğim için, “The Theory of Everything”e kıvırdığım burnumu yeniden düzelttim ve ilk dinleyişlerde püskürttüğüm önyargılar entropiye yenildiğinde, albümü daha saf bir algıyla bu sefer absorbe ettim, ve vardığım yargıları sizinle paylaşıyorum.
Eserin hemen dikkati çekecek unsurları, şarkı sözlerinin ve onları seslendirenlerin telaffuzlarının, orta seviye İngilizce bilenler ve düşük seviye kulak pratiği olanlarca dahi rahatça anlaşılabilecek bir biçimde kotarılması; ve etkileyici bir biçimde satılan konsept hikayedir.
Evet, satılan diyorum. Çünkü albümde işlenen hikayeyi kendi cümlelerinizle başkasına anlatırsanız, “off çok sıradan” tepkisi almanız epey olası. Bu da Arjen’in başarısı işte. Müziğine de uyarlayabiliriz benzer bir durumu. Tanıtılan albümdeki kompozisyonların notasyonlarını, armoni bilen birinin önüne koyarsanız da “Eee, ne var bunda? Ben de yazarım” gibi bir geri dönüş alabilirsiniz.
Birçok önemli müzisyeni ve değişik enstrümanı içerisinde barındıran albümde, farklı dönemlerin öne çıkan synth tonlarıyla birlikte yenilikçi tonlardan da faydalınılırken; aynı zamanda Arjen’in metal anlayışına oldukça uyan türün temel enstrümanlarının tutarlı ve keyifli bir dinleme tecrübesi yaşatır mahiyette bir potada eritilmesi bence Arjen’in günümüz sahnesinin ayrıcalıklı müzisyenlerinden biri olduğunu gösteriyor.
Bulunduğu ülkeden kelli, (Kuzey ağırlıklı) Avrupa halk müzikleri karakterindeki enstrümantal kısımlarla birlikte; rahat, alt perdelerde gezinen erkek vokaller, ve konseptteki “Prodigy” karakterini seslendiren, Tommy Karevik’in haykıran sesi albümün en bahsedilesi olumlu ve keyifli yönleri. Kadın vokaller ve geriye kalan erkek vokallerle ilgili tek taraflı bir tespit yapmak güç. Olumlu kısımlar olduğu kadar, özellikle yüksek ve kabalaşan bir entonasyonla icra edilmiş kadın (ve bazen erkek) vokallerin fazla köşeli vokal melodilerine hapsolmuş bir hüviyette olması gibi olumsuz durumlar da mevcut.
Arjen’in vokal yazımının genelde biraz köşeli olduğunu düşünüyorum, ve bu durumu olumsuzluktan kurtaran unsurların ise Russell Allen, Tommy Karevik gibi sesini doğaçlamaymışçasına kullanabilen vokalistler olduğu kanısındayım. AYREON’un en zirve vokallerini barındıran, Russell Allen’ın söylediği “Dawn of a Million Souls” şarkısı bunun en güzel göstergesi bence. Kıssadan hisse, enstrümanların müthiş bir tutarlılık ve uyumla halledildiği kayıtlarda, vokallerin az ya da çok arıza çıkarması da, Arjen’le özdeşleşmiş, bu sefer farklı olarak negatif bir durum.
Bu bağlamda, “The Theory of Everything”in LTE versiyonunun, albümün enstrümantal kaydını barındıran ekstra 2 CD daha içermesi pozitif bir durum. Takip eden 2 CD’nin bazı kısımlarında bir şeyler eksik gibi kalsa da, kimi yerlerinde de vokallerin olmaması kulağa daha iyi geliyor.
İddialı bir ismi ve 2 CD’lik uzun bir süresi olan eser, dinleyicilerden farklı ve kimi zaman taban tabana zıt tepkiler aldı ve alacak. Görünene göre de Arjen, diğer projeleriyle marjinlerdeki konularla haşır neşir olurken, AYREON’la büyük meseleler, büyük resimler, hayatın anlamı gibi konuları çözme uğraşına son sürat devam edecek.
lucassen’in folk etkilerini en fazla kullandığı albümlerden birisi olması dolayısıyla sevdiğim bir albüm olmuştur. gerçi the human equation’ı geçemez ama yine de çok iyi bir kayıt diyebilirim. albümün tamamını enstrümental olarak dinlemeyi de çok seviyorum.
arjen lucassen hep başarılı vokalist ve müzisyenlerle çalışmayı sürdürüyor ancak hala en iyi vokalistlerle çalışmış değil. ne bileyim öyle amerikan/avrupa menşeili vokalistler var ki kendi bestelerinde mükemmel bir şekilde kullanabilir onları. mark boals,john west, d.c.cooper, paul wrightson, rob sowden… hatta clive nolan’ın son rock operasında kullandığı bayan ve erkek vokaller ayreon’a müthiş bir ambiyans verebilirdi. ayrıca trans siberian orchestra’da söyleyen jody ashworth gibi bir ismi ise hala çağırmaması tartışılması gereken bir konu. açıkçası ayreon’un müziği çok iyi olsa bile bazı vokal seçimlerinde dikkatsiz davranıldığını düşünüyorum. yazı için teşekkürler. 8/10
bu sadece bır proje yanı metal adına ne dogru duzgun bır sarkı nede beste var album suresı uzun ama 44 parca oldugu ıcın 2 dakıkadan 80 dakıka falan yapıyor 44 parca yerıne 10 tane adam gıbı sarkı yapsaydı o zman helal olsun derdım zaman kaybı bır proje
zaman kaybı denilen proje genel olarak ayreon diskografisi içerisinde en başarılılar arasında. bazı konsept albümler 44 değil 60, hatta sadece tek şarkı bile olabilir. 10 tane adam gibi şarkı yapsa belki bu konsept olmayacaktı. arjen’e sormak lazım.