Bu konser normalde benim için herhangi bir DREAM THEATER konserinden farklı olmayacaktı. Her şey bir ay kadar önce, konserde orkestrayı yönetecek olan Eren ile tanışıp röportaj yapmamla değişti. Kendisi yetenekli olduğu kadar cömert de bir insan olduğundan, onun sayesinde bir anda kendimi grupla yapılan provaları izlerken ve konser sonrasında grup elemanları ile tanışıp muhabbet ederken buldum. DREAM THEATER çok sevdiğim bir grup, o yüzden ben de kuru kuru konseri anlatmak yerine baştan sona bütün macerayı sizlere aktarmak istedim.
Prova (24 Mart Pazartesi, House of Blues, Boston)
Sorumluluk sahibi bir doktora öğrencisi olarak laboratuvarımda oturmuş uslu uslu çalışıyor ve bir yandan çaktırmadan Facebook’u kontrol ediyordum. Derken bir anda John Petrucci kendi fan sayfasında şöyle bir resim paylaştı.
Ardından Eren’den şöyle bir mesaj geldi; “Abi şu an House of Blues’da DT ile provadayız hadi koş gel”. Bu mesajı almamla beraber sorumluluk sahibi doktora öğrencisi şapkamı çıkarıp, DREAM THEATER fanboyu şapkamı takmam ve taksiye atlayıp House of Blues’un yolunu tutmam bir oldu. İçeri girdiğimde şu manzarayla karşılaştım:
Prova enstrümantal olarak gerçekleşti, sanırım sesini konsere saklamak istediği için LaBrie ortalıklarda yoktu. Ben provanın sonuna yetiştim ama konserde beraber çalacakları 5 parçanın hepsini dinleme fırsatım oldu. (Hangi 5 parça olduğunu merak ediyorsunuz değil mi? Yazıyı okumaya devam edin.) İşte o andan itibaren çok özel bir konser olacağı belliydi, orkestra özellikle bazı kısımlarda resmen şarkıların gücünü üçe beşe katlıyordu. Eren’in aranjmanları ile ilgili fikirlerimden konseri anlatırken bahsedeceğim.
Provanın ardından Rudess ve Petrucci ile kısa olarak görüşme fırsatım oldu. Bu fırsatı kaçırmayıp hemen Petrucci ile resim çaktım tabii.
Ardından bu konser için Türkiye’den Boston’a gelen Eren’in arkadaşları ve orkestrada çalan Berklee öğrencileri ile biraz takıldım. Eve gidip yatağa uzandığımda ise yarın izleyeceğim konserin epikliğini hayal edip sırıtarak uykuya daldım.
Konser (25 Mart Salı, Boston Opera House)
Boston’ın en popüler tiyatro mekanlarından olan Opera House, yaklaşık 3000 koltuğa sahip bir mekan. Bir önceki DREAM THEATER konserim de koltuklu bir mekanda olduğundan artık bu durumu garipsemedim. Satışa çıkan bütün biletler tükenmiş ve mekan ağzına kadar dolmuştu. Salona girdiğimde sahnenin önünde dev bir perde asılıydı ve arkada ambient bir müzik eşliğinde perdede yıldızlar, gezegenler ve Majesty logosu salınıyorlardı.
Saatler 19:30’u gösterdiğinde son albümü açılış parçası “False Awakening Suite” hoparlörlere verildi ve perdeye grubun ilk albümü “When Dream and Day Unite”dan, kendi adlarını taşıyan son albümüne kadar bütün kapaklarını içeren bir animasyon oynamaya başladı. Bu animasyon feci sinematik olmuş ve “False Awakening Suite” ile çok güzel birleşmiş. Daha gaz bir konser introsu daha izlediğimi hatırlamıyorum. Aşağıda turnenin başka bir konserinden çekilmiş intro videosunu bulabilirsiniz.
Intro bitince perde düştü ve grup tam gaz “Enemy Inside” ile konsere başladı. Sahne tasarımın en dikkat çeken özelliği arkada yer alan devasa boyutlardaki ekrandı. Konser boyunca her şarkıya özel olarak ayarlanmış videolar döndü arkada. “Enemy Inside” çalarken doğal olarak arkada şarkının klibinden görüntüler dönüyordu.
Ardından grup “Black Clouds & Silver Linings” albümüne geri gidip “The Shattered Fortress” çalmaya başladı. Portnoy ayrıldıktan sonra grubun onun şarkı sözü yazdığı şarkıları ya da onunla özdeşleşmiş parçaları konserlerde çalıp çalmayacağı merak konusu olmuştu. Çünkü bir önceki turnede neredeyse hiç Portnoy tarafından yazılmış şarkı çalmamışlardı. Görünen o ki grubun aslında bunla ilgili bir sorunu yok, sonuçta “The ‘Shattered Fortress” tamamı Portnoy tarafından yazılmış sözleri içeren bir beşlemenin son parçası. Öküz gibi sert olan bu parçaya albümde çok ısınamasam da konserde mükemmel gitti. Hele Rudess’in klavye ve continuum arasında gidip gelerek çaldığı soloları ağzımız açık izledik.
Daha sonra LaBrie kısa bir açılış konuşması yaparak konserin DVD’ye kaydedileceğini duyurdu. Böylece bütün mutluğumun üstüne bir de böyle efsane bir konserin DVD çekiminde yer almış olma gerçeği eklendi. Anonstan sonra bir önceki albümden Grammy adayı olmuş parça “On The Backs of Angels” çaldılar.
Sıradaki parça bu turne setlistinin sürprizlerinden olan “Trial of Tears”dı. “Falling Into Infinity” albümüne uzun süredir üvey evlat muamelesi yapan grup bu 13 dakikalık şaheseri setliste alarak muazzam bir iş yapmış. Özellikle şarkının orta bölümündeki enstrümantal kısımın DREAM THEATER’ın yaptığı en organik işlerden biri olduğunu düşünüyorum.
Ardından tekrar son albüme dönüp arka arkaya “Through The Looking Glass”, “Enigma Machine” ve “Along For The Ride” çaldılar. Özellikle “Enigma Machine” tam bir gövde gösterisiydi. Petrucci ve Rudess solo kısımlarını tertemiz çaldılar, üstüne bir de Mangini davul solosunu uzattıkça uzattı. DREAM THEATER’ı bu 5. izleyişim, hala bu kadar teknik şarkıları canlı olarak bu düzeyde çalmalarına akıl sır erdiremiyorum. İnsan gerçekten hayret ediyor…
Konserin ilk bölümünün kapanışı için “A Dramatic Turn of Events”e gidip “Breaking All Illusions” çaldılar. Grubun son 10 senedir yaptığı en iyi şarkı olduğunu düşündüğüm bu parçayı ikinci kez canlı dinlemek beni pek bir mesut etti. Ses sistemi de bir önceki konserdekine göre daha güçlü olduğundan, özellikle Pink Floyd-vari gitar solosu kısmında kendimizden geçtik.
İlk bölüm bu şekilde bittikten sonra 15 dakikalık bir ara verildi. Bu süre boyunca ekrana YouTube’daki ilginç DREAM THEATER coverlarından oluşan bir video derlemesi verildi. “Best of Times” solosu atan 15 yaşındakı kızdan, “Strange Dejavu” eşliğinde dans eden Koreli kızlara uzanan ilginçlikte videolar vardı. Böylece grup dinlenirken biz de sıkılmamış olduk.
Bu turnenin diğer bir özelliği “Awake” albümünün 20. “Scenes From A Memory” albümün de 15. yıl dönümüne denk gelmesi. O yüzden grup konserin ikinci yarısında bu albümlere ağırlık veriyor. Sahneye geri dönüklerinde “Mirror/Lie” ile başlayıp ardından “Awake” albümünün ikinci yarısını komple çaldılar.
Evet komple çaldılar deyince bu “Space Dye Vest”in de çalındığı anlamına geliyor. Bu turnenin setlistinin şüphesiz en sürpriz parçası buydu. Bir çok hayranı bulunan bu parçayı grup “Ya o Kevin Moore’ın bebeği”, “Konserde gitmez o parça” gibi bahanelerle yıllarca çalmadıktan sonra, tam 20 yıl sonra ilk kez bu turnede canlı çalmaya başladı. Ne yalan söyleyeyim, çok karanlık ve depresif bir parça olduğundan dolayı ben de bu parçanın konserde çok etkili olacağını düşünmüyordum. Nasıl da yanılmışım… LaBrie’nin insanın ruhuna dokunan yorumu ve Petrucci’nin eklediği gitar sololarıyla şarkı inanılmaz bir şekilde icra edildi. Kesinlikle konserine zirve anlarından biriydi.
“Awake” bu şekilde anıldıktan sonra konserin asıl olayı olan orkestralı kısımlar başladı. Berklee öğrenci orkestrası Eren Başbuğ yönetiminde DREAM THEATER ile beraber son albümün ağır bombası olan “Illumination Theory”i çalmaya başladılar. Orkestra ilk çalmaya başladığında maalesef ses seviyeleri çok iyi ayarlanamamıştı, bu yüzden grubun sesinin yüksekliğinden orkestrayı pek duyamadık. Ama sonra şarkının ortasında grubun susup sadece orkestranın çaldığı meşhur kısım geldi. Nasıl güzel oldu anlatamam.
Illumination Theory bittikten sonra bu sefer konserin “Scenes From A Memory” kısmı başladı. Orkestra ve koroyla beraber sırasıyla “Overture 1928″, “Strange Dejavu”, “Dance of Eternity” ve konserin kapanışı olarak “Finally Free” çalındı. Burada Eren’in yaptığı aranjmanlara biraz değinmek istiyorum. Kendisi sağ olsun Berklee provalarına da beni davet ettiği için aranjmanları dikkatli şekilde dinleme fırsatı buldum. Bir kere duygusal yoğunluğu yüksek olan pasajları inanılmaz uyarlamış. Özellikle “Strange Dejavu” ve “Finally Free”nin nakaratlarında tüylerim diken diken oldu resmen. Diğer bir ilginç nokta ise, “Dance of Eternity” riflerini hiç acımadan yaylılara birebir çaldırması oldu. DVD çıkınca göreceksiniz, akıllara zarar bir performans var ortada.
Konser Sonrası Tanışma Etkinliği
Konser bittikten sonra ayrıcalıklarımı(!) kullanarak grupla tanışıp, sohbet etme ve fotoğraf çektirme imkanı buldum. Merak ettiyseniz fotoğrafları şuradan görebilirsiniz.
Elemanlarla ilgili izlenimlerimi de kısaca aktarayım. Jordan Rudess feci mütevazı bir adam, konuşması hali tavırları filan müthiş samimi ve canayakın. Kendisini yeni çıkardığı senfonik albüm “Explorations” için tebrik edip albümü ne kadar beğendiğimden bahsettim. Kendisi de ileride bu tarz çalışmalar daha çok yapmak istediğini söyledi. Bu albümün kritiğini yakında PA için yazacağım, ayrıca bu albümün orkestra aranjmanlarının da Eren tarafından yapıldığını not düşelim.
John Petrucci daha profesyonel bir havadaydı. Kendisiyle daha yeni duyurulmuş olan Türkiye konseri hakkında konuştum. Türkiye’nin turneye eklenmesinde çok mutluluk duyduğunu ve oraya bir süredir gidemedikleri için üzgün olduğunu söyledi. Sanırım samimiydi.
Mike Mangini ve James LaBrie grubun geri kalanına göre çok daha pozitif ve hareketliydiler. Sürekli espriler patlatarak kırdılar geçirdiler. Mangini ile yeni yayınladığı kompleks zaman işaretleri egzersizleri üzerine biraz konuştum. LaBrie’ye de yeni solo albümünü ne kadar beğendiğimi ve sert işler yapmasından duyduğum memnuniyeti dile getirdim.
Eh doğal olarak benim asıl yüz göz olmak istediğim eleman John Myung’dı. Kendisi bilindiği üzere çok konuşkan bir insan değil. Ama doğru soruları sorarsanız dili çözülüyor tabi. Birazcık bas teknikleri üzerine konuştuk. Ardından son albümde daha ön planda olmasından ne kadar mutlu olduğumu söyledim ve yeni albümde bir bas solosu istediğimi söyledim. Bunun üzerine çalışacağını söyledi.
Evet, böylece uzun bir konser kritiğini tamamlamış olduk. Eren’e hem olağanüstü performansı için, hem de konserde bana tanıdığı ayrıcalıklar için ne kadar teşekkür etsem azdır. 2002 yılında Bostancı Gösteri Merkezi’nde izlediğim konserin bende her zaman ayrı bir yeri olacak fakat hem görsel açıdan hem de setlist açısından (aslında ne kadar komik, 3 saatlik konserde “Images and Words”den hiç şarkı çalınmadı!) izlediğim en iyi DREAM THEATER konseri buydu diyebilirim. 31 Temmuz’daki İstanbul konserine ne yapın edin gidin diyorum.
Setlist
False Awakening Suite (Tape’den verildi, orkestral versiyon)
Enemy Inside
Shattered Fortress
On The Backs of Angels
Trial of Tears
The Looking Glass
Enigma Machine
Along For The Ride
Breaking All Illusions
2. Bölüm (Awake albümünün ikinci yarısı)
Mirror/Lie
Lifting Shadows Off a Dream
Scarred
Space Dye Vest
3. Bölüm (Eren Başbuğ ile Berklee öğrencileri orkestrası)
Illumination Theory
Overture 1928
Strange Dejavu
Dance of Eternity
Finally Free
Dream Theater’i oyle cok da sevmememe ragmen agzimdan sular akarak okudum abi, ellerine saglik, cok guzel olmus yazi. Feci sekilde kiskandim.
Şu an ağlıyorum ve yorum giriyorum.
Keyifle okudum ve sohbetleri, fotoğrafları acayip kıskandım.
Senin adına dev seviyorum abi. Bir Dream Theater dinleyicisinin başına gelebilecek en iyi tecrübe budur herhalde. Yazı da çok güzel olmuş, eline sağlık.
Sagolun arkadaslar :)
Abi çok keyifli bi yazı, eline sağlık. Dream Theater’ı biraz daha tanımış oldum.
Su yaziyi tekrar okudum simdi de konser oncesi heyecan tavan yapti!
“Dance of Eternity” riflerini hiç acımadan yaylılara birebir çaldırması oldu. Eklemeyi beceremediğim yorum buydu :)