Görkem ŞAHİN
Sekiz seneden sonra 2001’de küllerinden doğan Celtic Frost’un “Vanity/Nemesis”den tam 16 yıl sonra çıkan albümü “Monotheist”, yazmayı çok isteyip işin içinden çıkmakla ilgili şüphelerim nedeniyle bir türlü yazamadığım bir albüm. Celtic Frost harici İsviçreli rock/metal grubu söyle deseniz benim aklıma ilk gelen gruplar Coroner, Samael, Gotthard ve Krokus olur. Sıradan bir black metal grubu olarak yola çıkan Samael’in, klavyecisi Xytras’ın domine ettiği müzikal kimliği, harika besteleri ve sahnede davulcusuz çalan ekstrem metal grubu imajı ile çığır açtığını söylemek mümkün. Diğer ikisinin en temel özellikleri ise kuşkusuz uzun kariyerleri ve kaliteli müzikleri. Dolayısıyla Celtic Frost İsviçre’nin sert müziğe en büyük armağanıdır demek hiç de abartılı olmayacaktır.
Celtic Frost, Hellhammer ismiyle ilk çıktığında tıpkı Venom ve Bathory gibi müzik basını tarafından yerden yere vurulan, değeri zamanla anlaşılan, sonrasında zaten “To Mega Therion” gibi bir şaheserle topu 90’a yollayan bir isim. Çıktığında hor görülen Hellhammer’ın ne kadar saygı gördüğünü anlamak için özellikle ikinci dalga black metal güruhunun sıklıkla giymeyi tercih ettikleri Hellhammer t-shirt’lerine bakmak yeterlidir diye düşünüyorum.
Celtic Frost, çıktığı yıllardan beri thrash/death/black metal olarak tanımlandı. Bu işlere her daim kafa yoran müzik basını grubun müziğini en sonunda avangard metal olarak tanımlamayı tercih etti. Şahsen, İsviçreli hemşehrileri olan rahmetli Alastis için kullanılmış olan dark metal tanımlamasının kendilerine daha uygun olacağını düşünüyorum. Celtic Frost’un özellikle ilk EP’si ve albümüne takılmış bir dinleyici olarak, “Monotheist”e kadar olan ara döneme çok hakim değilim. Ancak bu albüm için rahatlıkla karanlık müziğin evrimindeki son halka tanımlamasını yapabilirim.
Albüm ilk çıktığında birçok yerde Celtic Frost artık gothic/doom metal yapıyor diye yazılıp çizildi. Ben buna katılmıyorum. En azından şöyle söyleyeyim, bu müziğe gothic metal demek, The Beatles’a hard rock demek olurdu. Hayatımda dinlediğim en katran karası albümlerden birisi olduğunu söyleyebilirim.
Tom ve Martin tam bağımsız hareket etmek istedikleri için bu albümü zamanında Hellhammer ürünlerini basmak için kurmuş oldukları kendi firmalarından çıkarmışlar, uluslararası dağıtımı için ise Century Media ile anlaşmışlar. Albümün yaratım sürecinde, Tom’un endüstriyel projesi Apollyon Sun’da beraber çalıştığı Erol Unala ve yeni bateristleri Franco Sesa da aktif olarak rol almışlar. Peter Tagtgren yardımcı mühendis olarak kendilerine destek vermiş. Ravn (1349), Satyr gibi önemli isimler de konuk müzisyen olarak destek vermişler.
Albüm çok kaotik, inişli çıkışlı bir trafikte ilerliyor. Parçaların hepsini adeta bir kefen gibi sarıp sarmalayan karanlık, dinleyene albüm sonuna kadar ışık yüzü göstermiyor. Xandria’dan Lisa’nın vokaliyle desteklediği Drown in Ashes ve özellikle de Simone Vollenweider isimli bayan vokalistin katkıda bulunduğu Obscured isimli şarkılar albümün en garip anlarına ev sahipliği yapmışlar. Martin ve Tom albümün sözlerinin bir kısmını Aleister Crowley’den esinlenerek yazdıklarını söylemişler. Yine bayan vokal destekli Os Abysmi Vel Daath isimli parça da bunlardan birisi. Soprano vokallerle desteklenen farklı bir çalışma olmuş.
Progeny gibi sert bir parçayla açılan, Tom’un defalarca yinelediği “Oh Tanrım neden beni terk ettin?” dizesiyle kafanıza kazınan Ground isimli enfes şarkıyla devam eden albümün üçüncü sırasında ise tek klip parçası olan A Dying God Coming Into Human Flesh var.
“Monotheist”in en aşmış anlarını barındıran kısım son 3 şarkının birleşiminden oluşan Triptych. Triptych’in hemen öncesinde albümün en önemli 2 hitinden (?) birisi olan Ain Elohim var. Harika nakaratı ile aklınızı alan parça albüm boyunca verilmek istenen mesajın en açık şekilde yazıldığı dizeyi de içeriyor: “There is no God but the one that dies with me”. Albüm konsept yapıda değil ancak sözlere çok önem verdikleri için her şarkının altına açıklama kısımları eklemişler. Sözel anlamda da dolu dolu bir albüm olduğunu söyleyebilirim. Dinlerken ne anlatmak istediklerine kulak verirseniz dinleme zevkinizin artacağına eminim.
Gelelim Triptych isimli kısma. Totengott isimli şarkı-konuşma arası çalışma ile başlıyor. Wacken performansları sırasında da intro olarak bu parçayı kullanmışlardı. Ses Martin’e ait ve insanın kanını donduruyor. Bu şarkıyı dinlemek için – özellikle de yüksek sesle – bir yaş sınırı olmalı diye düşünüyorum. Sonrasında gelen Synagoga Satanae albümün 2. hit’i (!). 14 küsur dakikalık süresiyle gerçekten enfes bir şarkı. “Rise Synagoga Satanae, Lies Lucifuge Rofocale” şeklinde giren kopma kısmında back vokallerde Peter Tagtgren çığlıklarıyla destek vermiş. Özellikle bu geçiş kısmı süründürüyor. Franco Sesa’nın davuldaki cengaverliği en çok bu parçada kendini belli etmiş. Özellikle canlı kayıtlarda kendisine dikkat etmenizi öneririm. Kapanış parçası olan Winter ise Tom Warrior tarafından bestelenen tamamen senfonik bir çalışma. Gerçekten klas bir kapanış olmuş.
Normalde albümleri tek tek parça bazında yazmayı sevmiyorum ama inanın bu albümün tüm şarkıları, haklarında birkaç kelam etmeyi hak ediyor. “Monotheist”, gerçekten de seneler sonra klasik olarak anılacak kadar iyi bir albüm. Sizi de Tom ve Martin’in eşsiz karanlığına davet ediyorum.
I bring no God, no afterworld.
I am no more than a lie.
I live your life not for you.
I am a throne made from dust.
Eline sağlık. Şöyle de bi şey vardı.
http://www.blabbermouth.net/news/dave-grohl-says-celtic-frost-s-monotheist-is-comeback-of-the-year/
07.04.2014
@Ahmet Saraçoğlu, rica ederim, hemen hemen aynı fikirdeymişiz Grohl’la
Karanlık, çok karanlık bir albüm bu.
albüm genel olarak ayrı bir olay ama obscured, synagoga satanae ve winter ayrı cezbeder beni.ayrıca yazın black metal dinleyemem diyosan bu albüm ilaç adeta :) bitirmeselerdi keşke bundan bir tane daha yaparlardı
Celtic Frost’un en sevdiğim albümü budur. Mükemmel bir albüm. Karanlığı iliklerine kadar hissetmenin müzikal karşılığı. O ağır ağır ilerleyen karanlık riffler dinleyenin sırtında sanki 1 ton yük varmış gibi hissettiriyor.
Yillardir bildigim ama bi turlu dinleme firsati yaratamadigim bi album bu. Zamaninda bira.gen.tr sitesinde kritigini gormustum ve ozellikle kapagina hasta olmustum bu albumun…maalesef enteresan sekilde hic bi parcasini dinlemedim (mal miyim neyim aq!). Yazar arkadas o kadar guzel anlatmis ki albumu artik dinlemekten baska care kalmadi…en kisa surede dinleyip tekrar yorum yapicam…
İlginçtir, kapağı yapan sanatçı normalde bir poster, afiş tasarımcısı ve genelde hep renkli ve eğlenceli şeyler yapıyor.
http://www.casarramona.ch/
“Monotheist” kapağında baya bir yönlendirildiği belli ve bence “Monotheist” kapağı özellikle 2000′lerin kült metal albüm kapakları arasında yer alıyor. Kesinlikle albümdeki müziği mükemmel yansıtıyor ve her anlamda aşırı karakteristik bir şey.
07.04.2014
@Ahmet Saraçoğlu, birde grup logosu fazla mi karizmatik acaba ¿¿¿ :) kapak mi logoyu tamamlanmis yoksa logo kapagi mi tamamlamis anlamadim:) kusursuz bir is gercekten…
07.04.2014
@B U R Z U M, evet ikisinin bir arada çok çekici bir çirkinliği var. :)
07.04.2014
@Ahmet Saraçoğlu, :) işte bu metal sevmeyen birinin anlayamayacağı bir övgü
07.04.2014
@Ahmet Saraçoğlu, İlginçmiş. Benim benim aklıma Lost Boys isimli eski kült vampir filmindeki, Michael isimli elemanın dönüştükten sonraki halini getirdi. En kötü ihtimalle bir bilinçaltı esinlenmesi olduğunu zannediyorum, o filmi izlemeyen metalci yoktur herhalde belli bi yaştaki. :) Şarkı isimlerinden vampirik bir mana çıkartamadım, ve filmi izlemeseydim bahsettiğiniz karanlık hissi alabilirdim kapaktan, ama direk aklıma o “karanlıkta geçse de pek karanlık olmayan geyik ve hatta komik Amerikan filmi” geldiğinden, pek olamadı.
Kapağın ne anlama geldiğini bilen var mı?
Gelmiş geçmiş en iyi albümlerden biri. Onlarca kez dinlememe rağmen halen Tom reyizin Frooooozeeeen is hevannn böğrüşüne titriyom lan. Obscured da gelmiş geçmiş en iyi şarkı falan. Yazara da bir konuda katılmıyorum, albümün büyük bölümü bariz gothic metal. Nasıl punk’a ergen tribi diyip geçemezsek, gothic’e de am göt meme yiyişme vampir diyip geçemeyiz. Mesela Bauhaus, matkap aldığımız yer diil la İngiliz gothic rock grubu, az önce değindiğim temaları kullanmayan gerçek orijinal gothic rock grubu, işte bu albümde fazlasıyla o karanlık atmosferi hissediyorum. Üstüne de Obscured, Drown in Ashes gibi şarkılar… Neyse o kadar da önemli diil ama yitip giden hiç ama hiç olmamaış ehe.
Tek cümleyle “aşırı karizmatik vokalleri ve 100 fil ağırlındaki riffleriye sikerten albüm.”
08.04.2014
@Osman, Bir albüme böylesine övgüler yağdırmanı görmek çok hoş. Gözlerim yaşardı.
Çok karanlık albüm, aşırı karanlık albüm! Bu albüm deki karanlığı tanımlamaya yetmiyor bu sözler ama neyse. Bu arada kesinlikle Celtic Frost’un en iyi albümü, ve kesinlikle tüm zamanların en iyi Heavy Metal albümlerinden.
totengott parçasında martin bildiğin golluma bağlıyor. ilk dinlediğimde noluyoz amk falan olmuştum. ama o şarkıda kendine göre o kadar başarılı ki dinletiyor kendini. celtic frostun en sevdiğim albümüdür.
2000lerin belki de en iyi metal albümü ama ilk 2 albümleri okadar aşırı iyi ki buna en iyi albümleri demek imkansız.
Morbid Tales + To Mega Therion + Monotheist > Ekstrem metalde geriye kalan her şey.
İyi ki hayatımızdan Celtic Frost gibi bir grup geçmiş.
22.05.2024
@bk, Melana Chasmata da çok iyi. Çok güçlü bir müziği var Thomas abinin.
22.05.2024
@deadhouse, Katılıyorum hocam o albüm de çok iyiydi. Ama yine de ben Thomas abinin Celtic Frost’ta yaptığı işleri Triptykon ve Hellhammer’da yaptığı işlere tercih ederim. Tabii kişisel görüşüm bu.
Görünenden çok daha derin.
Dünyanın (tür fark etmeksizin) en büyük geri dönüşü. Öyle ki kendileri bile yarattıkları şeyle baş edemediler.
Gerizekalı gibi playlist arası verdiğim parçaya/albüme bakın aq.
Obscured.
İnş albümü başa alıp play tuşuna basmam, yoksa yarra yedik.
Evde fondiplemelik dandik viski de kalmadı.