LAMB OF GOD ve MUNICIPAL WASTE. Richmond, Virginia’dan çıkan ve nasıl nüzik yaptıklarını neredeyse hepimizin bildiği 2 grup. Zaman zaman orta, zaman zaman hızlı, zaman zaman da çok hızlı müzik yapan, insanı gaza getiren, harekete geçiren, adrenalin salgılatan, kafa kırdıran gruplar.
Bir de WINDHAND var.
Richmond çıkışlı bu grup, kitabına göre stoner/doom yapan, ancak bu tozlu kitabı bir hayli yavaş okumayı tercih eden bir topluluk. İlk albümü “Windhand”i 2012’de çıkaran ve Relapse Records’la anlaşmasının ardından geçtiğimiz sene de “Soma” adlı ikinci albümünü sunan WINDHAND, 2013’ün son çeyreğinde adından sıkça söz ettirmişti.
MASTODON’un Blood & Thunder’ının 50 kat yavaşlatılmış hali gibi başlıyor “Soma”. Orchard ile grubun çoğu karakteristiğini görmüş oluyor ve bizi bekleyen 75 dakikanın genel havasını seziyoruz. Dumanlı, boğucu, darlayan bir hava düşünün. Ağır mı ağır, koyu mu koyu, ahşapsı, tozlu, yorucu boyutlarda hantal bir hava.
Düşündünüz mü? Şimdi bunu ikiyle çarpın.
Albümün nasıl bir ağırlık hedeflediğini şöyle özetleyeyim; ilk şarkı Orchard’ın uzatıldıkça uzatılan son gitar vuruşu ile ikinci şarkı Woodbine’ın ilk notası arasında 40 saniye var. Yani şarkıyı sonlandıran power chord’u tam 40 saniye boyunca dinliyoruz ve ardından ikinci şarkı başlıyor. Bu örnek yeterli olmadıysa, sondan bir önceki şarkının 14 dakika, sondaki şarkının ise yarım saat sürdüğünü ve sırf bu ağırlıktan dolayı, bu şarkıları dinlemenin ciddi anlamda bir dayanıklılık testi olduğunu belirtmek gerek. “Soma”, daha dinamik ve varyasyonlu şeyler seven dinleyiciler için gerçekten de 30 saniye içerisinde kapatılacak bir çalışma. Lâkin, stoner/doom türündeki bir albümün “çok yavaş olduğu için beğenmedim” diye yorumlanması da abesle iştigal olur. Özet olarak “Soma”, amaçladığı şeyi iyi yapan bir albüm. Peki amaçlanan ne?
BLACK SABBATH riflerinin 4 kat yavaşlatılmış şekilde çalındığı, akıllara ELECTRIC WIZARD ve türevlerini getirmekten fazlasını yapan “Soma”nın ilginçleşmesindeki başlıca sebep, vokalist Dorthia Cottrell’in müziği sis perdesi şeklinde örten vokalleri. Bol reverb’lü, bol efektli bu ruhani vokaller, “Soma”daki müziğin belki de tek dinamizm unsurunu sunuyor. Vokallerin orta düzeydeki melodikliği ve arkadaki müziğin düz duvarlığı, WINDHAND’in öne çıkan bir kontrast ortaya koymasını sağlıyor. Öylesine bir dinlemede gerçekten de insanın sabrını zorlayan düzeyde ağır olan müzik, Cottrell’in vokal yorumundaki hipnotikliği, nüansları, ufak renkleri tanıdıkça size yakınlaşıyor, duvarın o soğuk taşları daha dokunulabilir hale geliyor.
Woodbine ve Feral Bones bu konuda albümün geri kalanına nazaran daha öne çıkar bir yaklaşım sergiliyorlar. Vokaller bu şarkılarda diğerlerine göre daha melodik, daha “hit olmakla uzaktan yakından alakası olmasa da melodi yapısı olarak daha hatırlanası” profiller çiziyorlar. E tabii 5-6 kelimelik bir cümleyi 10-12 saniyede söylerseniz elbet hatırlaması kolay olur.
Albümdeki en çabuk ısınılır şarkı, 7 dakikalık akustik Evergreen. Bu şarkıda Dorthie belki de ilk kez gerçek anlamda şarkı söylüyor. Yine çok ağır, yine çok dumanlı, ancak albümün geri kalanını sevmeyenlerin dahi hoşuna gidebilecek, BLACK SABBATH’ın Planet Caravan tatlarını anımsatan ve yine hipnotize edici monotonlukta devam eden bir şarkı.
Evergreen’in ardından ortalık yine kararıyor ve aşırı distorjınlı gitarlar kafamıza inmeye başlıyor. Ama tabii ki hemen değil; Cassock’ın başlaması içi başındaki 50 saniyelik feedback-vari şeyi beklememiz gerekiyor. Böyle söyleyince albüm çekiciliğini kaybediyor gibi hissedilebilir, lâkin “Soma”nın hedeflediği şeyi kaçırmamak lazım; grubun bu ağırlığı, sürekli tekrarları, her şeyin yavaş çekim oluşu, hepsi hedefe yönelik tercihler. Peki nedir o hedef? İlk paragrafta duman dedik, herhalde anlaşılmıştır.
Son şarkı Boleskin’de ise, neredeyse 2 dakikalık sessiz bekleyişi sabırla atlatırsak şarkıyı dinleyebilme fırsatını yakalıyoruz. Yarım saatlik bu tozlu, paslı, toprağa ve samana bulanmış hayvan, yine aşırı ağır ve insanın böğrünü ezen bir yapıda başlıyor ve devam ediyor, ediyor, ediyor… Devam ettikçe ediyor; hiç bitmeyecekmişçesine, hayatta hiçbir güzel şey kalmamışçasına göğsünüzü sıkıştırıyor. On üçüncü dakikası itibariyle bitermiş gibi yapan şarkı, bir süre durduktan sonra tekrar başlıyor; daha ağır, daha da ağır şekilde. Daha önünüzde dinleyecek 15 dakika daha olduğunu bilmek bile insanı zorlamaya yetiyor.
“Soma”yı araba kullanırken dinlemeyin; refleksleriniz körelebilir.
“Soma”yı ders çalışırken dinlemeyin; çalıştığınız konu olduğundan daha sıkıcı hale gelebilir.
“Soma”yı iş yaparken dinlemeyin; ben dinledim, metabolizmam koala seviyesine indi, kan dolaşımım falan durdu.
“Soma”yı sevişirken dinlemeyin; hele ki partneriniz bu tarz bir müzikten hoşlanmıyorsa, sakın. Ama iki taraf da böyle bir müzikten zevk alabiliyorsa ve ortamdaki duman katsayısı da fazlaysa durum baya olumlu yönde değişebilir. Belli olmaz tabii, bunlar hep seks.
Onun haricinde; ev toplarken, birisiyle muhabbet ederken, arkada ses olsun diye açarak falan da dinlemeyin. Yaptığınız her neyse sizi ondan soğutabilir.
Ama yanınızda size keyif verecek bir şeyler varsa, ortam biraz karanlıksa, özellikle de yalnızsanız ve müziği kulaklıkla dinliyorsanız, “Soma” size normal halinizdeyken açamayacağınız kapılar açabilir.
Bu arada son şarkının sonundaki fade out 8 dakika sürüyor arkadaş; böyle şey olmaz.
srç’den şarkı şarkı albüm açıklayan bir kritik uzun zamandır görmüyordum yanılmıyorsam. albüm gerçekten baya bir kimya bozmuş demek ki hehe.
“…size keyif verecek bir şeyler varsa” bile dinlenebilirliği oldukça düşük bir albüm. bahsedilen hedef için electric wizard çok daha ideal. windhand ile bir süre sonra güzelim duman da mundar oluyor.
soma, birçok sitenin ve derginin en iyiler listelerinde yer aldı. adamlar bir süre takılmış, albümü dinlemiş, sonra çakmış 25. sıraya.. bunda sorun yok. tuhaf olan, bu albüme “yılın en iyisi” diyen müzik yazarları. yani, “benim sıralamam dumanlı kafaya göre” diyenler. ayık kafa ile açıp dinlese, belki 2. şarkıya geçemeyecek ama sürekli takıldığı için “yılın en iyisi bu” diyor utanmaz..
01.03.2014
@if these trees could talk, perspektif meselesi. Kimine gore ayik kafa anormal. Hayir, zaten albumun amaci duman, elektrik buyucunun ayikken bile “yilin en iyisi” olmasi elektrik buyucunun sorunu. Zaten elektrik buyucu hicbir zaman o kadar da “fucked up” bir grup olmadi. O kafayla Tago Mago, Boris at Last, Another Green World veya Amputecture falan dinle bak ne kadar farkediyor.
Not: Albumun bi sarkisini bile dinlemedim gece yarisina sakliyorum, uykuluyken hos oluyor.
02.03.2014
@Osman,
yazıda ‘electric wizard’ geçtiği için onu örnek olarak verdim.
ikinci paragrafı -yansıtamamış olabilirim ama- pek de ciddi yazmadım. ve ikinci paragraf windhand’tan bahsediyor.
soma’yı ayık ya da değil, baştan sona 4-5 kez dinlemişliğim var. ileride yeniden dinleyebileceğimi sanmıyorum.
Sayin saracoglu albumu o kadar harika anlatmis ki resmen o buhrani dinlemeden yasadim aq…gecenlerde crowkiller nickli dost sitede benim electric wizard patlastigim yerde paylasmisti bu grubu…simdi de sitede kritigi olunca iice gaza geldim…ben bi bakayim albume ama bu tarz bi albumun hastasi olma ihtimalim %99…
01.03.2014
@B U R Z U M, bende şaşırdım kritiği görünce,bundan sonra kritik beklediğimiz grupları grup önerme kısmında peynir över gibi övelim de kritikleri yazılsın sitede :)
20.03.2014
@B U R Z U M, malum şekilde albümü dinledim ve gerçekten hastası oldum…mükemmel bir albüm…en kısa zamanda orijinali arşive eklenecek…dinlerken resmen bi ara ağzımdan köpükler falan çıkacak sandım o derece iç sıkıcı bişey bu albüm…”boleskin” resmen şaheser…
Kritikteki şarkıları dinledim, çok beğendim. Muhtemelen son günlerde arayıpta bulamadığım müzik bu. Kritik için teşekkürler.
Grubu şununla tanımak çok acı.Dikkat haddinden fazla Serdar Ortaç içerir.
http://www.youtube.com/watch?v=8iwTX58tTAo
Benzer şeyler yazacaktım ben de, eline sağlık Ahmet. Hakikaten normal ahval ve şartlarda dinlenildiğinde “parası neyse vereyim de iki nota daha basın allah rızası için,” dedirtiyor albüm. Dumanla filan işim olmadığı için o kafalardaki tadını bilemiyorum elbette ama bunun dışında doom sever saydığım beni bile yer yer kapı cam açtırmaya, cereyan arasında kalmaya sevk etmiş bir albüm Soma.
O fade out u da ilk dinlediğimde albüm baştan sonra bir daha döndü de 2. kez aynı yeri dinliyorum sanmıştım.
Bir gün dağda bir kurtla burun buruna geldim. Tüfeğimi doğrulttum ona, o da hırlamaya başladı. Dedim ki kendi kendime; biraz sonra ikimizden biri yok olup gidecek, kimin gücü kime yeterse.