“Shogunate Macabre”, 2004′de kurulmuş Whispered’ın 2. stüdyo albümü. Hatırı sayılır bir süredir ortalıkta olmasına karşın üretkenlikten uzak bir görüntü çizen Finlandiya menşeli grubun ilgi çekici tarafı ise “Uzak Doğu etkilenimli melodik death metal/power metal” ile iştigal ediyor olması.
Uzak Doğu etkilenimi özellikle son dönemlerde metal dünyasında revaçta sanırım. Birçok grup bir şekilde melodilerine Uzak Doğu kültürünü yansıtacak tatlar katar oldu. Whispered’ın da en önemli özelliği bu. Melodik death metal tabanında, power metalden de beslenen müziklerinin geneline yayılmış bu Uzak Doğu kültüründen beslenme durumu, “Shogunate Macabre”ın türün içinde sıradanlıktan kendini kurtarmasına yardımcı olmuş.
İlk albüm Thousand Words’ü üstünkörü dinledim ve aslında oldukça keyif aldığımı da belirtmeliyim. Tam bir bütünlük hissiyatı vermese de parladığı anlar barındıran, inişli çıkışlı ve grup hakkında geleceğe dair umutlar beslenmesine olanak sağlayan, güçlü addedilebilecek bir albümmüş. “Shogunate Macabre” ise grubun yapmak istediği şeyi daha belirgin bir şekilde gösterdiği, klişe bir tabirle “rüştünü ispatladığı” albüm olmuş.
Zor bir konsept tercih etmiş olan grubu incelemek de, karşılaştırma yapabilecek pek fazla seçenek olmadığı için aslında pek kolay değil. Senfonik metale yaklaşan bir power etkisiyle death metal icra etmek, üstelik bunu Uzak Doğu kültürünü müziğe yedirerek yapmak, kendi zihnimde fikir olarak kolayca tahayyül edebileceğim bir şey değil. Fakat Whispered bu işin üstesinden başarıyla gelmiş. İlk iki şarkıda “hmm…” diye dinlerken, Fallen Amaterasu’nun ilk notalarını duyduğum anda “abari!” şeklinde tepkiler vermeye başladım. Albümün sonuna kadar da sürdü bu abuk tepkilerim. Albümün geneli hakkında da çok net bir fikir verebilecek olmasının yanında, albümdeki en güçlü şarkılardan bir tanesi Fallen Amaterasu.
Tüm bunlar bir yana, uygulaması zor bir formülü bu derece akıcı bir şekilde kullanabilmiş olması bile Whispered’ın değerini arttırmalı, diye düşünüyorum. Zira şarkıların hiçbirinde herhangi bir lüzumsuz tekrara, zorlama partisyona, “olmamış” hissiyatı veren bir bölüme rastlamak mümkün değil. Melodik death metal seversiniz, sevmezsiniz o başka bir konu elbette. Ancak Whispered’ın müziğini melodik death metal titrine hapsetmek büyük bir yanlışlık olur. O nedenle bu tip bir ön yargıya sahipseniz, en azından bir defa albümü çevirmenizi tavsiye ederim, zira melodik death metal kalıbına sıkışmamak adına, sırf değişiklik olsun diye denenmiş bir formül değil Whispered’ın formülü. Grubun özgün bir kimliğe sahip olmasını sağlayan, yalnızca belli başlı (Wintersun?) işlerle mukayese edilebilecek, kendi kulvarında koşmasına olanak tanımış bir formül. Bana göre de başarısı “Shogunate Macabre” ile kanıtlanmış bir formül üstelik.
Biraz daha şarkılardan bahsetmek gerekirse; Unrestrained gibi (nakarattaki erken dönem Children of Bodom etkisi de pek leziz), Jikininki gibi dinleyicinin suratında patlayan, Uzak Doğu kültürünü buram buram hissettirmesinin yanında “metal” hissiyatını sonuna kadar yansıtan şarkıların yanı sıra, Upon My Honor gibi, Lady of the Wind gibi hem uzun sürelere sahip, hem de bu süreyi hakkıyla değerlendiren, “epik” etiketini sonuna kadar hak eden, Uzak Doğu mistisizmini Whispered’ın penceresinden net bir şekilde görebildiğimiz, enfes şarkılardan oluşan bir albüm Shogunate Macabre.
Hem tekniği, hem hızı, hem de atmosferinde hiçbir eksiklik yok neredeyse. Hatta kimi bölümlerde uzun süredir dinlediğim en hızlı rifleri, en güçlü blast-beat’leri duyduğumu da belirteyim. An itibariyle sene sonu listesinde yıl içerisinde keşfettiğime en memnun olduğum grup olmaya aday Whispered. “Shogunate Macabre” ise yine an itibariyle bu sene içerisinde dinlediğim en güçlü, en bütünlüğe sahip albümlerden bir tanesi. Favori metal türleriniz arasında bahsi geçen türler olmasa bile bir kez şans verin, bu enteresan işi en azından deneyimlemiş olun. Bir sonraki işlerini merakla bekliyorum.
1 kere dinledim henüz ama gayet iyi bir şeye benziyor.Ayrıca dinlediğim ilk albümleri bu oldu
Yine ben geldim albüm dinledikçe daha çok seviliyor,yani en azından benim için öyle oldu.Ve şimdiden One Man’s Burder’ın köpeü, oldum
müzik konusunda uzak doğu atarı direk bende 1-0 önde başlar. Shuriken Cadaveric Entwinement ve Gotsu Totsu Kotsu gibi grupların hastasıyım ama bu grup benim katlanıpta dinleyebileceğim bişi değil maalesef. ben ilk tıklarken şöyle bişi sanmıştım:
https://www.youtube.com/watch?v=euM0n5B2MBY
Çok kusursuz bir iş yapmışlar. Bu tarz uzak doğu motifleriyle metali birleştiren gruplara zaten hastayım ama normalde çoğu uzak doğu grubu oluyordu :D Grubu metal-archives’te incelerken Fin grubu olduğu görmemle 5 dakikalık bir 404 error not found oldum açıkcası :D Başka bir ülkenin insanı bir kültürü bu kadar iyi yansıtabilirdi. Özellikle, şamisen gibi çalgılarını dozunda kullanmışlar. Vaktim olduğu zaman mutlaka yeni çıkan albümlerini de dinleyeceğim. Ha bu arada Finliler nasıl melodic death yapılacağını biliyor, artık bug’unu mu buldular ne yaptılar bilmiyorum.
04.06.2019
@Rashid, “Çok kusursuz” diye bir tanım mümkün değil. Kusursuzluk zaten bir işin olabileceği son noktadır, bunu çok ekiyle arttıramazsın.
Özür dilerim, elveda.