Bir röportajdan daha merhabalar. Bu hafta bir süredir haberlerini yaptığımız ve sitede hatırı sayılır bir ilgi gören BARBA’dan Cihan Gülbudak’ı konuk ediyoruz. Kendisiyle BARBA’yı, theremin adlı garip enstrümanı hayatımıza soktuğu diğer projesi MECZUP’u ve BARBA’yı bilenlerin tahmin edebileceği üzere, Türkiye’de olup bitenleri konuştuk.
Merhaba, röportaj teklifimizi kabul ettiğiniz için teşekkürler. Umarız her şey yolundadır diyor ve sorulara geçiyoruz.
BARBA’nın nasıl oluştuğundan ve ne gibi planları olduğundan bahseder misiniz?
Barba, başlangıç aşamasında bir grup olarak yola koyulmasına rağmen ne yazık ki fikir ayrılıkları yüzünden tek kişilik bir projeye dönüştü. Theremin dışında bir müzik aleti ile pek haşır neşir olmadığımdan kendimi projenin müzikal kısmında pek görmüyordum ancak yazdığım sözler ve bunların içine oturduğu yürüyüşler diğer arkadaşlarımı memnun etmeyince kendimi tek başıma buldum. Tam da o vakitler kıçı kırık bir stüdyo açtım ve ancak bir punk rock grubu edecek kadar enstrümanist olup BARBA’yı tek başıma doğrulttum. Gitarlar, vokal, synth, theremin hepsi bana ait. Ülkemizde endüstri olmayan müziklerin maddi motivasyon yoksunu olması yüzünden Meczup’la olduğu gibi BARBA ile de çok büyük planlarım yok. Üç dört yıldır elimde biriken parçaları adam edip albüme tamamlamak, şu an için tek kilometre taşı gibi görünüyor.
BARBA politik yanını öne çıkaran, hatta asıl bu amaç için kurulduğunu belli eden bir proje. Hani olmaz ama, diyelim ki günün birinde ortalık güllük gülistanlık oldu, ülkecek mutlu mesut yaşamaya başladık, BARBA ile müzik yapmayı bırakır mısınız, yoksa politika dışı konularda müzik yapmayı sürdürür müsünüz?
Aslında BARBA’daki ilham noktası politikadan ziyade sokakta, sağda solda içerken bizzat içinde bulunduğum ahalinin kestiği ahkamlar… Yani politika biter ama mesela zorunlu askerlik mevzusu bitmez, torbacımızın başına gelen efsane hadiseler ya da maruz kaldığımız inanç sömürüsü bitmez. Benim adıma kötü olansa, “sağda solda içerken bizzat içinde bulunduğum ahali” aşk meşk mevzularına itibar etmeyecek kadar yavan!
BARBA şarkı sözü ve müziğe eşit önem veren bir oluşum izlenimi yaratıyor. Hatta yer yer, rifler söylenmek istenenler için bir zemin olarak kullanılıyor şeklinde bile algılanabilir. Sözleri ve müziği yazma süreci nasıl işliyor?
Parçanın önce konusunu belirliyorum. Bu tabana göre sert, oynak, gevrek, agresif vs. rifler buluyor ve üzerine sözleri yazıyorum. Müziğin iyi tınlamasından ziyade sözlerle aynı çağrışımları ifade etmesi çok daha öncelikli geliyor bana.
MECZUP adlı diğer bir projeniz daha var. Henüz duymamış olanlar için MECZUP’tan biraz bahseder misiniz?
Meczup, 2007 yılından bu yana devam eden ve BARBA’daki leş kafadan çok daha ayrı hatta akademik olarak değerlendirilebilecek bir proje. Merkezinde theremin ve loop pedallarıyla yaptığım doğaçlamalar var. Efektler bakımından drone, kompozisyon bakımından musique concrete olarak anılabilir. Mikrotonal armoni kurgulamak derdindeki bir müziği var. Ne yazık ki Türkiye’den ziyade yurtdışında daha büyük ilgi ve heyecanla karşılandı.
Theremin nasıl bir enstrüman? Öğrenmesi, çalması, bakımı, bulması zor mu? Bu enstrümanı ilk kez nerede duydunuz ve sizi theremin kullanmaya iten ne oldu?
Bu enstrümanın en gözle görülür özelliği dokunmadan çalınması… İcracının bedeninden yayılan manyetik alandan tetikleniyor. Havanın sıcaklığı, havanın akımı, basınç, çevresel manyetik alan değişimlerine son derece hassas olması yüzünden çalmak çok zor ve muhteşem bir motivasyon gerektiriyor. Açıkçası çok zor bir enstrüman ancak Türkiye’de bulmak mümkün. Theremin edinmemdeki en büyük itici güç metale ve metal alaşımlarının kullanıldığı cilalar yüzünden enstrümanlara uzun süre dokunamıyor oluşumdu. Çok fazla enstrüman denemiş ancak hiç biriyle uzman olacak kadar vakit geçirememiştim. Binbir uğraşla alınmış müzik aletlerini yarım saatten fazla çalınca her yerimde su kesecikleri çıkıyor ve sinir bozucu sancıları ve kaşıntıları birkaç gün devam ediyordu. Bundan yedi yıl evvel YouTube’da izlediğim bir video sayesinde dokunmadan çalınan bir enstrüman olan theremini keşfettim ve bu ilginç sağlık sorununu pek bilinmese de en az kendisi kadar ilginç başka bir meziyete dönüştürdüm.
Az kişinin bildiği theremin gibi enstrümanların yeniliğe açık olan rock ve metalde kullanılması, istediğiniz bir şey mi? Örneğin “The Tale for Lancinant Screws” parçanızdan görülebileceği üzere, son derece karanlık yerlere gidebilen, hatta insanın psikolojisine nüfuz edecekmiş gibi bir hava yaratabilen bir alet. Sizce metal gibi karanlıkla iyi geçinen bir müzik thereminden nasıl faydalanabilir?
Theremin metal ya da rock müzikte kullanıldığı zaman çok heyecanlanıyorum. Bunun en güzel örneği Ulver’in, Shadows Of The Sun albümünde hemen hemen her parçada kullanılan theremin cümlecikleridir. Sesi gereği dinleyeni çok derine ve sorgulamaya iten bir müzik aletidir theremin. Bu yüzden fon müziği vadetmek yerine sarsıcı olan her projede kendine yer bulabilir.
12 ve 13 Mart tarihlerinde, sırasıyla kargART ve Hayalbaz’da theremin atölyesi ve dinletisi düzenleyeceksiniz, umarız eğlenceli ve dolu etkinlikler olur. Daha önce benzer organizasyonlarda bulunmuş muydunuz? İnsanların tepkisi nasıl oluyor ve/veya nasıl olmasını bekliyorsunuz?
2007 yılından bu yana elli üzerinde etkinlik yaptım Meczup projesiyle. Seminer, konser, atölye çalışmaları dışında metrolarda, otizm federasyonlarında, ruh ve sinir hastalıkları hastanelerinde defalarca kez theremin çaldım. Tepkiler dinleyenlerin ruh haline göre değişiyor. İş çıkışı metroda duyan birisi “ürpertici” olarak tanımlarken, akıl hastanesindeki bir hasta için “cennetin sesi” olabiliyor. Çünkü insanı
kendiyle yüzleştirebilecek kadar derin bir sesi olduğunu düşünüyorum.
MECZUP projenizin “Limbo” adlı parçasına çekilen klibi bir “Tutunamayanlar” alıntısı ile paylaştınız. Projede icra edilen müzikte de bunu duymak mümkün; hatta bir “Anayurt Oteli” tadı bile alınabiliyor yer yer. BARBA ve MECZUP’un edebiyat ile olan ilişkisini nasıl tanımlarsınız?
İçimdeki üretme canavarı bir dönem yazıyı bir dönem müziği kullanarak terör estiriyor. Son bikaç yıldır müzik daha etkili bir dışavurum yolu olmasına rağmen yayınevi kaynaklı muhtemel bir aksilik olmazsa önümüzdeki aylarda ilk romanımı da paylaşmış olabileceğim.
Son dönemde yayınlanan tapeler hakkında ne düşünüyorsunuz? Sizce seçmenin tercihlerini ne oranda etkileyecek? İnternet kullanan on binlerce insan bunları duyduklarına inanamadan dinlerken, internet kullanmayan milyonların bunlardan habersiz olmasını nasıl karşılıyorsunuz? Sizce 31 Mart’ta nasıl bir sabaha uyanacağız?
Bu tapelere inanmamak ve bunlara inandığı halde sessiz kalmak bana göre aynı şey. Bir kesim inanmıyor çünkü ceplerindeki para kısa vadede eksilmiyor. Bir kesim inanıyor ama tepki göstermiyor çünkü ceplerindeki para yine kısa vadede eksilmiyor. Bu yüzden 31 Mart sabahı çok büyük değişiklik olmayacak. Her ne kadar öyle görünmüyor gibi görünse de bu ülkenin insanı için ahlaksızlık ancak kendine uzanınca ahlaksızlık oluyor.
Gezi süreci sizce sanatçılara bir şey kattı mı?
Evet kattı, gaz maskesi kliplerin vazgeçilmez aksesuarı oldu. Elbette kimsenin gidip en önde polisle çatışmak mecburiyeti yok ancak direnişle alakası Taksim’de tuzlu fıstık kemirip, bira dikmekten öteye gitmeyen sanatçıların mevzuyu “bugün de ölmedim anne” konseptli bir medya samimiyetsizliğine çevirmesi olayı çok yanlış anladığımızın daha da kötüsü bizden bir halt olmayacağının göstergesi gibi.
BARBA müziğinde RED FANG, QUEENS OF THE STONE AGE gibi gruplara benzer bir hava var. Normalde bu tarz müzikler mi dinlersiniz, yoksa BARBA kimliğini oluşturmak için mi bu tarz stoner bir hava seçtiniz? Dinlediğiniz türler ve başlıca gruplar neler?
Tıpkı müzik yaparken Meczup ve BARBA’ya bölündüğüm gibi dinleyici olarak da bu çapta bir ayrışma yaşıyorum. Bir yanım feci drone ve black metal takip ederken diğer yanım da stoner ve sludge aşkıyla yanıp tutuşuyor. Ayrıksı dursa da bu iki ayrı kafanın BARBA’da bedene büründüğü en net özellik kirli soundlar… Çoğu yerli metal ya da rock gruplarının gerçekçi olmayan temizlikteki soundlarına olan tepkim beni leş ötesi bir müzik arayışına itti. Öyle ki gitarlar dışında vokali ve davulları da amfilerden ve hiç de azımsanmayacak seviyede fuzz pedallarından geçiriyorum. Bence sözler ve riflerin hissettirdikleri dışında prodüksiyonun tavrı da müziğin kuvvetli bir ifade damarı olabiliyor. Henüz stüdyom yokken bu parçaların ilk gitarlarını babama ait olan kaporta dükkanında kaydetmiştik ve BARBA’nın leş tavrı o kayıtlarda tam anlamıyla şekillenmiş oldu. Red Fang ya da QOTSA dinlemeyi sevsem de BARBA’yı yaptığım süreç içinde etkilendiğim tek proje Scars On Broadway idi. Stoner ve sludge müziğin kaygısız tavrından özellikle kaçınmaya çalıştım diyebilirim.
Rock müzik, protest yanını yansıtma dozu konusunda epey tartışmaya sahne olmuş bir tür. Bir kesim rock’ın mutlaka muhalif bir yönünün olması gerektiğini söylerken, bir kesim ise böyle bir zorunluluk olmaması gerektiğini öne sürüyor. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz? Muhalefet, rock’ın ana bileşenlerinden biri midir veya olmalı mıdır?
Elbette bir zorunluluk yok. Rock adeta kişinin kendine yakışanı giymesidir, samimiyettir. İçinden kırıp dökmek gelirken aşktan ve de dünyanın ne kadar güzel bir yer olduğundan bahsetmek yalancılıktır. Bunun tam tersi de aynen geçerlidir. Bence bir içerik mecburiyeti yoktur ancak projenin bir derde ihtiyacı kesinlikle vardır. Ülkemizdeki rock ve metal müziğin sorunu da tam olarak budur. Bu kadar derdin olduğu bir ülkede pop şarkısı yazar gibi müziğe girişmek elle tutulur grup sayısını birkaç tane kalmasına sebep oluyor. Yinelemek istiyorum bir kez daha, muhalif olmaktan bahsetmiyorum, samimi olarak bir derdin anlatılmasını kastediyorum. Kendi projemdeyse bunun sıkıntısını çok başka bir boyutta yaşıyorum. BARBA’nın parçalarına dönüp baktığımda gördüğüm karşıt tavır sokağa çıkmış benle kıyaslandığında Pamuk Prenses’in sevgi dolu bir şarkı mırıldanmasına benziyor. Gezi’den evvel yaptığım bir parçanın sözleri, geçtiğimiz Haziran ayında duvarlara yazılmış ve muhafazakar bir haber portalı, bol tehdit içeren bir tonla ve “Allah’a küfrediyorlar” minvalinde bir hedef göstermeyle yayınlamıştı. Bir başka dizi olay da askerlik karşıtı parçalarımla ilgili yaşandı. Pek ciddiye almasam da tehdit içeren birkaç mesaj bile aldım o süreçte. Yani eğer Türkiye’de yaşıyorsan bir yandan da fazla samimiyet zararlı olabiliyor.
Rock müziğin muhalifliği zaman zaman çok yüzeysel ve sloganlar üzerinden yürüyen bir hal alabiliyor. Kendisini sistem karşıtı olarak lanse eden pek çok grup veya müzisyenin, popülist söylemlerle dolu, sığ sözlerle müzik yaptığına ve bunun sonucu olarak adeta rock müziği ucuzlaştırdığına tanık olmuşluğumuz dahi var. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz? Sizce muhalif müziğin sadece “sistem çok kötü”, “başını eğme”, “bu bozuk düzen” gibi kalıpların etrafında dolanması normal mi, yoksa biraz daha derine inmesi ve birilerini rahatsız edici hale gelmesi gerekir mi?
Rock müzik protest ya da özgün müziklerden daha yaratıcı olmalı söylemler konusunda. Ancak ülkemiz rock/metal müziği henüz içerik konusunda bile daha yolun çok başında. Örneğin zorunlu askerlik mevzusunun üstüne gitmiyor gruplar. Büyük çoğunluğunu erkeklerin oluşturduğu bu camiadan henüz pek ses çıkmış değil. Zaten esas sorun bu… Gruplar çoğu zaman kendi işleyiş süreçlerine bile zarar veren bu ve bu gibi mevzulara eğilmek yerine mesela Gezi ile başlayan sürece haybeden destek veriyor. Evrimini tamamlayamamış güdük protest tavırların iğreti durduğunu düşünüyorum.
Türkiye’de deneysel, minimalist ya da “alternatif” gömleğini üzerine geçirmiş ya da kendini bir şekilde alternatif olarak isimlendirebilen projelerin sayısı ve hazırda var olan projelerin bilinirliği
git gide artıyor. Bu türler için bir baz dinleyici kitlesi oluştuğunu söyleyebilir miyiz? Ülke içinde bu “başka” türlerin gidişatı nasıl sizce?
Ne yazık ki ülkemizde alternatif müzik var olan popüler müziklerin daha az dinlenebilir versiyonuymuş gibi dayatılıyor, hem de alternatif yaptığını ileri süren sanatçılar tarafından… Bu omurgasızlık ve alt kültürü yanlış anlama biçimi en çok da gerçekten kendine özgü işler üreten müzisyenleri etkiliyor. Zira dinleyicinin alternatife olan bakış açısı baltalanıyor. Ortalama bir rock grubu hiçbir deneysel yol izlemeden yaptığı işler ardından kendine çok da gerekliymiş gibi deneysel etiketi yapıştırmakta bir sakınca görmüyor ya da kabiliyetsizlikten az ses kullanarak beste yapan biri kendine minimalist diyorsa hem bu kavramlar etrafında bir müzik sosyetesinin oluşması, hem de dinleyiciden de anlayış ve ilgi göstermesi beklenemez.
Ülkedeki underground kültürün beslenip, yaygın bir akıma dönüşebilmesi için oluşması gereken konser mekanı ve “scene” algısının Türkiye’de yerleştiğini düşünüyor musunuz? Konser verecek mekanların azlığı malum; sizce bu konuda organizatör veya mekan sahipleri tarafında bir çekimserlik, risk almama durumu var mı?
İstanbul yaşadığımız dünyanın en büyük köyü… Burada ayağı yere basan bir yeraltı kültürü oluşacağını asla düşünmüyorum. Bu noktada yanlışı, sahne sunucuların ya da dinleyicinin ilgisinden ziyade müzisyenlerin mesnetsiz ve konseptsiz ürünler sunmalarına bağlıyorum. Maalesef ülkemizde sahnesiyle heyecanlandığım pek az proje var.
Tür fark etmeksizin, son dönemde dinleyip de çok beğendiğiniz albümlerden birkaç örnek verir misiniz?
Bu aralar büyük bir keyifle yerli dinliyorum ve BALİNA, CHOPSTICK SUICIDE, MAMMOTHS ON GIANTS, MR. MANTIS ne yapsa takip ediyorum.
Bu da geleneksel son sorumuz; bize bu röportajın manşetini söyler misiniz?
“Bu müzik kaporta atölyesinden çıktı.”
Zaman ayırdığınız için teşekkürler, BARBA ve MECZUP’a her türlü bol şanslar.
Röportaj
Ahmet Saraçoğlu
Güzide Arslaner
barba ilk dinlediğimden beri hoşuma giden bi proje. cihan gülbudak’a müzikal yolculuğunda başarılar, pa’da barba ile ilgili ilk haberleri hatırlıyorum, yorumlarda şarkıları beğenmeyip birde üstüne çamur atmaya kalkan tipler vardı (özellikle sözlere). şimdi bu röportaja bakıyorum da (güzel sorulara, samimi & dürüst cevaplara) bu röportaj onlara kapak olsun inşallah! (hep beraber amin deyin lütfen :D )
Röportaj sayesinde MECZUP’la tanıştım. gerçekten kaliteli bir iş.
Cihan’ı ekşisözlükteki entrylerinden hatırlıyorum. Zamanında yazdıklarını okuyup Meczupla tanışmıştım ancak pek bana gitmediği için derinine inemedim. Barba ise gelecek vadeden bir projeye benziyor, güzel bir röportaj olmuş.
cihan’ın röportajda da bahsi geçen kitabı çıktı, Habis Kıssa. Yayınevleriyle anlaşamadığı için kitabı kendi başına ciltleyip, baştan sona kendi öz emeğiyle yarattı. totalde 666 kopya olarak yapacağı kitabı shopier üzerinden kendisi satıyor hatta.
07.04.2019
@yusuf eryan, no. 014 bende.
https://www.instagram.com/p/BipDKZhFwT9/?utm_source=ig_share_sheet&igshid=1bepp97wtxk85