CALIBAN’la olan ilişkim, grubun yıllar önce bir festival kapsamında ülkemize gelmiş olması ve konser sırasında sağlam bir wall of death’e ön ayak olmuş olmalarıydı. O zamandan bu yana grubu ne dinlemiş, ne de grubun yaptıklarıyla ilgilenmiştim. Pasifagresif’e haberlerini koyuyorduk, yeni bir şey yaptıklarında duyuruyorduk, ancak yayınlanan şarkılara şöyle bir bakmak dışında CALIBAN’a olan ilgimde pek bir artış olmuyordu.
Olsaymış keşke.
Grup yeni albümü “Ghost Empire”ın haberini verdiğinde, yine Pasifagresif’e konulacak haberler listesinde duruyordu: “CALIBAN yeni albüm” diye (siteye dair aldığımız notlarda minimalist bir yaklaşım güderiz). Ben de “yıllar önce wall of death’ine tanık olduğum bu genç grup acaba şu an ne yapıyor” diye düşündüm ve albümden sunulan şarkılardan King’i açtım.
İyi ki açmışım.
Metalcore etiketini başarıyla taşıyan CALIBAN, meğer gayet olgun, tecrübe isteyen, sağlam icra gerektiren, formüllerin dışına çıkmaya çalışan bir metalcore yapıyormuş. Bunu öylesine söylemiyorum; CALIBAN gerçekten de adını her yerde gördüğümüz pek çok metalcore grubundan üstün bir grupmuş da haberim yokmuş diye geçirdim içimden. Üstüne bir de grubun çok kısa süre sonra ülkemize tekrar geleceğini öğrenmemle birlikte, “ben bu “Ghost Empire”ı bi dinleyeyim” kararını almam uzun sürmedi.
“Ghost Empire”, uzunca bir süredir metalcore adına dinlediğim en sağlam albümlerden biri. Türün gereklerini kusursuz yerine getirmesinin yanı sıra, pek çok zeki fikri de içinde barındıran, her anında “bu şarkılar konserde baya iyi olur” diye düşündürten, dinamik, varyasyonlu ve hiç sıkmayan bir albüm. Her anında çok sağlam bir groove barındıran albüm, ne breakdown’a bel bağlıyor, ne tüm yapının clean nakaratlar üzerine kurulduğu formülize şarkılar barındırıyor, ne de Amerikalı’dan çok Amerikalı olmaya çalışıyor. Yaptıkları şeyi neden yaptıklarını çok iyi bilen bu Almanlar, duygusu, müzisyenliği, groove’u, gazı, yaratıcılığı gayet dozunda, metalcore adına kitap gibi bir albüm çıkarmışlar. Amerikalı demişken, son şarkının vokallerinin büyük kısmının TRIVIUM’dan Matt Heafy tarafından üstlenildiğini de ekleyelim.
Metalcore’u sağlam şekilde bilen, dinleyen biriyle konuşsanız, size “abi iyi albüm bulmak zorlaştı, herkes aynı şeyleri yapıyor” diyebilir. İşte CALIBAN bu noktada değerli bir iş yapıyor ve “Ghost Empire”ı sunuyor. Duymadığımız şeyler değil, inanılmaz yenilikler yok, ama türün normları içerisinde yapılabilecek tüm akıllıca hareketler yapılmış, yine aynı çerçeve içerisinde yapılabilecek tüm yanlış hareketlerden de kaçınılmış. Grup konserde bu albümü baştan sona çalsın, canımı yesin; o derece.
King, Wolves and Rats, Devil’s Night, Good Man, I Am Rebellion cidden tür adına numunelik, çok başarılı şarkılar ve hepsi de sahnede iyice patlayacaklarını, albümdekinden çok daha sarsıcı hale geleceklerini belli ediyorlar. Gözündeki sorundan ötürü fazla tepinmesi yasak bir insan olarak, 20 Mart’taki konser sırasında baya bir hareketli olacağımı şimdiden öngörüyorum. CALIBAN’ın kısa süre önce 5 haftalık bir Rusya turnesine çıktığını ve bu sürede 30′a yakın konser vererek muhtemelen Rus köylüsünün favori grubu haline geldiğini de hatırlatalım. Rusya’da 30 konser nedir arkadaşım? Adamların çalmadıkları köy kasaba kalmamış cidden. русские люди любят Калибан!
CALIBAN’ı gerçek anlamda 1 hafta 10 gündür bilen biri olarak 20 Mart’taki konseri iple çekiyorsam, herhalde ortada bir şey vardır. CALIBAN “Ghost Empire”la bana bunu hissettirmeyi başardı ve artık konu metalcore olduğunda, benden yeni albüm önerisi isteyenlere hiç düşünmeden verebileceğim bir cevap olması dolayısıyla da mutluyum.
İlk defa Ahmet Saraçoğlu’nun krtiğini yazdığı bir albümü hiç beğenmedim. Hatta şöyle söyleyim 10 saniye bile dayanamadım resmen.Caliban dinlediğim ilk extreme metal gruplarından biri ve metalcore’u bana sevdiren gruptur.Dinlediğim 2 şarkıya göre grup metalcore’dan uzaklaşmış ve ”abi bu ara djent filan çok moda öyle bir sound yaratalım bizde ” demişler sanki.Caliban eskiden süper riffler vokal melodileri yazan güzel bir gruptu oysa bu albümde dandik deathcore grupları gibi dudududu DUM dudududu DUM rifflerin ardında vöaaaağ vöaaaaaaağh vokaller ,
Bow down and hail to the king!
I don’t care what people think
Bow down with the face in the mud
I’m larger than life, I don’t give a fuck
gibisinden klişe ve dandik sözler falan… bence bi önceki albümden sonra yine sıçmışlar
16.03.2014
@crowkiller, Hah yaşa, şu djent kadar ruhsuz gelen bir tür yok bana da, yani tamam riffleri duyunca iyiymiş falan diyorsun ama insanın içinde hiçbir duygu uyandırmıyor ki hep dıdıt dıdıt nereye kadar? İnsanın yeniden açıp dinleyesi gelmiyor. Aynı olay şu aralar Whitechapel’da da oldu mesela, ondan da soğuyacağım gibi. Seven sevsin tabi, öldürecek değiliz gerçi, bu kadar atarlandık ama. :)
Dostlar djent’ten ben de bir türlü tat alamadım,ama bu adamlar hakikatten iyi iş çıkarmışlar diyebilirim.Tamam,biraz cıcıcıcıcı lı gitarlar var ama geri kalanı geleneksel metalcore gibi geldi bana.zaten şu djent’e ayrı bi başlık, parantez açmak lazım değerlendirirken.Periphery diye bi grup dinledim, her şeyi karman çurman bütün riffler birbirine girmiş,vokal kendi kafasına göre takılıyor.. Meshuggah bile daha az kafa karıştırıcı
Baya akıcı bir albüm. I am Nemesis faciasından sonra bu albümü baya sevdim. Ancak, yine de o eski yırtıcı riffler gitmiş ve yerini djent rifflerine bırakmış.