Konu THEE SILVER MT. ZION olduğu zaman, lafı bir yerlerinden hunharca çekiştirerek GODSPEED YOU! BLACK EMPEROR’a getirmek gibi bir hobim var. Zannediyorum ki nedeninin gayet “belli” olduğu ortadadır. THEE SILVER MT. ZION, GODSPEED YOU! BLACK EMPEROR’ın küçük ve hınzır kardeşi muamelesini gördü benden yıllardır. Aynı elemanlar ve aşağı yukarı aynı türde müzik olunca da aradaki benzerlikler haklı nedenlerle temelleniyorlar.
GODSPEED YOU! BLACK EMPEROR’ın orkestral enstrümantasyonu ama temelde yine de rock müzik oluşu gibi, THEE SILVER MT. ZION da aşağı yukarı aynı yerlerden geçti. Fakat, gerek 2010’daki THEE SILVER MT. ZION albümü “Kollaps Tradixionales” olsun, gerekse 2012’deki GODSPEED YOU! BLACK EMPEROR albümü “Allelujah! Don’t Bend! Ascend!” olsun, bu iki grup da birbirlerine yakın anlayışlarla artık eski hallerinden farklı olduklarını göstermişlerdi. 2014’e geldiğimizdeyse THEE SILVER MT. ZION, “Fuck Off Get Free We Pour Light On Everything” dedi.
Albümün ne yaptığına gelmeden önce, eski albümlere göre yaşanan bu değişimi sorgulamak, albüme bakış açısını ve bunun sonucunda albüm hakkındaki fikirleri etkileyebilir diye düşünüyorum. Söz konusu gruplardaki insanların yarattığı müziklerde açıkça görülen nokta, ortada sadece “bir şey” yaratma isteği olduğu. Efrim’in bir yazısında söylediği gibi, bu albümler, onların okyanusa fırlattıkları birkaç umutsuz haykırış. Yani gerek GODSPEED YOU! BLACK EMPEROR, gerek THEE SILVER MT. ZION post-rock janrı içinde anılsalar da, grupların bu yola çıktıklarında “Hadi şöyle bi müzik yapalım.” demedikleri ortada. Sanat içerisinde yerli yerine oturan özgünlüğün sağlanmasında yeri yadsınamayacak olan “sanatçı refleksi”, THEE SILVER MT. ZION’da da kendini gösteriyordu zaten fakat “Fuck Off Get Free We Pour Light On Everything” ile çıtayı daha da yukarılara taşıdı. Yani grubun yapmak istediği şeyin her saniyesiyle ortaya çıkan bu albüm olduğunu anlamak, elimizdeki şeyin “istenilen sonuç” olduğunun farkına varmak bir takım ön yargıları kırabilir.
Peki tam olarak neler dönüyor albümde? “Fuck Off Get Free We Pour Light On Everything”, 2010’da grubun “Kollaps Tradixionales” ile girdiği gürültülü ve sanatlı rock müzik yolunun iyice çamura bulanmış ve ortaya belki de yeni bir art-punk anlayışı atmış hali. Geniş enstrümantasyonun yarattığı kalabalıklığa, noise rock’ın rahatsız edici tonlarına, gürültülü anlayışına sahip ve bu gürültülü kalabalıklığı, gayet başarılı prodüksiyonu sayesinde çok iyi anlamda “kötü” olarak yansıtıyor. Bu kötü kalpli gibi görünen sound ve çirkin gitar tonları çok ama çok güzel melodilerle bir araya geliyor. Tüm bu elementlerin birleşmesi, ilginç bir şekilde baskın gibi duran fakat derine indiğinizde kaybolan punk hissinin yaratımında rol oynuyorlar. “Fuck Off Get Free We Pour Light On Everything” için “deneysel rock” ibaresi de kullanılabilir. GODSPEED YOU! BLACK EMPEROR da deneyseldi. Fakat bu albümde de görüldüğü gibi, her iki grupta da “deneysel” kelimesinin kullanılmasını sağlayan şeyler o kadar yerli yerindeler, o kadar olmuşlar ki, “deneysel” kelimesinin kullanımı kulağa biraz garip gelebiliyor.
Albüm, “Fuck Off Get Free (For the Island of Montreal)” isimli boğuk, basit ve vurucu bir parçayla açılıyor. Efrim’in albüm boyunca da kulaklarınızı okşayacak olan, kendine has, narin, duygu dolu vokallerinin sludge’ımsı bir anlayıştaki kirli gitarlarla birlikte yarattığı boşvermişlik hissi ortaya kusursuz bir akıcılık çıkarmış bu şarkıda. Fakat albümün bence asıl bombası “Austerity Blues”, diğer şarkılarda da görülen, ortaya çıkan müzik üzerindeki hakimiyetin en büyük örneklerinden. Grubun bu 14 dakikalık parça boyunca her şeyi yerli yerinde yapıp, eserin ne yöne gideceği üzerinde teorik veya matematiksel olarak hesaplanmış bir hakimiyetten öte, daha önce söylediğim refleksif bir hakimiyet kurması, “Austerity Blues” başta olmak üzere, genel olarak “Fuck Off Get Free We Pour Light On Everything”in başarısının temeli sayılabilir.
“Take Away These Early Grave Blues” diğer parçaların yanında birazcık daha inatçı ve belki de sert sayılabilecek bir parça. 2:30 dakikalık süresiyle en kısa parça olarak göze çarpan “Little Ones Run” ise bu kısa süresine rağmen fazlasıyla doğal, saf ama yine de albümün genel kirli havasını yansıtabilen, en masum bölüm olabilir. “What We Loved Was Not Enough”, yorgunluğuyla ve ağlamaklı vokalleriyle albümün en hipnotik anlarından birini sunuyor ve ardından gelen “Rains Thru The Roof At The Grande Ballroom (For Capital Steez)” ise sessiz, sakin, durağan ve büyüleyici bir kapanış sunarak bu serüveni sonlandırıyor.
Bu albüm, sadece yapmak istediği şeyi yapan ve bunu yaparken de içten gelen doğru seçimleri kullanan bir albüm. Kendine, grubun diskografisinde şimdiden gayet sağlam bir yer edindi bile bana kalırsa. “Fuck Off Get Free We Pour Light On Everything” punk ruhunu bir çok şeyle buluşturan çirkin ve tatlı bir şey.
Üşenmemiş zibilyon kere yazmışsın albümün adını lan, helal.
Eline sağlık Onur, yazı güzel olmuş baya. Özellikle şu sanatçı refleksi kısmı, bu türde ve kısmen “zor sindirilebilir” olan tarzlar ve icralar için önemli bi nokta.
Kollaps, hatta 13 Moons’tan beri bana çok radikal gelen bi değişiklik var bu grupta. Bu sound’a alışamamış olmamdan olacak, halen Horses In the Sky ve Born Into Trouble… zamanlarından çıkabilmiş değilim. Ama illa vardır bir kerameti, dinlemek lazım.
Bu sene şimdiye kadar dinlediğim en iyi albüm nokta
kurulduklarından beri iyi işler yapan bir topluluk. bu albümde çok iyi fakat o ilk 7 dakikası sinir bozucu olan giriş şarkısı dışında. bir türlü bitmiyor arkadaş. diğer tarafları ise fevkalade olmuş.