Mehmet Emrah KONYA
Black metal diye andığımız müzik türünün -aynı zamanda alt kültürün- sahip olduğu en kendine has özelliklerinden bir tanesi, bir taraftan muhafazakarlığını koruyabilen ve diğer taraftan her türlü yeniliğe açık kalabilen duru zeminidir. Türün ilk örneklerinin müzikal tercihleri, sade kalıplar üzerine kurulan göreceli olarak tekdüze motifler üzerine bir şeyler koymaya oldukça müsait bir temeldi. Dolayısıyla bu müziğin üstüne klavye ile bir melodi yerleştirmek hem kolaydı, hem de şaşırtıcı derecede iyi sonuçlar verebiliyordu (gene göreceli olarak dememizde fayda var). Elbette burada klavye örneği biraz da melodik black metal diye anılan türe bir gönderme niteliğindedir. Zira bu müzik türü heavy, death, thrash ve punk gibi hard rock/metal alt grupları ile kolayca zenginleştirilebildiği gibi ayrıca folk, gotik ve klasik müzikten de çok rahat beslenebiliyordu.
Fakat bugün avangard black metal dediğimiz alt türün varlığı, sadece ve sadece black metalin zenginleşmeye bu kadar müsait olması ile ilişkili değil. Zira bahsi geçen türün arkasındaki isimler steril Kuzey Avrupa ülkelerinde hem müzikal, hem de entelektüel olarak birçok farklı kaynaktan beslenebilen, yetenekli ve bir o kadar da şanslı insanlardı. Ve tabiri caizse bu müzik türü black metalin karanlık, saldırgan ve kendine has melankolik yapısını, Avrupai bir sanat anlayışı ile harmanlanlıyordu. Evet biraz elitist, biraz romantik ve evet biraz da burnu havada ama kesinlikle çok güzel.
Bu makalenin konusu olan Code ise avangard black metal diye tanımlanan türün son zamanlardaki en önemli gruplarından bir tanesi. İngiliz müzisyen Andrews McIvor tarafından 1998 yılında Seasonal Code olarak kurulan topluluk, üç adet demodan sonra isminden Seasonal’ı düşürdü ve bugünkü code halini aldı. Ardından 2002’de Code ismi altında yeni kadro ile ilk demo çıkartıldı. Burada bahsi geçen kadrodan bahsetmekte fayda var. Zira Code ilk kurulduğu günlerde Andrews ‘Aort’ pek de müzik piyasası tarafından tanınan bir isim sayılmazdı, fakat o dönemki kadroda bulunan Kvohst (Mathew McNerney) ve Viper (Yusaf Parvez), Dødheimsgard, Ved Buens Ende (!!!) gibi kült topluluklar ile bu alt müzik türünün efsane isimleri haline çoktan gelmişlerdi.
Biraz da bu isimlerin varlığı ile Code. avangard black metali takip eden kitle tarafından oldukça çabuk benimsendi. Diğer taraftan Kvohst ve Viper bu toplulukta oldukça karakteristik işler yaptılar. Belki Viper’ın bas gitarlarının varlığı yokluğu daha gri bir tartışma konusu olabilir. Fakat Kvohst’un vokallerinin Code’un karakterindeki yeri kesinlikle tartışmaya açık bir konu değildi. Bu yüzden “Augor Nox” öncesi neredeyse tamamen değişen kadro grubun hayranları için tedirgin edici bir durumdu.
Her şeyden önce en önemli sorunun cevabını vermekte fayda var. Topluluğun yeni vokalisti Wacian kesinlikle Kvohst’tan aldığı görevi layığı ile yerine getiriyor. Üstelik bunu sadece Kvohst’un tarzını taklit ederek yapmıyor. Bilakis Wacian kendine has birçok değişiklik katıyor Code’un tarzına ve bunları o kadar derinden, o kadar Code ruhunun bir parçası olarak yapıyor ki, asla göze batmıyor.
Açılış şarkısı Black Rumination’ın ilk temiz vokallerinin kısık/fısıltı vokaller olması bunun en doğru örneği. Code kesinlikle vokal değişiminin riskinin farkında ve ne yapması gerektiğini çok iyi kurgulamış.
Elbette vokal ile birlikte Code’un müziği de daha farklı bir çizgiyi takip etmeye başlamış. “Nouveau Gloaming” ve “Resplendent Grotesque” albümlerinin saykodelik yapısı ve black metal kökenleri “Augor Nox”da biraz daha geri planda. Daha kesik rifler, daha akılda kalıcı trafikler söz konusu. Tabiri caizse daha kolay anlaşılabilen, içine girilebilen bir Code var karşımızda, üstelik tüm bunlar daha basit bir müzik icra edilerek kazanılan özellikler değil. Hala Harmonies in Cloud ve White Tryptych gibi Code klasiği şarkılarımız var. Ama albümün genel çizgisi (bir Code başyapıtı olan) Smother The Grones tadında.
Bu yeni, daha dinamik ve daha duygusal Code, Wacian’ın renkli vokalleri için de kusursuz bir zemin oluşturuyor. Vokalist yer yer Kvohst-vari, soğuk, atonal vokalleri ile Code’un o eski bohem deliliğini özlememizi engelliyor. Diğer taraftan Garden Chancery, The Shrike Screw, The Lazarus Cord gibi şarkıların bazı pasajlarında tercih ettiği vokal tarzları şarkılara kendine has, naif bir duygusallık katıyor. Ayrıca albümde yer yer ICS Vortex’i anmamızı sağlayan bazı vokal performansları da bulunmakta.
Son dönem avangard black metalin en önemli gruplarından bir tanesi olan Code, kadrosundan kaybettiği çok önemli isimlere rağmen, hem kendi müziğini ileriye götürebilen, hem de eski hayranlarını tatmin edebilen bir albüme imza atmayı başarmış. Farklılaşan onca şeye rağmen albümün başından sonuna dinlediğiniz grubun Code olduğunu biliyorsunuz. Fakat artık deliliğin çizgisinde kaybolmamaya (ya da kaybolmaya) çalışan, “karanlık bir sokakta, algısı yarı kapalı, sokak köpeklerinin sesinden rahatsız olan bir bohemin varoluşunu sorguluyan çığlıklarından” daha fazlasına sahip olan, yeri geldiğinde dokunaklı derecede duygusal olabilen bir Code ile karşı karşıyayız ve bu doğrultuda “Augor Nox” bahsi geçen türün en önemli ve başarılı örneklerinden bir tanesi.
Bir Deathspell Omega değil.
25.02.2014
@blackwinterday, Dürüst olmak gerekirse, kimse bir Deathspell Omega değil.
Albüm hatırladığım kadarıyla fena değildi, ama cidden güzel diyebileceğim çok az an vardı. Bir daha şans vermeyi düşünüyordum ama, bu vesileyle bir daha dinlerim.
25.02.2014
@Baybora, DS0 gibi olmak ya da onu aşmak gibi bir niyetleri olduğunu hiç sanmıyorum.
25.02.2014
@parasite/gallows, Evet, demeye çalıştığım da oydu.