Crowkiller
Napalm Death bildiğiniz gibi 80′li yıllarda bugün bildiğimiz grindcore’un temellerini attıktan sonra 2000′lerde çağa ayak uydurarak müziklerini ileri seviye taşımak amacıyla tarzlarına progresif ögeler katmış, 8 dakikalık hızlı ve teknik şarkılar yazıp Dream Theater’la ortak albüm yapan ilk grindcoasdasdsds şaka tabii ne progresifi, tekniği… 32 senedir bu adamların yaptıkları tek şey var: hız, gürültü ve agresiflik içeren hayvani bir müzik.
Günümüz metal sahnesinde ilk yaptıkları müzikle şimdi yaptıkları müzik arasında prodüksiyonun iyileşmesi haricinde tek fark bulunmayıp da (tamam belki son albümlere doğru death metale biraz daha yaklaştılar ama yaptıkları şey hâlâ aynı) yine de icra ettikleri türün zirvesinde olan başka bir grup yoktur herhalde.
Napalm Death gibi kalıbı kendi yaratıp sonra içinden pek çıkmayan diğer bir başarılı grup olarak Darkthrone’u örnek gösterebilirdik ama onlar da kariyerlerinin ortalarına doğru bir ara punk’a doğru yelken açtılar, son albümlerinde ise Fenriz kendini King Diamond sanıp heavy metal çığlıkları attı, albüm komple heavy metal/1. akım black metal karışımı bir işti (ben albümü pek beğenmedim). Yine aynı şekilde icra ettikleri türün kurucularından olan, birbirinin kopyası 10′larca albüm yapan Cannibal Corpse ise müziklerine değişiklik katmayarak yükselmek yerine yerinde sayan bir grup oldu dinleyicinin gözünde (dinleyici derken paragöz şirketlerin satış rakamlarını artıran, bakın ne kadar brutal şeyler dinliyorum artık tam bir erkeğim röhohoh ergenlerinden bahsetmiyorum).
Örnekleri artırmak mümkün ama değişim kaydetmeden ilerleme kaydeden grup pek yok gibi. Bu yüzden de Napalm Death bir başarı örneği. Grubun bunca yıl ayakta kalması ve çok farklı bir iş yapmadan çok iyi albümler vermesini şuna bağlıyorum: aynı malzemeleri kullanıp farklı ürün ortaya çıkarmak. Buradaki malzemeler: hız, brutal vokal, punk şarkı sözleri (politikacılara ölüüm! Savaş çok kötü bi şey, beyaz yakalı köleler sizi, sizi gidi geziciler siziii, din min yalan bunlar hep, sistem mistem kapitaliz fayt kılap tayler durden gibi konular), tatatata diye giden bir temponun ardında groovy’msi rock n roll’umsu süper bir rif gibi her bakkalda satılan ama sadece Napalm Death’in elinden çıkınca tadından yenmeyecek ve kabak tadı vermeyecek, tepişirken ağız burun kırdıracak ürünler veren şeyler. Gürültü sürekli aynı, enerji sürekli yerinde, ama üretilen rifler ve besteler “lan yıl oldu 2013 bu kadar çiğ bir türde hâlâ nasıl böyle şaşırtan, hoplatan zıplatan besteler yapıyorsunuz” dedirtecek türde farklı ve yerinde saymayan cinsten.
Grup müziğindeki kimyanın malzemelerini bir anda kendisi ortaya atmıyor tabii, kendileri gibi İngiliz olan Discharge’ın crust ve hardcore tarafını, tek tek yazamayacağımız bir sürü İngiliz punk grubunun punk tavrını, bolca cover yaptıkları S.O.B.’nin ekstrem yönünü, 80′lerde patlayan thrash’ın hızını, yine aynı dönem yeni yeni çıkmakta olan death metalin vahşetini ve brutal/screm vokalini alıyor ve bugün bildiğimiz grindcore sound’unu oluşturuyor. Tartışma konusu olsa da grup grindcore’un babasıdır diyebiliriz. Babalık yaptıkları müziğin en iyilerinden birisi olmalarının bir diğer sebebi de türe gerçekten çok hakim olmaları ve gerçekten çok ama çok gaz bir müzik yapmaları. Adamlar birbirine benzeyen 4.983.059 tane şarkı yaptılar ama hemen hemen tüm şarkılar pogoluk, her şarkıda “oha lan rife bak” diyebileceğiniz azdırıcı rifler, artık grubun logosu gibi olmuş vahşet brutal vokaller var. Ayrıca davullarda, grindcore’un bel kemiğini oluşturan blast davul ritminden çok daha fazlasını yapmış grup bu albümde. Davulcu çok manyak ritimler atıyor ve bazen The Dillinger Escape Plan’in davulcusu gibi nereden geldiğini belli olmayan çılgın ataklar ve röağh dedirten hızda ve değişkenlikte performanslar sergiliyor.
Evet sonuca gelelim artık, grubu övdüğüm kadar dayım Kars peyniri övmemiştir heralde(Umut Sarıkaya’ya selamlar). Albüm kritiği yaparken genelde albümün eski albümlerden farkı neyse o anlatılır, ama yazının başında da dediğim gibi grup bu albümde “Smear Campaign” ve “Time Waits For No Slave” albümlerinden hemen hemen hiç farklı bir şey yapmıyor. Grubun diskografisine baktığımızda ilk albümlerin punk/hardcore/crust sound’lu, ortanca albümlerin hardcore/crust/death metal sound’lu, son 3 albümün ise death metal/hayvan grindcore/brutal death metal sound’lu müzik yaptığını görebiliriz.
“Utilitarian” da yine son 3 albüm gibi güzel prodüksiyonlu kaliteli bir grindcore sunuyor dinleyicilere. Normal koşullarda “bu ne yea yine mi aynı şeyler” derdik, ama söz konusu olan Napalm Death olunca adamlar aynı şekilde 100 tane albüm yapsa yine kendini dinletiyor işte.
Anasının genital organı! Smear Campaign kritiği de isteriz duy bizi crowkiller.
08.01.2014
@Cattle Bilmemne, yukarda uzunca anlattığım gibi albümlerinin arasında çok aşırı farklılıklar olmayan bir grup napalm death, o yüzdendir ki aynı grubun benzer bir albümü yerine farklı ve underground kalmış başka bir albümü/grubu tanıtmak daha mantıklı bence, napalm death değil de bir diğer grind ayısı nasum u yazmayı planlıyorum yakında, ya da discharge
ulan bu albüm, daha doğrusu bu grup nasıl yorumsuz kalır lan bu saate kadar? neredesiniz det kafalılar! ayıp ayıp!
yorumu okumayıp es geçenlere ise yazarın şu cümlesiyle özet geçelim de ıskalamasınlar böyle grubu: “tatatata diye giden bir temponun ardında groovy’msi rock n roll’umsu süper bir rif gibi her bakkalda satılan ama sadece Napalm Death’in elinden çıkınca tadından yenmeyecek ve kabak tadı vermeyecek, tepişirken ağız burun kırdıracak ürünler veren şeyler”
barney’nin gün geçtikçe richard dawkins’e benzemesi de ayrı olay :/
09.01.2014
@northern, fotoğrafta kariyer netten başvurduğu iş için görüşmeye çağrılmış gibi çıkmış
sen metal e böğürtü diyemezsin taam mı !!!
15.01.2014
@aristo, böğürüyolar ama, yapacak birşey yok
ERRORS IN THE SIGNALLLLLLLLLL