NBA ile birlikte tüm dünya basketboluna yayılmış ünlü bir tabir vardır; Sixth man (Altıncı Adam) diye. Altıncı adam, takımın köşede bekleyen en güçlü kozudur. Genellikle her mevkide oynayabilen, üçlüğü kuvvetli, atik, seri, ancak bu çok yönlülüğü yüzünden muhtemel olacak ki takımın ilk beşinde yer almayan oyuncular ‘altıncı adam’ olmak için biçilmiş kaftanlardır. Standart bir basketbol taraftarı tarafından ilk beş oyuncuları kadar bilinmese de, oyuna girdiği anda parladığı için bir nebze daha ilgili taraftarların gönüllerinde her daim yerleri vardır bu oyuncuların. Kısacası tam manasıyla gizli silahlardır bu oyuncular. Bugün üzerine konuşacağımız albüm de 2013′ün bir nevi altıncı adamı niteliğinde. Mükemmel geri dönüşlerin, insanın aklını alacak çalışmaların bol keseden mevcut olduğu bu senede, yalnızca birkaç albümle bile üç dört ayını geçirebilecek yurdum metal dinleyicisinin o büyük albümlerden kafasını kaldırıp, kıyıda köşede kalmış altıncı adama yönelmesi elbette çok zor. Yalnızca bir gün bile bu farkındalığı yaratabilirsem şayet, 2013 Top 10 listenizi 2014′e sayılı gün kala yerinden oynatabileceğime inanıyorum. Evet bu albüm o kadar güçlü benim nazarımda.
Pek kimse tarafından bilinmediği için grup hakkında kısa bir bilgiyle başlayalım. Tribulation 2001 yılında metal piyasasına grubun ilk ismi olan Hazard ismiyle “Aggression Within” isimli bir demoyla adım atıyorlar, 2004 yılında ise “Agony Awaits” adında bir demo kaydediyorlar. Hatta bu demolaronda Iron Maiden’dan bir cover bile yapıyorlar. Tuhaftır ki o zamanlar thrash metal yapan grup, 2004 sonunda müzikal anlayışını değiştiriyor ve death metale dönüyor. Tabii bu dönüşle birlikte isimlerini de Tribulation olarak değiştiriyorlar. Bir demo ve bir Ep kaydının ardından 2009 yılında ilk LP’leri olan “The Horror”u çıkartıyorlar. Her ne kadar Death Metal icra etseler de, bu albümlerinin çok yerinde thrash metal ögelerine rastlamak mümkün oluyor. Ancak kişisel olarak şunu diyebilirim ki, bu vokale thrash metal gitmezdi, grup çok doğru bir seçim yapmış. Death, thrash ve haliyle black öğelerin harmanlandığı yüksek tempolu “The Horror” albümünden sonra grup dört senelik uzun bir ara veriyor. Ardında öyle bir albümle geri dönüş yapıyorlar ki, 2013 gibi hayvan bir senede yıldızlarını parlatmayı başarıyorlar.
“The Formulas of Death” albümü, bana kalırsa grubun kendi karakterini bulduğu ilk albüm. Dört senelik bekleyişin sebebini ise grubun gitaristi Adam Zaars’ın şu açıklamasında görebiliyoruz “Albümdeki melodi ve riflerin büyük çoğunluğu şuursuzca yazıldı.” Yani şarkıların kendiliğinden belirmesini, diğer bir manayla şarkının kendi yolunu çizmesini beklemiş olmaları, onları bu dört senelik bekleyişe itmiş. Grubun sanata genel bakış açısı da yine ‘Şuursuzca’ ortaya çıkan çalışmaların sanatın kendisi olduğu yönünde. Peki biz albümde bu şuursuzluğu hissediyor muyuz? Bolca! Albüm kayıt işlemleri için kendi stüdyolarını yaptıklarını ve stüdyodaki atmosferin grup için çok büyük önem teşkil ettiğini de söylemekte fayda var.
Peki bu adamlar nasıl müzik yapmışlar? “The Formulas of Death” albümünü formülize etmek gerçekten zor. Tabii albümün derinliğini ele almadan bu işlemi yapacak olursak birkaç kelimeyle işin içinden çıkmamız mümkün. Black’vari death metal denilebilir mesela, ancak bunun içine kesinlikle ‘Tutkulu’ sıfatını da yerleştirmek gerek. Evet oldukça tutkulu bir müzik yapıyor Tribulation, hatta dinleyiciyi bana kalırsa bu özelliğiyle vuruyor. Bu albüme normal bir death metal albümü olarak yaklaşmak kesinlikle yeterli değil, zaten daha ilk dakikalardan farklı bir çalışma olduğunu suratına suratına vuruyor insanın. Birçok metal ve başka müzik türünün birbiriyle harmanı söz konusu. 1 saat 15 dakikalık sürede hiçbir saniyede bile zorlama, şarkının yapısını bozacak bir rif hatta fazladan vurulan bir zil bile yok, enstrümanların birbiriyle olan uyumu tam anlamıyla dört dörtlük. Bir önceki albüme nazaran vokal kullanımında da oldukça azalma var, albümün üçte birinde vokal var desem bile fazla olur o derece. Ancak yine dediğim gibi tam yerinde zamanında kullanılmış. Albümün girişinde bizi karşılayan gitar melodisi ve o özenle seçilmiş tonu, albümün geri kalanında defalarca karşımıza çıkıyor, tabii ki şarkıların birbirleri arasındaki bütünlüğü sağlayan tek etmen bu değil. Kullanılan riflerin hemen hepsi tek bir gamdan çıkmışçasına birbirine bağlı, ancak hiçbir biçimde kişiye aynılık hissi vermiyor. Bütünlüğün bunca güzel sağlanmış olması ve yazdığım diğer etkenlerin ışığında şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki; bu adamlar işi biliyorlar!
Albümdeki kişisel favorilerim hakkında da birkaç cümle yazıp, yazıyı kapatacağım. Her ne kadar albümün her saniyesini ayrı seviyor olsam da, Wanderer In The Outer Darkness’in ilk bölümündeki nakarat, şarkının ikinci bölümüne olan geçişi beni benden alıyor. Albümün tam manasıyla “Epic Win!” tabirini hak eden iki şarkısı var, birincisi 10 dakikalık şaheser Suspiria, ikincisi ise bana kalırsa bu senenin en iyi şarkısı denilebilecek kadar iyi olan Apparitions. Elbette kalkıp da metal tarihinin en iyi kapanış şarkısı demeyeceğim ama eğer böyle bir liste yapılacak olsaydı kesinlikle bu şarkı olmalıydı diyorum. Ayrıca şimdi değinmediğim birçok akıl alıcı rif, insana ölümün donukluğunu hissettiren pasajlar, yaz kış fark etmeden insanı ürpertebilecek kısımlar mevcut.
Tribulation bu senenin gerçek anlamda en başarılı ve büyük adımını atan grupların başında geliyor. Şu sıralarda Watain’le birlikte turlayan bu gruba kesinlikle şans vermenizi tavsiye ediyorum. Kim bilir belki benim gibi sizin de 2013 listenizin en üst kısımlarında yer alır.
albümün ilk parçasî isim olarak cok anlamli!
Ellerine sağlık bu kritiği görmek beni çok iyi hissettirdi çünkü anladığım kadarıyla bu yılın iplenmeyen ve kesinlikle ‘kendi tarzında’ en iyi olan albümü bu albümdür .NOKTA.(Çıkan albümlerin farkındayım).Verdiğin not dinlemeyen birine çok çarpıcı ve abartı gelecek ki okur notunu (6.82) buna bir tepki olarak anladım ben.Ama albümü açıp bu tarzla haşır neşir olan bir dinleyici 9 dan az bir puan çıkmaz.Albüm hakkında yazacağım her şey methiye düzmekten öteye gitmeyeceği için gerek duymuyorum ki yazdığın kritik albümün izahına fazlasıyla yeterli.Bu albümü göz ardı etmeyip hakkını verdiğin için teşekkürler Dr AQA.
15.12.2013
@brutallica, Aslında buralar yorumla dolup taşar diye bekliyordum, PA’nın okuyucu kitlesi yeniliklere genelde açık kişilerden oluşuyor. Ancak sorun değil, günün birinde elbet fark edilir bu grup. Watain’le turladılar, daha da önü açılacaktır elbet.
Ayrıca 10 vermemin sebebi, albümü gerçekten kusursuz bulmam. Yoksa goygoyculuktan değil kesinlikle.
16.12.2013
@DrAQA, Benim yılın albümleri arasında bu albümle beraber en başta yazacağı Chthonic – Bú-Tik albümünü tavsiye ederim umarım hoşuna gider hatta belli mi olur kritiğini de yazarsın.(Çıkar ilişkisi oldu gibi ama idare et:)
Dinlemek için can attığım, deli merak ettiğim bir albüm.
ben bu adamların The Horror albümünü dehşet severim ama bu albümü ciddi anlamda sevmedim. toplamda 2 defa dinledim. ilki şaşkınlıkla, ikincisi ise zorla oldu. grup bence ciddi çelişkiler yaşıyor.
hem grup “old school” ekolünde durmaya çalışıp hemde tarz olarak death metal, thrash metal ve black metal gibi merkez türleri benimsiyor ama şarkı süreleri ve şarkıların değişkenlikleri bu benimsedikleri ekole zıt duran bir portre çiziyor.
ortada güzel fikirler var ama benimsediği türler ile bunları icrasında uçurum beni biraz rahatsız etti. müzikalitesi kesinlikle yüksek ama sıkıcı bir albüm bence.
16.12.2013
@ismail vilehand, aynen ben de the horror’a hastayım. ama bu albüm konusundaki görüşlerine katılamayacağım. albümün progresif bir yapıda ilerlemesinin tarzlarına tezat oluşturduğunu düşünmüyorum. herhangi bir şarkı için de salt death, black veya thrash diyemediğimize göre bir çelişki içerisindeler gibi gelmedi bana. önceki albüm kadar sevemesem de senenin en iyilerinden olduğu kanısındayım.
Tribulation’u The Children of the Night albümüyle tanıyıp, sevmiştim. Hazır yeni albümleri yoldayken eski iki albümü bir dinleyeyim dedim. The Horror’u pek sevmedim ama bu albüm bildiğin pre-gothic eraymış. Önceki albümle, bu albümden sonra çıkacak albümlerin ortasında kendine has bir tarzı varmış. Çok beğendim.