Bu hafta dumanlı hava sahasına giriyor ve son yılların adından en çok söz ettiren stoner rock gruplarından biri olan RED FANG’i ağırlıyoruz. Geçtiğimiz yaz ülkemizde vereceği konserin olaylar yüzünden ertelenmesinin ardından, grup 9 Şubat’ta Easternbull Entertainment organizasyonuyla bir konser için ülkemizde olacak. Relapse Records’un ricası üzerine 10 soruyla sınırlı tuttuğumuz röportajda, RED FANG’in son albümü “Whales and Leeches” başta olmak üzere, hem grubun son dönemine dair bir şeyler öğrenebilir hem de müzikleri ve klipleri gibi kendileri de eğlenceli olan bu adamların bu yanlarını görebilirsiniz. Şimdi grubun herhangi bir albümünü açın, sakalınızı avuçlayın (kızlar da saçlarıyla oynayabilirler), biranızı ve tercih ettiğiniz duman çıkaran birtakım şeyleri yanınıza alın ve RED FANG’in dünyasına dalın.
Selam arkadaşlar. Öncelikle, tüm Pasifagresif adına Gezi protestolarına verdiğiniz destek için teşekkür etmek istiyorum. Haberleri duyduğunuzda verdiğiniz ilk tepki ne oldu? Olayları takip etme şansınız oldu mu? Bir “halk ayaklanması” nedeniyle konser iptal etmek garip olmalı, haha.
Ağzımdan çıkan ilk şey “Polisler gerçekten rezalet şeyler yapıyorlar. Oraya gitmek ve yaşananlara ilk elden tanık olmak için sabırsızlanıyorum.” oldu. O sırada yolda olduğumuz için biraz zorluk çektim ama olan biteni elimden geldiğince takip etmeye çalıştım. Evet, konserimizin böyle bir nedenden dolayı iptal edilmesi çok garip ve gerginlik verici bir şeydi. Ama tekrar bir konser ayarlayabildiğimiz için çok mutluyum!”
“Whales and Leeches”ın önceki albümlerinizden çok farklı bir yolda ilerlediği söylenemez ama daha karanlık ve atmosfer odaklı bir çalışma olduğu ortada. “Blood Like Cream” gibi daha enerjik, yüksek tempolu parçalarda bile kendini gösteren bir özellik bu. Bu albümün sound’u ve karakteri için ilk ve asıl hedefleriniz neydi?
Albüm yazım aşamasında nasıl hissediyorsak ona göre şarkılar yazmayı, içinde mevcut bulunduğumuz durumdan ilham almayı tercih ediyoruz. Bu yolla müzik yaratmak ille de bir “planı” takip etmeyi gerektirmiyor tabii. Albümünün tamamlanması gereken kesin bir tarih olduğu için, yaptığımız tek plan o aptal şeyi bitirmekti sanırım!
RED FANG’in önemli karakteristiklerinden birinin, “retro rock’ı yaşatanlar” (“retro rock revival”) kategorisine kolayca dâhil edilebilecek çoğu grubun gittiği yolu seçip, sound’u punk etkileşimli ritimler ve yalandan “gizemli” bir tavır içinde kaybetmek yerine, şarkılardaki ciddiyet ve ağırbaşlılık katmanının korunması olduğunu düşünüyorum. “Whales and Leeches”, şu ana kadar yayınladığınız tüm albümler içinde bu özelliği en iyi temsil eden işiniz; hatta “Crows in Swine” gibi parçalardaki nazik sound değişimleri bu kaliteyi artırıyor bile. Bu planlı bir ilerleme miydi, yoksa doğal olarak evrildiğiniz bir yön olduğunu mu düşünüyorsunuz?
Kesinlikle doğal bir evrim süreciydi. Bunu dememin nedeni, “Whales and Leeches”i oluşturan parçaların çoğunun, 2005’e kadar uzanan tarihlerde tamamlanmış olmasıydı. Yani riflerin kendilerinden çok, beraber çalma şeklimizin evrildiğini söyleyebilirim. Ayrıca bu durum, son 7-8 yıldır benimsediğimiz yeni müzikal etkileşimlerin bir fonksiyonu.
“Dawn Rising” adlı şarkıda, YOB’dan Mike Scheidt ile işbirliğine gittiniz. Şarkının bazı bölümleri, Scheidt’ın karakteristik stiline uygun olsun diye yazılmış gibi görünüyor. Onunla çalışmaya nasıl karar verdiniz? Şarkıda kendisi ile beraber çalışma kararı şarkı yazıldıktan önce mi, yoksa sonra mı alındı?
Şarkıyı, Mike ile temasa geçmeden önce tamamlamıştık. Şarkıyı yazarken aklımızda o yoktu ama tamamlandığı zaman bu şarkıda Mike’ın söylemesi gerektiği gün gibi ortadaydı. Mike, yıllardır beraber çalışmak istediğimiz eski bir arkadaşımız ve en sonunda bu şansı elde edebildik. Sonuçtan daha memnun olamazdık. O, harika bir kişiliğe sahip ve olağanüstü bir müzisyen ve vokal.
Geçtiğimiz aylarda birlikte tura çıktığınız bazı gruplar da dâhil olmak üzere, birçok sludge / stoner rock grubunun zaman içinde daha “progresif” yönlere gittiklerini ve sound’larını bir miktar törpülediklerini gördük. Gelecekteki RED FANG albümleri için böyle bir şey bekleyebilir miyiz? Grubun nasıl bir yolda ilerlediğini düşünüyorsunuz?
Bizden bekleyebileceğiniz tek şeyin, bize ilham veren şeylere sadık kalacağımız olduğunu düşünüyorum. Şarkı yazımımızı şekillendiren bir tema varsa, o da her birimizi bir gitar almaya ve bir şeyler çalmaya iten müziğe benzer türde şeyler yazmaya çalışıyoruz. Gelecekte benimseyeceğimiz sound ve şarkılar ile ilgili ise bir şey diyemem. Ama giderek yaşlandığımız için, muhtemelen rezalet sololar barındıran 12 bar blues’u yapacak ve saçma görünümlü şapkalar takmaya başlayacağız.
Kapak da dâhil olmak üzere, yeni albümün tüm sanat tasarımları muhteşem görünüyorlar ve grubun sound’u ile harika bir uyum içindeler. Stillerdeki benzerliğe bakılırsa, “Murder the Mountains” albümünün tasarımlarından sorumlu olan sanatçıyla tekrar çalışmayı tercih etmişsiniz. Bu tasarımlar, albümde işlediğiniz temalarla herhangi bir şekilde bağdaşıyor mu? Albümün işlediği lirikal tema ile ilgili neler söyleyebilirsiniz?
Doğru cevap! Tasarımı yapan kişi Orion Landau; kendisi Relapse’in tüm tasarımlarından sorumlu kişi. Çok, gerçekten çok meşgul bir adam! Tasarımlar, müziğimizin geldiği yeri, Kuzeybatı Pasifik’i gerçekçi bir şekilde temsil ediyorlar. Geldiğimiz yerin sound’umuz üzerine olan etkisinin de, diğer her şey kadar fazla olduğunu düşünüyorum. Bunun sebebi yalnızca orada maruz kaldığımız müzik değil; soluduğunuz havanın kalitesi, her gün gördüğünüz yeşillik miktarı gibi şeyler bile bunun içinde kabul edilebilir. Lirikal temalar konusunda ise yalnızca kendi adıma konuşabilirim, Bryan için değil. Yazdığım sözler, genellikle günlük hayatımda yaşadığım ufak sorunları apokaliptik temalar olarak ele alıyorlar. Albümü belirlenen tarihte bitirmeye çalışmak beni büyük bir baskı altına sokmuştu ve bu baskı da kendini, kıyametin yaklaştığına dair duygularımın bir anlatımı olarak gösterdi sanırım.
Son yıllarda MASTODON, THE SWORD ve BARONESS gibi grupların giderek popülerleşmesi sonucu sludge/stoner tarzı müziğe olan ilgi tavan yaptı, yeni gruplar kuruldu ve uzun zamandır devam eden gruplar da dünya çapında daha geniş kitlelere ulaşma şansı yakaladılar. Facebook sayfanızda yayınladığınız fotoğraflara göre konuşursak, bu yükseliş trendinin etkilerini hisseden gruplar arasında olduğunuzu söyleyebilir miyiz, yoksa sahnenin arkasında yaşananlar sosyal medyada gördüklerimizden farklı mı? Haha.
Bir sosyal bilimci veya istatistikçi değilim, o yüzden grubumuza olan ilgi artışının sonuçlarının nasıl olduğu tarif etmem, hatta tahmin etmem zor. Belki bir modadır ve 2 hafta içinde unutulacağızdır; belki de hayranlarımız ile kalıcı bağlar oluşturuyoruzdur. İkinci söylediğim olmasını umuyorum, ancak neler olduğunu gerçekten öğrenmek için bu soruyu bana 5 yıl sonra tekrar sormanız gerekecek sanırım.
Konu sosyal medyadan açılmışken, paylaşılabilir materyal yaratmak bugünlerin “olmazsa olmazlarından” olarak değerlendiriliyor ve bir grubun reklamını yapmanın yolları giderek farklılaşıyor. Ancak bu şekilde yaratılan kalabalık rekabet ortamı ile uğraşmak zorunda kalmak, müziklerine inanan bazı grupların cesaretini kırabiliyor. Sosyal medyayı yaratıcı bir şekilde kullanmanın, RED FANG’in bu rekabet ortamı içindeki yerini sağlamlaştırdığını düşünüyor musunuz? Sizce iyi bir “paylaşabilir içerik” nasıl olmalı?
Kesinlikle bu konuda yardımı oldu, ama zamanlama konusunda biraz da şanslı olduğumuzu düşünüyorum. İşe ilk başladığımız zamanlarda her şey Myspace’te olup bitiyordu. Ki Myspace’in tasarımı da gruplar için daha elverişliydi, Facebook uzun bir süre boyunca gruplar için rezalet bir yer olarak kaldı. Şimdilerde daha iyi bir hâl almış olabilir; sosyal medyayı kullanmadığım için tam olarak bilmiyorum. Ancak Myspace sayfamız için çok çalıştık ve her şeyiyle ilgilendik, müziğimizi CD Baby üzerinden sattık. Her bir sürü hafta plak, CD ve tişörtü paketler ve postaneye götürürdüm. Ayrıca olabildiğince fazla turlamaya çalıştık. Ancak bizim için dönüm noktası, “Prehistoric Dog” klibiydi. O sırada o şarkıyı yazmış ve çok yetenekli bir yönetmen olan bir arkadaşa sahip olmamız da bizim şansımızdı.
İptal olan konseriniz, Şubat ayına ertelendi. Sizi canlı izlemek için sabırsızlanıyoruz. Avrupa veya ABD harici herhangi bir yer için turlama planlarınız var mı?
Evet! Ocak sonu ve Şubat başında Avrupa’nın güney taraflarını turluyor olacağız. Mart sonu ve Nisan başı ise
Kuzey Avrupa’ya geri döneceğiz. Avusturalya’dan teklifler alıyoruz –oraya geri dönmeyi çok isterim. Japonya ve Brezilya’ya da öyle. Sonra bir ABD turu daha yapacak ve Avrupa festivallerine geri döneceğiz.
Bu da geleneksel son sorumuz: Anasayfaya koymamız için röportajın manşetini bize söyler misin?
Yarı entelektüel, hippi olmayan adamlar, yakında unutabileceğiniz bir şeyler yapıyor.
Hepsi bu kadardı. Zaman ayırdığınız için teşekkür ederiz. İstanbul’da görüşmek üzere!
Bugüne kadarki en iyi manşeti verdiler kesin.
“Quasi-intellectual non-hippies do some stuff you might soon forget.”
Görür görmez yarıldık Batu’yla.
30.12.2013
Hahahah aynen, hatta tadını kaybetmesin diye çevirmek bile istemedim aslında ama olmadı.
Abi bu benden ilgi gördü haberiniz olsun :)) Sadece her seferinde ohaa çok sağolun yazmaktan utanmaya başladım. Bide röportajlar da çıta baya yükseldi var tabii. Yok valla dayanamıyacağım ben yine bi teşekkür edeyim :)
Bu zamana kadar, okumaktan en zevk aldığım röportajdı. Konseri sabırsızlıkla bekliyorum.
Güzel röp, emeğe sağlık…
Konser kaçmaz, biletide aldık. Sabırsızlanıyoruz