Aykut YILMAZ
Last.Fm’ in benzer müzikler bulduğu ve bunu yaparken “Artık ücretli oldu hocam; veriyorsun 1 dolar, 1 ay kullanıyorsun benzer müzikler fasilitesini.” demediği 2008 yılında, hayatımda hiç dinlemediğim kadar başka şeyler dinleme arzusu içindeydim. O yıla kadar kategori kategori ayrılmış olan müzik arşivimin içinde resmen saatlerce kayboluyor, ancak bir tane de ruh halime uygun bir şey bulamıyordum. Hayat, ilginç ve bir o kadar zamanla eşdeğer bir düşünceden ibaretti. Sadece akıp gidiyor ve hiç engellenemeyen isteklerimi yerine getirip getiremediğimi beklemiyordu kesinlikle. Artık 18 yaşında olmayan bir adam için, özellikle son beş yıl içerisinde yaşadıkları da birleşince saatlerce içinde dolandığı klasörlerde, akıp giden hayatına bir tane de fon müziği yapabilecek albüm bulamamak gerçekten çileden çıkmaya zorlanmak demekti. İşte bu karmaşa içinde last.fm bana hayatım boyunca yapabileceği en büyük iyiliği yaptı ve önüme Library Tapes’i atıverdi.
Library Tapes tam olarak başka şeyler diyebileceğim bir yapıya sahip bir oluşum. Nedir başka şeyler dediğim? Metal değil, rock değil, pop değil, klasik müzik değil, değil, değil ve değil. Minimal denilen ama kendi içinde müziği icra edenlerin bile tam olarak minimal dediği bir tür ya da tarz değil. Neyse 2007 yılında bir İsveçli müzisyen olan (yine dinlemesi güzel bir iş, yine İsveç negzel) David Wenngren abimiz daha manevi ya da hayalet gibi piyano melodileri yazmaya başlıyor ve albüm ufak ufak oluşmaya başlamış oluyor.
Genel olarak kitap, çizgi roman okumalar sırasında ya da başka bir şeyler düşünüyor olma sırasında o düşünceleri alıp bambaşka yerlere götürmek yerine, ne düşünüyorsanız daha da bir konsantre olmanıza yarayan bir albüm olması nedeniyle, bir yerden sonra otomatikleşmiş bir şekilde açıp durduğunuz bir albüm olması nedeniyle de tam bir başucu müziğine dönüşüyor. Projenin adıyla da desteklediği arşiv tedavisi tadındaki müziği size genellikle karanlık bir odada indie filmler izliyormuş hissiyatına götürüyor. Bu bahsettiğim kesinlikle albümün karanlık bir sound’u olduğu anlamını çıkarmak için değil tabii ki. Proje kesinlikle bu ve daha sonraki albümlerinde de o aynı hayatınıza fon müziği olmaya geldim hissiyatını koruyor. Piyanonun, arada kısık kısık giren yaylıların kullanımı ve en önemlisi sizin bu albüme pencerenizi açarak hafif bir rüzgar sesi katmanız kesinlikle albümün tadını fazlasıyla arttırıyor.
Çok uzun uzadıya neler hissettiğimi anlatabilirim ya da nasıl hissedeceğinizden bahsedebilirim; ancak bu albüm gerçekten minimal ve daha kendi gibi nice minimal olup da dinleyeni için çok fazla anlamlar ifade edebilen bir çalışmanın ürünü olduğu için, fazla da uzatmamam gerektiğini düşünüyorum. Açıkçası hangi şarkının ne kadar büyük bir kaliteyle yapıldığını veya nasıl profesyonelce mühendisliğinin yapılışından bahsedemiyorum, zira gerçekten insanı sükunete kavuşturulmak adına yapılmış bir albüm olduğunu düşünüyorum. Ve susuyorum.
Benim için fazla depresif ama burada kullandığım depresifi müzikal bir tarz olarak düşünmeyin.
Yaşadıklarıma, kendi hayatıma, geleceğe ya da her hangi bir şeye bağlı olarak dibe çekildiğimi hissediyorum dinledikçe. Derin bir umutsuzluk ve hiçlik, dingin bir kaos adeta…
Yapanın amacı neydi bilmem ama çok etkili ve başarılı bir duygu yoğunluğu.